HABER MERKEZİ
Kapitalizmi, çağımızın bu hegemonik sistemini kavramak isteyenler için Kürdistan ve Kürt gerçekliği tam bir laboratuar konumundadır. Kapitalizmin gerçek yüzünü Londra ve New York’ta değil, Diyarbakır-Erbil, Mahabad-Kamışlı hattında tanıyabiliriz. Bir ülkeyi ve halkını tüm toplumsal doğasıyla ne hale getirdiğini çarpıcı olarak anlamak için bu hatların çevreleriyle tanımlanması bizi gerçeğin çıplak, kendini gizleyemez ve meşru kılamaz halini tanımaya götürür. Bu gerçekleştiğinde asimilasyonu ve soykırımıyla, talanı ve işsizliğiyle, zorbalığın her biçimiyle, ulus-devletin sınır tanımayan bitirici uygulamalarıyla, bürokratik ve özel sermayedarın bir günlük çıkarı uğruna Kürt gerçeğinin toplum olmaktan, ulus ve vatan sayılmaktan, insan olmaktan nasıl çıkarıldığının tüm sonuçlarıyla karşılaşırız.
Dolayısıyla Kürt gerçekliğinde çağdaş ekonomik boyutun durumu sadece ekonomik yaşam olmaktan çıkmak olarak yorumlanamaz. Bu çok dar ve yanıltıcı bir yorumlama olur. Görünüşte ekonomik anlamda yüzde seksenleri aşan bir işsizlik, tasfiye edilmiş bir tarım ve hayvancılık, talan edilen yeraltı ve yer üstü zenginlik kaynakları temel göstergeler olarak sunulur. Bunlar doğru fakat birçok eksiklik taşıyan göstergelerdir; ekonomi denilen olgunun hakikatini eksik ifade ederler. Burada burjuva ekonomi-politiğinin anlam yitirtici ve saptırıcı niteliğini açığa çıkarmak daha da kolaylaşmış oluyor. O da gerçeğin parça parça edilerek, yani yaşamın kadavralaştırılarak incelemeye sunuluşudur. Öldür, parçala, incele yöntemi! Sistemin kendisi kadar vahşi bir yöntem, yaşamı inkâr ettiren bir yöntem! Toplum söz konusu olduğunda, onu daha da bütünlüklü, canlı, irade ve ahlâkı olan bir sistem olarak değil, parçalanmış, canlı olmaktan çıkarılmış, nesne haline getirilmiş, ahlâk ve iradeden (gerçek anlamıyla politikadan) yoksun bırakılmış, anlamı değil anlamsızlığı, vicdansızlığı ve körlüğü geliştiren halde sunuşu söz konusudur.
Görünüşte Kürt gerçekliğinde kapitalist modernite unsurlarının etkisinin pek gelişmediği, olup bitenlerle ilişkilerinin olmadığı veya çok sınırlı olduğu sanılır. Bu sanı ciddi bir yanılgıdır. Eğer kapitalist modernite unsurları olmasaydı, Kürt gerçekliği tüm boyutlarında (vatan, ulus, sosyalite, ekonomi, kültür, diplomasi) inkâr ve imhanın eşiğinde olmazdı. Sistemin özü gereği bu konuda bir yok oluş yaşanmaktadır. Kürt gerçekliği diye oluşturulup yaşatılan unsurlar bir yandan Kürt olgusunun inkârında kullanılır ve örneğine az rastlanır bir ihaneti yaşarken, diğer yandan aynı unsurlar çıkarları gereği sahte Kürtçülük yapmaktan, maskeli tuzak örgütler kurmak ve sistemler geliştirmekten de geri durmazlar. Bunu yatırım yapma, fabrika, yol, baraj (coğrafya ve tarımcı yaşama karşı kırım), okul (kültürel soykırım kurumları) ve cami (dinin imhayı örten ideolojik araç olarak kullanılması) inşa etme ve vatanı savunma adına askerlik (kendi kendini vurma sanatı, en azından Kürt gerçekliğini kabul-ret açısından) yapma adı altında son derece çağdaş birer hizmetmiş gibi sunarken, diğer yandan öz varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama mücadelesine karşı tüm toplumsal cephelerden saldırıya geçmeyi, imhanın bir parçası olarak işbirlikçilik yapmayı, ağacın kurdu misali soy ağacını kemiren kurtçuklar oluşturmayı ihmal etmezler. Ekonomi bu açıdan bir imha aracı olarak rol oynamaktan fazlasıyla payını alır.
Proto Kürtler tarihte tarım ve hayvancılık ekonomisinin temelini atan kültürün sahibidir. Diğer komşu halk kültürleriyle birlikte madencilik, ticaret ve acentecilik (kârum) temelinde ilk defa tarihte görünür olan pazar ekonomisini de geliştirmişlerdir. 19. yüzyıla gelinceye, yani kapitalist modernite kendi bölgelerine nüfuz edinceye kadar dünya ekonomisinin başat unsurlarından idiler. İnsanlığa ekonomiyi hem maddi kurumsal kültür, hem de manevi, ahlâki bir zihniyet olarak öğretmişlerdi. Tarihte bu denli köklü olan kültürler son iki yüzyılda ekonomik olarak iflasın eşiğine getirildiler. Modernite ekonominin gerçek yaratıcılarından intikam alıyordu. Öncelikle tarım, hayvancılık, yeraltı ve yerüstü kaynakları sömürgeleştirildi, talan edildi, kurutuldu. Nüfusun ezici kitlesi, emekçi tabakaları muazzam bir işsizler ordusuna dönüştürüldü. En az ücretle en tortu işlere muhtaç edildi. Tüm dünyada işgüçlerini en ucuza sunmaya mahkûm bir kitleye dönüştürüldü. Bir avuç sömürgeci hâkim ve zorba güçle komprador ajanlar (sözde yerel burjuvalar) dışında, toplum bütünüyle açlık, işsizlik ve hastalıktan kıvranır durumda, eğitimsiz ve çaresiz bırakıldı. Daha doğrusu, bilinçli olarak dayatılan bu yöndeki iktidar uygulamalarıyla kendisini tam teslim olmaya zorladılar.
Günümüz Kürdistan’ında ekonomi tam bir zulüm ve ajanlaştırma aracı olarak kullanılmaktadır. Toplum aç ve işsiz bırakılarak tüm toplumsal niteliklerinden soyunmaya zorlanmakta, Kürtlükten vazgeçirme temelinde iş ve aş sahibi olabileceği belletilmektedir. İyi bir devlet veya şirket çalışanı olabilmek için hâkim ulusçuluğun tüm değerlerini özümsemiş olmak temel koşul haline getirilmiştir. Kürtlük, Kürt kimliğinde ısrar gözden düşmeye ve iş olanaklarını yitirmeye yol açmakta, açlık ve yoksulluğun gerekçesi yapılmaya çalışılmaktadır. Kurulan holdingler ve üniversiteler birer Kürtlüğü hiçleştirme merkezi olarak işlevselleştirilmektedir. Barajlar tarihî yerleşim yerlerini, tarım alanlarını, köyleri ve ekolojiyi yutan canavar rolünü oynamaktadır. Kürt olgusuna hizmet edebilecek tüm maddi ve manevi kurumların içi boşaltılmakta, sonra sömürgeleştirilip Kürt özelliklerini yutma araçlarına dönüştürülmektedir. Bunun için her türlü zor ve ekonomik araç (para, iş, pazar, meslek, vb.) silah olarak kullanılmaktadır. Görünüşte politika ve iktidarla içli dışlı olmaması gereken ekonomik alanlar, Kürt gerçekliğini en çok kemirip tüketen alanlar haline getirilmektedir. Bunun için en basit bir bakkaliye faaliyeti bile koz olarak kullanılmaktadır. Banka, kooperatif, fabrika araçlarına sahip olmanın yolu Kürtlük gerçeğine elveda demekten geçmektedir. Kürt gerçekliğini yaşatmak için bireysel veya kolektif araçların geliştirilmesi yasak kapsamına alınmakta, bu yönlü çabalar üzerinde sıkı denetim kurulmaktadır. Kendi yerel pazarını geliştirme ve korumaya hiç fırsat tanınmamaktadır. Pazar üstünde kapitalizmin en vurguncu araçları mutlak egemen kılınmaktadır. Zaten neredeyse olmayan yerel metalarla yerine getirilen metalar arasında rekabete imkân tanınmamakta, tekelci fiyatlardan korunmak olanaksız kılınmaktadır. Kredi, tasarruf ve vergilendirme uygulamalarında aynı amaçlar, yani Kürtsüzleştirme ve hâkim ulusun içinde eritme geçerli kılınmaktadır.
Varlığını koruma ve özgür kılma mücadelesinin yok edilemeyeceği anlaşıldıkça, bu temelde direniş örgütlenmesi ve özgür yaşam alanları geliştikçe, ekonomik alan yeniden dizayn edilmektedir. Kürdistan’ın büyük kent merkezleri başta olmak üzere, ekonomik potansiyeli yüksek alanlarda tamamen güdümlü ve metropol merkezlerle bağlantılı sözde Kürt burjuva ortaklarla holdingler kurulmaktadır. Hatta bu konuda yönetici Kürt işadamları ve kadınlarından dem vurulmaktadır. Bu yönünü genelevdekinden beter bir şekilde sunmaya hazır sözde birçok Kürt, hatta Kürtçü ve sivil toplumcu girişim başlatılmaktadır. Odalar, birlikler kurulmaktadır. Şüphesiz tüm bu alanlar ve girişimlerde dürüst, kendi ulusal ve toplumsal kimliğine bağlı unsurlar da vardır. Fakat her alanda olduğu gibi istisnalar genel kuralı bozmaz, tersine doğrular. Burada önemli olan, Kürt gerçekliğine dayatılan darbe vurma ve imha amaçlı girişimler ve unsurlarla bu gerçekliği yaşatmaya ve korumaya dayalı girişimler ve unsurları birbirinden ayırt etmektir. Ekonomik alan toplum var oldukça yaşayacağına göre, onu öz toplumsal gerçekleri darbelemek ve imha etmekten alıkoymak, bunun yerine toplumsal varlığın gelişmesine ve özgür kılınmasına aracı kılmak gerekmektedir.
Kapitalist modernite açısından son Irak işgali (2003) nedeniyle stratejik önemi artan Kürdistan ve Kürt toplumsal gerçekliği üzerinde, ekonomi de dâhil, dönüştürülmüş temel uygulamalar söz konusudur. Özellikle Güney Kürdistan merkezli bir refah ekonomisi geliştirilmeye çalışılmaktadır. Buradaki siyasi oluşumla birlikte ekonomik oluşumlar da tamamen hegemonik küresel, bölgesel ve yerel güçlerin kontrolünde geliştirilmekte ve model olarak sunulmaktadır.
Dünyanın birçok bölgesinde kapitalist modernitenin yaşadığı bu yönlü dönüşümü demokratik modernite paradigması altında çözümlemeye ve alternatif çözüm araçlarını geliştirmeye büyük ihtiyaç vardır. Bu son emperyalist-sömürgeci silahın özellikle ekonomik yöntemlerle demokratik dönüşümü etkisizleştirmesine fırsat tanımamak çok önemlidir. Bunun için demokratik modernitenin üç temel aracını; demokratik ulus, ekolojik sanayileşme ve kullanım amaçlı sosyal pazar ekonomisini geliştirmek esas olmalıdır.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan