HABER MERKEZİ
“Adı bir parti ama tepeden tırnağa yeni bir yaşam ve hatta yaşamdan da öte; çoktan kaybedilmiş gerekçesi kalmamış, amacı kalmamış, gücü kuvveti kalmamış, anısı bile belleklerden tamamen silinmiş, hala en benim diyenlerin bile onu gerçekleştirmek için bir türlü gerekli kesin adımı atamadığı bir ortamda bir umut savaşı söz konusudur.
Sürüp gidiyor.Herkesin bir türküsü vardır. Bizim de türkümüz budur. Herkesin bir şarkısı bir ezgisi vardır. O havaya kendini kaptırır, yaşar gider, bizim de türkümüzün adı böyledir ve giderek süreklileşiyor, derinleşiyor, dinliyor, sürüp gidiyor. Trajik olduğu kadar komik, acı olduğu kadar zevkli, yaşattığı kadar bitiren bir yaşam türküsü oluyor.”
Halklar Önderi Abdullah Öcalan
Her ideoloji kendi doğrularını insanda somutlaştırmanın, kişilik özelliklerine dönüştürmenin mücadelesini verir. Bu doğruların yaşamsallaştırılma ve davranış biçimine dönüştürme mücadelesinde ısrarlı olamayanlar ise doğru da olsalar zayıf kalır ve aşılırlar. Doğrunun yaşamsallaştırılması mücadelesi insanlığın başlangıcından günümüze kadar yürütülmüş olan ve hala yürütülmekte olan bir mücadeledir. Gerici egemen ideolojiler dogmatik kalıpları ve geleneksel bakış açılarıyla yaşamın dinamikliği ve akışkanlığı karşısında hep bir direniş halindedirler.
Toplumsal mücadeleler tarihini incelediğimizde bu direnişe karşı gerçeği, iyiyi, güzeli, doğruyu yaratma mücadelesi veren erdem savaşçılarıyla karşılaşırız. Şu anda ağzımızdan çıkan kolayca söylediğimiz bir doğru söz için bile bedeller ödenmiş, kan dökülmüştür. Yüreğini, beynini güzelliklere ve gerçeğe açmak bir o kadar da acıya ve yalnızlığa açmak anlamına gelmiştir. Yani doğrular yaşam süzgecinden acı ve zorluklarla süzülmüş yakıcı gerçekler olmuşlardır. Günümüz dünyası ise tüm ilmi ve tekniki gelişmelere rağmen insanlık, dürüstlük, onur adındaki güzellikler bakımından sınıfta kalmıştır. Her şey o kadar değişmiş o kadar çarpıtılmış, o kadar özünden uzaklaştırılmıştır ki, eskiden insanlar salt fiziki olarak yok edilirdi. Şimdi ise insanın beynini, özünü, iradesini, ruhunu, inancını, umudunu, onurunu öldürüyorlar. İnsanı insan eden her şey yok edilmeye çalışılıyor.
İşte tüm bunlara karşı içinde bulunduğumuz çağda PKK’nin ortaya çıkışı da gelişen bu çarpık sisteme bir müdahale olur. PKK öz itibarıyla diri tutulmaya çalışılan insanlık ve özgür yaşam iddiasıdır. Örgütlenmeler toplumsal, tarihsel temellere dayanırsa ve gücünü insanı insan yapan doğrulardan ve bilinçlenen inançtan alırsa o toplumun tarihi yeniden canlanır. Bu anlamıyla PKK örgütlenmesi toplumsal bir müdahaledir. Çünkü çıktığı dönemde var olan tüm yaşam anlayış ve alışkanlıklarını sorgular, geleneksel ve egemen, kölelik yaratan, teslim olan, teslim alan, bağımlılaşan, bağımlılaştıran ne varsa yargılar ve aşma savaşımını geliştirir. Bu doğrularını yaşamsallaştırma savaşını verirken kadını en temele koyması gerçekçi ve yerinde bir yaklaşımdır. PKK’nin çıkışıyla beraber kadının özgür kimlik ve kişilik kazanma savaşı başlar. Kadının tarih, özgürlük, ülke, toprak, yurtseverlik ve doğayla yürek ve eylem ilişkisi kurulur.
27 Kasım kadında tarih, toplum, sınıf, doğa ve cins ile olması ve olmaması gereken ilişki ölçülerini doğuran bir rehber olur. Bu rehberin izleyiciliğinde kadın, tarihe yeni bir bakış açısıyla yönelir. Tarihsel olarak sınıfsallık sosyal ve siyasal anlamda toplumda, özellikle de kadında yoğun parçalanmaları yaratmıştır. Ancak kadının özündeki adaleti, özgürlük özlemini yok edememiştir. Çünkü doğal toplumdaki özgürlük anlayışı toplumsal ve ruhsal gen olarak Kürt kadınında sınırlı da olsa varlığını hep korumuştur. Gizli kalan bu özgürlük özlemi kadını fırsat doğduğunda kendini ilk filizlendiği, özgürlüğe yakın hissettiği özgürlük aşkıyla PKK’ye yöneltmiştir.
27 Kasım ve PKK bu anlamıyla yeni bir yaşam tarzı, nasıl yaşamalıya bir cevap arayışı olduğu kadar kadının da diriliş, doğuş günüdür. Yaşama yeniden merhaba deme günüdür.
PKK ile beraber kadın kendini tanımaya, bilmeye ve yeniden yaratmaya başlamıştır. Özgürlüğün en temel ilkesi de kendini bil ilkesidir. Kendini bilmeden edinilen tüm bilmeler, yetersiz, yanılgılı ve yarım yamalaktır. Bu yüzden kadın mücadeleye, PKK ile yeniden yaşama gözlerini açarak ve kendi içinde, duygularına, düşüncelerine yönelik içsel bir yoğunlaşmayla başlayıp özgürlükle tanışır.
Özgürlüğün kendisi de duyguda, düşüncede, ruhta, insanı, toplumu, tarihi, evreni bilimsel olarak açıklayan bilgiyi öğrenip, her şeyi bilimsel temelde anlama gücüne kavuşarak kendini bilerek yaşamaktır. Kendimizde ve yaşamın her alanında egemenlik ve kölelik sisteminin yarattığı her şeyi sorgulamak ve değiştirmeyi gerçekten istemek, bunu başarma gücü ve cesaretidir. Bu cesaret, inanç ve başarma gücünü de tarihi gerçeklerimizden almak mümkündür.
Akışkan ve hep birbiriyle bağlantılı olan canlı tarihimizi, bu diyalektiğin ruhuyla, zorluklarıyla, fedakarlıklarıyla, kahramanlıklarıyla kavrayabilmek günümüzün özgürlük savaşçılığını yürütmede belirleyici bir güç kaynağıdır. Temel tarihsel gerçeklerimiz olan şehitlerimiz yaşam felsefemizin özüdürler. Sadece onlara bakmasını bilmek, doğru okumak ve anı anına yaşamak yeterlidir. PKK’nin yarattığı ideoloji uğrunda savaşıp yaşamını bu uğurda veren onlarca, yüzlerce kahramanımız bulunmaktadır. Bu yoldaşlarımız da PKK ruhu, Apocu ruh vardı. Bir insan kendinde kırıntı düzeyinde de olsa PKK ruhunu yaratmışsa yenemeyeceği hiçbir güç yoktur.
Apocu ruhla ve ideolojiyle kendilerini yaratanlar bu çizgiye, ideolojiye herhangi bir saldırı olduğunda gözlerini kırpmadan canlarını feda ederler. Cesaretlidirler, gözü karadırlar. Ne söylediklerinden çok nasıl yaşadıkları önemlidir onların. Onlar yeniden 27 Kasım ruhunun, yoldaşlığının, bağlılığının canlandırılmasını emrediyorlar. Bu emri yerine getirmek ise bizlerin en temel görevidir. Asıl savaşçılar onlardır. Ve asıl savaşçılar için yenilginin değil zaferin, başarısızlıkların değil başarının gerekçesi vardır. Oysa bizim zihniyet yapılanmamız başarıya giden yolları düşünmekten ziyade başarısızlığa giden yolları düşünmeye, başarısızlıkları gerekçelendirmeye koşullandırılmıştır. Ancak doğru gerekçeler amaca ve zafere ulaştırır.
Önderlikle doğru ilişkilenebilmemizin yolu ancak kendimizi yaratarak ve özgür yaşam ilkelerimizi ilişki ve yaşam anlayışımızı korumak ve geliştirmekle mümkündür. Yaşamımıza dayatılan postmodern kültür-kültürsüzlüğe- karşı PKK ahlakını yaşam ve ilişki anlayışını yaşamın her alanında her zamankinden daha duyarlı bir biçimde yaşatma zorunluluğundayız. Kendimizi sosyalizmin ideolojik, örgütsel, askeri yönleriyle donanımlı kılıp komple bir gerçekliğe ulaştırarak, bu yaşamı ve özgürlük çizgimizi koruyabiliriz. Bizler kendimizi yaratamadığımız ve yaşamı sürekli bir mücadeleye dönüştüremediğimiz sürece, Önderlik ve şehitlerimizle özgür bir temelde ilişkilenemeyiz.
Tarihimizde ilk defa, onurlu, özgür bir yaşamın elinden tutuyoruz. Bırakmamacasına. Kesinlikle ona sahip çıkabilmeli, sonuna kadar sorumluluk-ciddiyet göstermeliyiz.
Kadınlar PKK ile beraber özgür yaşamaya karar kıldılar. Özgür yaşamaya karar verildiyse eğer, gereklerini yerine getirme tutarlılığı gösterilmeli, inançla, dürüstlükle, sürekli ve sınırsız bir çaba sergilenmelidir.
Neydik, ne olmak istiyoruz? Yaşamın ve savaşın neresinden çıktık, nereye doğru gidiyoruz? Tüm sorunlara yaklaşırken sorunu çözmek, aşmak ve mücadele etmek istiyorsak tarihimizle doğru bütünleşebilmeliyiz. Tarihimizi, şehitlerimizi salt duygularımızla değil düşüncelerimizde de yaşamasını bilirsek aşamayacağımız engel, çözemeyeceğimiz sorun kalmayacaktır.
Bizi bekleyen ise özgürlük ve başarı olacaktır.
Şerda Mazlum