HABER MERKEZİ
Yazılmamış tarihin isimsiz kahramanları her daim tüm yaşamını toplumun eşitliği ve özgürlüğü için adamıştır. Bu kahramanlar iktidarları tersyüz edip çarpıttığı tarihlerin aksine kadının kendini her zaman toplumuna adadığı ve toplum üzerinde ki her tehdit ve saldırı anında amansız bir mücadele ve savaşım içine girdiğini gösterdiğini, ilk toplumdan kalan kalıntılardan ve günümüze kadar gelmiş yazılar ve mitolojilerden anlayabiliriz. Her iktidar, her savaş aslında kadın direnişinin şahlandığı ve o iktidarın çöküşünü gösteren tarihi örneklerle doludur. Kadın: Direnişin, başkaldırının, evren gibi sonsuz bir iradenin sembolüdür. Tarihi direnişler de yer alan Clara zetkin,Roza Lüksemburg, Besê, Zarife, Andrea Wolf (Ronahi) Canda Türk ve daha niceleri dayatılan zulmün karşısında susmamış yılmamış canları pahasına mücadele etmişlerdir.
Tabi bu irade parti önderliği şahsında bir ideoloji ve örgütlenmeyle birlikte oluyorsa, bu iradeyi yer, zaman yada hangi hunhar saldırılar olursa olsun, ya da Nato listesinin üçüncü sırasında yer alan faşist Akp devleti bile olsa bu iradeyi kırmaya gücü yetmemiştir yetmeyecektir de. Aksine her sömürü ve adaletsizlik karşısında şahlanan bu direniş en zirvelere çıkmış ve halen de bu şekilde devam etmektedir. Buna en güzel örnek olabilecek Amed zindan direnişinde yer alan Sakine Cansız (Sara) yoldaştır.”Haklı bir davanın mücadelecisi olarak ah demeye utandım” cümlesi aslında özlü yaşam ve mücadelenin en güzel ve en kutsal halini bir cümleyle bize anlatmış, davamıza ve direnişimizin nasıl olması gerektiğine büyük bir örnek olmuştur. Biz kadınlar nasıl savaşmalı, nasıl direnmeli diye soracaksak eğer kendimize xwebun dediğimiz kişinin özüne dönüşü olduğu gibi gerçek yaşamın da kadın eliyle yaratılacağı gerçeğini esas alarak kişinin müthiş dönüşümünü bariz olarak görebiliriz.
Bunun en güzel ve en kutsal bir örneği olarakta 21. yüzyıla adını yazdıran zindan direnişçileri olan, inançları, değerleri ve özgürlük uğruna bedenlerini açlık ve ölüm oruçlarına yatırmış olan kadın yoldaşlardır. İlk başta da belirttiğimiz gibi kadınlar direnişlerini zaferle taçlandırmadan ne mekan ne zaman kadınları inandıkları, uğruna verdiği savaş ve mücadeleden alıkoyamaz. Leyla Güven yoldaş ve tüm zindanlar da amansız mücadeleyi veren kadın yoldaşların şahsında çok açık bir şekilde bu direnişin kırılamayacağını göstermektir. Öyle bir mücadele aşkıdır ki bu ölüme ve faşist düşmana meydan okuyor, yılmanın aksine müthiş bir gücün sahibi kılıyor kadını.
Aslında aşk dediğimiz, ülke aşkı dediğimiz kavram da tam olarak bu. Dört duvar, alan dar ama yüreği ve beyni en büyük olanı yaratanların kavgasıdır. Mücadeleyi tanımayan yada yurtseverlik aşkını tatmayanların aklına gelebilecek olan şu sorular öne çıkar. ”Kim bu kadınlar,yaşamaktan bu kadar kolay vazgeçilebilir mi,neden yapıyorlar bu eylemi vb.” Anlamak için hissetmek,yaşamak gerekir. Ülke aşkını, din-dil-ırk-etnik köken-kültür ayrımı yapmaksızın toplum aşkını yürekler de barındırmak gerekir. Çünkü onlar yaşamı uğruna ölecek kadar sevenlerdir…
Neydi tanrıçalardan bizlere miras kalan yada tanrıça yaşamı ve özellikleri neydi?
Toplumu var eden, bir araya getiren, eşitliği sağlayan yaşamın ve toplumun koruyucusuydu. O halde büyük bir yürek ve beynin sahibi olmaktır. İşte bu yüzden tanrıçaların günümüz de vücut bulmuş halidir direnen kadın. Tüm savaşlarda, tüm saldırılar karşısında kendisini halkına siper etmiş, değerleri uğruna her zaman mücadele etmiştir. Kim bu kadınlar diye sorulacaksa Sema Yüce’dir Sakine Cansız (Sara)’dır ve günümüzde de Zehra, Medya, Ayten ve tüm özgürlük tutsağı olan yoldaşlardır.
Tarihi direnişinin öncüleridir bu tanrıçalar. Zindan, hapishane gibi kavramlar ya da dört duvardan oluşan bu mekanlar, ülkesi için herşeyi göze alan ölüme meydan okuyan bu kadınların çığlıklarını susturabilir mi yada yüreklerde cayır cayır yanan bu özgürlük ateşini söndürebilir mi ki? Bu cevabı yazılı ya da sözlü dile getirmek çok kavratıcı olamayabilir o yüzden yüzümüzü ve gönlümüzü zindanlara çevirelim.En büyük cevap ve en büyük direniş çığlıkları zindanlarda yankılanıyor.Kadının yazılmamış ve yazılmayı bekleyen direniş tarihi bugün zindanlarda en yalın haliyle yaşanıyor. Bizlerin de yapması gereken en özlü ve en ahlaki davranış yada yaşam biçimi eylemde olan yoldaşların sahip çıktığı bu mirasa bizlerin de sahip çıkıp yaşanan bu tarihi direnişi büyütmektir.
Tanrıçaların kadim bir geleneği olan direnişi doruklara taşımak ve yaşadığımız bu sürecin tarihi direnişini zaferle taçlandırmaktır. Yaşam bir anne gibi, yeniliklere ve özgürlüğe gebedir. Dünü yada sadece bugünü yaşamak yerine gelecek nesillerin özgür bir ülke de yaşayabilmeleri için geleceği yaratmakla mükellef olan biz kadınlar gülüşleri tutsak edilememiş kadınlardan ilham alıyor, yaratılacak olan yaşamın öncülüğünü yapmayı kendimize bir borç biliyoruz. Zindanlardan, sokaklara, şehirlerden dağlara kadar yükselen bu direniş kuşkusuzdur ki zaferi getirecektir.
Serhildan Garzan