ŞENGAL
DAİŞ’in hilafetinin sona erdiğinin ilanın ardından bu zamana kadar DAİŞ’e dair bilinmeyen gerçeklikler bir bir gün yüzüne çıkmaya devam ediyor.
Tarih hep zalimlerin kaleminden yazılacak değil ya, hakikati bir de hakikati yaşayan, hakikate anlam katanların gözünden yazmak lazım…
Sosyal medya platformlarında birçok dilde hazırlamış oldukları vahşet videoları ile tüm dünyaya korku salan, yine aynı platformları kullanarak binlerce insanı toplayıp karanlık ordusunu kurma yolunda ilerleyen DAİŞ’in, dışa karşı bu yönü herkesçe bilinirken, acaba içte neler oluyordu?
Zulmün karanlığından aydınlığa yürüyüş yazı dizimin bu bölümünde DAİŞ’e dair bilinmeyenlerden bir kesiti paylaşmak istiyorum.
5 yıllık esaretin ardından tarihte eşi benzeri görülmemiş bir inanç ve kararlılıkla yürütülen savaş sonucu sahada DAİŞ’in yenilmesi ile kurtarılan Şengalilerin dilinden bilinmeyenleri dinlemeye devam ediyorum. Görüştüğüm herkese “Orada yaşanan gelişmeleri nasıl takip ediyordunuz?” diye sorduğumda hepsinin ortak cevabı , “Takip etmemize izin verilmiyordu, televizyon yasaktı” oldu.
Kendini basın – propaganda yoluyla dünyaya hızlıca duyuran ve bu yönüyle diğer örgütlerden farklılığını ortaya koyan bir yapılanma nasıl oldu da kendi işgaline aldığı alanlarda televizyonu yasaklıyor? diye soramadan alamıyorum kendimi. Nedenini aradığım sorular birikmeye başlarken görüştüğüm her kişiden öğrendiklerimle sorularım cevaplarını bulmuş oluyordu.
Ve şu gerçeklik ortaya çıkıyordu. Kaybetmenin korkusu.
Yaptığı ani ve vahşi saldırılarla kısa sürede sınırlarını en son seviyeye kadar genişleten DAİŞ, Kürdistan Özgürlük Gerillalarının tarihi Şengal Özgürleştirme Hamlesi ile ilk mevzii kayıplarını yaşaması ardından, Kobanê de iradi olarak ilk kırılmasını yaşarken . Elinde bulundurduğu topraklardaki sivil insanlara biat etmeyi nasıl dayatabilirdi ki? Adım adım kaybedişinin televizyonlardan izlenmesi demek, bu adımların koşuya dönüşmesi demekti. Bunu en iyi kendileri biliyordu. Çünkü aynı yöntemle Irak ve Suriye ordularından kısa sürede Musul, Dêrazzor, Reqqa gibi bölgenin önemli şehirlerini almıştı. Korkuyu yönetme konusunda yetkin bir örgüt olan DAİŞ, kendi içindeki korkuyu ise koyduğu katı yasaklar ile kapatmaya çalışmış olsa da, mutlak kaybedişinin önünü alamadı.
Esaretten kurtulanlara sorduğum; “Kurtarılan yerleri ilk duyduğunuzda ne his ettiniz?” sorusuna hepsinin verdiği cevap bir idi; “Bir gün gelip bizi de kurtaracaklarına inandık.” İşte bu inanç, bu umut; DAİŞ’in sahte hilafetinin altında sönmemiş hep canlı kalmıştı. Öyle ki bu DAİŞ gibi zulmünden, yasaklardan çözüm uman nice oluşumların mutlak sonunun ibretlik bir yok oluş olduğu gerçekliğini tüm dünya ya bir kez daha gösterdi.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın tarihe geçen bir sözünün doğruluğunu bir kez daha Şengal gerçekliğinde yaşandığına şahitlik ediyorum.
“Umut Zaferdan Daha Değerlidir”
Xemgin ROJ