HABER MERKEZİ
Yerelin ve toprağın diline dönüş ve peygamberce yaşam
Bu yıllar Kürt Özgürlük Hareketinin de en büyük zorlanmayı yaşadığı yıllardı. Bu zorlanma esasen daha kuruluş aşamasında reel sosyalizmin ulus devletçi yaklaşımının benimsenmesiyle ilgiliydi. Bu konu Önder Apo tarafından sürekli sorgulanmıştı. Resmi örgüt dili ve söylemi daha en başından Kürt gerçeğiyle fazla uyuşmuyor, etkili ve çözümleyici olamıyordu.
Benimsenen ideolojik-politik modelin ulus devletçi içeriği tüm hareketin bünyesinde sorunlara yol açıyordu. Toplumun sömürgeciliğe direnişine belli bir süre öncülük edilmişti. Ancak bu süreç ilerleyip iktidar olanakları ortaya çıktığında, iktidarcı elitler ve kişilikler ortaya çıkarıyordu. Hareket saflarında ve toplumda demokrasi bilincini derinleştirmek ve toplumun sosyalist özgürlükçü dönüşümünü sağlamak gittikçe zorlaşıyordu. Devrimci Halk Savaşının halka çevrilmesi durumları ortaya çıkıyordu. Rekabet, gruplaşma ve kamplaşmacı eğilimler boy veriyor, ortaya çıkarılan güç giderek daha fazla iktidarcılığı körüklüyordu. Bu da Devrimci Halk Savaşının esas amacından sapmasına ve giderek düşmanla benzeşmesine yol açıyordu. Buna çare olarak Önder Apo yerelin ve toprağın diline dönüş ve peygamberce yaşam diye ifade ettiği yaklaşımı benimsiyordu.
Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı (UKKTH)
PKK 1970’li yılların bölge ve dünya koşullarında reel sosyalizm damgalı bir parti olarak kurulmuştu. Felsefi olarak pozitivizmin ağır etkileri söz konusuydu. Tarihe yaklaşım düz çizgisel ilerlemeciydi ve sınıf savaşımı tarihin motor gücü olarak ele alınıyordu. Buradan hareketle tarihin iki ana nehir halindeki akışı algılanamıyor, tarihle doğru bir bağ kurulamıyordu. Tek yanlı bu tarih perspektifiyle sınıflaşma ve sınıf mücadelesi kutsanıyordu. Marksizmin tanımladığı birbirini takip eden köleci, feodal, kapitalist aşamalar bir kader gibi ele alınmakla kalmıyor; kapitalizme bir toplumsal sistem ve ekonomi biçimi olarak yaklaşılıyordu. Baştan yenilgili bu yaklaşım reel sosyalizmin pratiğinde iflasın temel nedenlerinden biri olarak ortaya çıkmakta gecikmeyecekti.
Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkına (UKKTH) yaklaşım da benzer biçimde problemliydi. Bilimsel sosyalizmin kurucuları tarafından UKKTH ilkesi, Her ulusa ayrı bir devlet, her ulusa ayrı bir dil biçiminde tanımlanmıştı. Oysaki bu ne gerekliydi ne de zorunluydu. İnsanlığın tarihinde Tarihsel Materyalizmin göremediği kadının, etnisitenin, dinler ve mezheplerin yarattığı ve yürüttüğü bir demokratik direniş tarihi söz konusuydu. Bu tarihte devletsiz ve iktidarsız yönetim modelleri de bulunmaktaydı. Devlet ve iktidar tanımamış halkların kendi kendini yönetmesi olarak demokrasi, asıl tanımını bu tarih içinde buluyordu.
Devlet demokrasiyle kendini perdelemiş en yoğun iktidar ve sömürü yapılanmasıdır. Reel sosyalizm ise halkın demokrasi istemini ulus devlete ulaştırmayı hedefliyordu. Bu temelde kurulan partiler ve örgütler halk adına devletleşmeyi başarının ölçüsü olarak ele alıyorlardı. Bu bir çelişkiydi. Devlet ve iktidar sorunsalı karşı devlet ve karşı iktidar yaratmakla çözümlenemezdi. Bu çok geçmeden açığa çıkacaktı. Reel sosyalist devletlerin ve ulusal kurtuluş mücadelesi veren hareketlerin halkın demokrasi istemini devletleştirmeleri ve bu eksende yönetimi iktidarlaştırmaları iflaslarını getirecekti.
PKK’de 1995 sonrası kendini gösteren, kriz temelde bu noktalardaki muğlaklıktan kaynaklanıyordu. Öncü Parti reel sosyalizm pratiğinde sınırsız otorite ve iktidar kaynağına dönüşmüştü. PKK’de de bu eğilim gelişiyordu. Nede olsa parti Kürtler adına ulus devlet iktidarını geliştirmenin, yaymanın, meşrulaştırmanın ve ele geçirmenin aygıtıydı. Reel sosyalizmin bu sakat otorite ve iktidar anlayışının yanında, Türk devletinin otorite ve iktidar anlayışı da PKK’ye giderek daha fazla yansıyordu. Bunlara Kürt dejenere kişiliği de eklendiğinde halkın kimlik, özgürlük ve demokrasi istemi bir tarafa bırakılıyordu. Hareketin önderliğinde halkın bu istemleri esas alınırken, hareketin pratik önderliğinde öne çıkan giderek otorite ve iktidar arayışıydı. Kürt halkının son büyük isyanı ve içine girdiği uluslaşma süreci ciddi bir krizle karşı karşıyaydı. Önder Apo bu süreçte en yoğun arayışlara girmişti.
Krize Çözüm; Demokratik Ulus Modeli
1998 Avrupa’ya çıkış esasında tekrarı yaşayan ve yukarıda belirtilen temellerde yozlaşmakta olan savaş sürecine dur demek içindi. Önder Apo Kürt uluslaşmasını demokratik siyasal çözüm mecrasına akıtma arayışındaydı. Fakat Kürt sorununu yaratan ve sürmesini sağlayan Avrupa modernitesinin buna yanıtı kendisi kadar kirli oldu. Tarihte görülmemiş bir uluslararası takiple Önder Apo esaret altına alındı. Zira PKK belirttiğimiz tüm bu yetmezliklerine rağmen Kürtleri içine sokuldukları araçsallık konumundan çıkarmıştı. Kendisi için mücadele eden bir halk konumuna getirmişti.
Reel sosyalizmin çöküşü, Önder Apo’nun arayışlarını derinleştirmişti. Buna uluslararası komplo da eklenmişti. Bölgenin ve dünyanın yeniden düzenlenmesi için Önder Apo’nun üçüncü Dünya Savaşı adını verdiği büyük bir savaş süreci başlatılmıştı. Kürt halkı ve PKK için büyük dönüşümün kaçınılmaz olduğu apaçık ortaya çıkıyordu. Ya teslim olunacak, ya da buna görkemli bir karşılık verilecekti. İmralı süreci bu görkemli yanıtın gerçekleştirildiği süreç oldu. Önder Apo felsefi ve ideolojik temelde kapitalist moderniteye karşı demokratik modernite çözümünü ortaya koydu. Devletçi Uluslaşmaya alternatif olarak Demokratik Uluslaşmayı açığa çıkardı. 2000’den itibaren başlayan savunmalarıyla bunun alt yapısını oluşturan ve zihni temellerini kuran Önder Apo, son savunmasıyla da Demokratik Modernite seçeneğini, Demokratik Uluslaşma modeli çerçevesinde bütünlüklü bir paradigma olarak tamamladı.
Demokratik Özerklik
Bu yoğunlaşmaya paralel olarak PKK büyük bir dönüşüme tabi tutulmuş, paradigmal değişim önemli oranda gerçekleştirilmiştir. Buna göre halkın öz düşüncesi, öz örgütlenmesi ve öz yönetimine dayanan, politik ve ahlaki özellikleri güçlü, demokratik ve özgür bir toplum esas alınmıştır. PKK’nin ve Kürt halkının anlam dünyası bu çerçevede yeniden yapılandırılmıştır. Buna paralel olarak Kürt uluslaşmasının yapısallık sorununa Demokratik Konfederal çözümle yanıt olunmaya çalışılmıştır. 2005’te Kürt halkının demokratik konfederal örgütlenmesi olarak KCK ilan edilmiş, bu modelle Kürt halkının demokratik uluslaşmasının yönetim olgusu, iktidarcılıktan ve devletçilikten ayrıştırılmıştır. Devletçi olmayan Kürt uluslaşmasının kendi kendini yönetmesinin formu olarak Demokratik Özerklik geliştirilmiştir.
PKK Kürt varlığını sadece savunma değil yeniden yaratma hareketidir
2000 yılından itibaren yoğunlaşan demokratik uluslaşma perspektifi Kürt halkında karşılık bulduğu gibi, Kürt Özgürlük Hareketinin bünyesinde yaşanan sorunların aşılmasını da beraberinde getirerek büyük bir dinamizme yol açmıştır. Kadrolar kadar halk da net bir perspektife kavuşturulmuştur. Bu durum demokratik uluslaşma sürecinin yoğunlaşmasını beraberinde getirmiştir. Demokratik ulus modeliyle birlikte Kürt halkı özgürlüğü ve bağımsızlığı devlete endeksleyen anlayıştan kurtulmuştur. Artık kimliğini milliyetçi yaklaşımla ele almamaktadır. Toplumun her kesiminin, etnik, dinsel, sınıfsal gurup ve birey kimlikleriyle eşit katılımını esas alan demokratik yönetim anlayışı gelişmiştir. Çoğulcu ve farklılıkları zenginlik olarak gören bir toplumsallaşma yaşanmaktadır. Bu Kürdistan’daki sindirilen, ezilen, yok sayılan halkların ve toplulukların zenginliklerini açığa çıkarmakta ve büyük bir kültürel çiçeklenmeye yol açmaktadır.
Kadın başta olmak üzere tüm farklı kimliklerin kendini özgürce ifade etmesi en demokratik hak olarak ele alınmaktadır. Yine toplumsal sorunların çözümünü devletten beklemeyen, kendi öz örgütlülükleriyle çözmeyi esas alan bir toplumsal zihniyet ve bunun kurumsallaşması gelişmektedir. Artık toplumun ve bireyin devlete bağımlılığı, devletin zorunluluğu fikri kabul görmemektedir. Devletin zorunlu genel işlerle sınırlandırılması yaygın bir kanaat haline getirilmiştir.
Bütün bunlar yaygın bir Doğrudan Demokrasi çalışmasına dönüştürülmekte; komünlere, meclislere, kooperatif ve akademilere dayalı bir ulusal irade şekillenmektedir. Demokratik uluslaşmanın bu biçimdeki gelişimi geri döndürülemez bir yola sokulmuş bulunmaktadır. Kürt halkının ve Kürdistan’daki tüm halkların, grupların ve bireylerin birbirleriyle yeniden ilişkilenmesi ve demokratik konfederal temelde örgütlenmesi demokratik uluslaşmayı hızla geliştirmektedir. Buna yönelik saldırılara ve tehditlere karşı ise öz savunma bilinci ve gücü hiçbir dönemde olmadığı kadar kitlesel ve tüm halkı içeren bir düzeyde gelişmektedir.
PKK tarihin en kadim halkı olan Kürtlerin toplum olmaktan çıkarılmasına karşı durma, Kürt varlığını sadece savunma değil yeniden yaratma hareketi olarak kurulmuştur. Bu anlamıyla PKK tarihi özü itibariyle Kürt halkının uluslaşma tarihidir.
PKK tarihi Kürt halkının uluslaşma tarihidir
Daha başlangıçtan itibaren Önder Apo ve PKK’nin fikri-zikri-fiili tutarlılık içinde olması, bağlılık, fedakârlık, samimiyet, emek ve yaratıcılık temelinde bunun için çalışması, PKK’yi Kürt halkının en hayati ihtiyaçlarına yanıt haline getirmiştir. Çabalar Kürt halkında en üst düzeyde karşılığını bulmuştur. PKK’nin gelişim diyalektiği buna dayanmaktadır.
PKK Kürt halkının son ve en büyük isyanını geliştirmiştir. Bu isyanı demokratik ve sosyalist bir içeriğe kavuşturmuş, tüm dünyada tanınmasını sağlamıştır. Yine Kürt halkını bölge halklarıyla eşitlik ve özgürlük temelinde ortak yaşama hazırlamıştır. Büyük bir zihniyet devrimiyle gelişmesini sürdürmüş ve kendisini yenilmez kılmıştır.
Bütün bunlar PKK ve Önder Apo’nun bilimsel sosyalizmin özüne bağlılığıyla ilgilidir. Hiçbir zaman dar milliyetçiliğe kayılmamıştır. Yeri geldiğinde büyük eleştiri ve özeleştiriler temelinde yenilenme başarılmıştır. Kapitalist moderniteye karşı sürekli direniş içinde olunmuştur. 1998den itibaren de kapitalist moderniteye alternatif demokratik modernite paradigması geliştirilip ve diğer modernite çizgileriyle araya belirgin bir sınır çekilmiştir.
Demokratik ulus kavram olmaktan ibaret olmayıp gerçeklik olarak da somutlaşmaktadır. PKK’nin ideolojik grup aşamasında hâkim ve ezilen ulus milliyetçiliklerine karşı yürüttüğü mücadele, Devrimci Halk Savaşı deneyimi temelinde, yine her iki ulus-devletçiliğe karşı Demokratik Ulus mücadelesi olarak devam etmektedir. Hâkim ulus-devletler ancak çıplak zor güçleri ve paralı işbirlikçileriyle ayakta durmaya çalışırken, Kürt ulus-devletçiği, etrafındaki milliyetçiliklere, tüm iç ve dış destekçilerine rağmen, Demokratik Ulus Hareketi tarafından tecride uğratılmaktan kurtulamamaktadır. Kürdistan Devriminde ilk defa ulus-devlet seçeneğiyle, demokratik ulus seçeneği birlikte rol oynamaya çalışmaktadır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN