HABER MERKEZİ
2009 yılının bahar mevsiminde bir çalışma için Kelareş alanından başka bir alana göreve gidecektik. Kelareş oldukça zorlu bir alandır. Hele bahar mevsiminde koşulları daha da zorlaşmaktadır. Hem sınır olması hem de havasının sert olması gerillanın hareket tarzını oldukça etkilemektedir.
Uzun bir süredir Kelareş alanında olmamıza rağmen çok fazla hareket etmemiş, fakat yakın çevre köyleri, alanının genelini tanıma fırsatını oluşturmuştuk. Oysaki bir gerilla gittiği alanda her şeyden önce çevresini hem coğrafi hem de siyasi açıdan tanımalı ve ona göre hareket tarzını belirlemelidir. Eğer böyle olursa çok daha kazanımlı eylem ve etkinlik gerçekleştirebilirler. İşte göreve gittiğimiz bu yolculukta bu hakikat ile bir kere daha yakından tanıştık.
Yola çıkmadan önce buluşacağımız grup ile randevulaştık. Randevu için sınırı geçecek ve Rojhilat Kürdistan’ı sınırları içerisinde bulunan Kadane köyüne geçecektik. Bu köye gitmek için sürekli kullanılan bir yol vardı. Fakat biz bu yolu tercih etmedik. Grubumuzdan hiç kimse yolu bilmiyordu. Doğru yoldan gitmek için yakınlarda bulunan köylülere yolu sormamız gerekiyordu. Bir süre dolaştıktan sonra bir köye yaklaştık. Soracağımız kişiyi de iyi belirlememiz gerekiyordu. Çünkü deşifre olmamalıydık. Aslında yanımızdaki bir arkadaş biraz yolu biliyordu ama çok çıkartamıyordu. Biraz ilerledikten sonra altmış yetmiş yaşlarında yaşlı, beyaz tülbentli bir ana ile karşılaştık.
Ve zaman kaybetmeden gördüğümüz bu anaya sorduk.
-Anacığım, biz Saçane köyüne gitmek istiyoruz, bize yolu tarif edebilir misin?
Ana bize karşımızda bulunan tepeyi göstererek; “Yavrum şu gördüğünüz tepeyi aştığınız zaman Saçane köyüne ulaşacaksınız” dedi.
Yaşlı ana, gideceğimiz adresi tarif edince biraz rahatladık.
“Öyle abartılacak bir şey yokmuş, köy hemen şu tepenin arkasındaymış” dedik. Bu tarif üzerine yolun çok uzak olmadığı kanaatine vardık. Yola çıkmak için akşam olmasını bekledik çünkü gündüz o köyden geçmemiz iyi olmazdı. Aslında bulunduğumuz noktadan Kadane köyüne yalnızca yarım saat uzaklıktaydı. Saçane köyüne hiç gitmediğimiz için yolculuğun tam olarak ne kadar süreceğini kestiremiyorduk. Ananın yaptığı tarif bize uygun geldi. Biz de kendimizi ona göre hazırladık. Ananın tarifini kendimize esas aldığımız için de yanımıza çok fazla yiyecek bir şey almadık. Nasıl olsa yol çok uzun değil, diye düşündük.
Yaklaşık yarım saat yürüdük, hiçbir köye rastlamadık. Bir saat, iki saat, üç saat derken tam altı saat yürüdük. Fakat ortalıkta herhangi bir köy yoktu. Saçane köyünü bulmadığımız gibi bir de Kadane köyünün yolunu da kaybettik. Geriye dönmek istedik ama öyle bir yere gelmiştik ki hiçbir şekilde hareket edemiyorduk. Tam karakolların arasında kalmıştık. Termallerin çalıştığı bir saatti. Geriye dönsek ve hareket etsek, gerilla olduğumuz anlaşılacak ve kaçınılmaz olan temas yaşanacaktı. Yürüsek, tam karakolların içine girecektik. İşin açıkçası, o kadar yolu geri dönecek halimiz hiç kalmamıştı. Yolumuza devam etme kararı aldık.
Bir köye yaklaştık, bu köye yakın bir sürü karakol ve alay bulunmaktaydı. Köyün biraz yukarısında bir kulübe bulunuyordu. Yanımızda hiç erzak yoktu. Çünkü ana bize iki saat uzaklıktaki bir yeri göstermişti ama biz kaç tepe devirdiysek de bir türlü Saçane köyüne ulaşamamıştık. Mecbur yürüyecektik. Düşmanla karşılaşmayı ve çatışmayı da göze almıştık. Bu yüzden de silahlarımızı hazırladık ve harekete geçtik. Üç arkadaştık. Kulübeye doğru yürüdük. Birkaç kere kulübenin kapısını çaldık fakat kimse kapıyı açmadı. Kapıyı üçüncü kere çaldıktan sonra kapıyı açtık, kulübenin içi boştu, kimse yoktu. İçinde kalınacak bir yer değildi. Yavaş yavaş köyün içine doğru girdik. Karakolun yanından sızmalı bir şekilde geçtik. Bir süre daha yürüdükten sonra aradığımız köye ulaştık. Bir evin kapısını çaldık. Aile yurtsever bir aileydi. Kapıyı vurduğumuz zaman yanımızda bulunan erkek arkadaş konuştu: “Kapıyı açın biz arkadaşız.” Aile yurtseverdi ama köy fazla yurtsever bir köy değildi. Bu yüzden de o eve bir an önce girmemiz gerekiyordu. Baktık kapıyı açmadılar, bir kere daha kapıyı çaldık. Açın kapıyı biz arkadaşız, dedik ama nafile karşımızdaki adam ısrar ediyordu.
“Ben nereden bileceğim sizin arkadaş olduğunuzu?” Aslında o kendince kontralardan kendisini koruyordu ama sorduğu soru ile de kendisini ele veriyordu. Biz nereden bileceğiz sizin arkadaş olduğunuzu, ya değilseniz, derken bile yaptıkları tarihi hatanın farkında değillerdi. Biz değil de gerçekten kontra gelmiş olsaydı, kullandıkları bu kelimelerle zaten kendilerini ele vermiş olacaklardı. Sonra biz devreye girdik, çünkü biliyorduk ki oradaki halk kadın arkadaşlara güveniyordu. Bi: “Kapıyı açın biz hevaliz.” Deyince hemen kapıyı açıp büyük bir hürmet ile bizi içeri davet ettiler.
İçeri girdik, aile bizleri sevgiyle karşıladı. Orada kalamazdık, hemen çıkmamız, randevu yerimize gitmemiz gerekiyordu. Bu yüzden köyü bir kere daha sorduk ve ev sahibi bize yolu gösterdi. İşimizi bitirip geri döndüğümüz zaman artık bir tecrübe sahibiydik, yolu öğrenmiştik. Ama noktaya varmadan önce gidip bize yolu tarif eden anaya uğradık ve bize o gün yolu neden öyle tarif ettiğini sorduk.”Ana sen bize hemen bu tepenin arkasını gösterdin. ‘Buraya gidin’ dedin ama biz perişan olduk. Hani Saçane köyü hemen bu köyün arkasındaydı?”
Ana ısrarla,”Evet, tam bu tepenin arkasındır. Hemen şurası, ben biliyorum.” dedi.
Tabii sonra anladık ki ana yıllardır hiç bu köye gitmemiş. En son gittiğinde ise arabayla gitmiş. Tabii yol arabayla on dakikalık bir yol olduğu için anaya göre hemen şu tepenin ardıydı.Böylece yaşadığımız bu olay da bizlere ders olmuştu. Bundan sonra hiçbir zaman bilmediğimiz bir yerin tam tarifini almadan, iyice öğrenmeden yola çıkmayacaktık. Şansımıza o gün karakol kulübesinde kimse yoktu.