HABER MERKEZİ
Hiyerarşik-devletçi sistemin çıkışı aynı zamanda savaşın, talanın, gaspın ve toplumsal değerlerin, doğal yaşamın da imhasının çıkışı demektir. İktidar zihniyeti kendi çıkarlarını korumak için zor araçlarına başvurmaktadır. Bu araçları toplumu denetimi altında tutmak için kullanırken, bu araçlar olabildiğince kirli araçlardır. Hiyerarşik-devletçi sistem öncesinde böyle şeyler bulunmazken, içine girilen her eylemsellik toplumun çıkarları doğrultusunda olmaktadır. Toplum çıkarlarını tehdit etmediği sürece hiç kimseye ne saldırılmakta ne de tehdit olarak görülmektedir. Toplumsal değerlere karşı bir saldırı sonucunda toplumlar kendisini korumak için savunmalarını yapmaktaydılar. Bu da doğal olup, her canlının kendisini meşru savunma çerçevesinde koruması demektir. Ancak hiyerarşik-devletçi sistemle gelişen savaş olgusuyla iktidar güçleri toplumların üzerine bir karabasan gibi çökmüşlerdir. Köleliğin başlangıcı, sömürü ve baskının artıp korku bulutlarının gökyüzünü kaplamasıdır savaş. Devletçi güçler öncelikli olarak toplumun meşru savunma duruşunu kırarak, işlevsiz, iradesiz kılmaktadır ki; ilerde toplum kendisine karşı bir başkaldırının içine girmesin. Öz savunması kırılmış bir toplum da en berbat köle yaşayışlardan beter bir hayat yaşamaya mahkûm edilmektedir. Devletçi sistemlerin yürüttüğü savaşın temelinde egemenliği altında olan insanları korkuyla sindirerek, sömürüsünü en ince ayrıntısına kadar uygulamak ve kendi sisteminin güvenliğini sağlamaktır. Bunun yanı sıra dışarda var olan zenginlikleri gasp ederek, başkalarının her türden insani değerlerini saldırılarla talan etme ve kendi denetimine almadır. Bunu yaparken de öncelikli olarak toplumun savunma sistemine saldırılarda bulunmaktadır. Bilmektedir ki, savunma sistemi çökmüş bir toplum hiçbir refleks gösteremeyecek, koşulsuz şartsız egemenlerin denetimi altına girecektir. Bu da toplumda öz savunma olgusunun geliştirilmesinin ne derece önemli olduğunu göstermektedir.
Hiyerarşik-devletçi sistem toplumun tüm değerlerine yoğun saldırılarda bulunmaktadır. Ekonomisine saldırarak kendisine bağımlı hale getirmektedir. Kültürüne saldırarak insanları en çirkef yaşayışlara, ahlaksızlıklara itmektedir. Siyasetini ele geçirerek toplumu koyun sürüleri gibi yürütmektedir. İdeolojisiz bırakarak, düşünsel gelişimi kendi tekeline almaktadır. Daha da sayabileceğimiz birçok saldırıyı sırf egemenliğini daha da güçlendirmek için yapmaktadır. Bu saldırılar için de her seferinde farklı senaryolar geliştirerek, her an araçlarını değiştirmektedir. Bu saldırılara karşı meşru savunması gelişkin olmayan insan ya da toplum sistemin çarkları arasında erimekten kurtulamayacaktır. Bilinçli ve örgütlü toplumlar kendini gelişen böylesi sistemsel saldırılara karşı koruyabilirler. Tabi sadece bilinç ve örgütlenme de yeterli değildir. Oluşmuş bilinç ve örgütlülüğün geliştirilmesiyle beraber, sağlam ve yerinde pratiklerle yaşamsallaştırılması gerekir. Bu da ancak eylemsel bir duruşun, pratiğin içine girmekle olur. Öz savunma olarak niteleyebileceğimiz bu pratikler gelişen saldırıların düzeyine ve dozajına göre gereken karşılığı vermektir.
Birçok eylem çeşidi vardır. Yapılan saldırının boyutuna göre içine girilen eylemlerde bir değişikliği yaşayarak, her an daha da zenginleşir. Grev, boykot, yürüyüş, protesto, basın açıklaması, gösteri vd. eylem türleri pasif eylemsellikler olup, sürece ve içinde bulunan duruma göre değişir. Ancak hiyerarşik-devletçi sistem böyle eylemlere fazla mesafeli değildir. Hatta böylesi birçok eylemselliği kendi elleriyle geliştirmekte, oluşturduğu bazı kurumlar yoluyla toplumu denetiminde tutmaktadır. Ki toplumun iradesini hedef alan saldırılara karşı böylesi eylemlerin ne derece etkide bulunduğunu bugün görmekteyiz. Toplumun var olan öfkesini böylesi eylem tarzlarıyla yumuşatarak bertaraf etmektedir. Özellikle zora dayalı saldırılarına hiçbir şekilde cevap olamamaktadır. Cevap olmaktan çok var olan duruma bir süre sonra bir alışma ve kabullenme hali doğmaktadır.
Devlet büyüklüğünü gösterirken, askeriyle, polisiyle, her türlü tekniğiyle saldırırken, bir iki sloganla verilen karşılık ne kadar etkide bulunabilir? Caydırıcılığı ne düzeydedir ve sistemi ne derece zorlar? Ne yazık ki sisteme daha fazla güç vermekten öteye gidememektedir. Böylesi eylemleri küçük görmüyoruz. Mutlaka değeri büyük ve büyük bedeller sonucunda elde edilmiş kazanımlardır. Bunun yanı sıra bunları söylerken şiddeti de meşrulaştırmıyoruz. Aksine var olan devlet şiddetini bertaraf etmek ve gereken düzeyde bir tutumun içine girilmesinden bahsediyoruz. Gelişen saldırılara denk bir savunma içine girenlere karşı sistemin ‘devlet düşmanı, anarşist, hain, terörist vb.’ kavramları kullanması ve topluma da bunları kabul ettirmesinin temeli de toplumun savunma sistemini çökertme isteminden kaynaklanmaktadır. Bundan kaynaklı da meşru savunmanın bir yerlerle sınırlı bırakılmaktan çok toplumun her kesimi kendini bu sorumluluğa hazır hale getirmelidir.
Var olan örgütlenmeler içinde öz savunma örgütlülüğü olmazsa olmaz konumdadır. Ekonomik, siyasi, kültürel, ideolojik savunmaların yanı sıra öz savunma toplumların kaderlerini belirleyecek bir savunmadır. Sistemin şiddetli saldırılarına karşı ancak geliştirilecek öz savunma örgütlülüğüyle cevap olunabilir. Öz savunma, toplumun sisteme, sistemin geliştirdiği saldırılara karşı eyleme geçme durumudur. Eyleme geçmemiş bir güç eninde sonunda yenilginin soğuk suretiyle karşılaşmaktan kurtulamayacaktır. Ki sistemin var olan saldırılarını da göz önünde bulunduracak olursak öz savunma örgütlülüğü en önemli örgütlülük olduğu görülecektir. Devletçi güçlerin böylesine askeri güce önem vermesi, şiddeti, zoru kullanmasının temelinde de kendisine, oturtmak istediği sistemine karşı toplumsal eylemselliklerin gelişmesini önlemektir. Toplum da ancak buna denk ve güçlü bir öz savunma örgütlülüğüyle cevap olabilir.
Meşru savunma bilincine ulaşılması ve örgütlülüğünün sağlanılması yetmez mi? Bu bilince erişmek de bir eylem hali değil midir? Evet, bir eylem halidir ama yetersiz bir eylem halidir. Savunmayı, savunmanın gereklerini bilmek, insanın üzerine düşen görev ve sorumlulukların farkında olmak çok önemlidir. Ama bazı şeyleri bilmek, bunların doğrularını, yanlışlarını dillendirmek yetmez. En azından var olan saldırıları bertaraf etmez. Sistemin vahşi uygulamalarına karşı caydırıcı bir konumda olmaz. Önder APO eylemi ‘demokrasinin dili’ olarak tanımladı. Hâkim sistemin her türden faşist uygulamalarına karşı geliştirilecek hareket, içine girilecek eylemsellik demokrasiyi daha da güçlendirecek ve toplumu kendi özüyle buluşturacaktır. Burada bahsedilen eylemsellik öz savunmadır.
Bugün Kürt özgürlük mücadelesi yürüten PKK hareketi meşru savunma hareketi olup, gerilla gücü Kürt halkının öz savunma gücüdür. Kürt halkı meşru savunma bilincini ve örgütlülüğünü gerçekleştirmiştir. Pratik boyutta Kürdistan’ın özgürlük dağları başta olmak üzere birçok yerde sistemin saldırılarına cevap olmaktadır. Ama yukarıda da belirttiğimiz üzere öz savunma sadece bir kesimin üzerine atılacak, birilerine havale edilecek bir konu değildir. Derin bir hassasiyete sahip olup, üzerinde ciddiyetle durulması gerekir. Devletçi sistem toplumda bulduğu herhangi bir boşluğu kaçırmayıp, hemen kendi düşüncesini yerleştirmeyi beceren bir sistemdir. Bundan kaynaklı da ‘zaten gerilla savunmamızı yapıyor, biz farklı bir çalışma yapalım’ demek, bir gaflet halini yaşamak demektir. Evet, gerilla Kürt halkını, değerlerini, kazanımlarını koruyor ve korumaya da devam edecektir. Ancak bilinmesi gerekir ki her Kürt insanının bu rolünün farkında olması ve gereken düzeyde bir yetkinliği kendisinde oluşturması gerekiyor. Farklı çalışmalar da yapılacak ama öz savunmasını da güçlendirecek ve aktif olarak katılım sağlayacaktır.
Kürdistan ve var olan düşman gerçekliği de göz önünde bulundurulursa; bugün geliştirilen eylemler sürece denk ve süreci karşılayan bir düzeyde değildir. Demokratik özerkliğin inşa sürecine giren Kürt halkı buna denk eylemselliklerin içerisine de girmek durumundadır. Basın açıklamasıyla, boykotla, açlık greviyle, gösteri-yürüyüşle bu süreç başarıya götürülemez. Dem böylesi eylemselliklerin dönemi değildir. Hele hele bazı oturma eylemleri yapılmaktadır. Ama bugün oturma günü değildir. Birilerinden talep etme, bekleme dönemi hiç değildir. Verilen mücadele haklı bir mücadele olup, bu bilinçle sorumlulukların gereken düzeyde pratikleştirilmesi gerekir. Faşist Türk devleti sadece gerillaya değil, tüm Kürt halkını karşısına almış ve saldırılarda bulunmaktadır. Hiç kimse şu yanılgıya kapılmasın! Bu ateş bana dokunmaz demesin! Ben evimde oturmuş, kimseye karışmıyorum diyerek kendisini kandırmasın. Türk devleti ve sömürgeci güçler, fark gözetmeksizin her Kürdü kendisine düşman olarak belirlemiştir. Belki bugün bazılarının ağzına bal damlatıp, zehir zemberek konuşturuyor olabilir. Ama eninde sonunda ‘kendi halkının çıkarlarını koruyamayan biri devletin işine hiç yaramaz’ tokadını pis yiyecektir.
Her nerede olursa olsun, mücadele gerçekliğine kendini inandırmış ve bu uğurda bedel ödemekten çekinmeyen her insanın öz savunmasına ağırlık vermesi hayati önemdedir. Gerilla saflarında mücadele yürütmek isteyen, başta gençler ve kadınlar olmak üzere, her kesin kendisini özgürlük dağlarına ulaştırması ve bu onur yolunda eylem sahibi olması gerekir. Toplum içinde kalan ve öncülük misyonu yürüten tüm insanlarında, toplumun öz savunma konusunda gereken bilince ve örgütlülüğe ulaşması yolunda gereken pratiği sergilemesi ve kendisinin de aktif bir şekilde katılım sağlaması gerekir. Her yerde, her Kürt insanı kendini birimler şeklinde örgütleyerek, devletin geliştirdiği her türden saldırılara cevap olması gerekir. Her gün Kürt halkının üzerinde zulüm, baskı ve işkenceler çoğaltan, Kürdistan topraklarına bombalar, ölüm ve katliamlar yağdıran hiçbir devlet yetkilisinin Kürdistan topraklarına ayak basmaması yönünde ciddi bir tavır ve pratiğin sahibi olunması öz savunmanın gereğidir.
Devletin Kürdistan’da geliştirdiği ve özünde Kürt halkının soykırımını hedef alan kurumlarının devletin elinden çıkarılarak, toplumun ihtiyaçlarını karşılayan örgütlülüklere gidilmesi şarttır. İdari, siyasi, ekonomik, kültürel vd. birçok kurumda var olan devlet zihniyetini boşaltarak var olan her türden soykırım önlenebilir. Eğitim adı altında halkları asimile eden, kendi benlerinden uzaklaştıran yapıların gerçekten de halkı eğitecek bir düzeye getirilmesinin önemi görülmelidir. Bu yapıların topluma ait olduğunu, halkın çocuklarını toplumsal gerçeklikler ve ihtiyaçlar doğrultusunda bir eğitimden geçirmenin zorunluluğu çerçevesinde kendi, demokratik uygarlık sistemlerini oturtmalıdırlar. Toplumun güvenliğini, ülke topraklarını koruduklarını iddia eden ama halkları katliamlardan geçirmekten çekinmeyen, en kötü muameleyi gösteren, ülke topraklarını yangın yerine dönüştüren karakolların, nizamiyelerin, her türden polis ve askeri kurumuna gereken cevabın verilmesi ve bir an önce kendilerine ait olmayan, kaldıkları her an daha da kirlettikleri bu toprakları terk etmeleri doğrultusunda gereken düzeyde pratik eylemselliklerin geliştirilmesi gerekir. Yukarıda belirttiklerimizin yanı sıra daha da çoğaltabileceğimiz birçok devletçi zihniyetle yönetilen kurumların halkın kendisine ait olduğu ve topluma hizmet doğrultusunda bir çalışma sahibi olunacaksa kalınabileceği, aksi durumda ise koşulsuz şartsız bu topraklardan çıkarılması gerekir. Bunların yapılması için de öz savunmanın güçlü olması ve güçlü eylemselliklerle oturtulması gerekir. Bugün gerilla kendi cephesinden düşmanın kirli postallarını bir bir ülke topraklarından çıkartıyor. Öz savunma bilinciyle gerillayı tamamlayacak olan Kürt halkı, birlikteliğin güzelliğine erişerek devletçi ve sömürgeci güçleri bu topraklardan atabilir. Artık hiçbir devlet memurunun, özelde de polislerin, Kürdistan’da yeri yoktur.
Bilinçli ve her yönüyle örgütlülüklerini sağlamış toplumlar var olan devletçi egemen güçler karşısında varlıklarını sürdürebilir. Var olan hâkim sistem karşısında özgürce yaşamak ve yarınlarını yaratmak ise oluşan bilinç ve geliştirilen örgütlülük çerçevesinde, yerinde ve zamanında pratiklerin, eylemlerin içine girilmesiyle olanaklıdır. Bu da öz savunmanın oturtulması ve yaşamsallaştırılması demektir. Öz savunması oturmuş toplum özgür yarınlara uzanacak olan toplumdur
Zerdeşt TOLHILDAN