HABER MERKEZİ
Toplumun en dinamik kesimi gençliktir. Gençlik geleceğe dair idealleri hayalleri yıkılmamış, bu noktada teslim alınmamış, sorgulayan araştıran haksızlığa tahammülü olmayan kesimi ifade eder. Bugünün genci geleceğin yürütücü gücüdür. Dolayısıyla sistem gençliği kendisine göre şekillendirmek ister. Bunu yapamazsa kendi geleceğini teminat altına alamaz. Bu nedenle özel savaşın en etkin uygulandığı alanlardan biri gençlik olmaktadır. Uyuşturucu, kumar, hortlatılan cinsellik ve onunla geliştirilen güdüsel yoz yaşam, futbol ekseninde uyuşturan ve tüketen spor, tekniğe (tv, telefon ve bilgisayar…) bağımlılığı ve daha sayabileceğimiz birçok alışkanlık gençlikte geliştirilmek isteniyor. Bununla köklerinden, toplumundan, doğru ve güzel olandan koparılan gençlik sistem karşısında etkisizleştirilmeye çalışılıyor. Bununla toplumun geleceği tüketilmek istenirken uymayan her yaklaşım ve duruş baskı altına alınıyor, tutuklanıyor, öldürülüyor.
Geleceği şekillendirecek olan gençlerin öncelikle buna dur demesi lazım. Yoksa gittikçe sürüleşen, birbirinden kopan, ahlak ve maneviyattan uzaklaşan bir yaşam tutamağı ile karşı karşıya kalmak içten bile değil. Gençlik daha iyi güzel ve yaşanılır bir dünya ister. Ancak mevcut durumda bunu bize sağlayacak büyükler yok. Ancak biz yaratabilir geliştirebiliriz. Gençliğin buna göre hareket etmesi gerekiyor. Üzerinde uygulanan özel savaş yöntemlerini bilerek öncelikle bunlardan kurtulması ve kendisini asıl kimliğine kavuşturacak mücadeleye sıkı sıkı sarılması kendi geleceğini faşizan devletin elinden alması gerekir. Dolayısıyla öz savunma direnişlerinde kadınlar kadar etkin olması gereken en dinamik güç gençliktir. Başkaldıran, asi ve hiçbir boyunduruğa gelmeyen gençlik ruhu ancak toplum üzerinde kurulan zincirleri kırabilir. Bu cesareti gösterebilecek ve her yerde saldırılar karşısında siper olacak kesim gençliktir. Kaldı ki şu anda onun dinamik gücünü süren öz yönetim direnişlerinde görmekteyiz.
Bu direnişler kadınların ve gençliğin öncülüğünde sürdürülüyor. Mahallelerini, sokaklarını, şehirlerini koruyor gençler. Burada tüm asimilasyonist uygulamalara, öncelikle kendileri şahsında yürütülen soykırım uygulamalarına dur diyorlar. Bu en meşru hakları. Gelecek onlar ise nasıl yaşamak istediklerine kendileri karar verebilmeliler. Bu anlamda Sur’da, Cîzre’de, Nusaybîn’de, Kerboran’da AKP çetelerine izin vermeyen gençlik tüm toplumun da gelecek umudu oluyorlar. Ancak bunun yanında bu aktif duruşu daha örgütlü, kalıcı ve etkili kılma sorunları da yaşanabilmektedir. Bu anlamda gençlik direnişi tüm topluma yaymak, herkesi ayağa kaldıracak bir örgütlülüğü geliştirmek ile karşı karşıyadır. Onun dinamizmi engel tanımamalıdır. Bu anlamda onurlu ve daha özgür yarınlar peşinde olan gençlerimizin her zamankinden daha fazla direnişe akması, çevresini ona göre örgütlemesi, bulunduğu her alanı ve her mücadele zeminini direniş kalesi haline getirecek bütünlüklü bir yaklaşım içerisinde olması gerekmektedir. Bu ruhun yenilmezliğini dün Kobanê kanıtladı. Bugün tüm T.C. ordusuna karşı gösterdiği direnişle kanıtlamaktadır. Ve bu mutlaka başaracaktır. Yalnız bu noktada Kürt gençliği yalnız bırakılmamalı, tüm
Türkiye gençliği gerçekleşen direnişin biçilen ortak bir kader karşısında yürütüldüğünü bilerek hareket etmesi ve haklı olanın yanında yer alması gerekmektedir. Ancak bu şekilde parçalı olan mücadeleler ortaklaşabilir ve enerji bir potada birleşerek asıl muhatabına yöneltilir. Bunu gerçekleştirme potansiyeli sürekli haklı ve adaletin yanında olmaya çalışan gençlik ruhu ve enerjisinde vardır. Halklarımızın başarısı ve özgürlüğü böylesi bir mücadele ile gelişebilir. Halklarımızın ve tüm ezilen kesimlerin gençlikten başka sırtını dayayabileceği başka bir güç yoktur. Bu anlamda açığa çıkan yenilmez gücün ne pahasına olursa olsun sergileneceğine ve bunun da mutlak anlamda zafer getireceğine inanıyoruz.
“Önce kadını vurun”
Saldırı ve talanlardan kurtulmayan Kürdistan’da yaşam direnmekle özdeş kılınmıştır. Kürt kadınları tarihin her safhasında yoğun bir direniş içerisinde olmuştur. Son yüzyılda adları anılan Perîxanlar, Zarifeler, Besêler şahsında hep bu direniş sürmüştür. Yine özgürlük hareketi içerisinde onlarca kadın kahramanlığı bu direniş geleneğini taçlandırmıştır. Yaşamı bu topraklarda yaratan Kürt kadınlarının hafızasında yer edinen bir özelliktir bu ve Kürt kadını bu direngenliğini sergilemekten hiçbir koşul altında çekinmez. Neyle karşı karşıya olduğunun derin bilinci bu direniş içerisine onu sokar. İki yıl öncesinde Rojava’da sergilenen direnişin öncülerinin kadın olması bu tarihi gerçeklikten kaynağını alır. Geçen yıl yaz sonunda fili olarak başlayan özerlik direnişlerinde de ön sırada kadınlar yer almıştır. Süren varlık savaşından en fazla canı yanan kadınlar bu acıları gelecek kuşaklara yaşatmamak, çocuklarını, ailelerini, bedenlerini onurlarını bu zulmün pençesinden kurtarabilmek için var güçleriyle direnmektedirler.
Hendek kazmadan nöbetlere, çatışmalardan alt yapı hazırlıklarına kadar direnişin her karesinde kadınlar yerini almıştır. Öyle ki duruş ve gösterdikleri irade gücüyle direnişi motive eden, geliştiren ve yenilmezliği sağlayan genç kadınların, anaların, ninelerin bu duruşları, dirençleri ve duaları olmuştur. En fazla kadınlar yerini yurdunu bırakmamada ısrar etmektedir. Bu nedenle çetelerin en fazla saldırdığı kesim kadınlar olmuştur. Güpe gündüz çocuklarının gözleri önünde analar katledilmiş, henüz çocuğu karnında analar hiçbir vicdana sığmayacak şekilde evinin bahçesindeyken karnından vurulmuş, en son Paris katliamının arifesinde ‘özgürlük isteyen kadına biçilen hüküm budur’ dercesine üç direnişçi kadın birden infaz edilmiştir. Bunun bütün nedeni kadınların direnişlerde oynadığı öncülüktür. Bundan korkuluyor ve yıllar önce bir CIA ajanının ağzından çıkan “önce kadınları vurun” talimatına uyuluyor. Süregiden direnişlerde bugüne kadar katledilen kadınların sayısı oldukça büyük bir yekun tutması bundandır. Buna rağmen kadınlarımız baş eğmiyor.
Tüm kolluk kuvvetlerini, ordu gücünü, özel eğittiği çetelerini, yine bütün teknik imkan ve olanaklarını, en ağır silahlarını kullanmasına rağmen faşist AKP hükümeti direnişleri kıramamaktadır. Bunun en büyük temeli kadınlarımızın bu şekilde mücadeleye sahiplenmesi, yılmaması ve direnişi körüklemesidir. Bu gün Kürt kadınının bu direniş ruhu ve onunla geliştirdiği mücadele değerleri, artık tüm dünyaya mal olmuş durumdadır. Kürt kadını bu direnişler etrafında kendi savunma gücünü dört parça Kürdistan’da sağlamıştır. Bununla tüm dünya kadınlarına umut olmuş, nasıl direnilebileceğini göstermiş, model geliştirmiştir. Kürt kadının direnişiyle süren mücadele bu anlamda evrenselleşmiştir. Bu gün Bakurê Kürdistan bayrağı almış, YPS JIN adıyla direnişin öncülüğünü yapmaktadır. O bayrak analarımızın, kadınlarımızın genç kızlarımızın ellerinde daha da yükselecektir. Başta Türkiyeli kadınlar olmak üzere tüm dünya kadınları Cîzre’den Sur’dan taşan kadınlarımızın direniş zılgıtlarına ortak olması, burada süren soykırımı, kadın kırımını durdurmak için tüm enerjilerini birleştirmeleri gerekmektedir. Unutmamak gerekir ki süren bu direnişler salt yerel, bölgesel direnişler değildir.
Kendisiyle beraber gelişecek ve tüm dünya kadınlarına haklarına model olabilecek bir sistem inşasını beraberinde getirecektir. Yine burada alt edilecek salt AKP’nin kirli yüzü değil toplum ve kadın kırımının en aşikar yüzü olan faşizmin karanlığıdır. Tüm Türkiyeli kadınlar, yeniden yaratım coşkusuyla süren direnişe destek olmalıdır. Orada belirlenenin tüm kadınların kaderi olduğunu görerek kendi kaderlerine sahip çıkmaları gerekmekte. Bu bilinçle sizin aracılığınızla tüm kadınlara bir kez daha ortaklaşmaya, omuz omuza verip bu kanlı dikta rejimini alt etmeye çağırıyoruz. Gün bunun günüdür.
Enerjimizi mücadelenin başarısına akıtmamız gerekmektedir
Bakurê Kürdistan şahsında bugün bir halkın isterse ve kendisini örgütlerse neleri yapabileceğine tanık olmaktayız. Direnilen tüm alanlarda halkımız yediden yetmişe kendisini örgütlemiş, hiçbir dış güce dayanmadan kendi direnme koşullarını kendileri yaratmışlardır. Hazırlık denildiyse öyle muazzam olanaklar ya da imkanlardan bahsetmiyoruz. Cenazelere karşı bile saygısı olmayan vahşi DAİŞ tarzı uygulamalara karşı belki de en ilkel savunma araçlarıyla karşılık veriliyor. Halkımızın elinde en etkin silah sürekli saldırı altında kalma bilincinden kaynaklı olarak Kürdistan’da neredeyse hemen her evde bulunan ferdi silahlardır. Bunun dışında düşman tekniği karşısında eldeki kıt imkanlara oluşturdukları hendek vb tedbirlerden öteye gitmemektedir. Burada asıl etkili olan halkımızın sahip olduğu teknik donanımdan ziyade Önder Apo ile tekrardan ayırdına vardıkları özgürlük istemi, heyecanı ve coşkusudur. Bu ruhun teslimiyeti ve artık zulmü kabul etmeme iradesinden öte bir olanak ya da imkan aslında yok. Bu ruhla oluşturulan savunma birlikleri -ki bu artık kendisini örgütlü bir yapılanmaya kavuşturarak Yekineyê Parastina Sîvîlan(sivil savunma birlikleri)olarak örgütledi-mahalle mahalle kendini planlayarak bu savunmayı en aktif şeklinde yürütüyor. Yine alt yapı, lojistik ve imkanlar ölçüsünde sağlık- ilk yardım vb birçok çalışma için kendilerini örgütlemeleri söz konusu. Direnişin dışındaki alanlarda da küçümsenmeyecek düzeyde maddi ve manevi destek örgütlemesi yapılmaktadır. Esasen bu direniş örgütlemesi halkın kendi kendisini idare etmesi için farklı bir güce gereksinim duymadığını göstermektedir. Özerklik direnişler şahsında yaşamsallaşmıştır ve gerçekleştirebileceğini kanıtlamıştır.
Bu denli kıt imkanlarla devasa bir saldırı karşısında kendisini korumayı başaran bir halk demek ki farklı koşullarda çok daha etkin işleyecek ve kendisini kalkındırabilecek bir oluşumu geliştirebilir. Bunun inşasını sağlayabilir. Bu anlamda özerklik direnişleri salt fiziki bir savunma duruşu değil aynı zamanda özerklik sisteminin ve öz yönetimin ilk nüvelerinin vücut bulması anlamına gelmektedir. Bu açıdan tüm halklar açısından önemli olmaktadır. Bugün Bakurê Kürdistan başta olmak üzere tüm Kürdistan parçalarında ve dünya kamuoyunda bu direnişlere karşı yoğun bir ilgi ve destek var. Ancak bu kış koşulları itibarıyla bitirme hedefiyle yaklaşan faşizmin bu emellerini boşa çıkaracak etkinliğe kendisini oluşturması gerekmektedir. Bu anlamda halkımız ve Türkiye halkları daha güçlü yanıtlar oluşturmalı, bulunulan her alanı mücadele alanı haline getirmelidir. Metropollerde, diğer şehirlerde, henüz direnişin gelişmediği diğer Kürdistan kentlerinde bu direniş yayılmalı ve AKP faşizmi her yerde nefessiz bırakılmalıdır. Kürdistan ve Türkiyeli haklar olarak gerçek demokrasinin gelişmesi için kader belirleyecek bir aşamada olduğumuzu hiç unutmadan tüm enerjimizi, çabamızı bu mücadelenin başarısına akıtmamız gerekmektedir.
Yüzyılın son çeyreğinde Denizler, Mahirler, İbrahimlerle başlatılan ve bugün Önder Apo tarafından devam ettirilen direniş mücadelesinin ete kemiğe büründüğü bir aşamadayız. Halklarımızın daha güçlü örgütlülüğü, ortaklığı ve çabası bunu sağlayacak zemine ve koşula ulaşmıştır. Önemli olan bu koşulları sonuna kadar değerlendirmek, yediden yetmişe kendimizi örgütlemek ve mutlaka bir şekilde bu çabaya ortak olmaktır. Bu şekilde örgütlenen ve süreklileşen bir mücadele seyrinde olan halkımız gerçek demokrasi ve zaferi getirecek güç olacak ve dünya yeni tufandan sonra bir kez daha bu topraklardan doğan güneşle ısınacaktır.
Pelşin Koçgiri