HABER MERKEZİ –
Kültür bir toplumun tarihsel birikimleri sonucu oluşan zihniyet yapılanması, yaşam biçimini ifade eder. Bir toplumun yarattığı tüm araç-gereçleri maddi kültürünü oluştururken, bütün değer yargıları ve normları olarak yasa, gelenek, görenek, ahlak, inanç ve düşünce biçimleri olarak dil, sanat, din, felsefe, ideoloji vb. manevi kültürünü oluşturur. O nedenle Önder APO : Kültürü insan toplumunun tarihsel süreç içinde oluşturduğu tüm yapısallıklar ve anlamlılıklar bütünü olarak genel bir tanıma kavuşturabiliriz. Kültür oluşturma insan ait bir özelliktir.İnsan yarattığı kültür ve geliştirdiği toplumsallık ile diğer canlı türlerinden bir farklılığını geliştirmiştir. Diğer canlı türlerinin insan gibi kültür oluşturma ihtiyacı yoktur. İnsan dışındaki canlıların doğduktan sonra kısa bir zaman diliminde kendi başının çaresine bakma, yaşama yeteneğine sahiptir. İnsan açısından ise doğduktan sonra uzun bir süre bakıma muhtaç olması,yalnız başına yaşam yeteneği olmaması, insan varlığı için ortak yaşamı şart kılmıştır. Bu zorunluluk toplumsallığın gelişmesine neden olmuştur. Toplum, insan türünün araç yaratarak ve bilinçlice ortak amaca yürümeyi esas alan hem cinsleriyle birleşip kendini en yakın hayvan türünden kopmasını ve bir arada yaşamasını ifade etmektedir. Tek başına yaşam olanağı olamayan insan birlikte geliştirdiği ortak yaşamla birçok şeyin üstesinden gelebilmiştir. Her türden ihtiyaçlarını; beslenme ve savunma için araçlar yaratmıştır. Kolektif yaşamın geliştirdiği ortak akıl sonucu, kendisinin bile hayal etmediği gelişmeleri yaratma potansiyeline insan ulaşmıştır. Tek başına bir kuş yavrusu kadar yaşam olanağına sahip olamayan insan, yarattığı toplumsallığı ile evrenin kozmik gücünü kendinde açığa çıkarması bu gerçeği ifade eder. Toplumsallık insanın temel varlık gerekçesi olmuştur.Kültür ve toplumsallık bir birini var eden iki olgudur.İnsanın kültür yaratması ile toplumsallığını kurması iç içe gelişmiştir. İnsan doğa ile kurduğu ilişki üzerinden bir kültür yaratımına gitmiştir.
İnsan varlığını sürdürmek için doğadan yararlanılarak kendi ihtiyaçları temelinde araç-gereç yaratımına giderek maddi kültürel yapılanmaya gitmiştir. Araç yapımı toplumsal gelişmeye bir ivme kazandırarak zihinsel gelişmeyi yani manevi kültürün gelişmesini de hızlandırmıştır. İnsanın doğa karşısındaki zorlukları aşma, yaşama istemi onu arayışlara itmiştir. Doğadaki diğer canlıları kendisine örnek almıştır. Öğrenilen her bir şey zihinsel birikime yol açmıştır. Binlerce yılın tecrübe ve denemeleri toplumsal hafızayı oluşturmuştur. Düşünce ve araç yapımı birbirinin gelişimini tetikleyen iki olgudur. Aynı zamanda toplumsallaşmanın zeminidir de. İnsan geliştirdiği ortak yaşamın gücünün farkına vardıkça, ona daha çok sarılmıştır. kendini savunma, korunma, beslenme amaçlı yontuğu ilk taş, yemeklerini pişirmek için topraktan yaptığı çanak, su testisi, hayvan yününden ilk dokuma yapması vb. araç yapımı onun maddi kültürünü oluşturmuştur. Yine komünaliteye dayalı yaşamını koruma ve geliştirme amaçlı geliştirdiği kurallar-ahlaki, dil, inanç da manevi kültürünün temellini oluşturmuştur. Kültürü oluşturan bu etmenler aynı zamanda toplumsallığı da oluşturan ögelerdir.Manevi kültürün toplumsal yapıyı koruma ve geliştirme işlevi onu vazgeçilmez kılmıştır.
Yarattığı maddi kültür ile beslenme, barınma, savunma araçlarını yaratırken, geliştirdiği ahlaki- politik değerlerle Ortak komünaliteye dayalı yaşama süreklilik kazandırmıştır. Bu nedenle toplumsal yapıya işlevsellik kazandıran ahlak, onun demokratik zihniyeti, dili hayati önem taşımıştır. İnsanlığın %98 lik yaşamının ahlaki ve politik toplumsal doku üzerinde demokratik komünal yapı içerisinde sürdürmesi ; %2 sini oluşturan sınıflı uygarlığın son 5.yüz yıllık dönemine tekabül eden Kapitalist modernitenin toplumsal yapıdaki ahlaki-politik dokuyu bitirerek toplumsal doğanın nasıl çöküntüye gittiğini yaşamamız, manevi kültürel öğelerin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Ahlaki-politik değerlerin varlığı toplumsal yapıyı güçlendirip sürekli kılarken, yokluğu veya zayıflaması ise toplumsal çöküntü ve bitişe yol açmaktadır. Bu da manevi kültür öğelerinin insan yaşamı açısından önemini ortaya koymaktadır.Coğrafya ve Kültür oluşumunda coğrafyanın rolü çok belirleyicidir. Coğrafyanın jeopolitik durumu, iklimi, flora(bitki) ve fauna (hayvan) yapısı kültürel yapının şeklini ve rengini belirler. Çünkü insan ihtiyaçları var olan coğrafyada bulunan malzeme üzerinden bir yaratıma gidilir. Yani denizi olan bir coğrafya ile çöl iklimi olan ya da dağlara sahip olan bir ülkenin maddi ve manevi kültür yapısı değişiktir. Her şeyden önce fiziki coğrafya yaşam tarzları üzerinde çok belirleyici bir rol oynar. Yine coğrafyanın insana sunduğu imkânlar ve o coğrafyanın biçimi, çok somut bir şekilde düşünce ve dil üzerinde etkide bulunur. Bu da insanların farklı kültürel bir yapılanmaya gitmesinde etkili rol oynar. Doğada var olan özellikler kültürel yapının niteliğini ve biçimini, kimliğini belirlemektedir. Deniz bölgesinde yaşayan bir halkın yaşam tarzı, maddi ve manevi kültürü ona göre şekillenecektir. Örnek: Deniz kavimi olan Fenike halkı, denizin sunduğu imkânlar üzerinden bir yaşam kültürünü geliştirmiştir. İnsanlar gemi yaparak, deniz üzerinden bir arayış geliştirmişlerdir. Ticaret amaçlı denizlere yelken açmışlardır. Cesaretlerinden dolayı korkusuz deniz kavimi olarak adlandırılmışlardır. Yemek kültüründe deniz ürünleri balık çeşitleri oluşturmuş. İlişkilerinde ticaretten kaynaklı her gidilen ülkeden bir şey alınarak bir çeşitliliği kazanmıştır. Geçmişlerini, geleceğe dair özlemleri denizdeki tanrıçalar, tanrılar aracılığı ile ifadeye kavuşmuştur. Çöl ikliminde olan bir halk için ise, yeşilliğe, suya hasret vahalarda bir umut, yaşam aranmış ve yaratılmaya çalışılmıştır. Bunun için develerin sırtında günlerce geceleri çöl fırtınaların soğundan, gündüzleri ise kavurucu sıcaktan yanarak esmerleşen tenleri kalıtsal bir özellik kazanmasına neden olmuştur.. Yeşillik bir vahaya ulaşma kavgasında yaşam örülmüş; çöl, dillerine, karakterlerinde bir etkilenmeyi yapmıştır. Çölün kum etkisinden dolayı ağırlıklı keçi kılından yaptıkları çadırlarda barınmışlardır. Tüm bu özellikler semitik Arap kültürün temelini oluşturmuştur.
M.Ö Sümerlliler semitik kabileler için Amorit adlandırmasını kulanmışlar. Bu da Batıdan gelenler (tehllike saçan insanlar) anlamına gelmektedir, Mısırlılar ise Apiru adlandırması ile (toz-kir içinde insanlar ) şeklinde tanımlamışlardır. Burada coğrafya ve kültürel özelliklerin kimliklendirme de nasıl etkili oluğunu görmek mümkündür. semittik kabillerin yaşadıkları coğrafyanın yaşam biçimi ve kişilik yapılanmasında nasıl etkili olduğu görülmektedir. çöl de yaşamaları tozlu olmalarını, yaşam için gerekli besinlerin bulunmaması, çevredeki verimli, yeşillik alanlara saldırmaları onlarda saldırgan bir karakterin gelişmesine neden olmuştur. ve çevre halkların da bu özellikler temelinde onları tanımlamalarına neden olmuştur.Dağ ve ova alanlarındaki şekillenme ise daha farklı olmuştur. Kürtlerin yakın tarihe kadar da dağlı halk olarak adlandırılması bulundukları coğrafya ile bağlantılıdır. Tarihte de böyle bir adlandırma ilk defa sümerler tarafından yapılmıştır.
Mezopotamya bölge halklarının adlandırılması coğrafi özelliklere göre olmuştur. Etimolojik olarak Ari, Ur, Hurri kelimelerinin Sümerce kökenli olduğu ve tepe, plato, dağlı grup anlamına geldiği kanısındayım. Sümerlerin Kuzeydoğu komşularına, yaşadıkları coğrafyadan ötürü dağ-tepe halkı demeleri mümkündür. Kaldı ki, aynı coğrafyada yaşayan Kürtlere halen dağlı halk anlamına gelen birçok deyiş yakıştırılır. Kart-kurt deyişi de bu geleneklerdendir. Dağ halkı deyimi bu nedenle anlaşılırdır. (Ortadoğu savunması s.25) kürdistan’da tarım ve hayvancılıkla geçinen bir yaşam kültürünün olması, denizcilik kültürünün olmaması, Kürdistanın dağılık ve ovalık bir yapıya sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Kürt halkı her bölgenin yapısına göre bir şekillenmeyi, farklılığı geliştirmiştir. Dağlarda bulunan insanlar yaşamlarını oranın koşullara göre yapılandırmışlardır. Bol suları ve yeşillikleri olan yaylalarda hayvancılık yaparak, sütünden, derisinden faydalanarak hayvancılık kültürünü geliştirmişlerdir. Yüksek dağlık alanların çok uzun geçen kış mevsiminden dolayı masal ve dengbej kültürü daha belirgin bir tarzda geliştirmiştir. Uzun, geçmeyen kış ayların gündüz ve gecelerinde odalarda geçmişin yaşam tecrübeleri; acıları, sevinçleri, korkuları, umutlarını anlatıkları masallarda, döktükleri ağıtlarında, söyledikleri türkülerinde ifade etmişlerdir.
Ova kesimde olanlar ise var olan koşullar temelinde tarım üretimi geliştirmiş, erken şehirleşme ve uygarlığın özelliklerine açık olmasına neden olmuştur.Kürt halkının sahip olduğu cömert, misafir perver karakteri ile tanınması coğrafyanın sunduğu zengin besin maddeleri ve neolitik dönemdeki ana kadının komünal demokratik yaşam anlayışının bir sonucudur. Kürt halkının cesaret ve savaşçı yönleri ise, halk olarak özgürlükçü bir yapıya sahip olmaları ve sahip olduğu güzel ve zengin coğrafyaya karşı derin olan yurtseverlik anlayışından dolayı cesaretli bir karakter kazanmalarına neden olmuştur. Dağlar düşmandan korunmalarına imkân verdiği için kutsal yaşam mekânları olmuştur. Kürdistan’da denizin olmaması bir toplumsal anı ve paylaşımının gerçekleşmemiş olması onun için bir özelliği, manevi bağı geliştirmemiş, diğer yandan insanlar dağlarda yaşam imkânı buldukları için çok özel bir anlamı taşımıştır. Toplumsal hafızayı oluşturan, dağlarda gerçekleşen, geçmişin bin bir çeşitteki anıları, başarı, başarısızlıkları, öfke, hüzün ve sevinçlerini oluşturarak kültürel yapıya kendi rengini katmıştır. Bir bütün düşünce, duygu ve kişilik özellikleri bu temelde karakter kazanmıştı. Bu gün Kürt halkının devam eden gerilla mücadelesi dağların her zaman özgürlük yaratım mekanları olmasından kaynağını almaktadır.Kürtler içinde yaşamlarını kurdukları doğa ve canlıları ile olan bağlarını geliştirdikleri zannaat ve sanatlarına yansıtmışlardır.
Ceylan, şahmaran, at, kuş, çiçek, ağaç vb. kilimlerine, nakışlarına işlenerek, gönüllerindeki yerlerini, anlamını dile getirmişlerdir. Çünkü bu coğrafyada bulunan nice hayvan geliştirdikleri toplumsallıklarını tamamlayarak, renk katmışlardır. O nedenle Kürt masallarındaki düşman ve kahramanlar çöllerdeki kutsal ve zehirli yılanların aksine şan ve şöhretin sembolü olan aslanlar, güzelliğin ve temizliğin simgesi olan ceylanlar, atlar, köpekler, keçiler, koyunlar vb. yer almıştır. Geçmişten beri yaşamlarında önemli yer tutan hayvanları ile gelecekteki hayallerinde de öncelikli ve vazgeçilmez olmuştur. Çünkü kadın öncülüğünde yaşama anlam verme, kendi farkındalığına varma bu renkli doğa ve canlıları ile gelişmişti. O nedenle yaşam çok renkli ve duyguludur. Doğadaki renklilik yaşam tarzına, giyim kuşamına da yansımıştır. Bu neolitikteki bereket, bollukla birlikte insanların doğa ile barışık olmasından doğan özgürlüktür.
Kürtler binlerce yıl doğa ile kurdukları simbiyotik ilişki çerçevesinde özgür yaşamış, onun mücadelesini her koşulda vermişlerdir. Daha sonra uygarlığın saldırıları sonucu gelişen, katliamlar, kültürel soykırımlarla bu renkli yaşam söndürülerek siyah beyaza boyanmak istenmiştir. Yaşadığımız yüzyılda siyasi İslam’ın bilinçli olarak Ortadoğu ve Kürdistan’da geliştirilmesi ile böyle bir gri yaşam anlayışı geliştirilmek istenmektedir. Binlerce yıl Kürt kadınlarını renga renk giyim kuşamı yerine bu gün Müslümanlık anlayışının gereği denilerek kadını siyah çarşaflara boğan, bununla düşünce ve ruhta bir kararmaya yol açan bir tehlike görülmektedir. Bin yıldır Müslüman olan Kürt halkının son yıllarda böyle bir anlayışın geliştirilmesinin ideolojik-politik nedenleri ile bağlantılıdır. Çünkü Kürt toplumunda kadın sadece büyük acılar yaşandığında karalar giyerdi. Bu gün tüm yaşamın acılı bir karektere büründürülmeye çalışıldığını görmekteyiz. Çünkü Kürtler hiç devlet kurmamalarına rağmen bu güne kadarki varlıklarını neolitikten beri geliştirdikleri maddi ve manevi kültürlerini büyük ölçüde koruyarak gelmişlerdir. Kürt halkının kültürü üzerinde son yüz yıllarda geliştirilen kültürel soykırım politikaları ile yok edilmek istenmiştir. Toplum yaşamı akışkandır. Sürekli bir gelişmeyi yaşar. Bu aynı zamanda onun bir değişimi de yaşadığını gösterir. Kürdistan üzerindeki politikalar bu doğal gelişimi engellemektedir.