HABER MERKEZİ
“Fedailik; PKK’nin yaşan özüdür.” Bu belkide fedailiğin PKK ile bağlarını anlatabilecek bir sözdür. Yanlız sözde değil bu bizim özgürlüğümüzün de kilididir. Kürdistanda başta Rêber Apo’nun fedai ruhu olmasaydı bir dal bile kıpırdayamazdı. Hele Kürt kişiliği yaşadığı ihaneti Mezopotamya topraklarına bulaştıran laneti fedai bir ruh olmadan asla silinemezdi.
Bugün azıcıkta olsa bu topraklar üstünde özgür yaşamak için halklar ile beraber Mezopotamya, insanlığın beşiğinde özgürlük haykırışlarını dahada çoğaltmak için kesinlikle fedailik özünü yitirmeden yaşanmalıydı, yaşadıkça insanlığa birşeyler vermiş olacağız. Kaybolan hakikati, yalanla kirletilmiş aşkı bedeli ne olursa olsun geri alacağız. Anlamını yitiren yaşama anlam katacağız ihaneti yok edip öylece Mezopotamya da, bu topraklarda tanrıçalar karşısına çıkabileceğiz.
Bizi tarih karşısında başka hiç bir yol temizleyemez ve hiç birşey aklayamaz. Ve PKK için “adı bir parti ama tepeden tırnağa bir yaşam” diyor Rêber Apo. Bir parti ile yaşamı yeniden yaratmak istiyor. Türküsünü Rêber Apo’nun fedaileri seslendirecek bu yaşamın.
Ve işte bir ezgi duyuyoruz. 96’da Dersim’de baştan sona Zîlan. Türkü olmuş ve haykırıyor Zîlan ‘yaşam iddiam çok büyük anlamı bir yaşamın ve büyük bir eylemin sahibi olmak istiyorum. Yaşamı ve insanları çok sevdiğim için bu eylemi gerçekleştirmek istiyorum.’ Onu en iyi anlatan bu sözler değil mi. Bedenine bağladığı bombasıyla fedaice düşmanın beyninde patlıyor. O patlama ile bizlerde uyanıyoruz derin uykudan. Ve 38’i yani Dersîm’in tarihini ve öncesinde yapılan katliamları hatırlatıyoruz. Yani Geliye Zîlan ve kadının binlerce yıllık hıncını öfkesine şahit oluyoruz. Bunu yüreğimizde hissediyoruz. Dersîm diyoruz işte yani tanrıçan yani Zîlan geldi. Artık o korkularını sil at yüreğinden, Zîlan 38’in intikamını almak için seni seçti. Sende onu al yüreğine, sende biliyorsun ki o ana rahmine ilk düştüğünde, daha gözünü dünyaya açmadan süngülenen çocuğunun intikamıdır. O çığlıktır Munzur’un haykırışıdır. Adını nereden aldı biliyor musun Geliye Zîlan’dan onun o üstüne betonlar dökülse de kapanmayan yarasından aldı. Sende biliyorsun ki Zîlan duygulu ve zekiydi. O adını boşuna seçmemişti. Amacı hatırlatmaktı bir daha Geliye Zîlan’ı düşman onun ismini duyduğunda hatırlamalıydı ve intikam günü olduğunu bilmeliydi. Tarih bizden hesap istiyor diyebilmeliydi. Ve kadındı. Kimliği unutulan çoktan ihanete uğrayan kadındı. Bedeninde taşıdığı elbette bir bebek değil yılların birikmiş öfkesi ve hıncı idi. O yılların hıncına gebeydi. O çalınan aşkın sancılarını, kadının doğum sancılarını çekiyordu. Ve biri diyor “patlattı bedenini paramparça oldu. Parçaları sanki gökyüzünde yüceldi biz ise yerin dibine girdik sanki parçalanan bizdik” evet parçalanan korkuydu. Zîlan bir yol oldu. Doğurduğu intikamı ile bir umut yolu oldu. Bu yol 98’de Sema’ya ateşle ulaştı. Zor olmadı o yolu bulmak Sema için o Agiri’yi da, Geliye Zîlan’ı da, Zîlan’ı da iyi tanıyordu ve nasıl cevap olunması gerektiğini biliyordu. O Zîlan’ın, Kürtlüğün bilinciyle büyümüştü. Ve intikamıyla Leyla Qasım’ın Leyla Qasım’dı bir adı. Onun hayalleri ile büyüdü. En az Agiri isyanı kadar derindi ve doruktaydı. Bir gül ki taşları parçalayıp yaşam olanağını yaratıyorsa, o da zindanda bir yaşam yaratabilmeliydi. Hemde güneşle gökyüzüne bakarak iki güneşin olamayacağını kavradı. Mazlum’du üç kibrit çöpü ile Newroz’du. Düşmanı ençok korkutan ateşti. Gerçeklikti ateş, tıpkı Newroz gibi ve çoğalıyordu yandıkça 8 Mart’tan, 21Mart’a ateşten bir köprü olmak istedi. Diri diri yakılan ve 21 Mart’a ateşle özgürleşen halklar. O da ateşle arınıp son hücresine kadar 21 Mart’a özgürleşmeliydi. İsyan buydu, haykırışı buydu insanlığa ateş sönmemeliydi. O ki halklara özgürlük getirecek, o ki aydınlık sacaçak ve Sema dansa başlamıştı. Zîlan ezgileri ile dansa başlamıştı.
Ve Gulan baştan sona bir yaşam fedaisi ulu bir çınar gibi köklerini Mezopotamya topraklarına salmış. Ne bir fırtına devirebilir. Ne depremler yıkabilir. Yüzünü güneşe dönmüş direniyor. Toprağına o kadar sarılmış ki. Bedel ne olursa olsun koparamaz onu kimse bu mezopotamya toprağından bağlılık bu değil miydi, sınav en zor fırtınalarda verilmiyor muydu. Devrim fırtınalı kişilik istemiyor muydu. Ve dayatılan bir ihanet ise fırtına olunmalıydı. Gulan parçalamak için ihaneti komplo ile Kürt aşkı elimizde yetersiz yoldaşlığımızla kayıp gitmiyor muydu. Dewreş u Adule, Mem û Zin, Siyabend û Xece gibi eller kavuşmadan mı bitecekti bu destan bununla tarih tekerür edip seyirci olmak istemiyor muydu.
Bir duruş lazımdı o zaman yaşamda fedai olunmadan parçalanamazdı ihanet. Ahlaklı olanda bu idi. Ve Gulan parçaladı o ihaneti.
Asırlar sonra üç tanrıça orduları ile partileri ile Haziran da yaşam yarattılar. Üçüde yaşam ve PKK’nin fedaileri aynı türkünün ezgileri gibi haziranda buluşup haykırdılar. Bir canımızdan daha fazla birşey olsaydı da feda edebilseydik. Gökyüzünde bir Güneş olur yanlızca ve PKK ateşten bir gömlektir. Giymesini bildin mi arınırsın. İşte fedailik bu ateşten gömleği giyip arınmak. Şimdi Zîlan, Gulan ve Sema’nın mücadeleleri yolumuzu aydınlatıyor. Onlar gibi arınmasını ve zafere ulaşmasını onlardan öğrendik, bu çizginin fedaileri olmayı onlardan öğrendik.
Şehit Göksun Takımı