HABER MERKEZİ
Türkiye ve Kürdistan’da faşizmin kol gezdiği bir ortamda yerel seçimler yapıldı.
Burjuva demokrasilerine göre bile böyle seçimler meşru sayılmaz. Onlara göre bile meşru sayılabilmesi için asgari ölçüde herkese devletin eşit mesafede durarak, kişilerin, partilerin yarışa bilmeleri sağlanmalı.
Ancak herkes biliyor ve görüyor ki, herkese fırsat eşitliği tanınmadığı gibi, devletin-üstelik bir avuç çapulcunun eline geçmiş bir devlet-tüm imkanları bir faşist blokunun hizmetine koşturuldu. Ancak bununla da sınırlı kalınmadı, başkalarının yarışa girmeleri, kendilerini tanıtabilmelerinin de önü birçok kez alındı.
Türkiye’de birçok farklı çevre seçimlere katıldı. Buralarda da faşist blok devletin tüm ekonomik imkanlarını kullanarak insanları yanına almaya, diğerlerine baskı uygulamaya çalıştı. Ancak Kürdistan’da faşist blok sadece faşist blok olarak seçimlere girmedi. Faşist blok devlet olarak seçimlere girdiği gibi, Kürdistan’da yarışa giren partinin neredeyse on bine varan taraftar ve yöneticisini tutukladı. Seçim mitinglerine saldırdı. On binlerce asker yığarak hem halkı ürkütmeye hem de sandıklarda faşist blok lehine oy çıkarta bilmek için taşıdı. Bunlar yetmedi aslı olmayan binlerce oyu ahırlara, govlara yazdı. Dahası yakıp yıktığı Kürdistan’ın bir çok insanını oy kullanmaması için seçim sahasına yaklaştırmadı. Ve tabi satın aldıkları bir avuç işbirlikçiyi de halkın üzerine salarak korku saçtı. Dahası eğer seçimlerde faşist blok kaybetse de, yeniden Kayyum atacağını açıktan ifade ederek, seçimlere girmenin boş ve geçersiz olacağını da en üsttün faşist şefin ağzından onlarca kez herkes duydu ve öğrendi.
Tüm bu olup bitenlere rağmen Kürdistan’da seçimlere giren HDP 62 belediyeyi aldı. Bunların içerisinde 3 de Büyük Şehir Belediyesi bulunmaktadır.
Hemen belirtelim ki, en doğru olan böyle bir ortamda seçime gitmek değildir. En doğru olan seçimleri boykottur. Dünyanın her yerinde faşizmin kol gezdiği ortamlarda yapılan budur. Ancak biliniyor ki legal sahalarda siyasetin önemli mecralarındandır. Bunun için seçime girenler, bu durumu görerek ve de bilerek, tüm riskleri de göze alarak seçimlere girdiler.
Kaldı ki –büyük ihtimalle-seçimlere girmeleri sadece oy almak için de değildi. En küçük mitinge bile izin vermeyen faşizan bir ortamda, seçimler vesilesiyle halka ulaşmak bile kendi başına ciddi bir şekilde değerlendirilmesi ve ele alınması gerekli bir imkan olduğundan, HDP ve benzerleri bu durumu değerlendirdiler.
Evet, normalinde bu seçimlere girilmemesi gerekirken, halkı örgütlemek, halka buluşmak ve de faşizm koşullarına rağmen faşizme bir tokat atmak için büyük bir iradi duruşla seçimlere gidildi. Ve bu kadar negatif bir ortamda yine de 62 belediye alındı.
Düşünün ki on binlerce asker yığılmış. Düşünün ki on binlerce sahte oy taşınmış. Düşünün ki on binlercesine oy kullanma izni verilmediği gibi on binlerce oy çalınmış ve bir devlet ki faşist blok olarak tümden bir partinin karşısına çıkmış ama yine de 62 belediye alınmıştır.
Az biraz bu faşizan ortamı bilenler, biliyorlardı ki küçük ilçe ve beldelerde faşist blok yukarıda sıralanan hilelerden dolayı Kürt halkın iradesine el koyacaktı. Hatta küçük şehirlerde de aynı el koymayı sağlayacaktı. Nitekim öyle de olmuştur. Büyük yerlerde hileler ve tehditler çok işe yaramazken nispeten küçük yerlerde bu tehditler, yalanlar, çalmalar, kaçırmalar ve asker yığmalar sonuç almıştır.
Evet, bunun için diyoruz ki faşizan ortamda değil 62 belediye çok daha azını almak bile büyük bir başarı iken, devlet için büyük bir tokat olmuştur.
Biz Batı’da büyük şehirlerde teneke vuran bir faşist bloktan söz bile etmiyoruz. İstanbul’u, Ankara’yı ve özelde de Adana’yı kaybeden bir faşist blok, esasta yenilmiştir. Faşist blok artık tek başına yönetme gücünü ve iradesini yitirmiştir. Türkiye’nin en önemli büyük şehirlerini kaybetmek demek, sahte olarak oluşturulmuş olan Efsane’nin çöküşünün başlangıcı olmuştur. Ve bunu yapanın HDP olduğu açıktır. Batı’da kaybettirme, Kürdistan’da kazanma stratejisi tutmuştur.
Böyle sonuçları olan bir seçime gençlik özelde de Kürdistan gençliği nasıl yaklaşmalıdır?
Ortaya çıkmıştır ki, faşizm Şatodan bir Kaplandır. Öyle söylendiği ve sanıldığı gibi tüm Türkiye’ye ve Kürdistan’a hakim bir faşizm yoktur. Öyle sıkça dillendirildiği gibi büyük oranda teslim alınmış bir toplum söz konusu değildir. Ve öyle şişirilerek parlatılan güçlü bir faşizm de yoktur.
Tam tersine, eriyen ve giderek baş aşağıya giden bir faşizm ve faşist blok vardır. Ve özelde de Kürdistan’da bu daha da böyledir.
Tekrar soralım böyle bir durumda Kürdistan gençliği ne yapmalıdır?
Seçimlerde yeniden ortaya çıkmıştır ki, Kürdistan halkı tüm renkleriyle yurtseverlik duruşunu büyük bir dirayet ve irade ile koruyor.
Ve ortaya çıkmıştır ki, tüm yönelimlere rağmen Kürdistan dimdik ayaktadır.
Ve bir kez daha görülmüştür ki, Kürt halkı iradesini beyan etmiştir. Ve bu irade beyanı; asla ve asla faşizme teslim olmayacağız, irade beyanıdır.
O zaman, bilelim ki Kürdistan gençliği olarak Kürdistan’ın her yerinde istenilen düzeyde istenilen çalışmalar yürütüle bilinecektir. Öyle sanıldığı gibi gençlerini terk etmiş bir Kürdistan gerçekliği yoktur. Tam tersine her zamankinden daha güçlü bir bağlılık söz konusu iken, yerinde duran bir genç olmak, gençlik asla kabul edilemez. Edilmemelidir de.
Yapılması gerekli olan, bu halkın üzerine salınan faşizan yapının birer detektörleri olan işbirlikçilere, bulunduğumuz her yerde yönelmektir.
Faşizmin mayın tarlasına sürdüğü eşeklere karşı bulunduğumuz her yerde tavır alarak, bu eşeklik pozisyonundan çıkartılmalarıdır.
Yapılması gerekli olan, bir an önce yaşadığımız her yerde kesinlikle faşist blokun temsilciliğini yapan tüm detektörleri, mayın tarlasına sürülmüş eşekleri bir bir netleştirip etkisizleştirmedir.
Ve tabi bir de faşist blok tarafından maddi imkanlar sunularak şişirilen yapılara dönükte gerekli olan mesajların verilmesidir.
Ve de hiç şüphe yok ki, bir de Batı’da böyle yapılacak çok şey vardır.
Seçimlerden çıkartılan dersler temelinde, yeni dönem görevlerine tüm gücümüzle sarılma umuduyla…
KASIM ENGİN