HABER MERKEZİ
Devrim şehitleri ayı olarak tarihe geçen Mayıs ayının ilerleyen günleri içerisinde bulunuyoruz. Her yıl olduğu gibi, bu yıl da Mayıs ayına girişle birlikte devrim şehitleri törenler yapılarak anılmış, onların anısına, kişiliklerinde temsilini bulan tüm değerlere bağlılıklar dile getirilerek, kararlılık sözleri yenilenmiştir.
Elbette tüm bu verilen sözler, şehitlere olan bağlılık ve saygı gösterilirken, atılan ilk adımlar olarak bir anlama kavuşmuştur. Ancak verilen sözler, atılan bu adımların da tamamlanmasını gerekli kılmaktadır. Çünkü şehitlere verilen söz; onların mücadele gerçekliğine sahip çıkarak, yollarında yürümek demektir. En somut bir anlatımla da, onlarda temsilini bulan şahadet gerçekliğinin bilinci ile içerisinden geçmekte olduğumuz dönemin görev ve sorumluluklarını yerine getirmek anlamına gelmektedir.
Bugün verilen bu sözler yerine getirilmektedir. Dağlarda, şehirlerde, zindanlarda, yaşanılan, bulunulan her yerde bunun mücadelesi yürütülmektedir. Hemen hemen her gün düşmana vurulan darbeler ve yaşanan şahadetler de, bu gerçekliği doğrulamaktadır.
Kuşkusuz şahadete ulaşmak, şehitlere verilen sözün gereği ve tek ölçüsü değildir. Burada kast edilen de bu değildir. Sahibi haline gelinmiş olan mücadele içerisinde yaşanan şahadet gerçekliği de, hiçbir zaman ne bununla ne de şahadete ulaşanların sayısıyla ölçülmemektedir. Kimi ülkelerde yürütülen devrim mücadelelerinde yaşanan şahadetler sayısal olarak “az”, kimi ülkelerde de “çok” olabilir. Bu tamamen o ülkelerde yürütülen mücadele ile ilgili olan bir gerçekliktir. Düşmanın niteliği ve yönelimleri ile ona karşı belirlenen mücadele taktikleri yaşanan şahadet gerçekliği hatta biçimleri üzerinde birer etken haline gelmektedir. Böyle de olsa, her zaman devrim mücadelelerinde mümkün olduğu kadar şahadetlerin yaşanmasından kaçınılmış ya da mümkün olduğu kadar az sayıda şahadetin yaşanmasına dikkat edilmektedir.
Şahadet kutsal bir dava ve amaç uğruna bir adanmışlığı anlatmaktadır. O nedenle de şahadet gerçekliğine asıl anlamını veren de bu gerçekliktir; şehitlerde temsilini bulan mücadele değerlerini sahiplenerek onları gerçek kılabilmektir. Ancak böyledir denilerek, gerektiğinde yerinde ve zamanında hiç bir zaman şahadete ulaşmaktan da kaçınmamaktır. Kürdistan devriminde, onun özgürlük ve demokrasi mücadelesinde Mayıs ayının şehitlere adanmasının nedenini oluşturan da bu gerçekliktir. Yaşanan şahadetler de böyle bir gerçekliğin anlamına kavuşarak, vücut bulmasıdır. Tabii, burada kast edilen sadece Mayıs ayında yaşanan şahadetler de değildir; ayına, gününe, yerine, tarihine vb. bakmadan yaşanan tüm şahadetlerdir. Çünkü senenin 365 gününde ve nerdeyse de her günün 24 saatinde; devrim, demokrasi, özgürlük vb. uğruna şahadetler yaşanmaktadır. Burada Mayıs ayı derken; kastedilen, ona tüm şahadetlerle yüklü olan anlamlardır.
Neredeyse dünyanın tüm ülkelerinde böyle anlamlar yüklenen; günler, haftalar, aylar vardır. 1 Mayıs uluslararası alanda “İşçilerin, Emekçilerin; Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” dür. Kürdistan’da da devrim mücadelesinde Mayıs ayı böyle bir anlam ifade etmektedir. Böyle bir tercihin yapılmasında Mayıs’ı, diğer aylardan farklı kılan ise, yaşanan şahadetlerin Kürdistan Devriminde neden olduğu sonuçlardır.
Kürdistan devriminin öncülerinden Haki Karer 18 Mayıs 1977’de katledilmiştir. Yaşanan bu şahadet aynı zamanda Kürdistan devriminde yeni bir dönemin başlangıcı olmaktadır. Apocu Hareket bu şahadetle partileşme doğrultusunda bir kararlaşma içerisine girmiş ve bunu da PKK’nin kuruluşu ile somutlaştırmıştır. Halil Çavgun 19 Mayıs 1978’de Urfa-Hilvan’da katledilmiştir. Yaşanan bu şahadet ise, ağalığa ve işbirlikçiliğe karşı mücadele de ilk kıvılcımın çakılmasının bir gerekçesi haline getirilmiştir. Kürdistan’da yoksul köylülük, ilk defa bu mücadele ile ağalık sitemini yerle bir ederek kendi özyönetimine kavuşmuştur. Dörtler ( Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin, Necmi Öner) 17 Mayıs 1982 gecesi bedenlerini meşale haline getirerek, Diyarbakır zindanlarında 12 Eylül Askeri faşist rejimine ilk ölümcül darbenin vurularak geriletilmesine neden olan 14 Temmuz Büyük Olum Orucu Direnişinin fitilini ateşlemişlerdi. 2 Mayıs 1983’de Kandil Dağlarında şahadete ulaşan Mehmet Karasungur ve İbrahim Bilgin; Kürdistan’da Ulusal Birliğin sembolü haline gelmişlerdir. 1 Mayıs 1985’de ve 11 Mayıs 1993’de Garzan’da Gurbet Aydın (Ozan Mizgin), 13 Mayıs 1999’da Metina’da katledilen Murat Demirhan (Sinan Amed), Rojbin Serhat (Sadegül Ökmen) vb. yoldaşlar büyüyen, ordulaşan, halklaşan gerilla mücadelesinin taşıyıcısı olmuşlardır.
Şimdi de Mayıs ayı Kürdistan devriminde, mücadelede bu rolü oynamaya devam etmektedir. Kürdistan dağlarında gerilla kahramanca savaşmaktadır. Yurtsever Kürdistan halkı soykırımcı sömürgeci özel savaş rejimine karşı onurlu bir duruş ve direniş içerisindedir. Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğüne karşı gerçekleşen ve onu darbeleyerek gerileten; 7 Kasım 2018 günü Leyla Güven’in öncülüğünde başlayan 30 Nisan 2019 tarihinde PKK ve PAJK’lı tutsaklar tarafından Ölüm Orucuna dönüştürülen, Süresiz Açlık Grevi Direnişleri etrafında, büyük bedeller ödeme pahasına da olsa, yeni direniş halkaları oluşmaktadır.
Kürdistan halkı, böyle bir gerçeklik içerisinde 2019 yılının Mayıs ayının ilerleyen günleri içerisinden geçmektedir. Yine her yıl dönümünde olduğu gibi, 2019 yılında da Mayıs ayının ifade ettiği anlamı; özgürlük ve demokrasi mücadelesi ile daha da derinleştirmektedir.
Yurtsever Kürdistan halkı, Şehitlerine adayarak şan verdiği Mayıs Ayını, böyle bir gerçekliğin bilinci içerisinde karşılamakta ve her biri, birer ölümsüzler haline gelmiş olan şehitlerini anarak selamlamaktadır.
Cemal ŞERİK