HABER MERKEZİ – TC devletinin 100 yıllık geçmişinde birçok katliam, sürgün ve darbelerle geçmiştir. Tabi mevcut TC devlet zihniyetini ele alırken bunu salt 1923 ile almıyoruz. Bu zihniyetin hem devlet gibi sömürüyü ifade eden bir kurumdan aldığı hem de yobaz, faşist zihniyetten aldıklarıyla yorumluyoruz. Dersim, Zilan, Maraş, ve Çorum. Sadece Çorum’la sınırlı kalmadı katliamlar zinciri. Digor, Cîzira Botan, Licê, Roboski, Pirsus, Amed, Ankara Gar, Özyönetim direnişlerinde yıkılan kentler…
DEVLETİN GÖLGESİNDE BİR KATLİAM
12 Eylül 1980 darbesinin 4 ay öncesi… TC devletini faşist- yobaz blok MHP ve MSP’nin desteklediği Demirel’in azınlık hükümeti var. Beyaz Türk aklının sol sosyalistlerin karşısında çaresiz kaldığı dönemdir. 68 gençlik hareketi Türkiye’de her ne kadar önderlerini kaybetmişse de canlılığını hissettirdiği dönemdir. Faşist devletin oluşturduğu çete örgütleri sol, devrimci kurum ve kişileri hedefine almıştır.
19 26 Aralık tarihlerinde devletin oluşturduğu faşist yobaz çete üyeleri Maraş’ta bir haftalık sürede yüzlerce aleviyi katletmiştir. İki yıl aradan sonra bu sefer devletin çeteleri Çorum’da katliamlara başlayacaktı. 28 Mayıs gecesi Alevi mahallelerinde, halkın ve devrimci örgütlerin katılımıyla komiteler kuruluyor. Şehirde daha önce bir araya gelmemiş fraksiyonlar aynı masa etrafında. Halkın Kurtuluşu, Dev-Yol, Kurtuluş, İGD gibi örgütler bir arada; Alevi ve devrimci mahalleleri savunmaya karar veriyorlar. Barikatlar kuruluyor. Çorum’da sol hareketler ve Alevi halk yeni bir Maraş Katliamı’na izin vermemek için bir araya geliyor.
29 Mayıs sabahı, sağcı faşist çeteler bütün yolları kapatıp yurttaşların dükanlarını yağmalıyor. Faşist ülkücü çeteler, yolda yalnız gördükleri insanları rehin alıp, işkence ediyor. Olaylar çok geçmeden, Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Milönü bölgesine sıçrıyor. Milönü bölgesinde yurttaşların kurduğu barikatlar adeta Paris direnişini hatırlatıyordu.
29 Mayıs akşamı şehir sessizliğe gömülmüş durumda iken faşist polisler, Milönü barikatlarını aşarak sivil bir araçla Alevilerin bulunduğu mahalleye giriyor. Ülkücü harekete yakın POL-BİR üyesi birçok polis; ilerleyen günlerde de çatışmalara bizat katılıyor.
TEMMUZ GELİRKEN
1980 Çorum Olayları’nın ikinci dalgası bir katliama dönüşüyor. Faşist içişleri Bakanlığı’ndan valiliğe gelen emirde: “Su Deposu, Milönü, Nadık gibi bölgelerde silahlanmalar başlamıştır ve bu bölgelerdeki devrimcilerin gözaltına alınması gerekmektedir” deniyor. Emri takiben 100’e yakın devrimci gözaltına alınırken; İskilip, Alaca gibi ilçelerde, faşistlerin dağıttıkları bildirilerde “Aleviler çeşme sularını zehirlemiştir. Gün birlik olma, cihad etme günüdür” deniyor.
3 Temmuz’da sokağa çıkma yasağı ilan eden devlet, bir gün içinde yasağı kaldırıyor ve 4 Temmuz’da en vahşi halini alacak saldırıların önünü açıyor.
1 Temmuz’u 2 Temmuz’a bağlayan gece… Terlemez Evler ve SSK Hastanesi civarında şehri tepeden gören mevziler var. Uzun namlulu silahlarla tepelere konuşlanan sağ görüşlü gruplar, Alevi mahallelerine doğru ateş açmaya başlıyor. Görgü tanıkları, şehir merkezinin düz coğrafyası ve o dönemde yapılaşmanın azlığı nedeniyle yaylım ateşinin nerelerden geldiğinin rahatlıkla görülebildiğini söylerler. Alevilerin yaşadığı evler işaretlenmiş; sokaklar “ya tam susturacağız, ya kan kusturacağız!” sloganlarıyla inliyor. Stadyumun arkasındaki duvarda “Yunusça anlamayana Yavuzca anlatırız; polis lojmanlarının önündeki duvara ise “Saygımız sonsuzdur polise, hıncımız çoktur komünizme” yazılmış.
Merkeze giden yollar faşist ülkücü gruplar tarafından tutuluyor. Çarşamba, Çorum’un pazarının kurulduğu gün. Köylerden mallarını satmaya şehre inenler, yolda ülkücülerin kurduğu barikatlarla karşılaşıyor. Barikati yalnızca ülkücülerin önceden verdiği parolayı söyleyebilen insanlar geçebiliyor. Bir çok köylü barikatlara takılıyor, kaçırılıyor, işkenceye uğruyor. 1 ay önce yaşananların aynısı, Temmuz ayı başında da yaşanıyor.
3 Temmuz günü, Alevilere ait evler yakılıyor; evlerini can havliyle terk eden ailelerin eşyaları da yağmalanıyor. Şehirde sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor, saldırılar yoğunlaşıyor. Devrimci mahalleler, barikatlar ardında yeniden savunma ve direnişe geçiyor. 4 Temmuz… Çorum için bir kırılma noktası… İzleri bugün halen çok belirgin ve taze olan olayların en şiddetli yaşandığı gün… Camilerde Cuma hutbesi okunurken: “Komünistler, Milönü’ndeki Alaaddin Camii’ni yaktı” bağırtıları duyuluyor. İnşaatı henüz bitmemiş Alaaddin Camii’nde yangın yok ancak caminin minaresine kum torbalarıyla mevzilenmiş maskeli ve silahlı insanlar var.
Ulu Camii gibi camilerin hoparlörlerinden, İslama el uzatıldığı anonsları yapılıyor. Kanlı cumalarda Bağdat, Tahrir, Maraş nasılsa o gün Çorum da öyle. “Kızılbaşlara Ölüm” sloganları atmaya başlayan kitle yolda çoğalarak Milönü’ne doğru yürümeye başlıyor.
Tüm bunlar olduğu sırada; TRT radyosu Alaaddin Cami’ne bomba atıldığını duyurmakta. Sağ parti siyasetçileri ve devlet yetkilileri; Çorum’da komünistlerin tezgahı var, açıklamaları yapmakta.
4 TEMMUZ. BARİKATIN ARDI DİRENİŞ, ÖNÜ KATLİAM…
Çorum bir daha eskisi gibi olamayacak. Mayıs’taki olaylar sonrası evlerini taşımamış olanlar, Temmuz’da Ramazan ayının da başlamasıyla olaylar yatışır yatışmaz kendi mezheplerinden insanların çoğunlukta olduğu mahallere taşınıyorlar. Ekonomik imkanları olanların bir çoğu Çorum’u toptan terk ediyor. Katledilen 65 kişi, yaralanan, işkenceye, saldırıya uğrayan yüzlerce kişi, talan edilen yüzlerce ev ve iş yeri…
NC/Arhat BA