HABER MERKEZİ
31 mart yerel seçimlerinden bir sonraki gün yazdığımız yazıda ‘AKP-MHP birliği ya dağılacak ya da bir birine girecek’ demiştik. Çünkü sonuçları, Erdoğan’ın MHP için çalıştığını, Erdoğan propagandasının MHP’ye oy kazandırdığını, MHP’nin belli bir kazanım elde ettiğini AKP’ninse yenilgiyle çıktığı şeklinde yorumlamıştık. Bu sonucun AKP içinde rahatsızlığa yol açacağını, dağılma sürecine sokacağını ifade etmiştik.
Bu sonucun daha başka sonuçları da olacaktır. Erdoğan ve geniş ailesi için 31 mart yerel seçim sonuçları ölüme kapı aralamak demektir. AKP’den beslenen yandaşların bir kısmının AKP’den kopacağını, cemaat adı altındaki kimi ucubelerin ise daha da saldırganlaşacağını beklemek gerekir. Bu olası gelişmeleri gören Erdoğan, Cumhur ittifakı yerine ‘Türkiye ittifakı’ diyerek MHP’ye çalıştığını anlayan AKP’lilere mesaj vererek etrafında tutmaya yeltenmiştir. Israrla ‘biz yenilmedik’ demesinin nedeni de budur. Kopma ya da saldırganlaşma eğilimindeki kimi cemaatlere yönelme olasılığı da gündeme gelebilir. Seçimlerden sonraki sözlerinin ekseriyeti kendisine ‘Kürtleri bitir, devlet ve iktidar biraz senin olsun’ diyen devletin derinliklerine mesaj niteliğinde olmaya devam ediyor. Çünkü MHP ile ittifakı ona Kürtleri bitirme gücü verememiştir. Dikkat edilirse cumhur ittifakı yerine Türkiye ittifakı sözünü en çok sahiplenen ve arkasında duranlar emekli Ergenekoncu generaller derneğinin bir versiyon olan Vatan partisi çevresi oldu.
Bu tartışmalar sürerken, malum ekipler nihai kararlarını verme arifesindeyken Kılıçdaroğlu’na Çubuk’ta asker cenazesinde bir saldırı yapıldı. Hemen belirtmek gerekir ki bu bir darbe mekaniği işiydi. O saldırı sadece ana muhalefet partisinin başkanına bir saldırı olarak ele alınamaz. Dikkat ettiyseniz hemen her konuda haber konusu olabilecek gelişmeler yaşanınca gazetecilerden önce açıklama yapan Erdoğan, bu çok önemli olayla ilgili ancak 24 saat sonra konuşa bildi. Peki neden? Çünkü o saldırı olayının darbe mekaniğince yapıldığını çok iyi biliyordu. Olayı Ergenekon’un MHP kanadınca organize edildiğini, bu olayla aslında kendisine mesaj verildiğini fark etmişti. Kılıçdaroğlu’na sahip çıksa ikinci yumruğu başına alacağını anlamıştı. İşin aslını anlamamış meclis başkanı ve AKP sözcüsü başta makul değerlendirmelerle, saldırıyı tasvip etmediklerini söylediler. İkinci gün Erdoğan meseleyi ölçüp biçtikten ve kendisine Bahçeli’den mesaj gidince, Bahçeli’nin söylediklerini tekrarlamaya başladı. Ve bir gün önce olayı kınayan meclis başkanı Şentop ve AKP sözcüsü Çelik çark edip Bahçeli ağızıyla konuşmaya başladılar. İşte darbe böyle olur dercesine tüm AKPliler ve MHPliler bir ağızdan konuşuverdiler.
Çubuk olayının aslını Ergenekon’un Çiler-Güreş-Ağar ekibinin militanı Süleyman Soylu çok açık cümlelerle açıkladı; ‘HDP ile işbirliği yaptın, PKK’nin şehit ettiği asker cenazesine gittin’ dedi. AKP’deki bir diğer Ergenekoncu Hulusi Akar’dır. Çubuk’daki saldırının militanları Soylu’ya bağlıyken koordinesini de Akar yaptı demek mümkündür. Bu olayın yaşandığı gün Antalya’da partililerine konuşan Bahçeli daha ilginç ve manalı konuştu. Onun mesajı ise Erdoğan’a oldu. Ve şu manada konuştu; ‘ne Türkiye ittifakı, aslolan cumhur ittifakıdır. Bizim ittifakımız AKPli milliyetçi kardeşlerimizledir. Türkiye ittifakı söylemi (Erdoğan’ı kast ederek) kuşkularımızı uyandırmıştır’.
Demek ki Kılıçdaroğlu’na saldırının amacı seçim sonrasında devlet içindeki ekiplerin birbirine mesaj verme saldırısıdır. Bu saldırı Türk devletinde ‘artık böyle gitmez’ düşüncesinde olan ekibe, 7 Haziran dan sonra yürütülen politikalarla ‘devam edelim’ diyen ekibin saldırısıdır. Bu saldırı Erdoğan’ın Ergenekoncularca ‘propaganda ve ajitasyon’ için kullanılan biri olduğunu da ortaya çıkarmıştır.
Erdoğan 31 mart yerel seçimlerinden sonra en zorda olandır. Ne yapacağını bilememektedir. ‘Yukarısı bıyık, aşağısı sakal’ sözü tam da Erdoğan’ın durumunu açıklamaktadır. İçine düştüğü durumdan nasıl çıkacağını hesaplamaktadır. Ancak Bahçeli onu kıskıvrak yakalamıştır. Güçsüz biri olduğu için şimdilik kendine vurmaktan başka hal çaresi görünmemektedir. Birkaç gün önce seçim değerlendirme toplantısında AKP’lilere hitap ederken ki ruh hali ve daha çok da AKP’nin kuruluş çizgisini temsil edenleri tehdit etmesi bundandır. Kullandığı dil her ne kadar bir liderin cümlelerine benzese de ‘sakın beni bırakmayın, yoksa mahvolurum’ demiştir. Sanki MHP ağzıyla konuşmasının AKP’nin yenilgisinde payı yokmuş gibi suçu AKP’lilere atması yenilgisinin ve yaşadığı ruh halinin bir diğer yansımasıydı.
Bilindiği gibi AKP, 31 mart yerel seçimlerine Erdoğan ve Süleyman Soylu ile girmişti. Bu reel durum AKP’nin Ergenekon tarafından nasıl kullanıldığını göstermektedir. ikisi dışında meydanlarda pek kimseyi göremedik. İkisi birlikte özellikle İstanbul’a yüklenmişti. Dolayısıyla seçim yenilgisinden sonra en çok eleştirmesi hatta görevden alması gereken Soylu iken bunu yapmadı. Ya da yapamadı. Çünkü Soylunun ekibi ondan önce Çubuk’ta hamlesini yaparak ilk defa Erdoğan’ı Soylu’nun söylediklerini söyler konuma getirdi. Kızılcahamam toplantısında Soylu ve Akar’ın Erdoğan’ın AKP’nin kuruluş çizgisindekilileri eleştirince nasıl baktığına bilmem dikkat ettiniz mi.
Seçimlerden sonra açığa çıkan bir diğer gerçeklik ise artık AKP diye bir partinin kalmadığıdır. AKP bu seçimden sonra MHP’nin bir alt şubesi olmuştur. Bundan sonra Erdoğan’ın ve AKP’nin politikasını, söylemini doğrudan Bahçeli belirleyecektir. AKP içinde de en güçlü adamlar bundan böyle Soylu ve Akar olacaktır.
Yaşanan gelişmelere bu pencereden bakınca, İstanbul seçimleri üzerinde koca bir sistemin neden kilitlendiği daha iyi anlaşılmaktadır. Bana göre Erdoğan İstanbul’da seçimlerin yenilenmesini istememektedir. Sık sık ‘bu işin peşini bırakmayacağız ancak YSK ne karar verirse de ona tabi olacağız’ demesini böyle anlamak mümkündür. Şayet YSK İBB seçimini onaylarsa bunu Erdoğan’ın kararı doğrultusunda yaptığını bilmekte fayda vardır. İstanbul seçiminin onaylanıp İmamoğlu’nun başkan ilan edilmesiyle, Erdoğan kendisince Bahçeli ve Soylu’dan intikam almış, besleyip kollandığı ancak iktidar sarhoşu çevrelere de haddini bildirmiş olacağını düşünmektedir. Şayet seçim iptal olursa bunun da Bahçeli kararı doğrultusunda bir karar olduğunu bilmeliyiz.
Erdoğan, dayandığı din istismarcısı çevre ve cemaatlerle birlikte MHP’yi AKP içinde eritme hedefi gütmekteydi. Fakat milliyetçilikte MHP’den çok daha şahlanmış hali baltayı ayağına vurmasına yol açmıştır. Erdoğan istediği kadar milliyetçi, dinci, ırkçı söylemlerle kendini ve çevresini ajite etsin, aslı dururken sahtesine millet güven duymayacağı mesajını vermiştir. Sonuçta Erdoğan AKP ve AKP’lileri harcama noktasına gelip dayanmıştır. Bundan sonra ya CHP’ye yanaşacak ki bunun ne kadar tehlikeli olduğunu Çubuk olayında gördü, ya da ‘lideri’ Bahçeli’nin yolunda yürümeye devam edecek ve urganı bizzat kendisi boynuna geçirecektir. Urgana alternatif daha kötü bir ölümdür. Türkiye ittifakı söylemine karşı çıkan lideri Bahçeli’yi, ‘Kürtlere karşı savaşta CHP’lilerin demokrat ve yurtsever kesimini sessizleştirmek istiyorum’a inandırırsa ömrünü biraz daha uzatabilir.
Artık Erdoğan kime yaranacağını ve kim için çalışacağını bilemez durumdadır. Bu da onu daha ağır bir psikolojik vakıa haline getirmiştir. Böyle birinin yakın çevresi de dahil herkes için çok ama çok tehlikeli biri haline geldiğini de asla unutmamak gerekir.
Mehmet Gören
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi