HABER MERKEZİ
Halk mücadelelerinde Önderlerin tartışılmaz bir yerinin olduğunu tarihe baktığımızda anlayabiliriz. Tarih içinde herhangi bir mekânda ve zamanda ortaya çıkan toplumsal sorun veya toplum ya da toplulukların taleplerinin, özlem ve umutlarının en yoğun ifadesinin ve çözüm perspektifinin önderliklerde yaşadığını görürüz. Onun için halk önderliği kurumunu bugün de doğru değerlendirmek ve bu tür çıkışları basite almamak gerekir. Belki toplum ya da halkların kaderinin yine kendi ellerinde olduğunu söylemek doğru bir belirleme olabilir. Ama yine de tarihin yazımında dönem dönem ortaya çıkan ve bir bireymiş gibi görünmesine rağmen var olan tüm toplumsal çelişkileri kendi şahsında yaşayarak bunu bir çözüm yöntemiyle ifade eden liderlik ya da önderliklere çok şey borçlu olduğumuzu asla unutmamalıyız.
Bugün birçok batı ülkesinde başbakan ya da devlet görevlilerinin fazla tanınmaması ya da yeterince ciddiye alınmamasından yola çıkılarak Önderlikler ya da liderlikler daha çok anti-demokratikmiş gibi ele alınır ya da değerlendirilir. Ama bu değerlendirmeyi yapan kurum, topluluk ya da bireyler, kendi geçmişlerini ele aldıklarında lider yada önder düzeyine ulaşmış tarihi kişiliklerin oynamış oldukları rolü anlatmaktan da geri durmazlar. Tabi bu durum tüm önderlik ya da liderliklerin toplumsal çıkarları esas aldığı anlamına gelmez. Onun için tarih içinde yaşamış ve halen güncelde yaşayan tüm önderlik ya da liderlik konumunda ele alınan kişileri iki kategoride ele almak mümkün. Bunlar demokratik uygarlığın veya demokratik komünal geleneğin temsili ya da devletçi uygarlığın devamının sağlanmasında rol oynayanlar oluyor. Peygamberler, Spartaküs gibi halk önderleri ya da devrim liderleri veya bağımsızlıkçı önderler çıkış itibariyle birinci kategoride yer alırken, Sargon, Hammurabi, Napolyon, İskender gibi komutanlaşmış liderler de ikinci kategoride yer almaktadır. Tarihin hangi zamanında ya da neresinde yaşamış olursa olsun böylesi önderliklerin etkisi günümüze kadar hem de tüm insanlığı etkileyecek boyutta yaşanmıştır, yaşanmaktadır.
Ortadoğu’da tarih boyunca ortaya çıkan önderliklerin zihniyet yanı ağır basan peygambersel çıkışlı olduğu da bir gerçektir. Bu önderliklerin tüm insanlığın kaderini ilgilendirmiş olduğu da bilinmektedir. Bu durum, uygarlık (demokratik ya da devletçi anlamında) nehirlerinin ya da kaynaklarının doğuş yerinin bu bölge olmasıyla ilgilidir. Bugün bile insanlığın geleceğinde rol oynayan peygambersel çıkışlar ve ‘semavi’ dinler bu bölgeden çıkmıştır. Şehir, devlet, iktidar, ordu, savaş, sınıflar bu bölgede ortaya çıkıp kurumlaşmıştır. Bugün kapitalizmin kutsadığı para ve ticaret bu bölgenin ürünüdür. Sanat, edebiyat, bilim, hukuk vb. ilkin bu bölgede sahnelenmiştir. Toplum mühendisliği Sümer rahipleri şahsında bu bölgede tarihe ilk girişi yapmıştır. Tabii bunların yanı sıra sanki kaybolup gitmiş gibi sanılan ama halen yaşayan demokratik komünal gelenek bu bölgede yeşermiştir. Neolitik ve önderliği olan ana tanrıça kültürü bu bölgenin bir ürünü olmaktadır. İlk avcı ya da toplayıcı, tarımcı veya zanaatçı ya da ruhani temsil anlamında büyücü ve ilk filozof olan bilge insan bu bölgenin yaratmış olduğu bir olgudur. Kısacası Ortadoğu, insanlığı var eden toplumsallığın ve bu toplumsallığı tüketmek isteyen devletçi uygarlığın ana merkezi olmuştur. Onun için de bu bölge önderleri hem maddi dünyanın hem de ruhani dünyanın temsilcileri olma iddiası ile şekillenmişlerdir. Bu anlamda da bu bölge önderleri, kendilerini tanımlarken kendi sıfatları ile tanrı arasında mutlaka bir bağ kurmuşlardır.
Bölgemizin tarihsel-kültürel karakteri gereği bu coğrafyada ortaya çıkan Önderlikler, kendisini insanlığı kapsayacak duruma getirmek ya da bunun bilinciyle bir çıkış yapmak zorundadır. Tarihte iz bırakmak ya da sorunların çözümünde kalıcı etkide bulunmak ancak böyle mümkündür. Onun İçin Önder Apo’yu sadece Kürt Halk Önderi diye tanımlamak, Önderlik felsefesini yeterince anlamamak anlamına gelmektedir. Kürt sorunu eğer dünyanın bir sorunu ise bu sorunun çözümüne önderlik etmek de dünyanın geleceğine etkide bulunmak anlamına gelir. Uluslar arası komplocular, işin bu boyutunu gördüğü için, dünyanın geleceğinin demokratik uygarlık biçiminde etkilenmemesi için ortaklaşa bir komplo geliştirmişlerdir. Hâlbuki halen yaşayan başka Kürt liderlikleri de vardır ve bunlara komplo yapılmıyor aksine destek sunuluyor. Demek ki Önderlik değerlendirilirken ve sıfatlandırılırken paradigmasına uygun olarak ele alınması gerekiyor. Bu paradigma, toplulukların demokratik konfederalist örgütlenmesini esas alıyor. Demokratik komünal değerlerin güncelleştirilmesini hedefliyor. Bu hedef, devlet sınırları içinde halklar arası birlik ekseninde tüm bölgeyi kapsıyor. Durum böyle olunca Önderlik salt bir Kürt Halk Önderliği olarak nitelendirilemez. Onu da kapsar ama bu tanım Önderliği anlatmada çok yetersiz kalır.
Tarihteki büyük önderlikler gibi adeta sıfırdan direngen, demokratik, bilinçli bir halk gerçekliğinin açığa çıkmasına önderlik etmemiştir. Diğer Önderliklerden farklı olarak, mücadelesinin belli bir aşamasında, hem de en kritik bir noktada paradigmasal değişim yaparak özgürlük mücadelesinin kalıcılaşmasını ve demokratik toplum iddiasındaki sürekliliği sağlamıştır. Önderlik ettiği hareketi, güncel ve devletçi-sınıfçı paradigmaların esaretinden kurtararak onu alabildiğine özgürleştirmiştir. Bu durumuyla Önder Apo, zihniyet düzeyinde devrimsel bir çıkış gerçekleştirerek seleflerini aşma gücünü göstermiştir. Bu anlamda Önderlik paradigmasını doğru anlamak ve anlatmak büyük önem taşımaktadır. Reel sosyalizmin kendisini liberalizme tutsak eden pozitivist yanlarını çözümleyen Önder Apo, kendisini dünya demokratik konfederalizminin Önderi düzeyine yükseltme gücünü göstermiştir. Bu yanıyla bölgenin tarihsel konumuna uygun olarak kendisini bir halk ya da ulusla sınırlamayan peygamberlerin çıkışını anımsatmaktadır. Bir yanıyla bilimsel, bir yanıyla inanç ve ahlak yüklü paradigmasıyla, özgürlük felsefesinde yeni bir açılım sağlamıştır. Evrensel canlıcılık anlayışını insanlığın gündemine koyarak makineleştirilmek istenen insan ve toplum gerçeğine karşı bir direniş simgesi haline gelmiştir. İnsana ait her şeyin maddileştirilerek metalaştırılmasına karşı özgürlükteki iddianın adı haline gelmiştir. Onun için Önder APO’yu herhangi bir lider ya da önderlikle kıyaslamak yerine; demokratik uygarlık yolundaki tüm çıkışların sentezi demek daha yerinde olur. Bu anlamda Önderlikte Peygambersel çıkışlardan, felsefi yorumlara, askeri yeteneklerden sosyolojik değerlendirmelere kadar birçok olguyu görmek mümkündür. Kürt halkı ve PKK’nin hala uluslararası güçlerce tasfiye edilmeye çalışılması esasta bu nedenledir. Tarihin belli aşamalarında uluslararası güçler bir araya gelerek halk mücadelelerini ve önderliklerini tasfiye etmek istemişlerdir. Bugün kapitalist modernitenin yaşamış olduğu kriz ve kaostan kurtulmak için Kürt Özgürlük Hareketine ve Önderliğine bu denli saldırması nedensiz değildir. Fransız ve Bolşevik devrimleriyle Önderliklerinin başına getirilmek istenenlerden daha kapsamlısının Önderliğimiz ve Özgürlük mücadelesi üzerinde denenmesi kapitalist modernite ve demokratik uygarlık arasında yaşanan mücadelenin son raundunun yaşanıyor olmasıyla da ilgilidir. Hazırlık anlamında Önderliğimizin donanımı giderek mükemmelleşirken küresel güçler de bu son merhaleyi başarıyla atlatmak için her türlü oyunu ve komployu denemekten geri durmamaktadırlar.
Önder Apo deyince ilk akla gelen, ne yapmalı, nasıl yaşamalı, nereden başlamalı sorularına hem teoride hem pratik yaşamında doğru yanıt vermesidir. Felsefi olarak bu sorulara doğru yanıt vermiş insanın yaşamı da doğru temeller üzerine oturmuş demektir. Nasıl yaşanacağına ve nerden başlanılacağına doğru yanıt vermek özellikle kapitalist modernite çağında oldukça güçtür. Liberalizmin bırakalım toplumları ve bireyleri, nerdeyse insan hücrelerini tek tek fethettiği bir çağda nasıl yaşanacağına doğru bir yanıt vermek kolay değildir. Basit gibi görünen bu soruya ne reel sosyalizm ne de ulusal kurtuluş hareketleri doğru yanıt veremediklerinden sistem içileşmekten kurtulamamışlardır. 20. Yüzyılın aynı zamanda bir kahramanlıklar yüzyılı olduğu asla inkar edilemez. Ama bu gerçekliğe karşın bu yüzyılın en büyük kahramanları bile kapitalist moderniteyi güçlendirmekten kurtulamamışlardır. Önderlik, bir anlamda bu acı gerçeğin itirafı, özeleştirisi ve alternatifidir. İnkârı ve yadsınması değil bu nokta önemlidir. Bu kahramanların yaratmış olduğu demokratik değerlerin savunuculuğunu da sonuna kadar yaparak bunu gerçekleştirmiştir. Esas olarak yaşamını özgür kimlik edinme üzerine kuran Reber Apo, özgücün böylesi bir kimlik edinme mücadelesinde temel olduğunu tüm yaşamı boyunca savunmuştur.
Yaşamının her anında duygularının merkezine toplumsallığı koyan Önder APO, toplumsallığın parçalanmasında kadının içine düşürüldüğü durumu görerek, kadın özgürlüğü ile toplumsal özgürlük arasındaki bağı temel bağ olarak el almıştır. Bu temelde insanlığı felakete sürükleyen sorunları nedenleriyle birlikte ortaya koymuş ve reel sosyalizmi şekillendiren pozitivist dünya görüşünden kendini kurtarmayı başarmıştır. PKK ve Kürt halkına olduğu kadar insanlığa da bunu başarmanın yolu olarak ekolojik-demokratik ve cinsiyet özgürlükçü toplum paradigmasını göstermiştir.
Aslında Önderlik ve onun felsefi irdelenmek istenince ilkin uluslararası komplo anlaşılmalıdır. Komplocu güçlerin başını kimler çekmektedir? ABD, İngiltere ve İsrail. PKK bunların hiç biriyle savaş ve çatışma halinde değildir. Bu güçleri bu kadar gözü karaca bir araya getiren nedir? Önderliğimiz bu güçleri neden bu kadar öfkelendirmiştir? Bu sorunun yanıtı Önderliğimizin yaşam ve mücadele felsefesinde aranmalıdır.
PKK ve Özgürlük hareketi başından sonuna kadar stratejik-taktik her alanda Önderliğin damgasını taşımaktadır. Bu durum, “PKK bir Önderlik hareketidir” deyişi ile ifadelendirilmektedir. Bundan dolayı PKK’ye karşı geliştirilen tüm iç ve dış tasfiye konseptlerinin merkezinde Önderliğimiz yer almıştır. Tüm oklar Önderliğimize yönelmiştir.
Önderliklerin hem tarihte hem de güncelde oynamış olduğu belirleyici rol halen devam etmektedir. Önderliğimizin rolü de aynı biçimde daha da artan bir biçimde devam etmektedir. Onun uluslar arası komployla esareti de İmralı sistemine alınması da bu gerçeği değiştirememiştir.
İsa’nın çarmıha gerilmesi nasıl ki Hıristiyanlığın gelişimini durduramamışsa uluslar arası komplo ve İmralı sistemi de önderliğimizi ve halkımızı özgürlük yürüyüşünden alıkoyamayacaktır.