HABER MERKEZİ
2014’de Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’nın hazırladığı, AKP’nin 2015 yılında devreye koyduğu “çöktürme” planın ağırlıklı bir bölümü, Kuzey Kürdistan’ın demografik yapısını değiştirmeye dönük uygulama ve planlamaları içermektedir. “Çöktürme” planının aşamalarından bir tanesi, Kürt Özgürlük Hareketi’nin taban bulduğu şehir ve ilçelerin ablukaya alınarak bir bütünen boşaltılmasına dönüktür. Bu göç ettirme hareketine karşı bir direniş geliştiğinde ise, nelerin yapılacağı raporda açık bir şekilde dile getirilmiştir. “Ablukaya alınan yerleşkelerde, yaşamsal alanlar tahrip edilerek geri dönüş koşulları ortadan kaldırılacak, kitlesel imhalar, tutuklama ve boşaltmalarla yerleşkeler huzura kavuşturulacaktır. Raporun 8. sayfasında ‘yapılacak bastırma operasyonlar da 10 bin illa 15 bin imha, 8 bin civarı yaralı, 5-7 bin arası tutuklama, bombalanmış küçük ve büyük yerleşim alanlarında 150-300 bin civarı insanın yer değiştirmesinin ‘terör’ örgütünü felç etmesini, işlevsizleştirmesini sağlaması düşünülmektedir” denilmektedir*. Bu plan dâhilinde Cizre, Silopi, Şırnak, İdil, Nusaybin, Silvan, Dargeçit, Diyarbakır-Suriçi yerleşim yerleri hedef alındı. Bu planın başarılı olması halinde, bu plan PKK’nin güçlü bir tabana sahip olduğu diğer yerlere de sırasıyla uygulanacaktı. Öncelikli olarak bu yerleşim birimleri sömürgeci Türk Devletinin paralı özel kuvvetlerince kuşatılıp dışarı çıkma yasağı ilan edildi. Diğer yandan halkın yerleşim yerlerini terk etmesi için, zaman zaman dışarı çıkma yasağı kaldırılıp süre tanınarak halkı göç etmeye zorladılar. Ve akabinde kuşatılmaya alınan Kürt yerleşim birimleri tank, toplarla bombardımana tabi tutuldular. Gaye, yerleşim yerlerini imha etmek ve halkın geri dönüş koşullarını ortadan kaldırmaktı. Gelişen halkın direnişi karşısında istedikleri zaman ve şekilde gerçekleşmese de sonunda girdikleri bu yerleşim yerlerinde halkı göç ettirdiler ve ardından ağır iş makineleriyle girilen mahallerde evler ve iş yerleri yerle bir edildi. Bu süreçte 400.000’den fazla insan yerlerinden göç ettirildi. Bu defa faşist TC’nin planladığı gibi olmadı, Kürt halkı Türkiye metropollerine değil, Kürdistan’ın içlerine doğru göç etti. Yürütülen kırk yıllık mücadele ile bilinçlenen Kürt halkı, AKP’nin adına “çöktürme” planı dediği kirli savaşla ne yapmak istediğini rahatlıkla anlayacak düzeye gelmişti. Botan halkı Türkiye kentlerine göç etmektense kırsal alanda çadır açarak, civar köy ve kasabalara yerleşerek nerede ve nasıl yaşayacağını sömürgeci T.C sistemine net bir şekilde gösterdi. Faşist Türk Devleti planlamış olduğu bu kapsamlı tasfiye hareketinde ısrar ederse direnişin tüm Kürdistan’a yayılacağını gördüğü için belirli yerlerle sınırlı tuttu ve direnişe geçen yerleşim yerlerin bastırılmasıyla yetinmeye çalıştı.
AKP bu planı geliştirirken, Kuzey Kürdistan’ı Kürtlerden boşaltarak, Kürtleri Türkiye metropollerine sürmeyi, onların yerine, Suriye’den gelen Arap ve Türkmenleri yerleştirip Kürdistan’ın demografik yapısını değiştirmeyi hedeflemişti. Buradan da anlaşılıyor ki, Suriye’deki Arap nüfusu bilinçli ve “çöktürme” planın bir parçası olarak Türk devleti tarafından göçe teşvik edilmiştir. Eğer plan başarılı olsaydı, Kürtler Türkiye’nin büyük kentlerine göçertilecek, Kürdistan’a Suriye’den getirilen Araplar ve Türkmenler yerleştirilecekti. Böylelikle Kürdistan’ın demografik yapısı değiştirilecekti. Doksan yıllık Cumhuriyetin yarım bıraktığı işi, Erdoğan tamamlayacaktı. Gelişen direniş ve halkın kendi ülkesinde kalmada ısrarı, AKP’nin hevesini kursağında bırakmıştır.
Kirli politikalarını sürdüren faşist AKP iktidarı bu sefer de, Kürdistan’ı terk etmeyip civar yerleşim birimlerine yerleşen halkın tekrardan yaşadığı yerlere geri dönüşünü engellemeye çalıştı. Bu kapsamda da Şırnak gibi bazı yerler özel olarak hedef alındı ve bu yerlere halkın geri dönüşünü engellemek amacıyla özel önlemler alındı. Kürt halkının göstermiş olduğu direniş karşısında, Suriye’den getirdiği Arap ve Türkmenleri yerleştirme projesini hayata geçiremeyince, işgali derinleştirmek ve İktidarını seçim hileleri üzerinden sürdüren AKP, seçim hesapları da yaparak buralarda nüfus yoğunluğunu kendi lehine değiştirmek için binlerce asker ve polis yerleştirdi. Nitekim 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde AKP yapmış olduğu bu kirli oyunla seçim kazanma adı altında Şırnak belediyesini tekrardan gasp etmiştir.
AKP’nin Kuzey Kürdistan’da demografik yapıyı değiştirmeye dönük bir başka girişimi ise, özellikle Urfa ve Antep hattında görülmektedir. Bu hat son iki yüzyıl boyunca yoğun bir şekilde asimilasyon ve demografik yapı değişikliğine uğratılmasına rağmen, halen çok kalabalık sayıda bir Kürt nüfusu barındırmaktadır. Ve Kuzey Kürdistan’ın bu iki büyük kenti, özellikle Rojava Devrimi’nin yarattığı etki ile birlikte son yıllarda tekrardan kendi Kürtlük değerleri ile kendi kökleri ile buluşmada bir canlanma ve gelişim içerisindedir. Bu iki il aynı zamanda Fırat’ın Batısı olarak da tabir edilen Kuzey-batı Kürdistan’ın diğer kentleri olan Adıyaman, Maraş, Malatya ve Kilis’i etkileme kapasitesine sahiptir. Urfa ve Antep, bu bölgenin hem bir tür ticari ve ekonomi merkezi konumunda, hem coğrafi yakınlık ve hem de bu illerden çok yoğun bir göç almıştır. Bu durumlardan kaynaklı Urfa- Antep hattı, sadece Urfa ve Antep’ten ibaret değildir, geniş bir Kürt coğrafyasını etkileme gücüne sahiptir. Bu iki kentteki her gelişme, Kuzeybatı Kürdistanı etkileme düzeyine sahiptir. Yine Urfa ve Antep Rojava ile geniş bir sınırı oluşturmaktadır ve Rojava Devrimi buraları ciddi düzeyde etkilemekte ve bu etki sömürgeciliğin Kürtler arasına çektiği sınır tellerini gün geçtikçe anlamsız kılmaktadır. Bunun en bariz örneğini Kobani direnişinde gördük. Sömürgeci TC devletinin Şark Islahat Planı ve mecburi iskân kanunları ile yürürlüğe koyduğu Fırat’ın Batısını Kürtsüzleştirme ve burayı Kürdistan’dan koparma politikaları boşa çıkmaktadır. Bunu fark eden sömürgeci T.C Sistemi, bu yeniden canlanmanın önüne geçmek için AKP’nin eliyle buralara dönük özel politikalar yürütmektedir. Özellikle bu kentlerde Kürt nüfusunu geriletmek, demografik yapıyı değiştirmeye dönük politikalar uygulamaktadır. Bu bağlamda da Suriye’den göç eden Arapları bu iki kent merkezine ve ilçelerine yerleştirmektedir. Şark Islahat planı ve Mecburi iskân yasalarıyla devreye sokulan ve devlet politikası haline getirilen Fırat’ın batısını Kürtsüzleştirme projesi, bugün AKP eliyle buralarda yürütülmektedir. AKP’nin günümüzde buralara Arapları yerleştirme politikası gelişmekte olan Kürtlük bilincini bastırma, iki parçadaki Kürtleri birbirinden kopartıp fiili bir tampon oluşturma ve Rojava Devrimi’nin bu hattaki etkilerini bertaraf etmek ve tüm bunların bir sonucu olarak da buralardaki Kürtleri değişik yol-yöntemlerle göçertip, Urfa ve Antep hattını tümden Kürtsüzleştirmeye dönüktür. Bu kapsamda da Suriye’den göç etmiş kalabalık sayıda bir Arap nüfusu bu iki kente iskân edilmiş durumdadır.
Sonuç olarak; Türk özel savaş rejimi, AKP ve onun faşist şefi Tayyip Erdoğan’ı Kürt soykırımını-asimilasyonunu sürdürmek ve sonuca götürmek üzerinden iktidara getirmiştir. Tayyip Erdoğan’da adeta ‘bu işi en iyi ben yaparım’ anlayışıyla hareket etmekte ve Kürt toplumsallığını parçalayıp dağıtmak ve Kürtleri yaşadıkları topraklardan koparıp asimilasyon-soykırım cenderesine almak için her türden kirli savaş uygulamalarını devreye sokmaktadır. Bunu boşa çıkarmak için; AKP’nin bölgeyi Kürtsüzleştirmek amacıyla yürütmüş olduğu bu kirli savaş yöntemlerinin bilincinde olmak ve bu bilinci tüm topluma yaymak ve bununla birlikte, bu saldırıların ancak örgütlenmeyle bertaraf edilebileceği bilinci ile hareket edip demokratik ulus inşa çalışmalarına yüklenerek örgütlülüğümüzü güçlendirmemiz esastır. Düşmanın, Kürtleri kendi ülkesinden koparmaya dönük her türden yaklaşımlarına karşı ülkede kalma ısrarını sürdürmek ve Önder APO’nun “Siyasal savaş yurtseverlik savaşı, tarihe ve toprağa sahip çıkma savaşıdır” düsturuyla hareket etmemiz gerekir.
Bitti.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi