HABER MERKEZİ
Her partinin farklı hesap ve beklentilerinin olduğu ve farklı anlamlar yükledikleri yerel yönetim seçimleri Türkiye şehirlerinde ve Kuzey Kürdistan’da 31 Mart tarihinde yapıldı. Hem sömürgeci-soykırımcı devletin hükümeti durumundaki AKP-MHP açısından, hem sözde muhalefet CHP-İYİ Parti açısından ve HDP açısından önemli ve tarihi sonuçlar açığa çıkaran bu seçimin doğru analiz edilmesi gerekir. Ve olası gelişmeler doğru öngörülerek, bunun karşısında yapılması gerekenlerin de tespit edilmesi gerekmektedir.
31 MART SEÇİMLERİNİN YAPILDIĞI KOŞULLAR
Var olan koşulların, şüphesiz ki, son yüzyıl bağlamında ele alınıp değerlendirilmesi gerekir. Türk-ulus devletinin, Kürt halkının ve ülkesi Kürdistan’ın inkarı ve imhası üzerine kurulduğu bilinmektedir. 20.yüz yıl boyunca ve 21.yüzyılın ilk çeyreğine az bir zamanın kaldığı bu koşullarda dahi Türk sömürgeci-soykırımcı devletinin başına hangi hükümet gelirse gelsin, Kürt ve Kürdistan’ın yok edilmesi stratejisini varolan iç-dış koşullar gözetilerek, bazen sert, bazen de duruma göre yumuşak, ama her uygulamada bu inkar-imha zihniyetini ve stratejisini yürütmüştür. Adına sağ, dinci, liberal ya da sol denilen farklı partilerin de pratiği bu anlamda öz bakımından bir farkları bulunmamakta, aynı kaynaktan beslenmektedirler.
Tarihin ayrıntılarına girmeden ve fazlaca gerilere gitmeden son birkaç yıllık gelişmeler temelinde, yukarıda da vurguladığımız gibi,31 Mart seçim koşullarını ve ortaya çıkan sonuçları irdelemeye çalışacağız.
ÇÖKERTME PLANI TECRİT İLE BAŞLADI!
AKP-MHP faşist-soykırımcı ittifakı Dolmabahçe mutabakatını bir tarafa iterek, hazırlamış oldukları Çökertme planı doğrultusunda, önce Önder APO üzerinde 2015 Nisanıyla birlikte tecriti geliştirerek savaş stratejini hayata geçirmeye başladı. Ardından 24 Temmuz 2015 itibarı ile de yeni bir savaş süreci başlattılar. Önder APO’nun üzerinde öyle bir tecrit uygulamışlardır ki, ne Önder APO tek bir cümlelik mesaj dışarıya gönderebiliyor, ne de kimse kendisine bir selam ulaştırabiliyor. Yıllardır süren bu işkenceli durumun dünyada eşi-benzeri yoktur.
Çökertme planının özü, Kürdistan Özgürlük hareketine adına Sri Lanka Modeli adını verdikleri soykırımcı bir yöntemle saldırarak, tümüyle tasfiye etmeyi içermektedir. Önderliği tecrit etme, PKK yönetimini tasfiye etme ya da çalışamaz konuma getirme öncelikli hedefleri olmuştur.Böylesine geriletilmiş bir harekettin geriye kalan bir Kürdistan halkını teslim alarak, kültürel soykırım kıskacında boğmanın önü artık açılmış olacaktı.
AKP faşist diktatörlüğü bu soykırım planını başarıyla uygulamak için, sömürgeci-soykırımcı devlet aygıtını buna göre düzenlemek, bunun ilk etabı olarak iktidarı merkezileştirmek, güçlü tutmak, uluslararası ilişkileri buna göre ayarlamak, sömürgeci istihbarat, ordu, polis vb.paramiliter ve faşist güçleri buna göre yeniden hazırlamak, medyayı tümüyle kontrol altına almak, hukuk sistemini buna göre düzenlemek,yeniden kadrolaştırmak, yasal alanda sınırsız bir alan açmak içinde gerekli yasal düzenlemeleri KHK’larla yapmak şeklinde geniş bir yetki ve etki çerçevesinde adımlar atılmış, ayarlamalar yapılmıştır. AKP-MHP faşist ittifakı bu temelde kurulmuş ve Sömürgeci-soykırımcı Türk devleti artık, her türlü soykırımı uygulayacak niteliğe ulaşmıştı.
Türk toplumunu da var olan soykırım ve katliamların suç pratiğine ortak etmek için kirli hesaplarının sorunu bir varlık-yokluk biçiminde ve“beka sorunu” şeklinde tanımlamışlardır. Hesaplarına göre böylelikle işin toplumsal ayağını da tamamlamışlardır. Bu kirli plan ile birlikte ırkçılığı ve şovenizmi boyutlandırarak tarihte eşine ender rastlanan bir şekilde yaşamın her alanında Kürt ve Kürdistani değerlere saldırılar geliştirmişlerdir.
Faşist diktatör Erdoğan’ın “başa döneriz” yaklaşımın bir sonucu olarak yıllardır mücadele ile kazanılan değerler tamamen hiçe sayılmış, yasaklar katliamlar her alanda sınırsız uygulanmıştır. Bunun bir sonucu olarak Kürtçe şarkı söylediği ya da konuştuğu için öldürülen yaralanan Kürtlerin sayısı gittikçe artmıştır. İttihat-Terakkicilerin, Enver, Cemal ve Talat paşaların, Mahmut Esat Bozkurtların, Abdullah Alpdoğanların,İsmet İnönülerin, M. Kemallerin, Alparslan Türkeşlerin, Kemal yamakların, Esat Oktayların, Hayri Kozakçıoğlu, Hasan Kundakçı, Altay Tokat vb. soykırımcıların ruhu çağrılıp, ortalığa salınmıştır.
Kürdistan’daki bazı siyasi korucu hainler de devreye konulmuş böylelikle çökertme planını hayata geçirmek istemişlerdir. Bu dönemde halkımızın hizbi kontra dediği, şimdinin hüda-parı bu konsepti kendisi için nimet olarak ele almış ve buna göre ihanet bataklığına girdikçe girmiştir.
Ortadoğu merkezli süren 3.dünya paylaşım savaşının yol açtığı ortamda tıpkı Ermeni jenosidini tam da bu savaş yıllarında gerçekleştirdiği gibi, Sömürgeci faşist şefler Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli böylesi bir ortamda Kürt soykırımını tamamlamak istemiştir. Faşist şef Tayyip Erdoğan’ın Başkanlıkta ısrarı ve bunun için en ağza alınmayacak küfürlerle hitap ettiği, hakaretlerle tanımladığı Devlet Bahçeliye hiçbir şey olmamış gibi birdenbire can-ciğer kuzu sarması olmasının esas nedeni tamamen bu çökertme hedef ve planı üzerinedir.
Bunun için gerekli anayasal değişiklikler, referandum, ardından genel seçimde AKP-MHP ittifakıyla hareket etmeleri ve hükümet kurmalarının esas amacı, yüzyıldan beri sürdürülen Kürt soykırımını, bölgede yürütülen savaşın kargaşasından yararlanarak tamamlamaktır. Yerel yönetimlere bu süreçte müdahale edilmiş, Kürt yurtseverleri ve demokratların elindeki 95 yerel yönetime işgalci kayyumlar atanmıştır.Muhtarlar ajanlaştırılmaya çalışılmış bunu kabul etmeyenler tehdit edilerek görevlerinden uzaklaştırılmışlardır.
Sur, Nusaybin, Şırnak ve Gever başta olmak üzere birçok Kürdistan şehrinde yüzlerce insanımız katledilmiş, tutuklanmıştır. Halkımızın tarihi mekanları yakılıp-yıkılmıştır. Cizre’de ise yüzlerce Kürt insanımızı, tıpkı Hitler faşizminin fırınlarda Yahudi, sosyalist, komünistleri yakarak katletmesi gibi bodrumlarda yakarak katletmiştir.
Birçok HDP milletvekili ve DBP belediye eş başkanları, belediye meclis üyeleri, il genel meclis üyeleri, muhtarlar tutuklanmıştır.HDP milletvekilleri CHP’nin yardımı ile dokunulmazlıkları kaldırılarak tutuklanarak, cezaevine konulmuşlardır. Önce olağanüstü hal yasaları gerekçesi ile daha sonra ise tamamen Kürt toplumunu sindirmek, korkutmak ve teslim almak amacıyla keyfi veistedikleri zaman sokağa çıkma yasağını olağan hale getirmişlerdir.
Çökertme planının en önemli ayağı alan gerillaya yönelik imha saldırılarını aralıksız bir şekilde sürdürmüştür. Türk devletinin neredeyse tüm ekonomik imkanlarını savaşın hizmetine sokmuş bu amaçla en üst düzeyde ulaştığı teknik imkanları kullanarak, en ileri düzeyde gerillayı tasfiye etmek için kullanmıştır.
Sömürgeci-faşist AKP-MHP hükümeti saldırılarını Kuzey Kürdistan ile sınırlı tutmamış, soykırım politikalarına tüm Kürt ve Kürdistani alanlara yaymıştır. Bu amaçla Güney Kürdistan referandumunu engellemek için sınıra tanklar sürmüştür, Kerkük’ün Kürtlerden alınması için Irak ve İransömürgeci devletleri ile işbirliği yapmış ve savaşın koordineliğini yapmış, ardından Afrin’i işgal ve istila etmiştir. Afrin işgali ile birlikte bir soykırım pratiği ve suçu olan demografik değişiklikler yapmaya kadar işi vardırmış, ardından tüm Rojava’ya yönelik saldırı ve işgal girişimlerini sürdürmüştür. Vahşi DAİŞ çetelerinin eli ile Rojava devrimini bastırmak için elinden geleni yapmıştır, ama bunu başaramamış ve hesapları boşa çıkmıştır.
Şengal’de ortaya çıkan Ezidi halkımızın iradesini kırmak için Zeki yoldaşı katletmişlerdir. Aynı şekilde Maxmur mülteci kampına yönelikte iki kez saldırı da bulunmuş masum sivil insanlarımızı katletmiştir.
Böylesi geniş bir konseptte yürütülen bir atmosferde sömürgeci Türk devleti, yerel seçimlere gitmiştir. Bu seçim ile birlikte, hem Kürdistan ve hem de Türkiye’de mutlak hakimiyetlerini sağlamak ve böylelikle hem siyasi, hem de ekonomik rant elde etmek için yerel yönetimseçimlerine yüklenmişlerdir. Kürt halkının yerel düzeyde de olsa, kendisini yönetebileceği, karar alarak iradesini ortaya koyabileceği hiçbir imkanın olmaması için her türlü zulmü, baskıyı, yalan, hile ve hukuksal düzenlemeyi yapmışlardır. Özellikle Kürdistan’daki nüfusu az olan yerlere seçmen kaydırması, asker, polis ve ne oldukları belirsiz seçmen ortaya çıkarılarak bir tür demografya ile oynayarak ahlaki ve hukuksal suçlar işlemişlerdir.
Tek başlarına hiçbirisinin etkili olmayacağını bildiklerinden AKP-MHP faşist bloğu yine birlikte seçime girmişlerdir. Seçimlerin gündemleşmesiile birlikte, AKP Seçim öncesinde kayyum atadıkları gibi, HDP’nin seçimi alması halinde, yine kayyum atayacaklarının tehdidini yapmışlardır.Yüzlerce HDP üyesi ve Kürt yurtseveri tutuklanmış, baskıya uğratılmıştır.
AKP’nin faşist şefi T Erdoğan yerel seçimleri hayatiyet düzeyinde anlamlar yüklemiştir. Kendi iktidarının “varlık ve yokluk” sorunu olarak ele almıştır. Böyle değerlendirdiği içinde kapsamlı bir hazırlık içerisine girmiştir. Bu temelde İstanbul ve Ankara başta olmak üzere birçok ilde Belediye başkanlarını değiştirmiştir. İktidar ve çıkarlar söz konusu olduğunda en yakınında bulunanları bile bir çırpıda ezip geçeceğini ortaya koymuştur. Böylelikle ile çok önceleri yerel seçime hazırlık yapmıştır. Bu durum faşist şefin yerel yönetim seçimlerine stratejik bir anlam ve önem verdiğini göstermektedir.
Sömürgeci soykırımcı iktidar tüm bunları büyük bir planlama temelinde yaparken bunun karşısında Kürdistan Özgürlük hareketi çökertme planını boşa çıkarma ve zaferi kazanma temelinde sürece yüklenmiştir. Bu çerçevede gerilla direnişini mevsim koşulları aşılarak sürdürülmüş, gerillanın tasfiye edilemeyeceğini bir kez daha ortaya konulmuştur. Tüm baskı tutuklama, işkence, sokağa çıkma yasakları vb. politikalara halkımız Önder APO, PKK, gerilla ve şehitlerine bağlı kalmasına bilmiştir. Özellikle çökertme planının temel hedeflerinden birisi özgürlük hareketini önder APO ile iletişim olanaklarını tümden ortadan kalmayı sağlamıştır. Önder APO üzerinde tam bir tecrit ve işkenceye dönüşen bu uygulamaya karşı Leyla Güven ve ardından Nasır Yağız öncülüğünde başlayan süresiz açlık grevleri dünyanın dört bir tarafına yayılmış, zindan ve dışarda binleri bulan bir eylemliğe dönüşmüştür. Zülküf, Siraç, Behçet….yoldaşların fedai eylemlikleri söz konusu Önder APO olunca kendisini feda etmekten çekinmeyecek yüce bir bağlılık ve cesarete sahip olduğunu ortaya koymuşlardır. 8 Mart dünya emekçi kadınlar günü ve Newroz’a katılım düzeyi Kürdistan halkının sömürgeci soykırım saldırıları karşısında cevapsız alternatifsiz olmadığını büyük bir kararlılık ile ortaya koymuşlardır.
Öte yandan Önder APO’nun Demokratik Ulus çözümü çerçevesinde geliştirmiş olduğu stratejinin Türk halkının önemli bir kesiminde özellikle aydın kesimlerinde belli bir yankı bulması gibi gelişmeler seçim ortamını belirleyen diğer önemli bir etken olmuştur.
Yine bu süreçte AKP-MHP’nin büyük bir destek sunduğu bir tür orta doğudaki stratejik ortağı olarak gördükleri DAİŞ çeteleri kuzey ve doğu Suriye’de yenilgiye uğratılmıştır. DAİŞ çetelerinin YPG-YPJ öncülüğündeki QSD güçleri tarafından toprak üzerindeki hakimiyetlerine son verilmesi ve binlerce çetenin tüm dünyanın gözleri önünde esir alınması gibi eşsiz bir zafer Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de yapılan yerel seçimler üzerinde etkili olan temel önemli bir gelişme olmuştur. Dere Zorun Baxoz köyünde yenilgiye uğratılan DAİŞ çetelerinden sonra AKP-MHP faşist diktatörlüğünün yerel seçimlerde zafer kazanmaları beklenemezdi.
PARTİLERİN SEÇİM STRATEJİLERİ
AKP-MHP seçimi “Türkiye’nin Beka” sorunu olarak tanımlamıştır. Kürdistan Özgürlük Hareketini tasfiye etmeyi, Türkiye’de demokrasi güçlerini gerileterek Beka faşist demagojisi ile en geniş kitleri korkutarak teslim alıp yanına almaya çalışmıştır. CHP-İYİ parti ciddi bir strateji ve söyleme oturmayan ve oldukça muğlak ifadeler ile daha çok ekonomik krizi, laikliği ve Türkçülükte AKP-MHP ile bir yarış içerisine girmiş, Türkiye’nin Beka sorunu olunca AKP-MHP faşistlerinden hiçte geri kalmadıklarını ortaya koymaya çalışmışlardır. Klasik Kemalist Laik Türkçü söylemlerinin yanına zaman zaman özgürlük ve demokrasi vurgu yapma ihtiyaçlarını hissetmişlerdir.
Bu seçimde HDP basit parti çıkarları ve hesaplarına girmeksizin stratejik bir doğrultu belirlemiş ve bu temelde de hareket etmiştir. Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de bugüne kadar Kürt Ulusal birliğine gelmeyen sömürgeci soykırımcı Türk devletinden çok Kürdistan Özgürlük Hareketine karşı “muhalif” bazı Kürt güçleri ile ulusal demokratik ittifak yapmayı başarmıştır. Bu konuda dar parti hesapları içerisine girmekten kaçınmıştır. Öte yandan Türkiye’nin demokratikleşmesini öteden beri bir varlık yokluk sorunu halinde ele alan HDP CHP ve diğerpartilerin dışlayıcı tutumlarına rağmen AKP-MHP faşizmine kaybettirmek için büyük bir fedakarlık örneğini ortaya koymuştur. “HDP şöyle oy kaybetti, şöyle varlık gösteremedi vb.” söylemlerini dikkate alma yerine faşizme kaybettirme hedefine odaklanmıştır. Özel ile “Kuzey Kürdistan’da kazanma, Türkiye’de AKP-MHP faşizmine kaybettirme” stratejisini temel almıştır. Bununla Türk emekçi halkı ile eşit ve özgür temelde Kürt halkının özgürlüğünün ve Türkiye’nin demokratikleşmesini ön görmüştür. Yüz yıllık fiziki ve kültürel soykırım politikası sonucu Türk metropollerine göçertilen ve Önder APO’nun başlattığı ulusal var oluş ve özgürlük mücadelesi sonucu öz benliğine kavuşan Kürt halkı bu dönemde önemli bir sınav ile karşı karşıya kalmıştır. Kürt soykırımının başlatıcısı durumundaki CHP’ye oy verecek kadar bilinçli bir tercihte bulunarak AKP-MHP faşizminin yıkılmasını hedefleyen bir hat izlemiştir. Bu Önder APO’nun, PKK’nin ve Kürt Özgürlük gerillasının, Zindan direnişçilerinin ve şehitlerimizin büyük anılarının sonucunda gerçekleşmiştir. Başta Kürt ve Türk halkı olmak üzere tüm Türkiye halklarına kazandıran AKP-MHP faşizmine kaybettiren işte bu stratejik yaklaşım olmuştur.
SEÇİM VE SONUÇLARI
Öncelik ile şunu belirtelim. 31 Martta gerçekleşen olaya seçim demek, hele hele demokratik seçim demek AKP-MHP faşizmini aklamak ve meşrulaştırmaktan başka bir anlam taşımaz. Yukarda ana hatları ile ortaya koymaya çalıştığımız tablo bunu yetersizde olsa ortaya koyabilecek veriler sunmaktadır. Böylesi koşullarda HDP’nin seçime girmesi büyük bir cesaret ve risk almadır. Adeta Nasrettin Hoca’nın ‘taşların bağlandığı, itlerin salındığı’ duruma benzer bir biçimde bir türlü saldırı karşısında seçime girmek gerçekten de riskli olmuştur. AKP-MHP faşist şefleri HDP ve HDP ile şu ya da bu biçimi ile ilişkilenen, yada ilişkilenmeyip HDP’ye Kürtlere küfretmeyen AKP-MHP’nin dilini kullanmayan hemen hemen herkese saldırılmıştır. Seçim sürecinde dahi HDP yönetici, seçmen ve çevresine yönelik yüzlerce saldırı yapılmış, tutuklama baskı ve şiddetin dozu giderek arttırılmıştır. Buna rağmen Kürdistan’da il ve ilçelerine atanan sömürgeci işgalci kayyumların saltanatına, soygun ve talanına dur denilmiştir. Şüphesiz tüm baskı ve devlet terörüne rağmen 70 civarında belediyenin kazanılması küçümsenmeyecek bir başarıdır. Urfa, Şırnak, Ağrı, Dersim, Muş, Bitlis ve Bingöl gibi yerlerde seçimin kazanılmaması bir soru işareti olarak herkesin aklına takılmaktadır. Özellikle Şırnak ve Hakkari’nin bazı ilçeleri Ağrı ve yine Dargeçit gibi yurtseverliği ile bilinen yerlerin AKP faşizmi tarafından elde edilmesi tümüyle sömürgeci faşizmin üzerinde ayrıntılı düşünülmüş, planlanmış seçmen kaydırılmış ve tüm bu kirli oyunlar sonucu gasp edilmiş yerlerdir. Viranşehir, Halfeti ve Ceylanpınar başta olmak üzere Urfa’daki seçimlerde tümüyle faşizmin planlamaları sonucudur.
Muş’taki seçimin niteliğini ise Malazgirt’teki üç oy ile gasp edilen belediye ile rahatlık ile izah edilebilir.
En önemlisi de şudur. Muş, Malazgirt, Viranşehir ve daha birçok yerde HDP seçim sonuçlarına itiraz ettiği halde hiçbir itiraz kabul edilmemiştir. Aslında Malazgirt seçimindeki üç oy ile AKP’nin kazanmış sayılması ve bırakalım sandıkların tümden sayılmasını geçersiz sayılan oyların dahi sayılma isteminin kabul edilmemesi Kuzey Kürdistan’daki seçimin niteliğini gözler önüne serecek kadar açık ve nettir. Dikkat edilirse AKP ve MHP faşizminin kaybettiği yerlerde seçim sonuçlarına her itirazları kabul edilmiş ve gerekleri yapılmıştır. En son Türkiye’nin en büyük metropolü olan İstanbul’da tüm ilçelerinde geçersiz oyların sayılması vb. uygulamalar çok açık ve net vicdanı olan aklı olan herkesin görebileceği açık bir gerçekliği ortaya koymuştur. Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içerisinde temel iki hukuk vardır. Birisi Türkiye’nin, Türklerin kendi içerisindeki hukuku, diğeri ise Kürt halkına ve ülkesi Kürdistanı uygulanan sömürgeci soykırımcı hukuktur. Ve şu anda yerel yönetim seçimleri ile bir kez daha görülen, anlaşılan bu gerçekliktir. Ne faşist şefler T. Erdoğan ve D. Bahçeli’nin Kürt Kürdistan yoktur inkar söylemi, nede faşizme karşı söylemle ortaya çıkan, ama Kürt Kürdistan gerçekliği söz konusu olduğunda özüne dönmekte biran tereddüt etmeyen CHP’nin üst yönetiminin tutumları bu gerçekliğin üstünü örtemez.
Özel ile şunu belirtmek istiyoruz. Bu seçimin gerçek anlamda kazananı ve kazandıranı ve kaybettireni HDP ve onun temsil ettiği çizgidir. Bu çizginin Önder APO’nun ideolojik, felsefi ve kültüründen beslendiğini açıkça belirtmekte yarar vardır. Herkeste bu gerçekliği bilmektedir. Bu seçimin büyük kaybedeni AKP ve faşist şefi Erdoğan’dır. 2002 yılından bu yana adeta yenilmez, erişilmez, ulaşılmaz, dokunulmaz olarak nam salmış bu Kürt halk düşmanı, parti ve yönetimi tılsımı bozulmuş, ilk büyük yenilgi yaşatılmıştır. Büyük çıkarlar ile dar çevresini büyüttükçe büyüten, şişirdikçe şişiren halkların kanı, emeği canı ve göz üzerine saray üzerine saray inşa eden bu eli kanlı güruhun baş aşağı gidiş süreci başlamıştır. Bunu en derinden hisseden anlayan Erdoğan’dır. İktidardan düşmesi halinde büyük bir hesap ve sorgulanma ile karşı karşıya kalacağını anlayan yine diktatör Erdoğan’dır.
Bu seçim sonuçları bir kez daha şunu ortaya koymuştur. Kürt sorunu çözmeyen çözülür. Kürtler üzerinde oyun oynanan basit taktik araç haline getiren bir halk değildir. Erdoğan’ın ilk yıllarında “Kürt sorunu benim sorumdur” diyerek Kürt halkının desteğini almış ve bir yalancı bahar yaşatmayı başarmıştır. Ama son yıllarda Kürdistan Özgürlük hareketi Önder APO ve Kürt halk düşmanlığına yönelik saldırıları düşmanlıkta sınır tanımayan, Cizre vb. yerlerdeki katliamları ile Hitleri aratmayan uygulamaları AKP-MHP yenilgisinin temellerini oluşturmuştur. Yine Afrin işgali ve Rojava saldırıları Kürt halkına karşı saldırılardaki sınırsızlığını göstermektedir.
Seçimlerin üzerinden on gün geçmesine rağmen halen başta Amed, Mardin ve İstanbul gibi büyük şehirler olmak üzere Kürdistan’daki birçok şehirdeki belediye eş başkanlarına mazbatalarının verilmemesi ve beledilerdeki maddi kaynakların son ana kadar talan edilmesi gibi uygulamalar gelecekte Kürdistan ve Türkiye halklarına neler ile karşı karşıya geleceklerini ortaya koymaktadır.
DEMOKRASİ GÜÇLERİ FAŞİZME SON DARBEYİ VURMAK İÇİN HAZIRLIKLI OLMALIDIR!
Erdoğan son yaptığı Rusya ziyaretinde Fırat’ın doğusuna her an girebileceğini belirtmiştir. Seçimin ilk gecesinde ise faşist ittifakın şefleri “4 buçuk yıl seçim yok” diyerek mesajlarını açıkça belirtmişlerdir. Bu Kürde baskı ve soykırım, Türk halkına, emekçilerine ve kadın ve gençlere saldırı demektir. Hiç kimse AKP-MHP faşist ittifakından gerileme, esneme ve demokratikleşme bekleme gibi bir gaflete düşmemelidir. Yaralanmış yılan en fazla saldırganlaşan yılandır. AKP-MHP faşizmi de ağır bir yara almış, fakat halen soluk alıp vermeye devam etmiştir. Dolayısıyla saldırganlığı beklenmelidir.
Cezayir diktatörü Buteflika Cezayir halkının demokratik eylemlikleri direnişi ile yıkıldı. Erdoğan’ın samimi diktatör arkadaşı El Beşir ise “ha düştü ha düşecek” durumdadır. Halklar artık sömürgeciliği, faşist ve diktatörlükleri kabul etmemektedirler. Kadınlar, emekçiler, gençler ve ezilen halklar özgürlük arayışlarını demokratik, kadının özgür olduğu, halkların eşit ve kardeşçe yaşadığı bir dünyada somutlaştırmak istemektedirler. Bu haklı istem bugün iki diktatörü daha yerle bir etmiş bulunmaktadır. Halklarımız ve demokratik devrimci öncü güçler asgari müştereği AKP-MHP faşizminin yıkılması temelinde kendilerini hazırlamalıdırlar. Bu faşist rejimin eli kanlı çetesi Sedat Peker’in dilinden söylenen tehdit aslında T Erdoğan’ın kendi ifadesidir. “devlet söylerse gerekirse sokağa çıkarız” silahlanmış çetelerin henüz iyi örgütlenmemiş halklarımızı sindirip, geriletmeye temelinde kullanılacağı beklenmelidir. Sonuca gitmek için tüm bu riskler kadar olanakları görüp, bu olanaklar üzerinden Önder APO üzerindeki tecriti kırmaya, faşizmi yıkma özgür Kürdistan’ı kurma ve Türkiye’yi demokratikleşme temelinde gerekli çalışma ve hazırlıklar yürütülmelidir.
ÇÖKERTMEK İSTEYENLER ÇÖKTÜLER!
31 Mart seçim sonuçları bir kez daha göstermiştir ki, çökertmek isteyenler çöktüler. Rüzgar halklara, demokrasiye ve Kürt halkının özgürlüğüne taraf döndü.
Bozan TEKİN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi