HABER MERKEZİ
Ortadoğu dünyanın en krizli coğrafyasıdır. Kriz çoğu zaman çatışma hatta savaş demektir. Çatışkının ve savaşın olduğu yerlerde ise kan vardır, acı vardır, göz yaşı vardır. Özcesi, krizli yerlerde insanlık trajedilerden geçemez.
Ortadoğu’da öyle bir düğüm atılmış ki, ne yapsan da çözemesin. Düğüm öyle bir düğümdür ki, çözmeye çalıştıkça daha da griftleşiyor. Bir nevi zamanındaki Kördüğüm benzemektedir.
Ortadoğu toplumsal sorunun oluştuğu ilk coğrafyadır. İlk iktidarın, ilk devletin dolasıyla ilk sömürünün, ilk köleliğin insanın ilk teslim alınmasının da coğrafyasıdır. Bunun içindir ki, bu coğrafyada çelişkiler derindir, çetrefillidir hatta kaotiktir. Sadece son 40 yılı ele aldığımızda, yaşanan kaosun derinliğinin ne olduğu görülecektir.
1990’larda Yeni Dünya Düzeni oluşturma adı altında Ortadoğu’ya müdahale edildi. 2001 yılında Afganistan derken 2003 yılında ise daha sert bir yönelim ile Irak’a saldırıldı. 2010’larda Arap Baharı denilerek daha geniş bir coğrafyaya daha geniş askeri ve siyasi bir güçle Ortadoğu’ya karşı bir saldırı gerçekleştirildi. Şimdilerde ise İran’a karşı çok ciddi siyasi ve ekonomik bir saldırı var iken, herkes askeri bir müdahalenin kapıda olduğunu belirtmektedir.
Son 40 yılda Ortadoğu’ya karşı geliştirilen saldırılarda milyonlarca insan canını vermiştir, ne kadarının daha vereceği ise belli değildir. Milyonlarcası Ortadoğu’yu terk ederek en acınacak durumu getirilmiştir. Yine milyonlarcası ise Ortadoğu’da yer değiştirmiştir. İran’a karşı geliştirilecek olan bir saldırıyla Ortadoğu’da yaşanacak acıların kat be kat bir öncekilerden fazla olacağını öngörmek kâhin olmayı gerektirmiyor.
Ortadoğu’ya karşı saldırıları geliştiren güçlerin başında hiç şüphe yok ki emperyal güçlerdir. Emperyal güçler ulus devlet hastalığı ve onun ürettiği milliyetçilik ve dincilikle Ortadoğu’yu hastalıklı kıldıkları da doğrudur. Ancak bilelim ki, Ortadoğu kendisini Hindistan yaptıkça birileri de gelir kendilerini Güneş Batmayan Britanya yapar. Yani Ortadoğu kendisini saldırıya açık tuttukça birileri de hep saldırır. Ortadoğu kendisini parçalı tuttukça birileri de gelir parçalar. Ortadoğu kendisini hastalıklı tuttukça birileri de gelir virüs bulaştırarak daha da hasta kılar.
Halbuki Ortadoğu coğrafyası-onca sorununa rağmen-herkesin böyle hasta kılacağı bir coğrafya değildi. Hele hele var olan renkliliğinden kaynaklı çatışkının ve çatışmanın zemini hiç değildi. Onlarca renk ve inanç bir arada, aynı mekânda binlerce yıl yan yana yaşayıp gelmiştir. Müslüman ile Yahudi, Müslüman ile Hristiyan ya da diğer inançlar bir şekilde bir arada yaşamasını bilmişlerdi. Halklar ise daha fazla iç içe geçerek ortak bir yaşamının temsilcileri olmuşlardı. Nitekim bundandır ki, Ortadoğu insanları birbirlerine çok benzerler. Birbirilerinden aldıkları kadar birbirlerine de vermişlerdir. Örneğin bir Süryan-Keldanı bir Kürt’ten ayırmak mümkün mü? Ya da bir Ermeni’yi bir Kürt’ten ayrıştırabilir misiniz? Ya da bir Türk ne kadar bir Kürt’ten ayrıştırılabilir? Benzer bir şekilde bir Azeri’yi bir Fars’tan ya da bir Kürt’ten ya da bir Türk’ten ne kadar ayırmak mümkündür? Teni biraz daha esmer olan bir Arap’ı Rojava’da ya da Mardin ile Urfa’da yaşayan Kürt’ten ne kadar ayırabilirsiniz?
Özcesi, yüz yıllarca hatta bin yıllarca ortak yaşamış olan halklar ve inançlar, bugünkü Ortadoğu’da düşman kılınmışlardır. Bu düşman kılan ideolojinin adı milliyetçiliktir, dinciliktir, hatta kimi zaman bilimcilik ve cinsiyetçiliktir. Dinciliğin ve milliyetçiliğin hatta bilimciliğin birer batı hastalığı olduğunu hemen belirtelim. Batı derken kapitalist modernetinin yaratımı olan bu hastalıklar, insanları ayrıştıran en temel ideolojilerdir. Ulus devleti oluşturan kapitalist modernite, bu yapıları ayakta tutarak kar elde edebilmek için milliyetçiliği geliştirmiştir. Milliyetçiliğin ayakta kalabilmesi ya da halklar üzerinde etkisinin olabilmesi için ise dinciliği sos olarak bu milliyetçilikle servis etmişlerdir. Milliyetçilik ve dinciliğin sömürü çarkı için daha etkili olabilmesi için de bilimciliği yani positivizmi geliştirerek, tek doğrunun tek olması gerekenin belge bulgu olduğunu iddia ederek, bin yıllarca ahlaki ve politik olarak yaşamış olan toplumların dibine dinamit koyarak, onları ayakta tutan değerleri param parça etmiştir. Ahlaki ve politik dokuları parçalanmış olan toplumların her türlü dış saldırıya açık olacakları kadar kendi iç bütünlüklerini, birliklerini de yitirecekleri için, zayıf ve korumasız olacaklarını söylemenin bile gereği yoktur.
Özcesi, kapitalist modernite ulus devlet yapılarıyla Ortadoğu’nun toplumsal yapısına bir dinamit koyarak, içinden çıkılamaz krizli bir hal ortaya çıkarmıştır. Ve bu krizli halin, yukarıda ifade edildiği gibi nerede duracağını ise kestirmek çok mu ama çok zordur.
Ortadoğu’da böyle sorunlar köklü yaşanırken ve her geçen gün bu sorunlar derinleşirken, Önder Apo’ya ilişkin bir aydın: ”Cehennemin Ortasında Cenneti Yaratan bir Filozof” diye bir yazı yazmıştır.
Biz burada uzun uzadıya söz konusu aydının yazdıklarını alıntılayıp yazmayacağız. Ancak ana hatlarıyla söz konusu aydının dile getirdiklerini ve getirmek istedikleri ifade etmeye çalışacağız.
Önder Apo başta Kürt Sorunu olmak üzere Ortadoğu’da yaşanan sorunlara dönük geliştirdiği düşünce ve projelerle, çözümler sunmaktadır. Önder Apo’nun en temel kavramı Demokratik Ulus kavramıdır. Demokratik Ulus kavramında, özünde; ‘‘Ne ulus nihilizmi –inkârcılığı- ne ulus fanatizmi; bilakis farklı ulus değerlerinin sentezciliği, günümüz ulusçuluk (milliyetçilik) karmaşasından kurtulmanın en iyi ve en doğru yolu olabilir’’ denilmektedir. Demokratik Ulus esasta her rengin kendisini her sahada ifade edebildiği, görünür kıldığı bir projedir. Siyasal sahaya Demokratik Özerklik olarak kendisini yansıtan bu düşünce; ”Her toplumun, her topluluğun kendisini özgürce örgütleyip yönettiği aynı zamanda diğer topluluklarla demokratik birlikler yaptığı sistemdir” denilmektedir.
Özcesi her türlü milliyetçilik ve dincilikten uzak hatta bilimcilik ve cinsiyetçilikten uzak bu proje yüz yıldır sürgit giden Ortadoğu krizine bir çözüm olabileceği gibi yaşanan cehennemi durumu da aştırtabileceği gibi, Ortadoğu’ya dış müdahalelerin önünü de alabilecek en etkili düşünce ve projedir.
Yukarıda Önder Apo’nun dile getirilen Demokratik Ulus ve Demokratik Özerklik düşüncelerinin söz konusu aydının: ”Cehennem ortasında cennet yaratan bir filozof” sözlerinin ne kadar yerinde sözler olduğunu söylemenin gereği var mıdır?
Kasım ENGİN/Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi