HABER MERKEZİ
Egemen erkek zihniyetin yarattığı sömürü sisteminin akıl almaz çılgınlıklarıyla karşı karşıyayız. Aslında sadece karşı karşıya değil bir bütün olarak kişilik ve yaşamımızı etkileyen ya da belirleyen çılgınlıklar denizinin orta yerindeyiz. Zalim tanrıların en büyük tufan çağındayız. Yeni bir Nuh Gemisinin inşası ile tufandan kurtulmak dışında bir yol ve çözüm görünmemektedir. Duygu-düşünce ve ruhumuzu her an kanatan bir zihniyetin yol açtığı acılarla kıvranıyoruz. Tabi bunu acıları hissedebilecek yürek ve vicdanı olanlar için ifade ediyoruz. Çünkü günümüzde kırımdan geçirilen toplum ve birey anlam ve hissin yaşattığı toplum ve birey olmaktan bir hayli uzaklaşmış veya uzaklaştırılmıştır. Anlam ve hisler öylesine tahrip edilmiş ki, iyi ile kötü, doğru ile yanlış, güzel ile çirkin,kutsal ile lanet, özgürlük ile kölelik, namus ile namussuzluk ve benzeri ne kadar toplumsal değer varsa hepsi ters yüz edilmiştir. Tarihin hiçbir döneminde beyin ve yürekler içinde bulunduğumuz kapitalist modernite çağı kadar çıldırtıcı bir anlamsızlığa sürüklenememiştir. Toplum ve birey cinnet anında çakılmış kalmış durumdadır. Doğa zaten can çekişmektedir. Toplum ve birey ise şuursuzluğun karanlık dehlizlerinde ruhunu yitirmiş gibidir. Özel savaş medyasını takip eden bir insanın, eğer güçlü bir ideolojik donanıma sahip değilse akıl ve ruh sağlığını kaybetmesi an meselesidir. Tv, radyo, haber, dizi, film, reklam, magazin, gazete, tartışma programları, spor, sanat vs. vs her şey, her an ve her alan toplum ve insanı daha da çıldırtmak için erkek egemen sistem tarafından dizayn edilmiştir. Bir yanda sanal bir yanılsamayla asla ulaşılamayacak bir “cennet”vaatedilmekte, bir yandan da sonsuz bir Sysphos işkencesi yaşatılmaktadır.(Yunan mitolojisinde tanrılar Sysphos’a, yüksek bir tepeye büyük yuvarlak bir kayayı çıkarma cezası verilir. Ama zirveye ulaşmasına da asla müsaade edilmez. Tam zirveye çıkmak üzereyken, kaya yeniden başlangıç yerine, vadiye yuvarlanır. İşte sysphos cezası bunun sonsuza kadar tekrarlanmasıdır.)
Toplum ve bireyin yaşadığı en büyük trajedi ise niçin ve nasıl yaşamalı sorularına cevap verilmesi bir yana böylesi sorular ve cevap arayışına girmekten dahi kaçınmasıdır. Neden, nasıl ve niçin sorularını sormak en büyük günahmış gibi bundan müthiş bir korku duyulmaktadır. Egemen erkek sistem ve kapitalist modernitenin varlığı kadermiş gibi bir algı yaratılmıştır. Tarihsel köklere yabancılaşma ve kültürel köklerden kopma oldukça yaygındır. Bu en korkunç şekilde sistemin erkek egemenlikli karakterinde gizlenmiştir. Önder APO yaşanan çağ, toplum ve sistemi doğru çözümlemek ve anlamak için kadının içinde bulunduğu duruma bakılması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu en önemli kriter olmaktadır. Toplum ve bireyin özgürlük ve köleleşme düzeyini göstermektedir. İktidarcı-devletçi uygarlık erkek egemenlikli uygarlıktır. Bu sistem, kadına dayanan ahlaki-politik toplumun değerlerinin gaspı temelinde gelişmiştir. Kadın sadece biyolojik bir varlık ve bir cinsi temsil etmiyor. Doğal toplumun yaratıcı gücü, öncüsü ve tüm değerlerinin temsilcisidir. Dolayısıyla iktidarcı-devletçi erkek egemenlikli sistem ahlaki-politik toplumu dağıtmak için bilinçli tarzda onun yaratıcısı kadına veya tanrıçasına yönelmiştir. Kadını düşürmeden doğal toplumu düşüremeyeceğinin farkındadır. En stratejik saldırıyı bu noktadan başlatmıştır. Tanrıça İnanna’nın 104 me’si (tüm toplumsal değerler ve kutsallıklar) gasp edilmeden zalim erkek tanrılığını ilan edemezdi. Ana tanrıçanın demokratik komünal sistemi demokrasi, eşitlik ve özgürlüğe dayanmaktaydı. Kurnaz erkeğin tanrılığı ise kendini hile, zulüm, iktidar, devlet ve sömürüye dayandırmıştır.Uygarlığın zihniyeti ve ruhu erkekçedir! Doğa ve toplum karşıtlığına dayanan bu erkeklik günümüze kadar yaşanan tüm sorunların esas kaynağını oluşturmaktadır. Erkek zihniyetinin hegemon olması ile birlikte kutsal ve lanet yer değiştirmiştir. Kutsal olan lanetli, lanetli olan ise kutsal olarak gösterilmiştir. Kadın şahsında düşürülen toplum sömürünün her türlüsüne tabi tutulmuştur. Egemen erkek sistem kendini özne kadın, doğa ve toplumu ise nesneleştirmiştir. Uygarlık tarihi boyunca da tanrı-kul ve efendi-köle kültürsüzlüğü bir kader olarak topluma dayatılmıştır.
Beş bin yıldır zalim erkekliğin yaptığı çılgınlıkların bedelini ödüyoruz. Her erkek daha çocukluktan başlayarak bir imparatorun egemenlikçi zihniyet ve ruhu ile büyütülmektedir. Kadın ise çocukluktan itibaren erkeğin mülkü biçiminde eğitilmektedir. Erkeğin en zayıf ve düşkünü, kölesi bile kendini kadın karşısında cihan imparatoru gibi görmektedir. Erkeklik egemen olmakla ile özdeş kılınmıştır.
Erkek egemenlik altında yapılan en büyük namussuzluklar daima namus adına yapılmış ve yapılmaktadır. Önder APO bunu derinliğine çözümlemiş, bu hastalığı aşmak ve özgür yaşayabilmek için “erkeği öldürmek” gerektiğini önemle belirtmiştir. Neden erkeği öldürmek gerekiyor? Bununla amaçlanan nedir? Nasıl başarılabilir? Benzer onlarca soru sıralanabilir. Ki bu nokta da köklü bir devrim gerçekleştirilmeden özgürlükten dem vurmanın hiçbir anlamı yoktur. Saf kötülükten ibaret olan uygarlığın yaratıcısı, tüm özelliklerini belirleyen ve temsilini yapan erkektir. Erkekliği öldürmek sınırsız iktidar hırsını, hırsızlığını, ahlaksızlığını, talanını vs. öldürmek ve aşmak demektir. Ve bu sadece iktidar veya devletin başında olan erkeğe ait bir erkeklik değildir. Yediden yetmiş yediye, imparatordan köle olanına, tanrıdan kul olanına kadar hepsinin ruhuna yedirilmiş bir faşizmdir. Kuşkusuz nasıl ki kadın sadece biyolojik olarak ele alınamaz ise erkekte sadece biyolojik olarak ele alınamaz. Erkek zaten özünde kötüdür denilemez. Fakat beş bin yıldır yaratılmış olan erkek ve erkeklik tam bir baş belasıdır. Bu erkeklik kendine göre de bir kadınlık ve ya “karılık” oluşturmuştur. Kadının, yarattığı ve öncülüğünü yaptığı özgür toplum sistemi dağıtılınca her türlü aşağılanma, hakaret ve zulme uğratılmıştır. Kadın tüm kutsallıkların anası olmaktan tüm kötülüklerin anası olmaya dönüştürülmüştür! Tüm kutsallıklar erkeğe tüm lanetlikler kadına mal edilmiştir. Tarihin en büyük komplosu bu noktada gerçekleştirilmiştir.
Bu durumu günümüzde yaşamın her anı ve alanın da görmek mümkündür.Cinsiyetçilik zihniyeti uygarlığın üzerinde inşa edildiği ana zemindir. Sistemin tamamı kadın köleliğine göre oluşturulmuştur. Aileden devlete, eğitim sisteminden sağlığa, ekonomiden sanata, kültürden spora vs. kadının ve onun şahsında toplumun sınırsız kölelik ve sömürüsüne göre örgütlendirilmiştir. Kadın kadar bir cins olarak erkeği de köleleştiren vahşi bir erkekliktir.Cinsiyetçi uygarlık kadın gibi erkeği de karılaştırmıştır.
Bu sistemde kadının payına düşen erkekliğin sınırsız iktidarına gönüllüce hizmet etmektir. Önder APO kapitalist sistemde kadının “metaların kraliçesi” olduğunu belirtmektedir. Kadının kendisine ait hiçbir şeyi yoktur ve olamaz. Ne yüreği ne ruhu ne de bedeni kendisine aittir. Zaten düşüncesinin olmadığı, akıldan yoksun bir varlık olduğu sürekli tekrarlanmaktadır. Sistemin en temel ilkesi kadının kendine ait olmadığıdır. Saçmalık öyle bir düzeye vardırılmıştır ki, kadın biyolojik olarak dahi erkeğin bir eki olarak tanımlanmıştır. Kadının erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığına toplum ve kadının kendisi dahi ikna (!) edilmiştir. Özcesi erkek egemenlikli uygarlık sisteminde kadın, erkeğin üzerinde her türlü tasarruf hakkına sahip olduğu mülkü ve nesnesidir. Erkeğin istekleri esastır. Çünkü her zaman erkek haklıdır! Erkek temiz ve saf olandır, kadın ise kirli ve kurnaz olandır! Kadın her şeyiyle erkeğin isteğine uymak zorundadır! Erkeğin arzularını karşılamak için yaratılmıştır! Dolayısıyla erkeğin her türlü sapkınlıklarını üzerinde uyguladığı varlıktır kadın! Erkek için makul olan kadın, her söylediğine boyun eğen kadındır. Erkek cinsel sapıklıklarını ise namus kisvesi altında gizlemeye çalışmaktadır. En aşağılık tarzda güdülerini tatmin peşinde koşarken ahlaklı görünmeye çalışmaktadır. Kendinde taşıdığı kirliliklerin farkında olduğu ve itiraf etmediği için kadının da sürekli kötüye meylettiğini ve her an kendisini aldatabileceğini varsaymaktadır. Bu durum kadının veya mülkün elden gidebileceği korkusuna yol açtığından dolayı kadını örtünmeye zorlamakta ve evde tutsak almaktadır. Başka erkeklerden uzak tutmak istemesinin altında erkeğin kendisinin her gördüğü kadını mülkleştirme arzusu yatmaktadır. Çünkü kendisi her gördüğü kadına sahip olmak istemektedir. Bir kapitalistin gördüğü her değere, mala sahip olma arzusu ya da bir imparatorun tüm dünyayı fethetme arzusu ile bir ve aynı duygudur.
Erkek egemen istemin namustan söz ettiği nokta en büyük namussuzluğu yaşadığı ve uyguladığı andır. Erkek-egemen zihniyet türettiği “iffetli kadın” anlayışıyla sistemini sürdürmektedir. İffet sözlük anlamıyla arı, temiz demektir. Namus anlamında kullanılmaktadır. Söz konusu erkek egemen zihniyetin kadını kendine göre tanımlaması olduğundan dolayı iffet tek başına anlam ifade etmemektedir. “İffetli kadın” kavramlaştırması olunca devreye erkeğin kadını kendine göre kalıplara sıkıştırması ve köleliğin bin bir zinciri ile bağlamasıdır. Kadını saçının tellinden tırnağına, bedeninden kılık kıyafetine, düşüncesinden duygularına kadar denetime alması ve kullanmasıdır. Eğer kadın erkeğin her istek ve talebini yerine getirmek için yaşarsa en iyi en iffetli kadın olmayı başarmış demektir! Ki bunun olması ise mümkün değildir. Çünkü hiçbir zaman efendinin istekleri bitmez ve aynı kalmaz. Bugün iyi gördüğünü yarın kötü görebilir. Bir an güzel bulduğunu bir an sonra çirkin bulabilir. Çünkü iktidar ve erkeklik şizofren bir ruh halidir. Yani erkek sistem içinde kadın ne yaparsa yapsın “iffetsiz” olmaktan kurtulamaz! Örneğin; on yaşlarında bir kız çocuğunun seksen yaşında bir erkeğe satılması iffetliliktir, karşı çıkmak ise iffetsizliktir! Her türlü tecavüze (ruhsal olandan fiziki olana, hatta ensest olanına kadar) katlanmak iffetlilik karşı durmak ve red etmek ise iffetsizliktir! En vahşice bir recme kadar cezalandırma iffeti korumanın masum bir yöntemi olarak görülmek ve sessizce kabul edilmek durumundadır! Kısacası yaşadığımız erkek egemen sistem en iffetsiz olanın en iffetçi olarak yüceltildiği bir iffersizlik veya namussuzluk cehennemidir.
Günümüzde Asya’dan Avrupa’ya, Amerika’dan Avusturalya’ya, Afrika’ya dünyanın her alanında hegemonyasını kuran erkek egemenlikli uygarlık kadın kırımını uygulamaya devam etmektedir. Ailede, işte, okulda, pazarda, köyde, şehirde vs. her yerde kadın şahsında yaşam katledilmektedir. Töre, namus, aşk gibi gerekçelerle binlerce kadın katledilmektedir. Fuhuş ve seks ise kapitalizmin en çok kazandıran iş sektörleri olarak geliştirilmektedir.Aşk adına aşk katledilmektedir. Din adına dinsizlik yüceltilmektedir. Ahlak adına ahlaksızlık kutsanmaktadır. Özgürlük adına kölelik, iffet adına iffetsizlik meşrulaştırlmaktadır. Yazılacak o kadar çok şey var ki, gerçekten insan yazarken bile tahammül edemiyor. Yani “nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça!”
Bu sisteme karşı başta kadın olmak üzere demokratik komünal toplum ve kültürü direnmektedir. Demokrasi, eşitlik, özgürlük ve adalet mücadelesini yürüten toplum, halk, sınıf, inanç ve kültürlerin direniş saflarının en önünde daima kadınlar yer almıştır. Bugün de en ön saflarda direnmeye devam etmektedir. Gerek dünyanın her alanın da gelişen özgün kadın örgütlenmeleri gerek tüm toplumsal mücadelelerde yerini almaktadır.
Ki eğer toplum ve birey demokrasi, eşitlik ve özgürlük temelinde bir yaşamı inşa edecekse bu ancak kadın özgürlükçü çizgide, kadın kurtuluş ideolojisi temelinde mümkün olabilir. Erkek egemenliğin hem erkek hem de kadına ve tüm topluma dayattığı “karılaşma” aşılmadan özgürlükten ve namuslu olmaktan söz edilemez.
Tarih boyunca Önder APO ve PKK hareketine kadar hiçbir Önderlik ve hareket bu konuya gerekli önemi vermemiştir. Zaten iktidarcı-devletçi uygarlık kadına dayalı doğal toplumu inkar ederek ve sömürerek ortaya çıkmıştır. Demokrasi, eşitlik ve özgürlük hareketleri ise ne kadar çok direniş geliştirmiş olsalar da kadın şahsında doğru bir yaklaşım sahibi olamadıklarından dolayı kaybetmekten ve yenilmekten kurtulamamışlardır. Önder APO’yu diğer tüm tarihsel önderliklerden, PKK’yi diğer tüm özgürlük hareketlerinden ayıran ve başarısının temelinde yatan en önemli etken kadın kurtuluş ideolojisini geliştirmesi ve ona bağlılığıdır. Öyle ki, Önder APO PKK’yi; “PKK kadın partisidir” diye tanımlamıştır. Şehit Zilan, Sema, Beritan, Sara arkadaşlar öncülüğünde binlerce kahraman şehit şahsın da özgür kadın kişilik ve çizgisi netleşmiştir. Özgür kadın ordulaşması ve partileşmesi Kürdistan dağlarından başlayarak tüm topluma, Ortadoğu ve dünyaya yayılmaktadır. Önder APO, PKK ve PAJK öncülüğünde erkek egemenlikli sistem aşılmaya başlanmıştır. Alternatif olarak ise demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigma temelinde eşit ve özgür yaşam inşa edilmektedir. Beş bin yıllık toplumsal sorunların kaynağında kadına, kadın şahsında doğa ve topluma karşı yapılan komplo vardır. Sorunu kadın sorunu olarak tanımlamakta yanılgıdır. Kuşkusuz kadının sömürülme sorunu vardır. Fakat asıl sorun erkek sorunudur. Eril egemenlikli zihniyetin yarattığı felaketler sorundur. Dolayısıyla sadece kadının değil aynı düzeyde erkeğin ve tüm toplumun özgürleşme sorunu var. O halde demokrasi, eşitlik ve özgürlük sorunu hepimizin sorunudur. Kadın kurtuluş çizgisinde derinleşerek kişiliklerimizde gerçekleştireceğimiz zihniyet ve vicdan devrimi ile erkek egemenlikli sistemin zulmüne son verebiliriz. Gün iffetsiz iffetçilerden hesap sorma günüdür. Gün erkek egemen sisteme karşı her alan da direnme günüdür. Zafer kazanılacak ilk mevzi beyin ve yüreklerimizdir, buradan başlayarak kazanılacak zafer, sistemin nihai yenilgisinin de en güçlü müjdesi olmaktadır.
Baran Nuda