HABER MERKEZİ
2 Mayıs 2019 günü gerçekleşmesine rağmen 6 Mayıs günü açıklanan Önder Apo ile avukatları Rezan Sarıca ve Newroz Uysal’ın yaptıkları görüşmeye dair yapılan açıklama iç ve dış kamuoyunda yeni bir tartışmanın da fitilini ateşledi. Bu tartışmalar içerisinde en fazla dikkat çekici olanı da, egemen iktidar güçleri ve bunların değirmenlerine su taşıyan kimi çevrelerin içerisine girmiş olduğu tutum oldu.
Egemen, iktidar güçleri yürüttükleri tartışmalarda, gerçekleşen bu görüşmeyi kendilerinden beklendiği gibi, demagojik bir şekilde kamuoyuna taşırmaya çalışmışlardır. R.T. Erdoğan, Devlet Bahçeli vb.leri ile kimi çevrelerde bunu fırsat bilerek, 7 Kasım 2018 günü Demokratik Toplum Kongresi eşbaşkanı ve HDP Hakkari milletvekili Leyla Güven’in öncülüğünde başlayan ve bugün PKK ve PAJK’lı tutsakların ölüm orucuna çevirdikleri, binlerin katılımı ile devam eden Süresiz Açlık Grevi Direnişlerinin bitirilmesine dönüştürmek istediler.
Daha önce Mehmet Öcalan’ın, Önder Apo ile yapmış olduğu görüşmenin hemen ardından da benzeri bir yaklaşım içerisine girenler olmuştu. Hatta Önder Apo’ya ‘‘Süresiz Açlık Grevi Direnişlerinin” bitirilmesi doğrultusunda bir tutum içerisine girmesini isteyen açık mektup yazanlara bile rastlanıldı. Ancak bunların hiçbiri de etkili olamadı. Gerek Leyla Güven gerekse de tutsaklar yaptıkları açıklamalar ile direnişlerinin başlamasına neden olan sorunların hala çözülmediğini belirterek Ölüm Orucu ve Süresiz Açlık Grevi Direnişlerine devam edeceklerini açıkladılar.
Önder Apo’nun avukatları ile görüştürülmesi de tam da böylesi bir döneme denk getirildi.
AKP-MHP faşizminin, Önder Apo’yu avukatları ile görüştürmesinin nedeni anlaşılmaz değildir. Kürdistan’da son derece vahşi bir şekilde yürüttükleri soykırım saldırlarından bir sonuç alamamışlardır. Yine Rojava ve Kürt düşmanlığı üzerine kurduğu özel-kirli savaş politikaları tutmadığı gibi, gerillanın etkili ve güçlü vuruşları karşısında giderek daha fazla kayıplar vermeye ve darbeler yemeye başlamıştır. Bunlarla birlikte Özgürlük ve Demokrasi Hareketinin 30 Nisan 2019 Yerel Seçimlerinde izlemiş olduğu politikanın sonuç vermesi AKP-MHP faşizminin özel-kirli savaşını dayandırdığı ulusal mutabakat parçalanarak bir hezimet yaşamasına neden olmuştur.
Böyle bir gerçeklik karşısında yediği darbelerle sarsıntı yaşayan AKP-MHP faşizmi Önder Apo’yu avukatları ile görüştürmek zorunda kalmıştır. Bu anlamda Önder Apo’nun önce kardeşi Mehmet Öcalan, daha sonra da avukatları ile görüştürülmesi bir kazanımdır. Fakat böyle yorumlanarak, kesin bir başarı olarak değerlendirilmesi de mümkün değildir. Çünkü daha önce de TC devleti Kürtler ve demokrasi güçleri karşısında benzeri politikaları devreye koymuştu. AKP-MHP faşizmi de benzeri bir politikayı Süresiz Açlık Grevi Direnişleri karşında, özellikle de annelerin meydanlara çıkması ile yeniden devreye koymuştur. Bununla annelerin meydanlardan çekileceğini, direnişlerin bitirilebileceğini sanmaktadır. Ayrıca 23 Haziran günü yenilenecek olan Yerel Seçimler öncesinde kendilerini rahatlatarak, 31 Mart günü kaybettikleri İstanbul’u yeniden kazanmak istemektedir.
AKP-MHP faşizmi bu politika ile “Osmanlı’da oyun çok” sözünü bir kez daha doğrulamıştır. O nedenledir ki, Önder Apo ile avukatları arasında yapılan görüşmenin doğru algılanması ve ona göre bir yaklaşımın sahibi olunması gerekmektedir. Hala böyle bir gerçekliğe rağmen, “işte görüşme oldu”, “tecrit kırıldı”, “sorunların çözümü doğrultusunda bir adım atıldı” vb. gibi değerlendirmelerde bulunanlar olabilmektedir. Belki iyi niyetli olarak böyle değerlendirmelerde bulunarak, beklentilerini dile getirenler de vardır. Bunun da kendini kandırmaktan öte bir anlam ifade etmeyeceği açıktır.
Daha önce de bunun defalarca örneğine rastlanılmıştır. Önemli olan bu yaşanmışlıklardan gerekli olan dersleri çıkarabilmektir. Unutulmamalıdır ki, direniş içerisinde etrafına bakarak gelen seslere kulak kabartmak ve ona bakarak yönünü belirlemek her zaman yanlış sonuçlara götüreceği gibi, felaketlerin yaşanmasına neden olmaktadır. Bunun karşısında yapılması gereken ise her zaman yönünü ileriye doğru çevirmek, kendini içerisinde demirden bir çekirdek gibi parçalanmaz bir konumda tutmak ve direniş etrafında sımsıkı kenetlenmektedir. Asıl başarıya, zafere götürecek olan da bundan başkası değildir. Eğer böyle yapılmaz, direnişi geri çekecek olan, ortada herhangi bir sonuç yokken, ”tamamdır” diyerek umutlanmak, beklenti içerisine girmek ve başkalarını da buna inandırmaya çalışmak düşmana güç ve umut vermekten öte bir anlam ifade etmeyecektir.
Gelinen aşamada Leyla Güven’in öncülüğünde devam eden direniş her geçen gün başarıya doğru daha fazla yaklaşmaktadır. Asıl olan da bu gerçekliğin görülerek bu direnişi daha fazla güçlendirmektir. Yaşanan bu direnişlerde can kaybını engellemenin, direnişçilerin kalıcı hastalıklara yakalanmasını engellemenin tek yolu da budur. Bundan başka bir yol da görünmemektedir.
İçerisinden geçilmekte olan Mayıs ayına anlam veren Ferhat Kurtay, Mahmut Zengin, Eşref Anyık ve Necmi Öner 17 Mayıs 1982 gecesi Amed zindanlarında bedenlerini birer çıra haline getirdiklerinde, ateşi söndürmek için su dökenlere ‘‘bu bir eylemdir, ateşi daha fazla gürleştirin” demişlerdi.
Bugün bu söz, zindanların duvarlarını aşarak, Kürdistan ve Türkiye geneli için geçerli bir hale gelmiştir. Leyla Güven’in öncülüğünde başlayan direniş etrafında kenetlenerek; bulunulan, yaşanılan her yeri; biçimine bakmadan birer direniş alanı, kalesi haline getirmek gerekmektedir. Gerisi lafı güzaftır.
Firaz GARZAN