HABER MERKEZİ
Erkek ve kadın sosyal, ekonomik ve kültürel olarak kendini çoğaltarak yaşamalıdır. Kürtlerde bu bakışı oturtmayı önemsiyorum. Mühim olan yaşamı sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik olarak büyütme olmalıdır. İşte bunu yapmayan bu ırgatların, tarım işçilerinin durumunu görüyorsunuz, çocuklarının durumu hazindir. Dolayısıyla soy sürdürme olayında tüm sorumluluğun kadında olması bilimsel olarak da anlaşılır bir husustur. tüm cinsel ilişkiler konusunda kadının mutlak söz sahibi olması gerektiğidir. Çünkü her cinsel ilişki kadın için potansiyel olarak altından kalkılması çok güç sorunları beraberinde getiriyor. On çocuk doğuracak kadının fiziksel olarak ve hatta ruhen ölümden beter hallere düştüğünü anlamak gerekir. Erkeğin cinselliğe bakışı daha çarpık ve sorumsuzcadır. Çok çocukluluk sadece soyun sürmesini değil, iktidar ve devlet olarak kalmanın da garantisini oluşturur. Kadın böylelikle hem biyolojik varoluş, hem de iktidar ve devletsel varoluş için çok çocuk doğurma aracına dönüştürülür. Fiziksel ve ruhsal çöküş iç içe erken gelişir ve kadını başkalarının yaşamını sürdürme ve sağlama alma karşılığında acılı, kısalmış ve kahırlı bir yaşamla sonlandırmaya götürür. Uygarlık ve modernitenin tarihini bu gerçeklik temelinde çözümlemek ve okumak büyük önem taşır. Kadın etrafında geliştirilen tüm ilişkiler, özünde siyasal tahakküm ilişkileridir. Kapitalizm bu tahakküm ilişkisinde kadın cinselliğini öne çıkararak, kadına en büyük saldırıyı yapmıştır. Cinselliği adeta çağın afyonu haline getirerek topluma ağır bir darbe indirmiştir. Bugün cinsellik, dinden de milliyetçilikten de beter bir afyon niteliğinde yaygınlık kazanmış durumdadır.Sorunun bir diğer boyutu da aşırı nüfus artışıdır. Çok çocuklu olma politikası daha ağır etkilerini tüm toplumsal doğa ve ekolojik çevre üzerinde hissettiren aşırı nüfus artışında gösterir. Gerek kadın bilimi gerekse tüm sosyal bilimler açısından çıkarılması gereken en temel derslerden biri, insan nüfusunun ‘içgüdüsel öğrenme’ yöntemiyle sürdürülemeyeceği, çoğaltılamayacağı, ender bazı durumlarda da azaltılamayacağı durumu ve gerçeğidir. Devasa boyutlar kazanan kadın sorununu çözme ve ekolojik yıkımı önlemenin başta gelen yolu olan demografik sorunun çözümünde temel sorumluluk kadında olmalıdır. Bunun da ilk koşulu kadının tam özgürlüğü ve eşitliğidir, tam demokratik siyaset yapma hakkıdır; cinsiyetle ilgili tüm ilişkilerde tam söz ve irade hakkıdır. Ekonomi biliminin de kadın biliminin bir parçası olarak geliştirilmesi daha doğru olacaktır. Kadın etrafında gelişen beslenme olanakları ekonominin başlangıcıdır. Doğa ve kadın uyumlu bir birlik içindedir. Canlı bir doğal din anlayışı ana tanrıça ile simgeleştirilir. Maddi üretim araçlarının büyük kısmı kadın icatlarıdır. Beslenme ve giyim kültürü de kadının damgasını taşır. Ekonomi baştan beri kadının asal rol oynadığı bir toplumsal faaliyet biçimidir. Kaldı ki, ekonomi Yunancada “Ev yasası, evi geçindirme kuralları” demektir. Bunun da kadının temel işi olduğu açıktır. Kadının ekonominin merkezinde rol oynaması anlaşılır bir husustur. Çünkü çocuk doğurmakta ve beslemektedir. Ekonomiden kadın anlamayacak da kim anlayacaktır! Genelde uygarlık tarihinde, özelde kapitalist modernitede kadın dışlanınca, kocaman erkeklerin üzerinde en çok oynadıkları ekonomi bu nedenle sorunlar yumağına dönüşmüştür. Kadından sonra başta çiftçiler olmak üzere gerçek ekonomiyle ilgilenen çobanlar, zanaatkârlar ve küçük tüccarlar da iktidar ve sermaye tekel aygıtları tarafından adım adım ekonomiden dışlanarak tam bir ganimet ortamı yaratılmıştır. Ekonominin kadının elinden alınıp tefeci, tüccar, sermayedar, iktidar-devlet ve ağa gibi davranan yetkililerin eline verilmesi ekonomik yaşama en büyük darbe olmuştur. Etik ve estetik bilimi kadın biliminin ayrılmaz parçasıdır. Yaşamdaki ağır sorumluluğu nedeniyle kadının tüm etik ve estetik konularda hem düşünce hem de uygulama gücü olarak büyük açılım ve gelişmeler sağlayacağı tartışmasızdır. Kadının yaşamla bağı erkeğinkine göre çok daha kapsamlıdır. Dolayısıyla yaşamın güzelleştirilmesi olarak estetik, kadın açısından varoluşsal bir konudur. İnsan eğitiminin iyi ve kötü yönlerini, yaşam ve barışın önemini, savaşın kötülüğü ve dehşetini, haklılık ve adalet ölçülerini değerlendirme, belirleme ve kararlaştırmada kadının ahlâki ve politik toplum açısından daha gerçekçi ve sorumlu davranması doğası gereğidir. Kadın cephesinde biriken büyük özgürlük ve eşitlik potansiyelini yeni ETİK ve ESTETİK değerlerle demokratik toplumsal gelişmeye katmaya çalışmaları büyük anlam ifade edecektir. Bu yönlü bir tıkanıklık var. Çözmeleri ve pratikleşmeleri büyük önem taşıyor. Hem ulusal toplum hem de bölgesel öncülük için bu gereklidir. Kadınla eşit ve özgür temelde demokratik yaşam, yaşamın olmazsa olmazıdır. Ama bunun için çok derinliğe işlemiş köle ahlakının ve çağdaş kapitalizmin baştan çıkarıcılığının özgürlük ahlakıyla yani ETİK ile ve güzel yaşamla yani ESTETİK ile aşılması gerekir. Kadınla dolayısıyla erkekle doğru yani bilimsel-jineoloji, iyi etik yani yeni ahlak bilinci ve tavrı ve güzel yani yeni estetik ölçülerle özgür yaşamı başarmamak sosyalist topluma yönelişi başarmamakla özdeştir. Özgürlük olmadan etik ve estetik olmaz. Bütün yaşamı sosyal olarak ve estetik olarak siz belirleyeceksiniz. Ekonomik yaşamı, sosyal yaşamı, estetik yaşamı siz inşa edeceksiniz. Ve böylelikle biz vahşi erkekleri düzelteceksiniz. Etikle-estetik ilişkisinin toplumla, özgürlük sosyolojisi ile bağlantısını yeterince tanımladım. Gerisi sizin bunu anlamlandırma ve buna göre kendinizi gerçekleştirme iradenize kalıyor. Kapitalizmin kadını ve kadın bedenini estetik adı altında ne hallere soktuğu ve neyin aracı haline getirdiği, bu tahakküm ve sömürü politikası karşısında bizim Kadın Kurtuluş İdeolojisini nasıl gerçekleştirdiğimiz de oldukça açıktır. Kadın Kurtuluş İdeolojisi aynı zamanda kölelikten çıkmış kadın gerçeğinin, öncelikle özgür bir ruh ve bilinç kazanması; bundan hareketle dilinden saç örgülerine, yürüyüşünden bir işe el atmasına kadar onu ifade eden, yansıtan tüm özelliklerini güzelleştirmesi anlamına gelir. Böyle bir özgürlük ve kurtuluş zemininde en çirkin kadın bile güzelleşir. Kadın hareketi 21.yüzyıl hareketidir. 19.yüzyıl nasıl işçi hareketi damgalıysa, 21. yüzyıl da kadın hareketi için öyle olacaktır. 21. yüzyıl için kadın yüzyılı olacak diyorlar, kadın meselesi sosyal bir meseledir. Sadece cins meselesi değil, bana göre de bir erkek meselesidir. Ortadoğu toplumunun ikinci bir kadın devrimine ihtiyacı vardır. Muhteşem neolitik devrim bir kadın devrimiydi. İnsanlığın halen mirası üzerinde geçindiği bir devrimdir neolitik devrim. Köklü bir kadın devrimi, dolayısıyla erkeğin zihniyet ve yaşam değişikliği yaşanmadan yaşamın kurtuluşu olanaksızdır. PAJK gelinen aşamada dünyanın dikkatini çekiyor. Dağdaki kadınlar, Rojava’daki kadınlar hepsi şunu bilmelidir ki, ben bir kadın devrimi için uğraşıyorum. PAJK’ın jineoloji temelinde bir temsiliyeti var. Avrupada’da bir konferansı yapıldı. Fakat şu sorun var: Toplumsal sorun kolektif sorundur. İşte ben bunun için etik ve estetiği önerdim. Kadının kendi şahsında güzelliğini estetik olarak belirledim. Etik meselesine de gelince, “Ben benim” diyeceksiniz. Kendi kendinizin olacaksınız. Etik ve estetik yaklaşımla kadınlar yoğunlaşabilirler. Sosyal bilimsiz devrimcilik veya toplumsal dönüşümcülük bazen farkına varmaksızın cinayet ve hıyanetlere karışabilir. Bunu önlemenin yegane yolu, sosyal bilimimizi iktidar-bilme güçlerinin elinden kurtarıp yeniden yapılandırmaktır; kendi sosyal-bilim okullarımızı ve akademilerimizi kurmaktır. Politikamızın arkasına sosyal bilime dayalı zihniyetimizi esas kılmaktır. Belki de hepsinden en önemlisi, toplumsal ahlakı egemen kılmaktır. Okumaları, ortaklaşmaları, akademilerde kendilerini geliştirmeleri önemlidir. Ahlâki ve politik toplum birimlerinin yeniden yapılanma ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli olan entelektüel ve bilimsel desteği akademiler sağlayabilir. Özerk ve demokratik olmaları, kendi program ve kadrolarını kendileri oluşturmaları, gönüllü öğrenciliği ve öğretmenliği esas almaları gerekir. Öğrencinin öğretmen, öğretmenin öğrenci pozisyonuna sık sık geçebileceği, dağdaki çobandan kentteki profesöre kadar ideası ve amacı olan herkesin katılım gösterebileceği öngörülebilir. Kadın ağırlıklı akademilerin kadın gerçeğinin özgün yanlarını bilimsel kılmaları için oluşturulması uygun olabilir. Kendi kurtuluşlarını, sanat ve öz yaşam anlayışlarını kuracakları akademilerle geliştirmeliler. Bir nevi kendi eğitimlerini kendilerinin yapmaları lazım. Sadece teorik kalmamaları için pratiğe çok yönlü katılım sağlamaları da aranan niteliklerden biridir. Akademiler yer ve zaman bakımından pratik ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak kurulur ve çalıştırılır. Dağ başından tutalım mahalle köşelerine dek her yer mekân olarak seçilebilir. Şüphesiz iktidarların azametini kanıtlayan binalar aranmaz. Kadınların onlarca binlerce sorunu var. Bunu ancak akademiyle çözebilirler. Bir kahvehaneyi, bir binayı, bir alanı alıp burada günlerce tartışabilmeli ve çözüm üretebilmeliler. Buralarda işte “namus cinayetleri var, dövülüyoruz, sövülüyoruz, buna çözüm geliştirmeliyiz demelidirler. Bu akademide spordan siyasete, hukuktan felsefeye, atölye çalışmalarına, kültür sanat çalışmaları dâhil her türlü çalışmalarını yapabilirler. Yine bu akademi çalışması tüm kesimleri kapsamalı. Örneğin bir üniversite öğrencisi de, bir ev hanımı da bu çalışmalarda yerini alabilmeli. Kadınlar üreticidirler. Ürettikleriyle kendi ekonomik sorunlarını çözebilirler. Mesela bir tarla kiralayarak organik tarım yapabilirler. Böylece işsizlik sorununun çözümünde katkıları olur. Kadın çalışması bana heyecan veriyor. Kadınlar kendilerine güvenebilirler. Özgürlüğe yoğunlaşmaları halinde başaramayacakları şey yoktur. Bilimsel tezleriyle yürekli çalışmaları yürütecek inançlı kadrolara ihtiyaç var. İnsanlar bilimsel olarak sürekli ileriye doğru çalışmalar yürütmeli. Her bir insan bir araştırmacı olmalıdır. Bilim, kültür ve dil kurumları önemlidir. Bilgisi olmayanlar tehlikelidirler. Bilgi için de akademik düzey gereklidir. Bilgisi olmayanın mücadelesi tehlikelidir. Ortadoğu’nun tümünde akademi ve enstitü biçiminde çalışmalar yürütülmeli. Attığınız adımın, yaşadığınız bölgede neolitik devrimin çağdaş anlamda yeniden gerçekleşmesi anlamına geldiğini düşünüyorum. Yalnız Kürt kadınları olarak değil, Türk, Fars, Arap ve Avrupalı kadınlarla birlikte bu devrimi tüm dünyaya yayabilirsiniz. Bu bir din değil, bir kültür, bir düşüncedir. Ordulaşmadan başlayarak dalga dalga yayılacağınıza inanıyorum. Jin ve jiyan’ın kadın ve yaşam olmaktan çıktığı koşulların toplumun çöküş ve çözülüşünü yansıttığını hep söylüyoruz. Kadın sadece ve sadece kendi kendisinin (Xwebûn) olmalıdır. Hatta sahipsiz olduğunu, tek sahibinin kendi kendisi olduğunu bilmelidir. Kendisini bağımlı ve sahipli olmaktan çıkarmalıdır. Kadının ‘xweda’sı gerekir. ‘Xweda’ kendi kendini doğurmadır. Kadın değerli bir varlık. Jin-Jiyan kelimeleri bunun için değerlidir. Jîn-Jîyan-Azadî sihirli formülünü öğretmeye ve temsil etmeye devam etmelisiniz. Özgür kadın bir güneş gibi doğar. Demokratik uluslaşma sürecinde kadın özgürleşmesi büyük önem taşır. Özgürleşen kadın özgürleşen toplumdur. Özgürleşen toplum ise demokratik ulustur. Benim kadınla diyaloğum sözleşmem önemlidir. Siz kadının toplumsal sözleşmesini geliştireceksiniz. Kadın cinayetlerinden tutalım da kadın sünneti, tecavüz ve benzeri hepsine karşı mücadele veren bir sözleşme olmalı. Özgürlük ekmek ve sudan daha değerlidir. Kadın özgürleşmesini Ortadoğu’da zeka, savunma, güzellik temelinde baharla birlikte bir güneş gibi yaratacağınıza inanıyorum. Güzel olan, cesur olan, iradeli olan kadın dünyayı fetheder. Kadınlar benim için sosyolojinin özüdürler. Kendi öz sahamda onların üzerine kurulu olan hiyerarşik düzeni yıkmam, yüzlerce kitaptan çok daha eğitici oluyordu. Onlarla kurduğum ilişki platformu erkek egemen karılı-kocalı statüyü paramparça ediyordu. Aslında en çok da bu statünün parçalanmasından mutlu oluyordum. Bir cinsel obje değil, değerli bir insan oldukları açığa çıktıkça gururlanıyorduk. Bu yaklaşım özlü sevgiye giden yolu da açıyordu. Karşılıklı ama mutlaka hiçbir baskı duymadan, tarihsel ve toplumsal gerçeğin bağrında kurduğumuz sevgi ve saygı dünyasının eşsiz bir gücü vardı. Çok nitelikli kadınlar da çıkmıştı. Onların da çoğu şehit düştü. Onlara adsız kahramanlar değil, gerçek kahramanlar diyeceğim. Eğer yaşanılacak bir toplumsal yaşam olacaksa, bu ancak onların ölümsüz anılarına bağlılıkla ve gün gibi aydınlattıkları yolda yürümekle mümkündür. Kadınla ancak bu yücelikte bir yaşam en değerli yaşamdır.
ABDULLAH ÖCALAN