HABER MERKEZİ
Kadın Değerlerinin Gaspı
Uygarlık öncesi toplum çağlarında güçlü adam’ın ilk zor örgütlenmesi sadece hayvanları tuzağa düşürmedi. Kadının duygusal emeğinin, göz nurunun ürünü olan aile-klan birikimine de göz koyan yine aynı örgütlenmeydi. Bu ilk ciddi zor örgütlenmesidir. El konulan, kadının kendisi, çocukları ve diğer kan hısımlarıydı; hepsinin maddi ve manevi kültür birikimleriydi; ilk ev ekonomisinin talanıydı. Bu temelde proto-rahip şaman, tecrübe sahibi şeyh ve güçlü adamın zor örgütünün el ele verip, tarihin ilk ve en uzun süreli ataerkil hiyerarşik (kutsal yönetim) gücünü oluşturduğunu tüm benzer aşamadaki toplumlarda gözlemlemekteyiz. Sınıflaşma, kentleşme ve devletleşme aşamasına kadar toplumsal ve ekonomik yaşamda bu hiyerarşinin belirleyici rol oynadığı açıktır. Kadın emeğinin gaspıyla başlayan sorunların kaynağını Önder Abdullah Öcalan’ın bu belirlemesinde net olarak görebilmekteyiz.
Bugün de aynı sorunlar farklı kılıf altında sürüp gitmekte insanlar doğal olan beslenme ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma getirilmektedir. İnsanların en doğal hakkı olan çalışma hakkı bile elinden alınırken, devasa işsizler ordusu da yaratılmış olmaktadır. Şüphesiz günümüzde ekonomik sorunların kaynağı sadece işsizlik değildir. Bununla birlikte artan nüfus oranı, köy ile kent arasında oluşan uçurum, çarpık sanayileşme, ekolojik dengenin bozulması, endüstriyalizmin yarattığı tehlikeler olarak insanlığı tehdit etmektedir. Saymakla bitmeyecek insanlık sorunlarının asıl kaynağı kadının şahsında toplumun sermayeleştirilmesidir. İlk köleleştirmenin kadın şahsında gerçekleştirilmesi, bu gün yaşadığımız sorunların sebebi olmuştur. Kadının yaratmış olduğu değerlere el koyarak sistemini geliştiren uygarlık güçlerinin yol açtığı sorunlar kapitalist modernite çağında adeta bunalım düzeyinde insan yaşamını etkiler duruma gelmiştir. Kadın sömürüsü ile başlayan ve toplumda insanlar arasında sınıflaşmalara, ulusal, etnik ve ideolojik çelişki; çatışma ve savaşlara kadar varan sorunların temeli kadının yaşamdan, yaşamın temelini oluşturan ekonomiden uzaklaştırılarak erkek sistemine sunulmasıdır.
Ekonomi Kavramının Çarpıtılması
Günlük yaşamda en çok kullanılan kavramlardan biri olmasına rağmen içeriği hakkında en az bilgi sahibi olduğumuz bir kavramdır ekonomi kavramı. Esasında, aile yasası, ev yasası ve evi geçindirme kuralları anlamına gelen ekonomi, günümüzde bu kavramlarla hiçbir bağlantısı olmayan, insanların günlük yaşam ihtiyaçlarını karşılamak şurada kalsın, insanlığın günlük olarak yaşadığı bunalımların da kaynağı durumundadır. Bugünkü anlamıyla ekonomi ev yasası, evin ihtiyaçlarını karşılama dışında her şeydir. Ekonominin bu denli içeriğinden uzaklaştırılması, karmaşık bir yapıya büründürülerek içinden çıkılamaz bir hale getirilmesi, sorunun kaynağını anlamada da engeller yaratmaktadır.
Ekonominin asıl sahibi olan kadının ekonomiden dışlanması aslında doğal toplum yaşam tarzından da uzaklaşmadır. Doğal toplumda ana-kadın etrafında büyüleyici bir yaşam akışı vardır. Doğanında kendileri gibi canlı olduğu inancıyla birlikte doğayı da incitmeden kendi yaşamını idame ettirme arayışında olmak kadının doğaya yaklaşımını belirler. Hayvanların evcilleştirilmesi, toprağın tarıma açılması, yerleşik yaşama geçilmesi kadın ekseninde oluşan bir yaşam kültürüdür. Tanrıça kültürü olarak doğal topluma damgasını vuran aslında kadının yarattıkları olmaktadır.
Kadının yarattığı bu değerler doğal toplumun yaşam tarzını belirlerken, kadın yaşamın her alanında etkili olmuştur. Toplumsallaşma ve komünal yaşam kadın sistemi olurken, yaşamın kuralları da onun çerçevesinde şekillenmiştir. Yaşamla kadının (Jin û jiyan )bütünleştirilmesi doğal toplumdaki yaşamın kendisi olmaktadır. Kadının yaşamın her alanında hâkim olduğu dönem olan neolitik dönem tanrıça kültürünün de zirveleştiği dönem olmuştur.
Kadının yaşam değerleri ve emeğini çalan iktidarcı, egemenlikçi eril zihniyet yalan ve talan üzerine kendi sistemini inşa etmiştir. Hiyerarşik sistemin geliştirilmesiyle birlikte kadın yaşamın dışına atılırken, toplumsal sorunların temeli de atılmıştır. Toplumsal sorunların -özelde de ekonomik sorunların- kaynağında kadının emeğinin ve değerlerinin gasp edilmesi, kadının ekonomi başta olmak üzere yaşamdan dışlanması vardır.
Bu gün dünyada ekonomik olarak devasa sorunlar yaşanıyorsa; her gün açlık sınırında yaşayan binlerce insan anlamsız savaşlara sürülüyorsa, açlıktan ölen insanların sayısı her geçen gün artıyorsa, tüm bunlar ekonominin asıl anlamından uzaklaşıldığını gösterir.
Ekonominin kadının elinden alınıp tefeci, tüccar, para, sermayedar ve iktidar-devlet, bir ağa gibi yetkililerin eline verilmesi, ekonomik yaşama en büyük darbe olmuştur. Ekonomi-karşıtı güçlerin eline verilen ekonomi, hızla iktidar ve militarizmin temel hedefi haline getirilerek, tüm uygarlık ve modernite tarihi boyunca sınırsız savaş, çatışma, bunalım ve kavgaların baş etkenine dönüştürülmüştür.
Önder Abdullah Öcalan’ın bu belirlemesi de sorunların kaynağını net olarak göstermektedir. Devletçi uygarlık sistemi iktidarını güçlendirmek için, ekonomiyi kendi tekeline alarak tüm bu sorunların kaynağı olurken; insanlığın yaşadığı bu bunalımları farklı nedenlere bağlayarak sistemini devam ettirmek istemektedir. İnsanların temel ihtiyaçları üzerinde bir sistem kurup, tahakkümünü güçlendirmesi de ekonomiyi kendi sistemine uyarlaması sonucu gelişmiştir. Yani ekonomiyi kadının yarattığı değerler dışında ele alması tüm bu sorunların sebebi olurken, kadını ekonomi dünyası dışında tutması da sorunların derinleşerek sürmesinin de yolunu açmaktadır.
Kadın, günlük yaşamın idame edilmesi için üretime en etkili katılan, günlük yaşamı örgütleyen ve yaşamın her alanında -politikadan, ahlaka, kültürden, eğitime- her anında sorumlu durumunda iken bu gün tüm bu sorumlulukların dışındadır. Bir ailenin ya da evin tüm zorlukları kadının üzerinde olmasına rağmen, bu konuda hiç söz sahibi olmaması, kadını ekonomiden-ekonomiyi kadından koparmanın sonuçlarından biridir. Erkeğin eve para getirmesi ekonomi olarak ele alınıp, erkek ekonominin kahramanı yapılırken, kadının ev içinde harcadığı emeğe hiçbir değer verilmemektedir. Oysa ekonomi eve paranın gelmesi değil, evin geçiminin düzenli olarak yürütülmesidir. Kadının ev içinde kurduğu her türlü düzen ve faaliyetin yaşamsallaştırılmasıdır. Ekonomi kavramının gerçek anlamından uzaklaştırılması, kar ve para ile özdeş kılınıp iktidarın hizmetine konulması yaşamın değerlerini yaratan kadının, ekonomiden anlamaz olarak gösterilmesine neden olmuştur.
Devletçi uygarlık sistemi her şeyi özünden boşalttığı gibi ekonomiyi de özünden boşaltarak kendi tekeline almış hatta kadını da kendi sisteminin sürdürülmesi temelinde bir meta gibi kullanma tutumu içine girmiştir. Genelde insanların özelde kadının metalaştırılması ve sermaye konumuna getirilmesi kapitalist modernite döneminde en üst seviyeye ulaşmıştır. Ev ekonomisine katkı sunsun diye kadını evin dışına çıkarırken, kadın emeğinin değeri ucuz işçi konumunu aşmamıştır. Kadın olmasından kaynaklı çalışma alanlarında her türlü tacize maruz kalırken, toplumsal baskılardan da nasibini almaktadır. Ekonomiye açılma adına kadının kendisi de aslında ekonomiden uzaklaştığının farkına varmamakta kapitalist sistemin tuzaklarına düşmektedir.
Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi
Devam edecek…