HABER MERKEZİ
İktidarın yarattığı toplum, toplumsal ahlaktan nasibini almamış erkek zihniyeti ile yoğurulmuş yeni ve tiksindirici bir toplum yaratıyor. Her geçen gün artan taciz ve tecavüze yeni bir alt başlık daha ekliyoruz; ‘Çocuklar.’ Ve bu çocukların büyük bir oranı kendi evinde, kendi abisi ve babası tarafından tecavüze uğruyor. Hiçbir değeri olmayan bu çocuklar, ‘çocuk’ olamıyorlar. Devlet ise abinin, babanın sırtını sıvazlamakla kalıyor. Kamuoyunda tepki oluşturulmamak için verilen sözde cezalar ise ‘ceza’ olamıyor. Gün içinde fazlasıyla okuduğumuz bu tarz haberler hayatımızda normalleşme aşamasına geldi dene bilinir. Çocukların hayatlarının çalınması normal değildir, olmamalıdır!
Dünya da en saf kalmış yanımızdır çocuklar ama şimdi insan evlatları olarak en temiz en saf yanımızı kirletiyoruz. Çocuk istismarı koymuşlar birde adını, taciz ve tecavüze yeni bir ad vermişler. Kim bu tacizlerin sorumlusu? Hatırlayacağımız gibi, “Kadın çocuk demeden vurun!” diyen bir gargamelin tabii ki. Gargamel’in yarattığı dünyasında ve yaşamamız için bizi zorladığı bu dünyada artık çocuklara yer yok. Çocuk istismarı derken belki aklımıza ilk olarak cinsel taciz ve tecavüz geliyor peki ya çocukların hayatlarına yaptığımız tacizler?
Yaptığımız diyorum çünkü bundan hepimiz sorumluyuz. Toplum olarak bunun hesabını vermeliyiz. Faşizmi yarattığımız için, insanlığı yok ettiğimiz için, çocukların dünyasına girip o dünyayı kirlettiğimiz için sorumluyuz.
Verilere göre yılda 8 bin çocuk cinsel istismara uğruyor, 152 milyon çocuk işçi var. Hayalleri ve dünyaları çalınan çocuklara ise yeni bir dünya borcumuz var. Erkek zihniyetinden ve faşizm ve iktidardan kurtarılmış bir ‘dünya’ya’ ihtiyacımız var. Umudu ekmeliyiz ki yarınımızın sahibi çocuklara ardımızda bırakacağımız bir şeyler olsun. İnsanlığı bırakmalıyız. Çocuk işçiler varsa bir ülke de ekonomik refah adı altında söylenen her söz zırvadır. Eğer çocuklara tecavüz ediliyorsa bir ülkede yaşam siyahtır. Çocuklukları faşizmin gölgesinde geçiyorsa çocukların bunun sorumlusu bizleriz.
Erdoğan faşizmin yarattığı dünya da gençlere, kadınlara ve çocuklara yer yoktur. Kendini yaşatan Şaman’larla doludur ülkesi. 3 bin çocuk cezaevlerinde ise ve bir ülkede çocuk cezaevleri var, onlarca çocuk katlediliyor yaşamlarına taciz ediliyorsa bu ülke de ne gelecekten ne de ferahtan bahsedilemez. Çocukların geleceği çalındıkça, yaşama hakları ellerinden alındıkça bahsedilen demokrasi, eşitlik, barış anlamlı değildir. Gökyüzünü göremeyen 3 bin çocuk, gökyüzüne hasret 3 bin çocuk kimin adaleti bu? Hangi devlet bu çocuklar için adalet vaat ediyor peki? Tabii ki hiçbiri.
‘Çocuk’ annelerin oranı: 15 yaşın altında doğum yapan kadınları kayıt altına alıyor. Bu veri de 13-14 yaşlarında kayıt dışı evliliklerinin bir bölümünü gün yüzüne çıkarıyor. Buna göre 15 yaşın altında doğum yapan anne sayısı 2001’de 2 bin 729, 2002’de 2 bin 561, 2003’te 2 bin 348, 2004’te 1940, 2005’te 1715, 2006’da 1635, 2007’de 1415, 2008’de 1188, 2009’da 822, 2010’da 533, 2011’de 385, 2012’de 377 anne oldu. 15-17 yaş arasında 2010’da 28 bin 901, 2011’de 25 bin 292, 2012’de 21 bin 992 kız çocuğu anne oldu.
Eğer yaşadığınız yerde çocukların bir ülkesi yoksa bilin ki yaşadığınız yaşam size ait değildir. Devletlerin çocuk politikalarında bu kadar esnek olmasının nedeni tabii ki faşist politikalarını sadece bugünle sınırlı bırakmamak geleceğe de yaymaktır. İtatkar ve boyun eğen yeni bir nesil toplum yaratmaktır.
Çocuklar için direnmeli ve mücadele etmeliyiz geleceğimiz dediğimiz çocuklara bırakacağımız bir gelecekleri olmalı.