HABER MERKEZİ
Eğer adına seçim denebilirse, 31 Mart yerel seçimleri de yapıldı. Tüm devlet imkânlarını kullanmasına ve her türlü hileye başvurmasına rağmen, AKP-MHP ittifakı yerel seçimleri kaybetti. Özellikle AKP Yönetimi, 7 Haziran 2015 seçimleri ardından ikinci kez bir seçim yenilgisi daha yaşamış oldu. Demek ki MHP ile ittifak AKP’ye değil, daha çok MHP’ye hizmet etti. Çünkü her ne kadar söz konusu ittifakta MHP mevcut AKP iktidarına yamanıyor gibi görünse de, esas olarak AKP çizgi itibariyle MHP’lileşti ve bir tür MHP kuyruğuna takılmışlık görüntüsü verdi. Bunun sonucu olarak da söz konusu ittifaktan MHP daha fazla kazanç sağladı. Oysa Tayyip Erdoğan Fetullahçılarla ve Kürtlerle ittifaktan zarar gördüğünü, MHP ile ittifaktan ise kazançlı çıkacağını düşünüyordu. Bu noktada da yanıldığı ortaya çıktı.
AKP-MHP ittifakının seçim yenilgisi, faşist zihniyet ve siyasete yönelik önemli bir darbe oldu. Her türlü devlet imkânını kullanmaya, baskı, terör, yalan ve hileye rağmen yaşanan mevcut seçim sonucu, AKP-MHP faşist diktatörlüğünün artık çözülüş ve yıkılış sürecine girmiş olduğunu gösterdi. Çünkü bu yenilgi ve darbe tek boyutlu ve kısmi olmadı, tersine her alanda ve her düzeyde yaşandı. Böylece AKP-MHP faşist ittifakı sadece belediyeleri kaybetmekle kalmadı, aslında artık yıkılması ve aşılması gereken bir iktidar olduğu ortaya çıktı. Öyle ya, hem Türkiye’nin altı büyük kentinden beşinin yönetimini kaybeden ve hem de Kürdistan’da yeni bir seçim hezimeti yaşayan bir gücün iktidarını sürdürmesi artık mümkün değildir. O halde ya Tayyip Erdoğan Yönetimi fazla ayak diremeden istifa edip gitmeli, ya da muzaffer bir halk hareketi ile tarihin çöp sepetine atılmalıdır.
Bu noktada bazılarının kafası Şırnak, Muş, Ağrı, Urfa gibi illerde ilan edilen sonuçlara takılmaktadır. Buralarda HDP’nin nasıl “Kaybettiği” tartışılmaktadır. Tabi 31 Mart’ta yaşananları demokratik seçim olarak görenler açısından böyle bir tartışma gerekli ve de anlamlıdır. Fakat acaba 31 Mart’ta gerçekleşen adil ve eşit bir seçim midir? Böyle olmadığı açıktır. Böyle olmadığını AKP ile MHP’nin kendisi bile itiraf etmekten çekinmemektedir. Tüm dış gözlemciler “Türkiye’de demokratik bir seçim olmadığı ve özellikle Kürdistan’da tam bir baskı ve hile ortamında seçimlerin gerçekleştiği” noktasında birleşmektedir. O halde mevcut sonuç değil de, Şirnak, Ağrı, Urfa gibi alanlarda HDP seçimi kazandı denseydi anormal olurdu. Öyle ya, Malazgirt, Şırnak, Halfeti gibi yerleri bile AKP’nin kazandığının söylenmesi, seçimin nasıl bir özel savaş planlaması dahilinde gerçekleştiğini göstermektedir. Bu durum sadece Kürdistan’da nasıl bir soykırım uygulamasının söz konusu olduğunu ifade etmektedir. Belli ki buralarda seçim olmamış, önceden özel savaş merkezinin kararlaştırdığı sonuç “Seçim sonucu” diye dikte ettirilmiştir.
Yine seçim sonuçları açısından ortaya çıkan AKP-MHP karşıtı ortak muhalefete de dikkat çekmek gereklidir. Kuşkusuz CHP ve İyi Parti’nin “Millet İttifakı” dışında resmi bir ittifak yapılmış değildir. Ancak fiili olarak AKP-MHP faşizmine karşı en geniş demokratik ittifak diyebileceğimiz bir ittifak durumunun da oluştuğu ve bu durumun AKP-MHP karşısında başarı kazandığı açıktır. Bazıları buna antifaşist cephe veya blok da demektedir. Bu gerçeğin görülmesi ve AKP-MHP faşizmine karşı mücadelede bunun önemsenmesi gerekir.
Bu noktada özellikle HDP ile CHP’nin tutumu önemli olmaktadır. HDP’yi oluşturan devrimci-demokratik güçler, bu durumda bir yandan kendi örgütlenmelerini ve eylemlerini geliştirirken, bir yandan da böyle en geniş antifaşist duruşu ortaya çıkarmak zorunda olduklarını görmek, bilmek ve gerçekleştirmek durumundadır. CHP Yönetimi ise, bir yandan kendini AKP-MHP faşist iktidarına alternatif haline getirirken, bir yandan da bunun HDP ile ittifak temelinde ve Kürt halkının demokratik haklarını gözeterek gerçekleşeceğini görmek ve bilmek zorundadır. Umarız 31 Mart sonrası siyasi süreç bu temelde gelişir.
Çünkü, eğer böyle olmaz ve HDP ile CHP ortak demokratik siyasi inisiyatif geliştirerek sürece müdahale etmezse, belli ki Tayyip Erdoğan Yönetimi 7 Haziran 2015 seçimi ardından yaptığına benzer yeni hileler geliştirerek 31 Mart’ta yaşadığı seçim yenilgisini de tersine çevirmeye çalışacaktır. Şöyle bir hatırlayalım, 7 Haziran seçim yenilgisi ardından ABD ve MHP ile anlaşarak, DAİŞ katliamlarını kullanarak ve 24 Temmuz topyekûn saldırısını içerde ve Rojava’ya yönelik geliştirerek hükümet kuruluşunu engellemiş ve Türkiye’yi 1 Kasım sahte ve baskın seçimine götürmüştü. Şimdi de her yerde seçim sonuçlarına itiraz ederek, İstanbul seçim sonuçlarını belirsiz kılarak, Kürdistan’ın her tarafında seçimin iptalini dayatarak 31 Mart seçim sonuçlarını boşa çıkarmak ve kendini yenilgiden kurtarmak istemektedir.
Belli ki bu tutumu, yeniden dış güçlerle ağır tavizler karşılığı anlaşarak, içte faşist baskı ve terörü tırmandırarak, yine başta Rojava olmak üzere dış alanlara işgal saldırıları düzenleyerek pratikleştirmek istemektedir. Gerçi 7 Haziran 2015 seçimi ardından sahip olduğu hile potansiyelini önemli ölçüde kullanmış ve tüketmiştir. Ancak yine de bu tür hileler geliştirerek ve faşist terör ve katliamlara dayanarak faşist iktidarı ayakta tutma politikasını uygulamaya çalışmaktadır. Net bir biçimde açığa çıkıyor ki, Tayyip Erdoğan Yönetimi seçimle veya demokratik yöntemlerle iktidarı bırakmayacak ve faşist terör ve katliamlara, savaş ve soykırıma dayanarak iktidarını sürdürmek isteyecektir.
O halde bu gerçeğin iyi görülmesi ve AKP-MHP faşizminin yeni hile ve oyunlar geliştirerek iktidarını sürdürmesine fırsat verilmemesi gerekir. Özellikle CHP ve HDP Yönetimlerine bu noktada tarihi görev ve sorumluluk düşmektedir. Bu partiler hem kendi güçleriyle ve hem de aralarında demokratik ittifak geliştirerek öncelikle AKP-MHP ittifakının seçim sonuçlarını kabul etmeyen ve hilelerle tersine çevirmek isteyen tutum ve çabalarına karşı aktif mücadele etmeli ve bu tür oyunları zamanında tek tek bozmayı başarmalıdır. Bu noktada toplumu duyarlı kılarak, seçim sonuçlarına sahip çıkmak ve AKP-MHP oyunlarını bozmak amacıyla sokak eylemlerini sürekli hale getirmelidir. 7 Haziran 2015 seçim sonrasında yaşandığı gibi, yeniden parçalı, pasif ve tutucu olunmamalı, tersine demokratik birlik halinde son derece yaratıcı politik yaklaşımla aktif bir demokratik siyasi öncülüğü ve çözümü toplumun önüne koyabilmelidir. Gün faşizme karşı ve tecridi kırma temelinde demokratik siyasi çözümü ve etkinliği her alanda dayatma ve geliştirme günüdür. Bunda da HDP ve CHP’nin tarihsel sorumluluğu vardır.
Atakan ÇETİN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi