BEHDİNAN – PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Türkiye ve Kürdistan’da yapılan 31 Mart yerel seçimleri, HDP etrafında birleşen Demokrasi Bloku’nu ve AKP-MHP ittifakının aldığı yenilgiye ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye’de “Bu toplumdan bir şey olmaz’” diyenlerin olduğunu hatırlatan Kalkan, “Gerçeğin öyle olmadığı, Türkiye toplumunun 1970’lerin başında demokratik Türkiye mücadelesini büyük bir kitle hareketi olarak yürüten, demokratik devrimi yaşayan, faşizme geçit vermeyen bir toplum olduğu bir kere daha bu seçimle net bir biçimde açığa çıktı.
Eğer gerçekten bir zayıflık varsa toplumda değil, topluma öncülük etmesi gereken demokratik-devrimci güçlerdedir. Şimdi AKP’nin yapmaya çalıştığı en hafif deyimle çamura yatmaktır. Derler ya “yenilen pehlivan güreşe doymazmış” sağda, solda yeniden seçim yapalım diyorlarmış. Seçim daha yeni yapıldı, sen seçimi kaybettin” diye konuştu.
Seçim sürecinde HDP’ye yönelik saldırılara ve baskılara dikkat çeken Kalkan, “Muhalefete saldırdılar, özellikle Kürt halkına saldırdılar, her gün en az on, on beş HDP’liyi tutuklayıp zindanlara koydular. Baskının, şiddetin azamisini uyguladılar. Şırnak, Ağrı, Muş’taki olaylar seçimde bazı yerlerde hileden de öteye bir davranış gösterdiklerini ortaya koydu” dedi.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Kalkan, ANF’nin sorularını yanıtladı.
31 Mart yerel seçimlerinde özellikle Kürtler stratejik bir rol oynadılar, irade ortaya koydular, şuanda sahada ciddi bir mücadele var. Bu ne anlama geliyor? Muhalefetin, demokratik güçlerin buna karşı tutumu nasıl olmalıdır?
31 Mart yerel seçimi üzerinden 20 günden fazla zaman geçti. Hala sonuçların ne olduğu ilgili kurumlar tarafından net olarak açıklanmadı. Bu konuda özellikle Yüksek Seçim Kurumu denen kurum AKP’nin bir yalakası gibi rol oynar konumda, tıpkı AKP basınına benziyor. Kürdistan’da HDP’nin kazandığı bazı belediyeleri seçimde HDP’nin çeyreği oy alamamış AKP’lilere verdi. İstanbul’da günlerce oy saydılar.
Deyim yerindeyse AKP gerçekten de çamura yatıyor. Mızıkçılık yapıyor. Seçim sonuçlarını tersine çevirmek için her türlü zor ve hileye başvuruyor. Bu açık bir gerçek. Bütün bunlar 31 Mart yerel seçim sonuçlarını AKP-MHP faşizmine karşı yürütülen mücadelede ne kadar önemli ve anlamlı olduğunu bize gösteriyor. Gerçekten de Kürt halkı, demokratik güçler, kısaca AKP-MHP’ye muhalefet olan güçler önemli bir başarı kazandı.
AKP-MHP ittifakının devletin bütün imkanlarını kullanmasına, her türlü baskı, zor ve hile uygulamasına karşın böyle bir sonuç ortaya çıktı. Faşizm gerçekten de ciddi bir darbe yedi. HDP etrafında birleşen Demokrasi Bloku tıpkı 7 Haziran 2015 yılında olduğu gibi bir kez daha büyük bir seçim başarısı kazandı. Bu temelde bir kez daha Kürt halkını, demokratik güçleri, demokrasi hareketini ve tüm muhalefet güçlerini seçim başarılarından dolayı kutluyoruz.
BAHÇELİ, ERDOĞAN VE SOYLU SEÇİM SÜRECİNDE MİLLETE YALVARDI
AKP-MHP faşizmine karşı 31 Mart’ta elde edilen sonucu geliştirerek faşizmi yıkan, demokratik Türkiye’yi yaratan bir sonuca götüreceklerine dair inancımızı ifade ediyoruz. Gerçekten de mevcut sonuçların bu düzeyde siyasi etkisi var ve kapsamı geniştir. Sadece bir yerel seçim olarak değil, onun çok ötesinde Türkiye’deki siyasi yönetimin geleceğini belirleyen bir sonucun ortaya çıkmış olduğu net bir biçimde görülüyor. Zaten seçimden önce de genel kanaat böyleydi. Hiç kimse 31 Mart’a dar bir yerel seçim kapsamında yaklaşmadı, belediye seçimi olarak ele almadı. Bunu en başta AKP-MHP ittifakı böyle ele aldı, değerlendirdi, hatta referandum olarak nitelendirdi.
Cumhur ittifakının şefleri; Devlet Bahçeli, Tayyip Erdoğan, Süleyman Soylu gibi kişilikler toplumun önüne çıkıp yalvar, yakar ettiler; “yüzümüzü kara çıkartmayın, bizi utandırmayın” diyerek oy dillenmeye çalıştılar. Çay dağıtıp, rüşvet vererek oyları satın almaya çalıştılar. Ordu komutanlarından, polis şeflerine, basından yargıya kadar bütün devlet kurumlarını bu yönlü seferber ettiler. Kendileri için 31 Mart’ta ortaya çıkacak sonucun bir ‘beka sorunu’ olduğunu çok yüksek bir sesle ortaya koyup büyük bir tartışma konusu haline getirdiler.
KÜRDİSTAN’IN BİRÇOK YERİNDE SEÇİM YAPILMADI
Gerçekten de yüreklerine doğmuştu. Kaybetme korkusunu, endişesini, ürküntüsünü ciddi bir biçimde yaşıyorlardı. Onun verdiği çılgınlıkla da seçim çalışması yürüttüler. Muhalefete saldırdılar, özellikle Kürt halkına saldırdılar, her gün en az on, on beş HDP’liyi tutuklayıp zindanlara koydular. Baskının, şiddetin azamisini uyguladılar. Şırnak, Ağrı, Muş’taki olaylar seçimde bazı yerlerde hileden de öteye bir davranış gösterdiklerini ortaya koydu. Kürdistan’ın birçok yerinde gerçekten de seçim olmadı. Sandıklar, oylar önceden hazırlanmış, sandıklara doldurulmuştu. Seçim günü ortaya konan sandıklar seçim akşamı bir yana itilerek önceden hazırlanan sandıklar piyasaya sürüldü. Bunlar açık bir gerçek olarak yaşandı.
Muhalefet de yeterli görülmese de önemli bir tutum ortaya koydu. Yeterli görülmeme şuradadır; AKP çıkıyor, ‘’ben filan partiyle ittifak yapıyorum’’ diyor, bu parti Fethullahçılarla ittifak yaptı, yeri geldi CHP ile ittifak yaptı, MHP ile yapıyor, Kürtlerle de bir sürü ilişki, ittifak yürüttü. MHP-AKP-BBP-HÜDA-PAR ittifakı net bir biçimde ortaya çıktı. Fakat mevcut CHP yönetimi nedeniyle AKP-MHP muhalefeti olan güçler bir türlü açıktan bir araya gelemediler, birbirine açık sahip çıkamadılar.
Bu konuda o kadar ileri bir hassasiyet yaratıldı ki sanki CHP, HDP’ye ilişkin bir söz söylese kıyamet kopacak, mevcut oylarını da alamayacak gibiydi. Halbuki yine de HDP’nin gücü ve desteği ile mevcut sonuçları aldı. Burada geçmişten beri faşizme koltuk değneği olan zihniyet ve siyaset bu kadar gelişme sonrasında hala kendisini bir iktidar alternatifi, gerçek bir muhalefet güç haline getiremedi. Buna rağmen yine de demokratik güçlerin, özellikle de HDP’de birleşen demokrasi bloğunun sağduyusuyla AKP-MHP faşist ittifakına karşıt bir muhalefet resmi olmasa da fiilen ortaya çıkartıldı ve kazanan bu muhalefet oldu.
PARTİLE BİR ARAYA GELEMEDİ AMA SANDIKTA HALKLAR BİR ARAYA GELDİ
Partiler bir araya gelemediler ama sandıkta halklar, toplum, emekçiler, Türk ve Kürt bir araya geldi. Sayın CHP yöneticileri bu gerçeği iyi görmeliler. Böylece AKP-MHP’nin parçalayıcılığına, eziciliğine, baskısına karşı muhalefet gerçekten de Türkiye’nin önünü açtı. Türkiye’nin demokratik birliğinin mümkün ve yakın olduğunu ortaya koydu. Türkiye’nin geleceği açısından yeni bir umut yarattı.
AKP-MHP faşizminin bütün karartıcı, yok edici, geleceği tüketici faşist saldırganlığına karşı muhalefetin gerçekten de Türkiye için bir demokratik geleceğin mümkün olduğunu ortaya çıkarması çok önemlidir. Bu konuda AKP-MHP faşizmine karşı demokratik bir ittifak yaratamayan, bir demokratik alternatif ortaya çıkartamayan siyasi güçler kendi durumlarını görsünler. Toplum ittifak yaratıyor. Anti-faşist demokrasi birliğini oluşturabiliyor. Demokratik birlik içerisinde herkesin kendini özgürce ifade ettiği bir yaşamın mümkün olduğunu gösteriyor.
FAŞİZME KARŞI ANTİ-FAŞİST YÖNETİM ALTERNATİFİNİ ORTAYA ÇIKARTAMIYORLAR
Türkiye’de herkes AKP-MHP’nin denetiminde, ‘’bu toplumdan bir şey olmaz’’ diyenler vardı. Gerçeğin öyle olmadığı, Türkiye toplumunun 1970’lerin başında demokratik Türkiye mücadelesini büyük bir kitle hareketi olarak yürüten, demokratik devrimi yaşayan, faşizme geçit vermeyen bir toplum olduğu bir kere daha bu seçimle net bir biçimde açığa çıktı.
Eğer gerçekten bir zayıflık varsa toplumda değil, topluma öncülük etmesi gereken demokratik-devrimci güçlerdedir. Halkı eğitemiyorlar, örgütleyemiyorlar, demokratik eylemler geliştiremiyorlar. En önemlisi de demokratik birlik oluşturamıyorlar. Bir ittifak, alternatif yaratamıyorlar.
Faşizme karşı anti-faşist yönetim alternatifini ortaya çıkartamıyorlar. Topluma kendi kendisini yönetme alternatifini sunamıyorlar. Sorun, eksiklik buradadır. Şimdi AKP’nin yapmaya çalıştığı en hafif deyimle çamura yatmaktır. Derler ya “yenilen pehlivan güreşe doymazmış” sağda solda yeniden seçim yapalım diyorlarmış. Seçim daha yeni yapıldı, sen seçimi kaybettin. Kazanmakta, kaybetmekte var, kazanınca seçim olacak, kaybedince seçim olmayacak mı?
SEÇİME GİRMEK SERBEST KAZANMAK YASAK SÖYLEMİ BU SEÇİMLE DOĞRULANDI
Gerçekten de Kılıçdaroğlu’nun “Seçime girmek serbest, ama kazanmak yasaktır” söylemi bu seçim ile doğrulandı. Nasıl Kürdistan’da %70 yetmiş ya da %75 oyla kazananlar kazanmamış sayıldılar, belediyenin dışına atılmaya çalışılıyorlar. %25 oy almamış olanları güya belediye başkanı ilan ediyorlar. Peki kim kabul eder? Neymiş seçilme şartları yokmuş, KHK yasaklısıymışlar. Peki bunlar başvururken bu yasak durumu yok muydu?
Gerçekten de HDP sözcüsü Saruhan Oluç’un ifade ettiği gibi HDP’ye düzenlenen tam bir tuzaktır. Katılın, kazansanız da sonunda yok edeceğiz diyorlar. Tayyip Erdoğan ‘’kazansalar bile vermeyeceğiz’’ diyordu. Bunu Yüksek Seçim Kurumu yapıyor. Böyle olur mu, bu bir yarış mıdır, spor müsabakası mıdır ki birinci olanda her hangi bir kusur çıkınca ikinci olana veresin? Bu halka yönetim seçiliyor. Aslında burada görülen soykırımcı mantığın yürütülmesidir. Bunun için mantıklarına uygun geliyor. Siz ‘birinciler’ fazlasınız denilerek bütün bir halk yok sayılmak isteniyor. Bunun hukukla, adaletle hiçbir alakası yoktur.
ORTADA ZORLA GASP EDİLEN BİR GÜÇ VAR
Toplum kesinlikle kendi yönetimine, belediyelerine sahip çıkmalı, bu AKP’li tayfayı belediye başkanı diye, yönetim diye kabul etmemelidir. Madem yüzde 75 almış, yüzde 75 örgütlenmeli, kendi seçtiği başkanı yönetim olarak işletmelidir. Yani alternatif yönetim olmak gerekiyor. 31 Mart seçiminde en temel sonuç olarak şu ortaya çıktı: İki cepheden de AKP-MHP faşizmine karşı alternatif yönetim gereklidir.
Artık ortada zorla, hileyle, baskıyla, terörle, yönetimi-iktidarı gasp eden bir güç vardır. Bu gücün seçimle yönetimden uzaklaştırılması mümkün olmuyor. 7 Haziran 2015’te kabul etmedi, savaş ilan etti. 24 Temmuz 2015’te savaş zoruyla kendini hükümet ilan ettirdi. Şimdi yine zorla, hileyle kendisini İstanbul’un, Kürdistan’ın yerel yönetimleri olarak kabul ettirmeye çalışıyor. O halde iki cepheden de, yani hem genel ve hem de yerel yönetimler düzeyinde faşizme karşı daha aktif bir mücadele gerekiyor ve bu mücadeleyi alternatif bir yönetime kavuşturmak lazım.
Mesela yerel yönetimler düzeyinde böyle olmalı. Bunlar belediye binasına el koyunca toplum itaat etmemeli, belediyede kendi yönetimini kurmalı, o belediye binasında olmuyorsa başka bir bina bulmalı, kendi kendini fiili olarak orada yönetmeli. Fiili, alternatif demokratik yerel yönetimleri geliştirmek gerekiyor. Seçilen belediye başkanları da eskisi gibi gidemezler. Halk da kendi yönetimini faşizme teslim edemez, yönetimine sahip çıkmalı, savunmalı, mücadele etmelidir.
ERDOĞAN YÖNETİMİ DARBECİ BİR YÖNETİMDİR
Gerçekten de genel siyasi yönetim düzeyinde de etkili bir mücadele gereklidir. Bu açıkça ortaya çıktı. HDP Eşbaşkanlığı bunu ifade ediyor. Ortada bir yönetememe durumu var. AKP-MHP faşizmi iktidardan düşmüş, seçimi kaybetmiştir. Aslında 7 Haziran 2015’te kaybetti. O günden bu yana AKP yönetiminin hiçbir meşrutiyeti yoktur. Tayyip Erdoğan yönetimi gaspçı, darbeci, komplocu bir yönetimdir. Seçimle iş başına gelmiş bir yönetim değildir.
31 Mart yerel seçimleriyle birlikte bu daha net bir biçimde tescil edildi. Seçim öncesinde de bu yerel seçimlerin genel siyaseti belirleyecek düzeyde sonuçlarının olacağı söyleniyordu. Gerçekten de böyle oldu. O halde genel siyasi sonuç nedir? AKP-MHP faşizmi yenildi, kaybetti. Kürdistan’da kaybetti, Türkiye’nin metropol kentlerinde kaybetti.
Türkiye toplumunun çoğunun oyunu kaybetmiş durumdadır. O halde yönetimden düştü. Aslında onlarda birazcık demokrasi anlayışı, namus olsa istifa edip çekilip giderlerdi ama gitmiyorlar, tersine 2015’te yaptıkları gibi şimdi yerel yönetimleri almak istiyorlar. Vermemek lazım. Sadece yerel yönetimlerin verilmemesiyle kalınmamalı, genel yönetimden de düşürmek gerekiyor.
CHP’NİN SORUMLULUĞUNU BİLMESİ GEREKİYOR
HDP ve CHP’nin demokratik ittifakı daha fazla geliştirip alternatif yönetim örgütlemesi gerekir. Ancak mevcut haliyle bir araya gelip ülke sorunlarını bile görüşemiyorlar. Böyle bir durum çok geri bir durumdur. Bu durum AKP-MHP faşizmine güç, umut, saldırı için cesaret veriyor. Bu durum yeteri kadar muhalefet yapılamadığı için oluyor. CHP’nin gerçekten de sorumluluğunu bilmesi gerekir. Toplumun önüne “Alternatif bir yönetim olacağım’’ diye çıkıyor, ama öyle olmuyor. Bu toplum artık daha fazla oyalanamaz.
HDP’nin CHP’de dahil tüm demokratik güçleri birleştirebilmesi gerekir. Kısaca alternatif bir yönetim geliştirmek gerekiyor. Tayyip Erdoğan yönetiminin istifasını istemek gerekir. Bu yönetimin artık Türkiye’ye vereceği hiçbir şeyi kalmamıştır. Bu yüzden çekilmesi gerekiyor. Bunu yüksek sesle dillendirmek lazım. Yani “yönetemiyor” demek yetmiyor, yönetimden çekilmesini istemek, bir de yönetime aday olmak, Türkiye toplumunun ve dünyanın önüne çıkıp; ‘’biz yönetime adayız, hazırız’’ demek gerekiyor.
Böyle bir şey olmazsa olmaz. Diğeri gerçekten de zayıf kalıyor. Mevcut muhalefetin zayıflığından yararlanarak Tayyip Erdoğan yalnız başına yönetimini sürdürmeye çalışıyor. ‘‘Yeter artık tek adamın da üstünde oldun, Mustafa Kemal’den daha fazla tek oldun, ne yapacaksın? Göğe çıkacak değilsin, bu iş burada bitmeli’’ demek gerekiyor. Gerçekten de “Êdi Bese” denilmelidir.
ERDOĞAN DEVRİ ARTIK BİTMİŞTİR
Herkes şunu bilmelidir: Tayyip Erdoğan devri artık bitmiştir. Dolayısıyla onu çıktığı yerden indirmeyi bilmek gerekiyor. Buna göre hareket edebilmek lazım. Şimdi gelinen noktada esas budur. Bundan korktuğu için bu kadar seçim mızıkçılığı yapıyor. Aslında bu tür tartışmaların önünü almak için, birileri kendilerine karşı çıkıp ‘iktidardan çekil’ demesin diye bu seçim tartışmalarını bu kadar uzattı, gündemi saptırmaya, yaşadığı ağır seçim yenilgisini gizlemeye çalıştı. Bunu görüp iyi anlamak lazım. Onun oyununa kesinlikle gelmemek gerekiyor. Bu bakımdan artık 31 Mart seçimiyle yeni bir süreç başlamıştır.
AKP-MHP ittifak devri sona eriyor, çöküş başlamıştır. Aslında düştüler, onu düşürecek bir etkili anti-faşist, demokratik harekete ve mücadeleye ihtiyaç var. Zaten insan Tayyip Erdoğan’la Binali Yıldırım’ın yüzüne bakınca nasıl bir çöküş içinde olduklarını net bir biçimde görüyor. Niye? Çünkü ‘ortaktan’ da darbe yediler. AKP bu seçimle birlikte artık MHP ile de ittifak yürütemez hale geldi.
7 Haziran 2015 seçiminden sonra ‘’MHP’ye dayanarak biraz ilerlerim, Kürtleri ezerim, Fethullahıçları tasfiye ederim, MHP ile de ittifak halinde bunu sürdürürüm, MHP’yi kazanırım, buradan güçlenirim’’ diyordu. Fakat görüldü ki MHP ile ittifak AKP’yi çöküşe götürdü, AKP’ye kazandırmadı. Çökmüş, ölmüş, 7 Haziran 2015’te bitmiş MHP şimdi dört yıl sonra yeniden canlandı, çöken AKP oldu. Yani bu ittifak da AKP’yi kurtarmaya yetmiyor. Başka herhangi bir ittifak yapacak gücü de kalmadı. Mevcut ittifak, AKP’yi düşüren, yenilgiye götüren ittifak oldu.
ORTADA CİDDİYET KALMADI
MHP’lileşen AKP’nin artık bu ülkeye, kendi tabanına vereceği bir şeyi kalmadı. Kesinlikle artık AKP’nin ne Türkiye’ye ne de dünyaya herhangi bir hayrı olmaz, en hayırlı iş erkenden çekilmesidir. Yönetimi yeni bir güce, Türkiye’nin sorunlarını demokratik yöntemlerle çözecek yeni bir yönetime bırakmasıdır. Eğer bırakmıyorsa, o zaman bıraktırılmalıdır. Böyle bıraktırmayı kesinlikle bilmek lazım.
Şimdi gelinen nokta böyledir. Gerçekten de bu işin cılkı çıkmıştır. Ortada ciddiyet filan kalmadı. Birilerinin çıkıp ‘’ciddi olun!’’ demesi lazım. Bu kadar şımarıklık fazladır. İnsanları bu kadar onursuzlaştırarak, hiçbir hukuksal temele bağlanmadan kendi iktidarlarını korumak için hizmet ettirme çok fazladır. Toplumda ruh kalmıyor, psikoloji kalmıyor, kimsenin kimseye güveni kalmıyor. Bu kadar hilenin, hurdanın yapıldığı bir yerde kim neye güvenebilir? Seçime mi, yönetime mi, şu kuruma mı, hukuka mı güvenir?
YAPILANLAR TOPLUMU ÇÜRÜTÜYOR
Mevcut faşizm hiçbir şeye güveni kalmayan bir toplumsal kırılma yaratıyor ve buna dur demek lazım. En büyük zarar böyle veriliyor. Bir yandan faşist ve soykırımcı zihniyeti yeniden diriltti, diğer yandan toplumun kendine güvenini, toplumsal özelliklerini kırıyor, insanları, toplumu çürütüyor, çökertiyor. Bunlara kesinlikle fırsat ve izin verilmemelidir. Bu bakımdan da ciddi olunması gereken bir süreçten geçiyoruz. Birileri bu duruma, bunu ortaya çıkartanlara “ciddi olun, haddinizi bilin, kendi yerinize gidin’’ diyebilmelidir. Gitmiyorsa tutup kolundan götürebilmelidir. Bu mümkündür.
Halk “ben bunu yaparım” dedi. Yeter ki insanlar halkı eğitebilsinler, örgütleyebilsinler, demokrasi hareketini birleştirebilsinler. İşte o zaman kesinlikle faşizme dur da derler, faşizmi alaşağı da ederler, Türkiye’yi bölgenin en demokratik ülkesi haline getirebilirler, sorunlarını en demokratik yöntemlerle çözen bir yurt yapabilirler. Biz önümüzdeki süreçte gelişmelerin böyle olacağına inanıyoruz. Bu kesinlikle gereklidir.
CHP YÖNETİMİNİN HDP KARŞISINDAKİ TUTUMU ERDOĞAN’A GÜÇ VERİYOR
Bu konuda tüm devrimci-demokratik güçlere, tüm muhalefete büyük bir görev ve sorumluluk düşüyor. Bu tarihsel bir görev ve sorumluluktur. Bunun gereklerinin yerine getirilmesini bekliyoruz. Yerine getirileceğine inanıyoruz. Kendi adımıza üzerimize düşen her türlü devrimci-demokratik sorumluluğu yapacağız, yapıyoruz, daha fazlasını da yapmaya hazırız. Ama herkes de böyle olmalı, böyle yapmalıdır.
Örneğin CHP Türkiye’nin sorunlarına, Kürt sorununa ne diyor? Niye HDP ile ittifak yapmıyor? HDP’nin marazı mı var? Yasalara göre kurulmuş bir parti, Türkiye’nin her yerinden oy alıyor. Mevcut CHP yönetiminin HDP karşısındaki tutumu gerçekten Tayyip Erdoğan yönetimine en büyük gücü veren bir tutumdur. O halde ya bu yönetim değişecek, ya kendi politikalarını değiştirecek ya da Tayyip Erdoğan düşerken o yönetim de düşecektir. Mevcut CHP yönetiminin de bu işte sorumluluğu çok fazladır. İkisinin de gerçek durumu açığa çıktı. Derler ya takke düştü kel göründü. Gerçekten maskeler düştü, her şey görüldü.
CHP, HDP ve ‘ben Türkiye’nin demokratik birliğinde ve yürüyüşünde varım’ diyen herkes sorumlu yaklaşmak ve özeleştirel tutum sergilemek durumundadır. Demokratik bir yönetim alternatifini Tayyip Erdoğan diktatörlüğüne karşı birlikte çıkararak, toplumun desteğini alıp bu diktatörlüğü tarihin çöp sepetine atmayı bilmek gerekir.