STRASBURG – 17 Aralık 2018’de Strasburg’da başlayan süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eyleminde yer alan Kürt siyasetçi Mustafa Sarıkaya ile gerçekleştirdiğimiz röportajın ikinci bölümünü yayınlıyoruz. Bu bölümde Mustafa Sarıkaya’nın 5 Haziran 2016’da Çekdar Botan ile birlikte şehit düşen Lecwan Munzur hakkında anlattıkları bulunuyor
ŞEHİT LECWAN’DA DERSİM’İN İSYAN KİŞİLİĞİ VARDI
Lecwan Arkadaş Çekdar’dan kısa bir süre önce gelmişti. Çok ilginç, yani Lecwan Arkadaş’ta benim en dikkatimi çeken şey Dersim’in o hala direnen ve ayakta kalan isyan kişiliği vardı. Yani çok temiz ve arı, çünkü Dersim’in böyle bir yönü var ısrarla korunan. Şöyle düşünüyorum biraz, Dersim kendi özerk yaşamını ısrarla koruyan ve en son ana kadar da ısrar eden bir coğrafya, bir toplumsallığı ifade ediyor. Bu açıdan da zaten hep sömürgeci soykırım rejimi tarafından Dersim ‘çıbanbaşı’ olarak değerlendiriliyor. Yani aslında Kuzey Kürdistan’ın o diğer bölgelerinde, Ağrı’da, işte Amed-Bingöl-Erzurum-Muş hattında, yine Koçgiri ve diğer alanlarda ulusal özümseme, yok etme saldırıları ve soykırımı yürütülürken, hep esas finalin Dersim olacağını biliyorlar. Çünkü Dersim tarihi boyunca her zaman kendi özerkliğini korumuş, kendi o doğal toplum özellikleri önde, kimliğini yaşatmış ve bundan da hiçbir zaman ödün vermemiş bir coğrafya.
Bunu bildikleri için orası bitirilmeden, düşürülmeden, soykırımdan geçirilmeden Kürdistan’ın zapt edilemeyeceğini biliyorlar. Belki de bilinçli olarak son noktaya bıraktılar; son saldırı noktası haline getirdiler ve belki de yine bununla bağlantılı olarak en aşağılık ve en çirkin, en vahşi, en soysuzca soykırımı orada yaptılar. Kuzey Kürdistan’da 20. yüzyılın en büyük soykırımı Dersim’de gerçekleştirildi. Hikayeleri hala anlatılıyor. Bunun nedeni dediğim gibi oradaki o doğal toplum özellikleri; o ısrarla, inatla direnen özerk toplumsallıktı.
AİT OLDUĞU TOPLUMSALLIKLA BULUŞMANIN COŞKUSUYLA DOLUYDU
Bunu Lecwan Arkadaş’ta görmek mümkündü. Kendisi ne kadar bunun farkındaydı bilmiyorum, ama benim dikkatimi açıkçası bu çekti. Yani O’nda da böylesine bir damar göze çarpıyordu. Çocukluk ortamında anlaşılıyor ki ailede zaten bir yurtseverlik var, bir katılım var, bir etkilemeyi yaşamış. Ama anlaşıldı ki, özellikle Dersim’in Dersim’e ait, inatla ve ısrarla direnen, var olmaya çalışan kimliğinin O’nda kendisini koruyan kısmı PKK’yle buluşunca muazzam bir güzellik ortaya çıkmıştı. Bir heyecan, bir coşku barizdi Heval Lecwan’da.
Gerçekten de coşkun, heyecanlı ve hayata gecikmiş olarak gelmiş de evini bulmuş ya da gitmesi gereken toplumsallıkla buluşmuş bir heyecan, bir coşku O’nda görülüyordu. Sanırım o Dersim’de inat, ısrar eden direnişin, PKK’de çağdaş, mücadele, direniş olarak yeniden sentezlenip yaratılmasıyla buluşunca böyle bir heyecana dönüşmüştü.
Aynı zamanda arayışçıydı da. O da hep bir şeyler yapmak isteyen, halkımızın sorunlarına çözüm bulmak isteyen, bir an önce buna atılmak isteyen bir duruş ve kişilikti.
Açıkçası etkilendiğim bir arkadaş oldu. Yani gülüşüyle, davranışlarıyla, hatta bazı sakarlıklarıyla… Öyle duru ve temizdi ki…
AVRUPA’DA BÜYÜMESİNE RAĞMEN MODERNİTEYE DİRENEBİLMİŞTİ
Ben bu açıdan aileyi de biraz düşündüm. Avrupa’da büyümüş bir arkadaştı. O da Çekdar Arkadaş da öyle, ama Kürdistani renklerini korumuşlardı, o toplumsallık korunmuştu. Bunun mutlaka aileyle bağı var. Ben bu açıdan aileleri de üzerinde kafa yorulması gereken bir alan olarak görüyorum. Tabii aynı zamanda saygı da duyuyor insan. Modernitenin her türlü aşındırıcı, çığrından çıkarıcı, bozucu ilişki ortamında böylesine gençler yetiştirmek öyle kolay değil tabii ki.
Anlaşılan yurtseverliğin derin özellikleri ailede var ve aynı zamanda bu kendisini bir biçimde çocuklara taşımış. Heval Lecwan’da da bunu görmek mümkündü, Heval Çekdar’da da vardı. Dolayısıyla aileyi de burada anmak gerekiyor. Aynı zamanda bundan dolayı ailelere de bir şey söylemek gerekiyor. Yani ilk eğitim ocağı aile ortamıdır. Siz eğer çocukları biraz ahlaki, vicdani ve kendi toplumsallığıyla barışık bir şekilde, o kültür ortamıyla buluşturarak yetiştirebilirseniz, muazzam güzel kişilikler çıkıyor. Moderniteye de direnebiliyor, sömürgeci soykırıma da direnebiliyor. Ve aynı zamanda kendisi olma, yani Xwebûn olma gençler açısından çok daha hızlı gelişebiliyor.
Ve böyle insanlar da tabii ki sevilecek insanlardır. Böyle insanlar kolay kolay bulunmaz. Bu iki arkadaşta da bu vardı. Lecwan Arkadaş’ta da bunu net gözlemek mümkündü. Anlaşıldı ki böyle bir aile ortamından geliyor. Bu açıdan ilk buluşmasında O da çok yabancılık çeken bir arkadaş değildi. Sanki esas büyük ailesine, esas bulunması gereken aileye gelmiş gibi bir katılım ve duruşu vardı. Çok trajik bir durum tabii; ikisi de aynı anda ve aynı mevzide şehit düştüler. İkisinin de şehadet haberini aynı anda duyduk. Gelecek vaat eden böyle yoldaşların böylesine erken şehadetleri insana ağır geliyor tabii ki.
STRASBURG’DA ONLARA YOLDAŞ OLMAYA ÇALIŞIYORUZ
Şimdi Strasburg’dayız, bu eylemimizin ilerleyen zamanındayız. Günlerini hatırlamıyorum, ama 130’u geçti sanırım. Onların aynı zamanda yer aldıkları, inat ve ısrarla yürüttükleri, kahramanca yürüttükleri, güzelce yürüttükleri direnişlerini sürdürmeye çalışıyoruz. Güç kaynaklarımızdır ve onlara layık olmaya çalışıyoruz. Çünkü onların da özlemleri Özgür Kürdistan’dı, Özgür Önderlik’ti, bunu biliyorum. Bunu onlarla yaşadığımız süre içerisinde hep beraber de gördük.
Onların uğruna şehit düştüğü şey şimdi bizim direnişimizin merkezindedir. Bu direnişle insan kendisini onlara daha yakın hissediyor. Hala layık olmaya çalışıyoruz onlara.
Bir daha, bir kez daha ikisini de büyük bir sevgiyle, saygıyla anıyorum, mücadelelerini yaşatacağımızın sözünü bir kez daha tekrarlıyorum.
Onlara yoldaş olmaya çalışıyoruz.