HABER MERKEZİ
Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın başlatmış olduğu demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa süreci birçok farklı çevre tarafından tartışılmaya devam ediyor. Bu süreç sadece Kürdistan ve Türkiye’de değil, bir bütün dünya kamuoyunun gündemine oturmuşa benziyor. Özellikle KCK’nin gerilla güçlerini 8 Mayıstan itibaren çekeceğini ilan etmesinden sonra ve 14 Mayıs’ta ilk gerilla grubunun Medya Savunma Alanlarına ulaşmasıyla dünyanın gözü Kürdistan dağlarına ve bundan sonrasında Türk devletinin atacağı adımlara yöneldi. Kürt özgürlük mücadelesi kendi cephesinden var olan sürecin barışa ve çözüme evirilmesi için samimi adımlarını atmaya devam ediyor. Ancak bu sürecin gerçek bir barışa kavuşmasının ve özgür yaşam inşasının sağlanması önünde ciddi engel olarak teşkil eden bazı durumların belirtilmesi önemli olacaktır.
Son günlerde en çok tartışma konusu olan konulardan biri gerillanın boşalttığı alanlara yeni karakolların yapılması var. Bunun yanında askeri amaçlı baraj yapımının devam etmesi, yıllar önce devlet politikaları nedeniyle köylerini boşaltmak zorunda kalmış halkın köylerine dönmeleri önünde ciddi yasal ve yaşamsal sorunların bulunması, sınır hatlarında döşenmiş ve toplumun yaşamını olumsuz bir şekilde etkileyen mayınların kaldırılmaması, Kürt ve Kürdistani isimlere, Kürt diline henüz tahammülsüz ve yasakçı yaklaşımların sergilenmesi, Kürt siyasetçilerin uzadıkça uzayan davaları ve Kürt toplumunun bağrında zehirli bir hançer gibi duran koruculuk sisteminin henüz kaldırılmaması
Özellikle üzerinde durmak istediğimiz konu; uzun zamandır kaldırılması yönünde, siyasilerin talepleri arasında yer alan koruculuk sistemidir. Bu sürecin daha iyi bir şekilde barışa ve özgürlüğe evirilmesinin önünde en büyük engellerden biri olan koruculuğun bir an önce kaldırılması Kürt halkının da en büyük talep ve mücadele gerekçelerinden biridir. Paramiliter, çete ve kontravari bir yapıya sahip olan koruculuk, teröre karşı sözde halkın malını, canını ve ırzını koruma görevinde olmasına karşın halkın malını talan etme, gasp etme, sebepsiz ve keyfi bir şekilde insanların canına kıyma ve devletten aldığı silahın verdiği güçle insanların namusuna el uzatma gibi suçları işleme rekorunu elinde tutup terör yaymaya devam ediyor. Geçici olarak kurulan ancak on yıllara yayılan ve işledikleri suçlardan kaynaklı gündemden düşmeyen koruculuk sistemi sürecin sağlıklı bir şekilde işlemesi açısından derin analizlere tabi tutulması ve kaldırılması yönünde bir hareketliliğin gelişmesi gereken bir durumdur.
Bu temelde koruculuk sisteminin tarihsel alt yapısını anlamak önem arz ediyor. Öncesi anlaşılmaksızın bir gerçekliğin doğru tarzda analiz edilmesi ve var olan yanlışlıklar karşısında çözüm üretme durumunun gelişmesi olanaksızdır.
Hamidiye Alayları Kürt Toplumunda Güvensizlik Ortamı Yaratmıştır
Koruculuk sistemi Türkiye ile ya da Kürdistan’ın diğer parçalarındaki egemenlerle sınırlı bir yapılanma olmayıp, geçmişten beridir egemenlerin işgal ettiği toprakları denetim altında tutma ve kontrolünü sağlama noktasında başvurduğu bir yöntemdir. Bu şekilde bakılması önemlidir. Koruculuğu, ismen farklılık olsa da işlev noktası aynı olduğu için, ilk işbirlikçiden almak gerekir. Kürt halk önderliği ilk işbirlikçi olarak Enkidu’yu işaret etti. Enkidu yüzünden egemenler bu coğrafyaya rahat bir şekilde girerek, istedikleri politikaları yürütmüşlerdir. Enkidu formatında olan bugünkü korucular da Kürdistan coğrafyasındaki zenginlikleri egemenlere peşkeş çekmenin yanı sıra talan, gasp, tecavüz ve katliamlarla insanlığın gündeminde yer teşkil etmiştir.
Ne zaman ki toplumlar içinde işbirlikçi ya da korucu çıktıysa o zaman toplumlar içten çözülmeye ve sistemin içinde erimeye başlamıştır. Egemen literatürde kaleyi içten fethetme anlayışı olarak nitelendirilen bu gerçeklik son iki yüzyıllık süreçte Kürt halkının bağrına bir karabasan gibi çökmüştür. Yine PKK’nin başlangıcıyla bu yapılanmanın azgın bir boyuta ulaştığı yaşanılan pratiklerden çok rahat görülmüştür.
Koruculuğun tarihi, resmî olarak 26 Mart 1985’te 9632 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla başlatılsa da aslında Hamidiye Alaylarına kadar götürebileceğimiz bir geleneğe sahiptir. İşleyiş boyutunda daha eskilere dayandığını belirttik. Osmanlı’da bir gelenek haline gelen yeniçeri sistemi de bu gerçeklikle bağlantılandırılabilir. Şu şekilde; toplumundan koparılmış çocuklar devşirilerek, sistem içinde eritilerek, beyinleri yıkanarak kendi halkı üzerine yürütülmüş, kendi toplumunun ve toplumsal değer yargılarının katili konumuna getirilmiştir.
Bu gerçekliği Hamidiye Alayları için de belirtebiliriz. İsmini Abdülhamit’ten alan ve 1891 yılında kurulan bu alaylar Osmanlı’ya bağımlı hale gelmiş mirlikler, aileler ve ağaların, yenilgiyle sonuçlanan isyanlardan arta kalan aşiret çocuk ve akrabalarından oluşmaktaydı. Osmanlılar bu alaylar sayesinde Kürtleri parçalamanın temel yöntemini de bulmuş oldu. Zayıf ve güçlü diye ayrıştırmalara gitme, güçlüyü silahlandırarak daha da güçlendirip zayıfın üzerine sürme, ihanete ve işbirliğine zorlama, aşiretler arasında kapanmamak üzere derin çelişki ve çatışmaların yaşanması bu alaylar yoluyla geliştirilmiş ve Kürt toplumunun var olan birlikteliğinin temeline dinamit konulup paramparça edilmiştir. Bir güç parçalandığı derece zayıflar ve sistem çıkarları temelinde kullanılabilir. Osmanlı bunu biliyordu. Hem bölgede yaşanabilecek bir kalkışma hem de dışarıdan gelişebilecek bir saldırı durumunda rejimin koruyanı görevini üstlenen bu alaylar Kürt toplumunda derin yaralar açmış, müthiş bir güvensizlik ortamı yaratmıştır.
Çingeneyi Paşa Yapmışlar Önce Babasını Asmış
Osmanlı bu alaylar yoluyla Kürtleri tehdit olmaktan çıkarmış, Kürdistan coğrafyasında yaşayan diğer halklara karşı yoğun baskılar uygulamıştır. O süreçte -Hamidiye alaylarının kurulduğu süreçte- 300 bin Ermeni’nin katliamı bu alaylar eliyle yapılır. Yaptıran Osmanlı olmasına karşın, suçlu ve katil Kürtler oluyor. Daha doğrusu ihanet zırhını giyinmiş Kürtler oluyor. Bu durum kendisini cumhuriyetin kuruluş yıllarında ve sonrasında gelişen Kürt isyanlarında da bir kez daha göstermiştir. O süreçte yaşanan birçok isyanın başarısızlıkla sonuçlanmasının temelinde bu işbirlikçi-ihanetçi zihniyet yatmaktadır. Kendi dar ailesel, aşiretsel, ekonomik çıkarları temelinde hareket eden bazı çevrelerin egemenlerle işbirliği içine girmesiyle büyük bir coşku ve heyecanla başlayan isyanlar teslimiyet ve ihanetin bulaşmasıyla yenilgiye uğramıştır.
Resmi anlamda olmasa da cumhuriyetin kuruluş yıllarında sınırların korunması amacıyla oluşturulan sivil milis güçlerinin uygulamaları nedeniyle 1960 yılında antidemokratik görülmesinden kaynaklı kaldırılır. Ancak koruculuk, Kürt özgürlük hareketiPKK’nin çıkışıyla beraber tekrar Kürtlerin ve Kürdistan’ın gündemine girecektir. Paramiliter ve kontra yapılanmada olan Bucak aşireti çetelerinin PKK’nin Kürdistan’daki ilk faaliyetleri sürecinde Kürt özgürlük militanlarından Cuma TAK’ı vahşi bir şekilde katledilmesi yine PKK sempatizanlarının bu despot güçler tarafından patosa atılması işbirlikçi-ihanetçi geleneğin ürünüdür.
O gün bu gündür onurlu yaşamda ısrar eden ve mücadele saflarında yer alan Kürt toplumuna karşı gelişen temel yaklaşım bu olmuştur. Devletten alınan güçle halk perişan edilmiş, her türden kötü muamele uygulanır olmuştur. Çingeneyi paşa yapmışlar önce babasını asmış atasözü bu olayı kavratmak açısından oldukça önemlidir. Yine Cellâdına Sevdalanma ruh halinin kendisini en yoğun yaşattığı kesimdir. Bu yapılar üzerinden iktidar olgusu da rahatlıkla çözülebilir. Birazcık güç elde eden unsurların, kendi çıkarları temelinde neler yapabileceklerini anlamak için koruculara bakmak yeterli olacaktır.
Koruculuk, Tahrike Ve Yönlendirmeye Açık Bir Pozisyondadır
Öncesinde köy bekçileri olarak konumlandırılan, ancak 15 Ağustos atılımından sonra sayıları arttırılan, önce geçici Köy Korucusu sonrasında gönüllü köy koruculuğu bir sistem haline getirilmiş oldu. Özgürlük mücadelesi Kürtlerin içerisinde yaygınlaştıkça, buna karşın korucuların devlet eksenli şiddet eylemleri de çoğalmıştır. Devletin yaşamsallaştırmak istediği politikalar ekseninde Kürt özgürlük hareketi içerisinde çıkan bazı çete gurupların yaklaşımları da koruculuğun gelişiminde önemli bir etkiye sahip olduğu belirtilebilir. Kürt özgürlük mücadelesinin tarihine kara bir leke olarak geçen dörtlü çete pratikleri devletin politikalarına destek niteliğindedir. Koruculuğun oluşturulduğu ilk süreçlerde ya savaşacaksın ya da terk edeceksin uygulaması hakimken, gelişen bazı kontra eylemler nedeniyle halkın içinde özgürlük mücadelesine karşı bir antipati gelişmiştir.
Korucuların seçilmesinde özellikle toplumdan dışlanmış, halk içerisinde olumsuz uygulamalarıyla anılan, toplumda bir saygınlığı olmayan kişilerin olması koruculuğun daha en başından nasıl bir amaç uğruna kullanılacağını göstermiştir. Kürt özgürlük mücadelesi boyunca bölgeyi tanıdıkları gerekçesiyle düşmanın birçok operasyonuna öncülük etmiş, elleri Kürt halkının evlatlarının kanına bulaşmıştır. Devletin politikalarını harfiyen yerine getirmiş, özgürlük mücadelesini ve halkın içinde varolan sempatiyi bitirme temelli düşmanla yüzde yüz anlaşmışlardır. Her dönemde iktidara gelen hükümetlerin bölgedeki tüm kirli işlerini yerine getirmiş, halkı seçimlerde belirlenen partiye destek vermeleri noktasında zorlamıştır. Korucu olan ile olmayan çatışmaları derinleşmiş, korucu olan devletten tam destek alırken, olmayan her türden baskı ve zulme maruz kalıyordu.
Belirttiklerimizin yanı sıra şu gerçekliği belirtmek tek yanlı olunmaması açısından önemli olacaktır. Yukarıda olumsuz pratik ve eylemlerin sahibi olan korucular belki de var olan korucuların çok küçük bir kısmını oluşturuyor. Bunun büyük kısmı Özgürlük mücadelesine karşı doğrudan düşman olma ve savaşma gibi bir durumları yoktur. Hatta çoğu yurtsever denilebilecek faaliyetler içerisinde olan insanlar da mevcuttur. Bugün sistemin teröre yardım ve yataklık suçlamasıyla cezaevlerinde tuttuğu binlerce korucu var. Yine çoğu korucu, ailesiyle beraber özgürlük hareketine yardımda bulunduğu gerekçesiyle ya sürgün edilmiş, ya katledilmiş ya da zor ve baskı yoluyla süründürülmüştür.
Öz itibariyle; her türden provokasyona ve tahrike açık bir pozisyonda duran, yönlendirilen bir yapıda olan koruculuk, Kürt özgürlük mücadelesinin başarıya ulaşması yolunda en büyük duvarlardan biri konumundadır. Toplum paramparça edilip adeta kimyası bozulmuş hale getirilmektedir. Bu yolla sistem Kürdü Kürde kırdırarak kendisini yaşatmaktadır. Yine mücadelenin önünde bir baraj ya da duvar gibi dikerek mücadelenin gelişmesine engel olmaktadır.
Suç Makineleri
Koruculuk her ne kadar sistem eliyle geliştirilen bir uygulama olsa da işbirlikçi-ihanetçi kesimin çirkin yüzünün net bir şekilde kendisini gösterdiği yapılanmadır. Özellikle 1990’lı yıllarla beraber gelişen özgürlük mücadelesi ve Kürt halkının özgür yaşam savaşımına karşı korucuların JİTEM ile ortak eylemleri nedeniyle Kürt halkı yoğun acılar çekmiştir. İşlenen suçlar gün geçtikçe artmakta, farklılaşmakta ve devleti de zorlar konuma gelmektedir. Şu ana kadar resmi olarak devlet belgelerine geçen, korucuların işlediği suçlar şöyle sıralanabilir:
Köy boşaltma ve yakma, faili meçhuller, uyuşturucu yetiştiriciliği ve kaçakçılığı, insan öldürme, kadınlara yönelik taciz ve tecavüz fiilleri, arazi gaspı ve dolandırıcılık, hırsızlık, işkence ve kötü muamele, adam kaçırma ve yaralama, silah ve insan kaçakçılığı vb Bu ve benzeri suçlamalar temelinde hala tutuklu bulunan binlerce korucu bulunmaktadır. Sivil toplum örgütlerinin yayınladıkları raporlara göre 1985’ten bu yana on binleri aşan korucu suça bulaşmış durumdadır. Çoğu hala tutuklu olup, hüküm giymiş. Adli suçlardan tutuklu olan bu korucular çoğu JİTEM sürecinde halka yoğun baskı, işkence, kötü muamele, yaralama, tecavüz ve katletme fiillerinde bulunmuş unsurlardır.
İnsan hakları derneklerinin yaptığı araştırmalarda koruculuk sisteminin ne derece vahim bir durumda olduğu ve acilen üzerinde durulması gerektiği net bir şekilde görülmektedir. Bu raporlara göre suç makinesi haline gelen koruculuk sisteminin kaldırılması için herkesin nasıl tarihi bir sorumlulukla karşı çıkması gerektiğini gösteriyor. Yakılan köyler, göçertilen insanlar, evinden yurdundan, toprağından koparılan, geleceksiz bırakılan çocuklar. Gözyaşına mahkûm olmuş, beyaz tülbentleri kana ve çamura bulanmış kadınlar, anneler, kardeşler. Ağır barut kokulu, titrek ay ışıklı gecelerde yankılanan ağlamalar, göğe yükselen alevler ve alevlerde sınanan bedenler
Göçertilen, topraklarından koparılan insanların yaşadığı travmalar var birde. Türkiye metropollerinde dağılan, parçalanan insanlar gereken düzeyde dinlenilmiş değildir. Bu gerçekler açığa çıktığı derece yaşanan, yaşatılan acıların ne derece kahredici boyutta olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Mazlum-Der’in yaptığı bir araştırmada 1993 ile 1995 yılları arasında boşaltılan köy sayısının üç binin üzerinde olduğunu belirtiliyor.
Koruculuk Sistemi En Başından Çürük Bir Sistem Olarak Oluşturulmuştur
Özgürlük mücadelesi geliştiği derece, dönemin iktidarı koruculuk hançerini daha fazla bileyip Kürt toplumunun kalbine batırmıştır. Köy bekçiliğiyle başlayan, köy ve çevre güvenliği, istihbarat elemanı, yol güvenli diye gelişen, sonrasında kapsamlı operasyonlarda ve ordu güçlerinin saflarında gerilla ve halka karşı aktif mücadele eder hale gelen bu gerçeklik anlaşılmak durumundadır. Kürdistan topraklarında halk arasında ayrışmaların ve kutuplaşmaların yaşanmasına neden olan koruculuk bugün aşiretler ve aileler arasında yaşanan derin çelişkiler sonucunda husumet, kavga ve çatışmalara neden olmaktadır. Devleti arkasında güç olarak gören, jandarmanın ardına sığınan, toplumun askere karşı var olan çekincelerinden de yararlanan korucular kendisini derin bir güç haline getirmektedir. JİTEM’le anılmanın verdiği gururla insanlar yurtlarından sürülmüş, direnenler katledilmiş. Bu konular üzerine birçok rapor tutulmasına rağmen, Avrupa insan hakları kuruluşları tarafından Türkiye çeşitli cezalara çarpıtılıp tazminat ödemeye mahkûm edilmesine rağmen devlet koruculuk sistemini kaldırmak yerine bazı yumuşatıcı uygulamalara gitmiştir. Koruculuk egemenler için özellikle de dönem iktidarları için hazır oy demektir. Bu şekilde aşiretler yoluyla baskı ve şiddetle geliştirilmiş nüfuzun kullanılması amacıyla korucular egemenler tarafından kullanılan araçlar haline getirilmiştir.
Bugün bile birçok bölgede bazı partilerin yaşıyor olmasında önemli bir etkiye sahip olan temel gerçeklik koruculuktur. Ellerinde bulunan devlet desteği ve asker silahlarını bir baskı aracı halinde kullanarak insanlar üzerinde zor uygulamaktadır. Bu sayede seçimlerde kendi istedikleri partiler baskın çıkmaktadır. Son yıllarda bu gerçeklik kırılmış olsa da geçmişten bu yana Bucak ve Tatar gibi aşiretlerin mecliste milletvekili bulundurmalarının kaynağı buradan gelmektedir.
Aşiretler arası çelişkiler derinleştikçe düşmanlıklar artmış, ulusal bilinç körelmiş, sistem karşısında bir duruş sahibi olma noktasında pasif kalınmıştır. Sistem bunu yaparken, özenle seçilen politikalar yoluyla kabul ettirmiştir. Yeşil kart uygulamasından emekliliğe, şehit priminden özel gezdirme ve okutma, göç ettirilmiş yurtsever halkın mallarının onlara dağıtılması ve daha farklı yelpazeden derinlikli ve sistematik yaklaşımlarla koruculuk toplumda şekillendirilmiştir.
Bugün tartışmalara konu olan koruculuk sistemi kaldırılacak mı, kaldırılırsa ne gibi etkilere neden olacak, kendisiyle ne gibi olumsuzlukları ve olumlulukları getirecek, toplumda bulunan parçalılık ve ayrışma ortadan kalkacak mı gibi soruların sorulması gerekir. Aslında bu soruların hepsinin çıktığı ortak nokta koruculuk sisteminin izole edilip tasfiye edilmesi gerekliliğini önümüze sermektedir. Bu sistem var oldukça gelişecek her türden barış ve özgür yaşam isteminin yarıda kalacağı bilinmek durumundadır. Kürt toplumunun kanayan yarası konumunda olan koruculuk devletin kendi yasalarını ciddiye almayan, hukukunu tanımayan, kendi bireysel çıkarları için çatışmaları ve savaş ortamını kendisine rant alanına dönüştüren bir yapılanmaya kavuştuğu anlaşılmak durumundadır.
Korucuların Var Olan Gerçekliklerin Farkına Varması Gerekir
100 binlere ulaşan bir korucu sisteminden bahsediyoruz. Her ne kadar resmiyette köylerdeki muhtarlıklara bağlı olduğu belirtilse de, işleyiş bakımından il ya da ilçe jandarma komutanlıklarına bağlıdırlar. Bugüne kadar devlet adına, devlet için mücadele ettiğini söyleyen, buna inanan tüm korucuların var olan gerçekliklerin farkına varması gerekir. Tarihsel anlamda egemenler bu yolla Kürt toplumunu kendisine bağımlı halde tutarak herhangi bir isyandan başarıyla çıkmasını istememiştir. Bugün devlet yetkililerinin çoğu kullandık, zamanları bitti, bu şekilde yürütemezler demektedirler. Ancak kaldırılması yönünde hiçbir icraat görülmüyor. Bu gerçeklikleri görmeleri gerekir. Geçmişten beridir o bilinen böl, parçala ve yönet politikasının yanına tavşana kaç, taziye tut politikası uygulanılmak istenmektedir. Koruculuk sistemi en başından çürük bir sistem olarak oluşturulmuştur. Bu oluşumdaki temel gerçeklik ise Kürt toplumunun içerisinde düşmanlıklar yaratmaktı.
Ancak şunu da çok iyi biliyoruz ki; egemen sistem eninde sonunda kasadan çıkardığı çürükleri atacaktır. Bugün kasadaki diğer sağlamları bozmak için kullanmak istiyor olabilir. Ancak işi bittiğinde çürüklerle işi olmayacağı kesindir. Tarihte böylesi örnekler çoktur. Önce kendi halkına sırt çevirmiş, düşman safında yer almış, sonunda ise yine aynı düşman tarafından tasfiye edilmiştir. Düşman şunu bilir; kendi halkına faydası dokunmayanın, ihanet edenin yarın öbür gün bana da ihanet etmesi, beni arkadan hançerlemesi en olası gerçekliktir. Bundan kaynaklı sistemin çarklarını döndüren birer çark olmanın ötesine çıkıp, toplumsal yaşamın tamamlayanı olma ve toplumsal inşayı süreklileştirme çaba ve anlayışında olunması süreç açısından da önemlidir.
Tarih boyunca ihanet Kürt toplumunun yakasını bırakmayan temel bir gerçeklik olmuştur. Bunun yanında kahramanlıklar yoluyla mücadele kararlılıkla sürmüş ve büyümüştür. Teslimiyet ve ihanet olgularının derin analizinin yapılması, bu olgular yumuşatılmaksızın bilince çıkarılması ve bu temelde öylesi bir pozisyonda bulunan herkesin doğru olana çekilmesi süreç itibariyle temel görevlerdendir. Korucular da bugün bulundukları konumlarını daha iyi bilince çıkarmak durumundadırlar. Kürt halkının en temel özlemlerinden olan ulusal birlikteliğin sağlanması koruculuk sisteminin öncelikli olarak korucular tarafından ret edilmesi ve silahlarını bırakmalarıyla mümkün olacaktır. Geçmişten beridir Kürt halk önderi Öcalan ve Özgürlük mücadelesi koruculara dönük açıklamalarda bulunmuştur. Gelişen tüm olumsuz uygulamalarına karşın, parçalanan Kürt yapılanmasının tekrardan bir araya getirilip güç haline getirilmesi için yoğun çaba sahibi olunmuştur. Bundan kaynaklı bugün yaşanan sürece daha aktif ve sorumlu bir şekilde katılım sağlamak gelişen görüşmelerin ve bu görüşmelerde Kürt halk önderi Öcalan’ın söylediklerinin anlaşılması gerekir. Korucular şuna inanıp kendilerinde yaşamsallaştırmak durumundadırlar; koruculuk sistemi Kürt toplumu içinde fitne fesat geliştiren, parçalayan, dağıtan, kendin olmaktan çıkaran bir yapıya ve özelliğe sahiptir. Her zamankinden çok bugün Kürt halkının birlikteliğe ihtiyacı var. Hiçbir zaman olmadığı kadar kazanımlar elde edilmiştir. Bunların korunması ve daha da geliştirilmesi açısından farkına varmak ve farkındalık oluşturmak Kürt toplumunda da fark yaratacaktır.
Bu Sürecin Gelişmesinden Herkes Sorumludur
Bu süreçte koruculuk sisteminin kaldırılması yönünde yoğun bir pratik çabanın geliştirilmesi gerekir. Türkiye kamuoyu başta olmak üzere, tüm dünyanın gündemine konulması gereken bir konudur. Bu da geliştirilecek seminer ve paneller yoluyla topluma taşırılmak durumundadır. Koruculuk sisteminin tüm yönleriyle ele alınması gerekir. Tarihsel olarak ele alınıp, koruculuğun yarattığı tahribatlar değerlendirilerek buna karşın nelerin yapılması gerektiği sorgulanmalıdır. Bunlar formalite icabı, dört duvar arasında geliştirilecek toplantılar yoluyla değil, her alanın, evin, ibadet alanlarının, toplumsal yaşam alanlarının, pazarların toplantı ve seminer alanı olabileceği mantığıyla yaklaşılarak geliştirilmesi gerekir. Zihni alt yapısı oluşturulduktan sonra, toplumun halk serhıldanlarına çağırılması ve hâkim sisteme baskı uygulaması gerekir.
Koruculuğun ihanet ve işbirlikçilikle bağlantısı kurularak, ihanet ve işbirlikçiliğin tarih boyunca toplumlara nasıl musallat olduğu ve bu yüzden nasıl kaybettikleri anlaşılmak ve anlatılmak durumundadır. Bu gerçeklik doğru bir şekilde teşhir edilerek, tecrite tabi tutulması ve hedef haline getirilmesi gerekir.
Bugün toplumsal barış süreci olarak tanımladığımız bir süreçten geçiyoruz. Toplumsal barışın, farklı toplumların bir biriyle ortak doğrular etrafında bir barışı sağlamasının önünde en büyük engellerden biridir koruculuk. Çünkü koruculukla yapılan toplumda parçalılığın yaratılmasıdır. Kürt toplumu kendi içindeki parçalılığı ortadan kaldırmadan, birlikteliğini sağlamadan ve ihanetçi-işbirlikçi çizgiyi bertaraf etmeden farklı toplumlarla geliştireceği birliktelikler ve barış hep bir ayağı havada kalacaktır. Bundan kaynaklı bu sorunun çözülmesi ve sistemin ortadan kaldırılması için her insanın bu temelde bir çaba sahibi olması gerekir. Ahlaklı, vicdanlı, demokrat, sosyalist, Müslüman, aydın ve bilge, kısacası insan olduğunu belirten herkesin bu sorunun çözülmesinde sorumluluğu vardır. Bu sorunun çözümüyle toplumsal barış ve özgür yaşam inşası sağlanacaktır.
*Ağalığın çıkış tarihi de bu yıllara tekabül eder. Öncesinde Kürtler içinde böylesi bir yapılanma yokken, Osmanlı eliyle Kürdistan’da var olan özerk yapının dağıtılması ve kontrolün tamamıyla Osmanlıya geçirilmesi temelinde kullanılan yapılardır.
*Dörtlü çete: Hogır, Kör Cemal, Şemdin Sakık ve Şahin Baliç gibi unsurlarının 1986 sonrasında halka karşı gelişen yanlış yaklaşımları sonucunda, halkı devletten yana tutum almaya ve koruculuğu seçmeye neden olan kontra faaliyetler içinde olan guruptur.