HABER MERKEZİ
Çıkar ve bencilliğin olduğu her yerde, güce itaat etme vakalarına rastlanılır. Öyle ki, kimi zaman karakteri zayıf olan insanlar güce tapınmayı, güce boyun eğmeyi, güce itaat etmeyi hatta güce göre kendini ayarlamayı marifet bilirler. Kimi zaman bu ”marifetlerinin” propagandasını yapanlara da rastlanılır.
Orta sınıf eğiliminin bulunduğu her yerde mutlaka güce boyun eğme vardır. Orta sınıf eğilimi demek bir arada iki derede seyretme demektir. Rüzgâr hangi taraftan eserse ona göre kendine biçim vermenin adı orta sınıf olmaktadır. Eskilerde buna küçük burjuva sınıf karakteri derlerdi. Küçük burjuva sınıf karakteri tarif edilirken yukarıya çıkmaya uğraşan ancak aşağıya düşmekten ise korkan karakter dile getirilmek isteniyordu. Belli bir pozisyonu olan ancak pozisyonunu daha yukarıya taşımak için uğraşan ya da buna göz diken ancak bunu yapabilmek için ise gücü olmayan böylesine bir karakter, yükselişini boyun eğmecilikten geçtiğine inandığı için yükselişi için her türlü boyun eğişe, ahlaki düşüşe derken kendinden feragat etmelere kadar gidebilmiştir. Benzer bir şekilde ise ancak tersten bir pozisyonu olduğu halde bu pozisyondan geri düşebileceği, gerileyebileceğinin de hesabını yaparak, hep biraz da korkak bir karakter göstermiştir.
Özcesi, orta sınıf dedikleri karakter, kişilikler, kesimler her zaman güce boyun eğmeye hazır oldukları içindir ki, işbirlikçi eğilimi kendilerinde güçlü taşırlar.
Kürdistan tarihi böyle ara kişiliklerle doludur. İsmi Mir ya da Beg olsa da, çoğu zaman orta sınıf karakteri taşıyan bu ve benzer tipler zor anlarda, zor dönemeçlerde başka güçlerle ilişkiye girmeyi tercih ettikleri gibi kimi zaman bu işbirlikçilik kokan tutumlarının tek doğru yol olduğunu ise savunmuşlardır.
Çok tuhaf ve arada yıllar geçse de aynı Mir ve Beg kesimler, ya da buna benzer çevreler bir türlü özgüven dolu bir kişilik yaratamadıkları için, işbirlikçi karakterlerini aşamadıkları gibi, her türlü sömürgeci ve hegemon devlet yapılarıyla uzlaşmaya, onlarla ortaklaşmaya, onların gözü ve kulağı olmaya daha somut olarak bu yapıların işbirlikçisi olmaya yatkındırlar.
Dile getirdiklerimiz tarihsel gerçekliği ile sabittir. Sadece yoruma dayalı tespitler olmadığı gibi pratik yaşam gerçekliğinden ise kopuk değildirler.
Yukarıda dile getirilen işbirlikçi karakteri anlamak zor değildir. Sınıf özelikleri, aldatmaya açık kişilikler, küçük çıkar hesapları, küçük kurnazlıklar derken bir şekilde sömürgecilerin oyuna gelmeler, çok bilinçli bir şekilde sömürgecilere yani düşmana özel hizmet etmek için yapılan yaklaşımlar olmayabilir. Böylelerinin de içlerinde bilinçli ve tercih ederek sömürgecilerin yanında duranlar elbette vardır. Ancak ağırlıklı olarak böyle olmadıklarını söylemek çokta yanlış olmayacaktır.
Ne var ki, sömürgeciliğin çok açık bir şekilde uygulamalarını ve pratiklerini halkımızın soykırımda geçirilmesi üzerine oturtulduğu bir ortamda, söz konusu olan artık sadece bir işbirlikçilik değildir. Burada işbirlikçiliğin karakteri, niteliği değişmektedir.
Bugün Kürdistan’da Türk sömürgeci devleti tümden halkımızı ve halklarımızı soykırım cenderesine alarak bir kırım uygulamaktadır. Bu kırımını hem Kürt halkında hem farklı inanç ve renklerde hem de uluslararası arenada saklayabilmesinin tek yolu para ile satın aldığı, halkımızı talan ederek bir avuç çapulcuya rant kapısı açtığı, kimisine maddi ve mevki vaat ederek yanına çektiği, sözde Kürt olduğu bilinen bir avuç işbirlikçi eliyle yapmaktadır. Özcesi, onca vahşi uygulamanın gizlene bilinmesinin yolu bir avuç işbirlikçilikten geçmektedir. Kürdistan’da uygulamalarıyla hiçbir meşruiyeti kalmayan sömürgeci devlet, sözde kimi Kürd’ün eliyle meşruiyet kazanarak, yaptığı onca faşizan uygulamayı gözden ırak tutabilmektedir.
Bir yandan saldırıyor bir yandan bazı işbirlikçilerini palazlandırarak, Kürtlere karşı negatif bir uygulamalarının olmadığının propagandasını yapmaktadır. Halbuki bu bir avuç işbirlikçi olmasa, dünya kamuoyu nezdinden, her şeyden önce de hem Türkiye hem de Kürdistan’da bu faşizan sömürgecilik bir gün bile kabul edilmeyecektir. Tam tersine günlük olarak teşhir edilecektir.
Ancak dile getirdiğimiz işbirlikçilerin eliyle; sanatta, siyasette, ekonomik sahada, sporda, iktidarda, entelektüel alanda derken yaşamın her alanına nüfus ettirilen bu işbirlikçiler, Kürd halkının elini kolunu bağlamaktadırlar.
Birkaç kişi deyip geçmemek gerekiyor. Bir yandan toplum sindirilirken bir yandan bazı işbirlikçilerin palazlandırılması sanıldığının çok ötesinde toplumu baskılamakta ve ruhsal olarak zorlamaktadır.
Bunun için diyoruz ki Kürdistan’ın bugünkü koşullarında işbirlikçilik sadece işbirlikçilik değildir.
”Kürdistan’da genel olarak bilinen işbirlikçi olarak değerlendirilebilecek toplumsal, maddi koşullar bırakılmamıştır. Çünkü Kürdistan’da klasik, bilinen karakterde bir sömürgecilik durumu yoktur. Kürdistan’da böylesine bir durum olmadığından dolayı geleneksel klasik bir işbirlikçilik de bulunmamaktadır. Bu nedenle Kürdistan’daki durumu işbirlikçilik temel çerçevesinde değerlendirildiğinde Türk devletinin Kürt-Kürdistan varlığı ve gerçekliği karşısındaki durumunu, duruşunu doğru, derinlikli, yetkince analiz etmek de mümkün olacaktır. Kürdistan’da klasik bir sömürgecilikten öteye soykırımcı sömürgecilik durumu vardır.
Kürdistan’daki geleneksel işbirlikçi kesimler Türk ulus devlet sisteminin kuruluşundan itibaren işbirlikçi konumundan da çıkarak direkt ihanetçi, ajan duruma gelmişlerdir. İnkar, imha, soykırım sisteminin temel bir parçası, yürütücüsü ve onun teşvikçisi, öncüsü konumuna gelmişlerdir. Bu kesimin hiçbir koşul altında ve hiçbir biçimde içinden çıkmış oldukları ulusal, toplumsal gerçeklikle hiçbir ilişkileri kalmamıştır. Tüm varlıklarıyla güçleriyle inkarcı, imhacı, soykırımcı sistemin içerisinde yer alarak onun bir parçası olmuşlardır. Bu kesimler kendi ihanetçi, ajan konumlarını korumak, sürdürebilmek için Kürt varlık ve özgürlük savaşına karşı en amansız düşmanlığı açıktan ve gizliden yapmaktadırlar. Kendi ihanetçe ajan varlıklarını güvenceye almak ve işledikleri, işlemekte oldukları soykırım suçunun hesabının sorulamaması için Kürt varlık ve özgürlük savaşının ne olursa olsun imhasının, tasfiyesinin gerçekleşebilmesi için her şeyi yapmaktadırlar. Faşist soykırımcı sömürgeci düşmanın bunu başarabilmesi için de teşvik ederek öncülük de yapmaktadırlar.”
Bunun için diyoruz ki; ”Kürdistan’daki işbirlikçilik, işbirlikçi durumu tümden aşarak mutlak ihanet, ajanlık durumuna gelmiştir. Kürdistan’daki durumu artık işbirlikçilik olarak değerlendirmek gerçeği ifade edebilecek bir durum olmamaktadır. Kürdistan’da soykırımcı sömürgeci düşmanla ilişki içerisine girenlerin yapmış oldukları işbirlikçilikle kavramsallaştırılamaz. Bu tarzda tanımlanması Kürdistan’da yaşanmakta olan durumu anlatamaz. Kürdistan’daki geleneksel işbirlikçi kesimler son 100 yıldaki konumları ihanetçi, ajanlık temelindedir. Direkt ihanet, ajanlık faaliyetlerini yürütmekteler. Bu ihanetçi ajan kesimler öylesine bir duruma gelmişler ki varlıkları tümden mutlak anlamda soykırımcı sömürgeciliğin Kürdistan’daki varlığına bağlı duruma gelmiştir. Bu nedenle de ne olursa olsun Türk soykırımcı sömürgeci devletinin Kürdistan’da varlığını sürdürmesi için yapmadıkları ihanet, ajanlık faaliyeti yoktur.
İhanetçi ajan kesim her koşul altında varlıklarını korumak ve sürdürmek için faşist soykırımcı sömürgeci düşmanın Kürdistan’daki varlığını koruması, sürdürmesine bağlı olmaktadır. Bu nedenle de bu ihanetçi, ajan kesim sömürgeci devletten daha çok sömürgeci devletin Kürdistan’daki varlığının savunucusu durumundalar. Bu ihanetçi ajan kesim nasıl büyük bir ihanet, hainlik içerisinde olduklarını herkesten daha çok iyi bilmekteler.
Bu soykırım suçunun hesabının bir gün sorulmasından çok korkuyorlar. Bu yaptıklarının da ne anlama geldiğinin çok yetkince bilincindeler. Bu nedenle de yaptıklarının bir gün hesabının sorulmaması için Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin, Kürdistan özgürlük mücadelesinin mutlak anlamda imhasının, tasfiyesinin gerçekleşmesini istemekteler. Bunun da olabilmesi için her şeyi sonuna dek yapmaktalar.”
Sözü uzatmadan, doğrudan belirtelim ki bugün Kürdistan’da-özelde Kuzeyde ancak genel olarakta Kürdistan’da genel olarak bilinen işbirlikçi olarak değerlendirilebilecek toplumsal, maddi koşullar bırakılmamıştır. Çünkü Kürdistan’da klasik, bilinen karakterde bir sömürgecilik durumu yoktur. Kürdistan’da böylesine bir durum olmadığından dolayı geleneksel klasik bir işbirlikçilik de bulunmamaktadır. Bu nedenle Kürdistan’daki durumu işbirlikçilik temel çerçevesinde değerlendirildiğinde Türk devletinin Kürt-Kürdistan varlığı ve gerçekliği karşısındaki durumunu, duruşunu doğru, derinlikli, yetkince analiz etmek de mümkün olacaktır. Kürdistan’da klasik bir sömürgecilikten öteye soykırımcı sömürgecilik durumu vardır.
Kürdistan’daki geleneksel işbirlikçi kesimler Türk ulus devlet sisteminin kuruluşundan itibaren işbirlikçi konumundan da çıkarak direkt ihanetçi, ajan duruma gelmişlerdir. İnkar, imha, soykırım sisteminin temel bir parçası, yürütücüsü ve onun teşvikçisi, öncüsü konumuna gelmişlerdir. Bu kesimin hiçbir koşul altında ve hiçbir biçimde içinden çıkmış oldukları ulusal, toplumsal gerçeklikle hiçbir ilişkileri kalmamıştır. Tüm varlıklarıyla güçleriyle inkarcı, imhacı, soykırımcı sistemin içerisinde yer alarak onun bir parçası olmuşlardır. Bu kesimler kendi ihanetçi, ajan konumlarını korumak, sürdürebilmek için Kürt varlık ve özgürlük savaşına karşı en amansız düşmanlığı açıktan ve gizliden yapmaktadırlar. Kendi ihanetçe ajan varlıklarını güvenceye almak ve işledikleri, işlemekte oldukları soykırım suçunun hesabının sorulamaması için Kürt varlık ve özgürlük savaşının ne olursa olsun imhasının, tasfiyesinin gerçekleşebilmesi için her şeyi yapmaktadırlar. Faşist soykırımcı sömürgeci düşmanın bunu başarabilmesi için de teşvik ederek öncülük de yapmaktadırlar.
Bunun için diyoruz ki; Kürdistan’ın her yerinde – nerede bir işbirlikçi Kürt varsa,- bu Kürd’ü teşhir ederek yönelmek, toplumumuz içerisinde tecrit etmek kadar, kuyruğuna teneke takarak Kürdistan’da açığa çıkarmak, her yurtsever insanımızın görevi olsa da esasta ise herkesten önce de Kürdistan gençliğinin böylesine tarihi bir görevi vardır.
Hayri ENGİN