Modern zamanın en büyük sorunu nedir?
Sorunları büyüklük küçüklük yada farklı kategorilere bölmek kimilerine göre gereksiz gelebilir. Ancak sorunları temel-tali, büyük ve küçük diye tanımlamadan sorunlar deryasında boğulan bir düşünce yapısıyla baş başa kalacağız. Bu da farklı bir sorun olarak sorunlarımıza eklenecek ve bütün sorunları kilitleyecek bir durum yaratabilecektir.
Modern zamanın en büyük sorunlarından biri insanlığın hakikatini yitirmesidir. Egemenlerin insanlığı hakikatsiz bırakması, bırakmaya çalışması yaşadığımız sorunların en önemlilerinden biridir.
Hakikatsiz bırakılan bir toplumsal gerçekliği yoğun bir şekilde yaşıyoruz. Bu egemenlerin toplumun bilgi sisteminde yarattığı yanlış, çarpık algıların sonucu gelişiyor. Bu bilgi sistemi, toplumu iktidarın zoruna alıştırıyor. Bu bilme sistemi yaşamı yeniden mühendisçe kurguluyor. Bu kurgular yoğun nesnel kodlamalar içeriyor. Bu kodlamaların nesneleşmesiyle bilgi sisteminin tarafsız ve daha doğru olacağı algısı yaratılıyor.
Bu bilme-bilgi sistemleri toplumun, insanın zihninde pek çok tahribat yaratıyor. Bu bilme sistemlerinin insanlarda yarattığı temel kötülüklerden biri de yüzeysel bilgi tarzıdır. Düşünceden-yorumdan çok ezbere dayanan bir düşünüş hakimdir pek çok insanda. Bundan dolayı pek çoğumuzun bilmediği şey yoktur. Ama özünde büyük bir cehaleti yaşarız.
Bu hakikat yitimine, bu bilgi sistemine karşı toplumun en büyük öz savunması gençlik olmaktadır. Arayışların, yeni yaşam alternatiflerini doğasında barındıran gençler, tarihten günümüze hep farklı yolların olabileceğini gösterenler olmuşlardır.
İşte bu hakikat arayışçılarından bazıları vardır ki tarihe kalıcı izler bırakmışlardır. Onlar insanın ve toplumun bir nesne değil bir özne olması gerektiğini yaşamlarıyla ortaya koymuşlardır. Ulaştıkları hakikatleri yaşamsallaştırmış, örgütlemişlerdir. Bundan dolayı lider olarak ön plana çıkmışlardır.
Bu yazımızda, dünyada, Türkiye’de, Kürdistan’daki gençlik önderlerini tanımaya çalışacağız. Yukarıda bahsettiğimiz bilme biçimleri zihniyetlerimizde var olan lider algılamalarını da ciddi şekilde etkilemiştir. Bu yazıyı yazarken şunu gördük: İsimlerini sloganlarımızda, yazılarımızda eksik etmediğimiz kişilikleri yeterince tanımıyoruz. Yüzeyseliz. Bu yüzeyselliği aşmak için bu yazıyı kaleme alıyoruz. Yazımızda ele alacağımız gençlik liderlerini, kuru bir biyografisinden çok tarihe bıraktıkları izler üzerinden, o dönem açısından yaptıklarının karakteristik yönlerini tanımlamaya çalışacağız. Ayrıca güncelle karşılaştırarak tarih-bugün arasındaki bağı da koparmamayı esas alacağız.
Bu yazımızda zorlandığımız temel konu uygarlık tarihinin egemenlerce yazılmış olmasından dolayı tarihte iz bırakmış, insanlığı bu güne getiren binlerce gençlik liderine dair yeterli düzeyde bilgiye ulaşamamak olmuştur.
CHE
Günümüz gençliğine halen ilham kaynağı olan başlıca gençlik önderi Che’dir.Avrupa ve ABD’de kurulu düzenle çatışan ve dünya tarihinde önemli bir etki yaratan 1968in radikal öğrenci hareketleri Che’yi öylesine tutkuyla sahiplenmesine karşın endüstrileşen kültür alanının oyunlar ve üretimleri sonucu Che bir popüler kültür malzemesi haline getirilmek istenmektedir. Che’nin büyüklüğüne, kahramanlığına yöneltilen yapay övgü seli ve yaratılan Che kültü, onda özgün olanın üzerini örten, somut bir değerlendirme yapılmasını engelleyen bir perde olmaktadır.
Che denildiğinde ilk akla gelen şey Küba devrimi ve gerilladır. Küba devrimi başarıldıktan sonra pek çok ülkede emperyalizme karşı mücadele etmiş bir devrimcidir. Pek çok kimse onu bir maceraperest olarak tanımlasa da o bir gerilla komutanı hem de bir sosyalist teorisyendir.
Küba devrimine gidişte en önemli olaylardan SantaClara baskınını yapan “intihar timi”nin komutanlığını yapmıştır.
Che’yi yalnızca dostları ve onu tanıyanlar değil, O da kendisini bir Marksist olarak tanımlar. Che’nin düşüncelerinde özel bir yan olarak öne çıkan önemli bir özellik, Che’nin Marksizmi yalnızca kitaplardan ve masa başında değil kendi yaşam deneyimlerinden, halkın yoksulluğundan, yaşadığı yerlerdeki emperyalistlerin ve sömürgecilerin sömürüsünden öğrenmiş olmasıdır. Che, bu deneyimleri üniversiteden mezun olduktan hemen sonra ve bölge ülkelerini dolaşırken yaşamış ve bunları başkalarıyla paylaşmıştır.
Bu, dogmatizm karşısında Che’nin Marksist bakış açısında önemli bir nitelik oluşturur. O, Marksizm-Leninizmin gerçek bir toplumun inşasına bürokratik ve mekanik bir tarzda uygulanması düşüncesini kabul etmez. Marksizm-Leninizmin bir sistem içinde bir kalıp olarak almanın ve onu ölümsüz, sarsılmaz ve değişmez bir gerçek olarak görmenin mutlak bir dogmatizmden başka bir şey olmadığını söyler.
Che, devrimin yalnızca toplumsal yapı ile rejimin kurumlarının değişmesi olmadığını, aynı zamanda insanların, onların bilinç ve değerlerinin, insanlar arasındaki toplumsal ilişkilerdeki gelenekler ve alışkanlıkların da köklü bir tarzda ve bütünüyle değişmesi olduğunu savunur. Bir devrimin ancak yeni insanı yarattığında gerçekleşeceğini düşünür. Che’nin düşüncesine göre gerçek devrimci yeni insanlar, tüm yaşamlarını çalışmaya adamalıdır. Bu insanlar, yeni güne devrim için uyanmalıdır. Bu, gerçek anlamıyla devrim tarafından aydınlanan ve dikkatli ve düşünceli bir tarzda çalışan bir devrimcinin en önemli niteliğidir. Devrimciler için en büyük zorluk, toplumsal çevrenin geliştirilmesi-değiştirilmesi için sistem tarafından yaratılmış kendi duygularından ve algılarından kurtulabilmektir. Che’nin devrimci düşüncelerinde öne çıkan bir diğer özellik de gençlerin ve siyasi partinin toplumsal rolüyle ilgili getirdiği tanımdır.
Birincisi, gençler yeni insanın yaratılmasında çok önemli rol oynarlar. Gençler bir komünist olmaktan gurur duymalı ve belli bir anda ve belli bir yerde ideallerini ortaya koymaya hazır olmalıdırlar. Bu arada, gençler, her hangi bir sorun ya da bir adaletsizlik karşısında duyarlı olmalıdır. Her zaman sahip olduklarıyla yetinmemeli, bilmediklerini araştırmak ve öğrenmek için hazır olmalı, bilgilerini zenginleştirmek için yeni bilgileri almalı ve öğrenmelidir.
İkincisi, bütün siyasi partiler ve öncü örgütlenmeler, en seçkin insanları bir araya getirmelidirler. Che’nin kadronun misyonuna ilişkin tanımlaması ise bugün için de geçerlidir:Kadro, ideolojik motorun en önemli parçasıdır. Bu motorun dinamik bir vidası olarak adlandırabileceğimiz bir şeydir; işlevsel parça olduğu sürece bir vida, doğru işlevini yerine getirecektir; kadronun dinamikliğinin ölçüsü, onun yalnızca sloganları ya da talepleri aşağıya ya da yukarıya basitçe aktaran bir aracı olmaması, tam tersine kitlelerin gelişmesine ve liderlerin bilgisine yardımcı olan bir yaratıcı olmasıdır.(1)
Devrimci, bir sosyalist sosyalizmin inşasının dünya ölçeğinde tamamlanmasına kadar, hiç durmayan eylemiyle kendisini çaba içinde gören devrimin ideolojik motor gücüdür. Eğer onun devrimci coşkusu, acil görevler bölgesel düzeyde yerine getirildiğinde körleşir ve bu devrimci, devrimci proletarya enternasyonalizmini unutursa, onun önderlik ettiği devrim, esinlendirici bir güç olmaktan çıkacak ve devrimci, amansız düşmanımız emperyalizmin çok iyi yararlanacağı uyuşturucu bir rehavete gömülecektir. Proletarya enternasyonalizmi, bir görevdir ancak aynı zamanda o devrimci bir zorunluluktur. Dolayısıyla halkımızı bu yönde eğitiyoruz!(2)
Che’nin yukarıdaki satırlardaki devrim ve devrimciye bakış açısı pek çok solcudan farklıdır. Tabi Che söylediklerine göre, savunduklarına göre yaşayabilmesi yönüyle de farklı bir önderdir.
Açıktır ki, onun bu enternasyonalizmi, yalnızca bir duygu değil, her şeyden önce, baskı ve adaletsizlikten insanlığı kurtarmak için verilen mücadelede uluslararasında gerçek ve dinamik bir birliğin gerçekleştirilmesidir. Ona göre kurtuluş tek bir eylemle sağlanamaz, kurtuluşun sağlanması bir süreç olmalıdır ve bu süreç zorlu, engebeli bir süreçtir.
Che, aşamalı değil, kesintisiz bir devrim sürecini öngörür ve savunur. Geleneksel KP’lerin demokratik ve antiemperyalist ittifaklar dolayımıyla, milli burjuvazilerin desteğini alarak önce demokratik bir devrim gerçekleştirme, daha sonra sosyalizme yönelme stratejilerine karşın Che, Küba devriminin de verdiği dersle ulusal kurtuluştan sosyalist devrime doğru kesintisiz bir devrim öngören stratejisiyle de yerleşik sosyalist politika pratiklerinden ayrılan bir çizgi kurar.
Che’nin hattında dikkati çeken üçüncü nokta silahlı mücadelenin gereğine yapılan ısrarlı vurgudur. Bu vurguda önemli olan yalnızca, iktidarın ele geçirilmesi bakımından burjuva devletlerinin yıkılması için başka hiçbir makul yolun kalmamış olması değildir. Kübalı devrimciler, Sierra Maestra’da silahlı mücadeleyi sürdürdükleri sırada oluşturdukları her bir gerilla birimini mücadeleyi tutuşturan bir ocak, bir foco olarak adlandırmışlardı. foco İspanyolcada ocak anlamına gelir. Her gerilla biriminin gittiği yerlerde yaktıkları ateşe atfen bu isim verilmiştir. Devrimin öncü gücü focolar olmalıdır. Bu focolar hem siyasi hem de askeri mücadeleyi birbirinden ayırmadan yürütmelidir. Halk ordusunun çekirdeği bu focolardır. Gerilla gücü tohum halinde bulunan partidir. Gittiği her yere parti düşüncesini, eylemini götürmekle sorumludur. Yani gerilla ve silahlı mücadele salt bir kuru zor değil toplumun içine giren, öncülük eden gerillanın toplumu aydınlatıp dönüştürme çabasının aracıdır.
Che’ye ilişkin vurgulayacağımız son nokta bu gün eksikliği ve ihtiyacı hissedilen devrimci dayanışmanın en güçlü uygulayıcısı olmasıdır. Küba devriminden sonra yüzlerce Küba’lı Carlottaharekatıyla Angola’da emperyalizmle savaşmaya gittiler. Yine Bolivya’da aynısı oldu. Tabi ondan sonra Filistin’de başta olmak üzere farklı ülkelerde de bu yaşanmış olsa da mevcut sol hareketlerde bu yaklaşım çok zayıflamıştır.