HABER MERKEZİ
Yerel Seçimler bitmesine ve sonuçları açıklanmasına rağmen, halen gündemdeki yerini koruyor. Öyle anlaşılıyor ki, bir süre daha böyle devam edecek. Fakat ardından neyin tartışılacağı ise bir tartışma konusudur. Hatta 1 Nisan’la birlikte tartışma konusu olan Yerel Seçimlerin açığa çıkardığı sonuçların yürütülecek olası tartışmaları belirleme olasılığı var. Çünkü AKP-MHP faşist bloğu özellikle de İstanbul’da ortaya çıkan sonucu bir “beka” sorunu olarak ele almakta ve bunu değiştirmek için, iktidar olmanın avantajlarını kullanarak ellerinden gelen her yol ve yönteme başvurmaktan geri kalmamaktadır.
AKP-MHP faşist bloğunun neden böyle bir yaklaşım içerisinde olduğu anlaşılmaz değildir. Zaten bunu kendileri de gizleme gereğini duymuyor. Çok açık bir şekilde “bu sonucu kabul etmiyoruz” diyorlar. Aslında 31 Mart öncesinden “Perşembenin gelişi, Çarşambadan belli olur” misali, yaptıkları açıklamalarla yaklaşımlarını ortaya koymuşlardı. İstanbul başta olmak üzere stratejik öneme sahip olan kentleri kazanmayı hedeflemişlerdi. Hazırlıklarını da tamamen buna göre yapmışlardı. Bunun bir sonucu olarak ta, 31 Mart günü seçim sandıklarının başında; hile ve elinde tuttuğu zora dayalı olarak her zaman kazanmayı hedefleyen bir kumarbaz gibi hareket etmişlerdi.
Bunun bir sonucu olarak ta Kürdistan ve Türkiye’nin birçok kentinde yapmış oldukları planlamalar doğrultusunda hedeflerine ulaştılar. Ancak Kürdistan ve Türkiye’de büyük, stratejik şehirlerde, halkın sandık başlarında oylarına, iradelerine sahip çıkmalarıyla, yapmış oldukları planları uygulayamadılar, istedikleri sonuçları elde edemediler; kaybettiler.
31 Mart gecesinden itibaren, bazı kentlerle birlikte İstanbul seçim sonuçlarının açıklanmasının engellenmeye çalışılmasının, mazbataları verilmesinin geciktirilmesinin, yapılan itirazların nedenini de bu gerçeklik oluşturdu. Elbette bu itirazlar, kaybetmiş olmanın neden olduğu bir hazımsızlık olmaktan öte bir anlam ifade etmektedir. “Beka” sorunu olduklarını açıklıyor olmaları da böyle bir gerçekliği anlatmaktadır.
AKP-MHP faşist bloğu 31 Mart öncesi de bir bütün olarak Yerel Seçimleri bir “beka” sorunu olarak görmüştü. Propaganda çalışmalarını bunun üzerine kurmuş, hakim söylem olarak Kürt düşmanlığı ve savaş çığırtkanlığını öne çıkarmıştı. Dikkat edilirse, yapmış oldukları açıklamalar ve düzenledikleri mitingler hep bu şekilde sanki “bir savaşa gider” gibi hazırlanmıştı.
Eğer 31 Mart Yerel Seçimlerinde başarılı olsalardı. Öyle de hareket edeceklerdi. Ama başarılı olamadılar. “Beka sorunu” derken kastettikleri de bundan başka bir şey değildir. Ekrem İmamoğluna mazbatasının o kadar geç verilmesinin nedeni de bu gerçekliktir. Kuşkusuz İstanbul belediyesinin AKP-MHP faşist bloğu için önemi stratejiktir. Tüm illegalitelerinin; legalleştiği, finans sorunlarının çözüldüğü bir merkez olma özelliği vardır. 31 Mart’ta böyle bir merkezlerini kaybetmişlerdir. O nedenle de bir anda ellerinden çıkmasına müsaade etmeleri mümkün değildi. En azından yapmış oldukları gayri meşru işlerin, yolsuzlukların belgelerinin yok edilmesi, izlerinin kaybedilmesi için zamana ihtiyaçları vardı ve bunu sağlamak içinde harekete geçeceklerdi. Öyle de yaptılar. Fakat asıl ve tek neden bu değildi. Asıl neden; Kürdistan’da yaşadığı yenilgi ve buralarda Amed, Van, Mardin vb. kentlerde hedeflerine ulaşamamaları ile Türkiye’de İstanbul’la birlikte; Ankara, Adana, Mersin, Antalya vb. gibi büyük stratejik şehirlerin kaybedilmesinin, belirledikleri stratejinin uygulanmasını tehlikeye sokmuş olmasıydı.
AKP-MHP faşist bloğu 31 Mart Yerel Seçim sonuçlarını böyle bir gerçeklikten hareket ederek ele almış ve buna göre bir yaklaşım içerisine girmiştir. 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinde de benzeri bir yaklaşımın sahibi olmuşlardı. Bunun bir sonucu olarak ta 7 Haziran seçimlerini “yok hükmünde” saymışlardı. Oysa 31 Mart sonrası böyle olmadı. 7 Haziran sonrasında AKP-MHP faşist bloğunun halkın iradesini “yok sayan” tutumuna karşı sadece Kürdistan toplumu direnmişti. Türkiyeli devrimci, demokratik güçler de bu direnişi desteklemişlerdi. 31 Mart sonrasında, ise Kürdistan toplumu tek başına değildi. Türkiye toplumu içerisinde kendi iradesine sahip çıkanlar ve duyarlı kesimler de tepkilerini göstermişlerdir. Açığa çıkmış olan bu direnişte, AKP-MHP faşist bloğunun 31 Mart öncesinde hazırlığını yaptığı planlamaların uygulama gücünü zayıflatmıştır.
AKP-MHP faşist bloğunun her geçen gün daha saldırgan bir hale gelmesinin, CHP’yi, Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef haline getirmelerinin asıl nedenini oluşturan bu gerçekliktir. 21 Nisan günü Ankara-Çubuk’ta Kürdistan’da ölen bir askerin cenazesine katılan Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırıda böyle bir gerçeklik içerisinde yerini bulmaktadır.
Zaten Hulusi Akar; devlet görevlileri olduğu belli olan provokatörlerin doğrudan yönlendirmesi altında şuurunu kaybetmiş olan bir topluğun, aynen Sivas-Madımak ta olduğu gibi “ O evi ataşe verin” bağırtıları altında “Değerli arkadaşlarım; mesajınızı verdiniz, tepkilerinizi gösterdiniz”, Devlet Bahçeli’de; “O adama yumruk attıracak kadar ne yaptın sen Kemal Kılıçdaroğlu” sözleriyle, çok açık bir şekilde CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu uyardıkları gibi, mesajlarını da vermişlerdir.
Cemal ŞERİK/Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi