HABER MERKEZİ
Bobby SANDS
Bobby Sands İrlanda’da doğmuştur. Bobby Sands 1981’de öncülük ettiği açlık grevinde on arkadaşıyla birlikte yaşamını yitirmiştir. Bobby Sands genelde bu açlık grevi eyleminde yaşamını yitirmesinden dolayı tanınır. Oysa o İrlanda Halk Kurtuluş örgütünde sekiz yıl mücadele yürütmüştür. İngiliz hükümetinin baskılarına karşı başlatılan kampanyanın öncülüğünü yapmıştır. Tanınması bu kampanyayla birlikte olmuştur.
IRA destekçilerine ya da onların siyasi partisi Sinn Fein üzerindeki yasaklara rağmen, tutsaklar beş yıllık bir süreçte İrlanda’daki herkesin H-Bloklarında ne olup bittiğini bilmesini sağlayan bir kamuoyu hareketi oluşturabilmiştir. Her tutsağın sigara kağıtları üzerine günde birkaç tane mektup yazdığı ve bunların dışarı sızdırılıp dünya çapındaki etkili isimlere ulaştırıldığı bir “propaganda merkezi” inşa etmişlerdir. Bobby Sands, tutsakları destekleyen kitlesel bir kamuoyu hareketinin taslağını çizen bir mesaj dışarı sızdırmış ve şöyle yazmıştı:
“İnsanlara ulaşma fikrinin amacı onlara basit bir mesajı iletmektir. Herkese gönderdiğimiz mesaj basitçe şöyle olabilir: “H-Blokları Parçala”…
Bu mesajın herkese ulaşmasını; unutulmasının herkes için imkansız hale gelmesini; kim ve nerede olursa olsunlar, bunu görmelerini, duymalarını istiyoruz. H-Blok’a ilişkin materyaller, insanların duygularını harekete geçirmeye, onları tetiklemeye ve ayaklandırmaya yardımcı olacaktır.”(3)
Sands’in önerisine göre hareket kapsamında “milyonlarca afiş” asılacak, sloganları “H-Blokları Parçala” olacak ve bu, İrlanda’daki hatta İngiltere’deki tüm duvar, köprü, otoban ve kamu binalarına yazılacaktı. Ayrıca, “Babamın H-Blok’ta Ölmesine Göz Yumma” yazılı tişörtler giyen ya da görseller taşıyan çocukların resimleri halka gösterilecektir.
Bunlar gerçekleşmiştir. İngiltere ve İrlanda’da medyanın kör edilmesine karşın, IRA tutsaklarının mesajları kısa süre içinde herkesçe bilinir olmuştur. Gittikleri her yerde, hatta harcadıkları paralarda bile bu gerçekle karşılaşmıştılar (insanlar paralarının üzerine harcamadan önce “H-Blok” yazmışlardır). Sonrasındaysa mesaj, Kuzey Amerika, İngiltere ve Avustralya’daki kalabalık İrlandalı göçmen toplulukları arasında yayılmıştır.
Bobby Sands’e ilişkin en önemli şey açlık grevinde nasıl öldüğü değil; nasıl yaşadığıdır. Eylem gücüyle, H-Blok içerisinde dünyanın duyarsız kalamayacağı bir hareket ve topluluk inşa edebilmiş olmasıdır. Boby Sands açlık grevi eyleminde yaşamını yitirmeden eylemin yarısındayken yaratılan hareketin etkisiyle İngiltere parlamentosuna milletvekili seçilmiştir. Buna rağmen İngiliz hükümetince hiçbir şey yapılmamıştır. Boby Sands ve arkadaşları eyleme devam etmiş ve 60 günü aşan direnişler ardından yaşamlarını yitirmişlerdir.
Boby Sands ve arkadaşlarının yaşamlarını yitirmesinden sonra ilerleyen zamanlardaAçlık grevi sona erdiğinde İrlandalı tutsaklar siyasi statülerine tekrardan kavuşabilmişler. Vakit kaybetmeden H-bloklardaki zindan alanları üzerinde denetim edinip bunları kolektif hatlarda yönetmişlerdir. Zindandan çıktıktan sonra birçok tutsak, siyasetlerini kendi topluluklarına taşıyıp alternatif İrlanda okulları, konut projeleri, kooperatifler, geliştirme teşkilatları, sanat grupları ve benzerlerine hayat vermişler, bunlara katılımda bulunmuşlardır.
Açlık grevindeki İrlandalı tutsaklar dünya genelinde hafızalara kazındılar. Tahran’daki İngiliz Büyükelçiliği önündeki cadde hala “Bobby Sands Caddesi”dir.
Açlık grevinin ehemmiyetini ifade etmeye en çok yaklaşan, Bobby Sands ve yoldaşlarını överken söyledikleriyle Fidel Castro’dur: “Altmış gün boyunca açlık grevinde kalarak idealleri uğruna ölme kudretine sahip insanların huzurunda despotların eli ayağı titrer! Bunun yanında, yüzyıllar boyunca insani feda ruhunun simgesi haline gelen İsa’nın çarmıhtaki üç günü nedir ki?” Bizce eylemleri kadar eylem öncesinde beş yıl kadar süren çabayla yaratılan sosyal hareketler günümüze de ışık tutacak önemli bir deneyimdir. Günümüzde zindanlarda yaşanan zulme karşı ne yapılması gerektiğinin, bu baskıların kırılabileceğinin en yalın yanıtı Boby Sands ve yoldaşlarının eylemlerinde görülür ve bugünün yol gösteren meşalelerindendir.
Mahir ÇAYAN
Mahir Çayan denilince bir gençlik önderi olması akla gelir. Bir de Kızıldere’de katledilmesi. Önder Apo “Mahirlerden devraldığım mirası HDP’ye devrediyorum” dediğinde Mahir üzerine daha fazla yoğunlaşmamız gerektiğini düşündük. Mahir kimdi, mirası neydi? İşte onun için onun üzerine yaptığımız okumalar sonucunda ulaştığımız sonuçları ana hatlarıyla vermeye çalışalım. Dönem 60’lı yılların ikinci yarısıdır. Marksizm-Leninizm bir avuç eski tüfeğin tekelinden çıkmıştır artık. Yaşları genç, coşkulu, ülke ve halk sevgisi ile dolu gençlik kavgada ustalaşacak ve kavga genç önderlerini de yaratacaktır. İşte bu kavganın yarattığı başlıca Önderlerden biri Mahir Çayan’dır.
Türkiye solunda sayısız kopuşa önderlik edecek, statükoları sarsacak olan Mahir’in statükoları sarstığı ilk konulardan biri önderlik tarzına ilişkindir. Türkiye solunun o güne kadar ki önderlerinden farklı olarak o masa başında değil, savaşın içinde bir önder olacaktır.
Öncelikle gereken şey zorlu bir ideolojik savaştır. Bu savaşın sonunda lafazanlığın, devrimden kaçışın, reformizmin, parlamenter veya cuntacı hayallerin egemen olduğu solun devrimcilik anlayışı ve bu anlayışın ideolojik temelleri yerle bir olacaktır. Mahir, bir yandan elli yıllık revizyonist gelenekle ve onun temellendirdiği solculuk anlayışı ile hesaplaşırken, diğer yandan öğrenerek-öğreterek ilerleyecektir.
Mahir 8 Kasım 1965’te SBF Fikir Kulübü ikinci başkanı olduğunda 19 yaşındadır. Ve daha o dönemden başlayarak TİP çizgisine karşı sesini yükseltmeye başlamıştır. TİP çizgisinin devrim vaadetmeyen, halka, gençliğe güven vermeyen içi boş devrimciliğine karşı farklı bir devrimcilik anlayışını alternatif olarak koymuş, ve bunun içini pratikte de doldurmanın kavgasına girişmiştir.
Mücadele önünde bir engele dönüşen TİP revizyonizmi ile hesaplaşmak revizyonist, reformist gelenekleri yıkıp devrimci bir alternatifi ortaya çıkarmak zorunludur.
Dünyada durum nedir? Nasıl bir ülkede yaşanıyordur? Nasıl bir devrim ve nasıl bir devrim stratejisi olmalıdır? Kısaca Türkiye devriminin yolu nasıl çizilmelidir? Ne yapılmalıdır? Bu soruların cevabı hazır reçetelerle de verilemez.Türkiye devrimi Sovyet, Çin ya da Vietnam devrimi taklit edilerek yapılamazdı.
Her devrimci süreç her ülke devrimi kuşkusuz devrimcilere bir zenginlik katacaktır. Mahir, bunun için harıl harıl Marksizm-Leninizm ustalarının kitaplarını, çeşitli ülke devrimlerini anlatan kitapları okumuştur. Mahir’in bu dönemine tanık olan herkes, onu anlatırken, ortak bir cümle kullanır; çok okurdu.
Okuduklarından çıkardığı ilk sonuçlardan biri şuydu; Türkiye devrimi şablonculukla, Sovyet ya da Çin Komünist Partilerini ideolojik merkez görerek ilerleyemez, gelişemezdi. O zaman çıkış noktası da, varış noktası da Anadolu toprakları ve Anadolu halkı olacaktı. Bu yüzden sosyo-ekonomik yapının tahlil edilmesi onun ilk çalışmalarında önemli bir yer tutar.Ülkenin çelişkilerini yakalayabilmiş ve ülke gerçeğini ortaya koymuştur.Tam bir keşmekeşin sürdüğü o ortamda Mahir Çayan’ın yaptığı değerlendirmeler sürecin önünü açmıştır.
O, bu çalışmaları yaparken, şablonculuktan, soyut ve boş tartışmalardan uzak durmuştur. Çünkü o tüm bu tahlil ve çalışmalara bir akademisyen gözüyle değil, devrimi amaçlayan bir devrimci olarak bakar.
Taklit eden değil tahlil eden, şabloncu değil, yaratan, politika üreten bir önderlik yapmaya çalışmıştır.
Mahir İstanbul’da, Ankara’da, Zonguldak’ta, Karadeniz’de tartışmalara katılmış, ideolojik mücadelesini kampüslerden, parti binalarından, köy kahvelerine kadar her yerde sürdürmüştür. Devrimcilik, önderlik, savaş, iktidar kavramlarının içinin boşaltılmış olduğu bir ortamda,düzenle uzlaşma, savaşmama, mültecilik ve lafazanlık geçer akçe olmuştur. Halka gitmeme, halka güvenmeme, emek vermeme, genel bir solcu hastalığı olmuştur. Aylar, yıllar, boş gevezeliklerle, soyut tartışmalarla geçirilmiştir. Tüm bu tartışmaları içeren çeşitli yazıları Mahir Çayan o dönem kaleme alır.Yazılan yazılar çeşitli dergilerde yayınlanır. Görüşlerini formlarda, panellerde, açık oturumlarda savunur.
Mahir, anfilerde saatler süren konuşmalarını yalın ve çok çeşitli örneklerle gençliğe anlatan, kavratan, yol gösteren iyi bir hatip ve propagandacıdır. Oportünizme karşı ideolojik mücadele sürdüren, devrimi savunan, bir dava adamıdır. Mahir Çayan’ın tüm yazıları ve konuşmaları herkesin anlayabileceği açıklık ve yalınlıktadır. Bir konuyu bir çok boyutuyla değerlendirip onlardan sonuçlar çıkaran bir zenginliğe sahiptir. Perspektifleri somut devrimci görevlerle içiçedir.
Mahir Çayan yaşamın ve kavganın içindeki bir önderdir. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de üniversitelerde, fabrikalarda, Zonguldak’ta maden işçileri arasında, Karadeniz, tütün, fındık, çay üreticileri arasında, Ege’de tütün, üzüm, incir üreticileri arasında ve onlarla mücadelede omuz omuzadır.
Bu dönem herkes onları Dev-Gençliler olarak tanır. Gerçekten de Dev-Genç olarak her alana müdahale edebilen yaygın bir örgütlülüğe ulaşılmıştır. Türkiye demokrasi tarihinin önemli bir atılımı ve örgütü olan DEV-GENÇ’in kuruluş kongresinde belirleyici rol ve konuşma Mahirindir. Tabi 12 mart muhtırası sonucu bu hareket büyük darbeler yemiş olmasına rağmen kol gezen yılgınlık karşısında Mahir’in öncülük ettiği yeni arayışlar Türkiye tarihi açısından kritiktir. Artık demokrasi güçlerine karşı devletin açık şiddeti vardır. Buna karşı mücadele edecek örgüt gereklidir.
Yılgınlık kol gezerken Mahir Çayan ve yoldaşları cuntaya karşı savaşı büyütmek için büyük bir enerji ile elde silah savaşıyor, savaştırıyorlardı.
Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir 1 Haziran 1971’de Maltepe de kuşatıldıklarında büyük bir direniş sergilemişlerdir. Cevahir şehit düşmüştür. Mahir Çayan ise son mermisini kendine sıkmış yaralı halde tutsak düşmüştür. Ancak oligarşi güçlerinin beklediği gibi Mahir Çayan tutsaklıkta da teslim alınamamıştır. Mahir Çayan tutuklanarak İstanbul Maltepe Cezaevi’ne konulmuştur.Dâvâ sürerken 29 Kasım 1971’de bir gurup arkadaşıyla birlikte tünel kazarak firar etmişlerdir.
Her yerde arandıkları, resimlerinin çarşaf çarşaf yayınlandığı ve kalacak ev dahi bulunmadığı o koşullarda her türlü kaygıyı bir yana koyup mücadelelerini sürdürürler. O dönem Türkiye solu içerisinde yaşanan bölünmelere rağmen Deniz’lerin idam kararını durdurabilmek için Mahir ve arkadaşları eylem arayışlarına girerler. NATO üssünde görevli iki İngiliz bir Kanadalı görevliyi kaçırırlar.
Başlatılan büyük bir operasyon sonucu Mahir ve arkadaşları Kızıldere’de kuşatmaya alınır. Yaşanan çatışmada Ertuğrul Kürkçü dışında diğer tüm arkadaşlarıyla birlikte şahadete ulaşır. Mahir Türkiye demokrasi mücadelesinde ciddi izler bırakmış bir liderdir. Demokratik kazanımlarda büyük emek sahibidir. Bu gün Mahirlerden devir alınan mücadele, miras başarılarla taçlandırılmak isteniyorsa Onun pratiğini örnek almak gerekli hatta hayati bir ihtiyaçtır. Oportünizmin panzehiri ideolojik mücadeledir demiştir Mahir Çayan. Günümüzde Önder Apo’nun başlattığı demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa hamlesinin üç temel ayağından birisini ideoloji olarak tanımlaması Mahirin bu sözüyle birlikte okursak ne yapmamız gerektiğini çok daha açık bir şekilde anlarız.
DEVAM EDECEK… Yazının kalan bölümlerinde:
İbrahim Kaypakkaya, Hüseyin İnan, Ali Çiçek, Edip (Cafer Demirel) , Gülnaz Karataş (Beritan), Emrah Bayer (Baz Mordem) yazılacaktır.