HABER MERKEZİ
İstanbul büyük şehir belediye başkanlığı seçimini kimin kazanacağını Kürt oyları belirliyor. Kürtler bu güçleriyle Türkiye’nin kaderini doğrudan etkileyen konuma gelmiş sayılıyor. Seçimlerin İmamoğlu’nun kazanacağını da AKP-MHP’lilerin dilinden anlıyoruz. Kürt kanıyla beslene beslene bu güne gelmiş Erdoğan ve çetesi, son zamanlarda Kürtlere yumuşak mesaj veriyor. Demek ki durumları iyi değil.
AKP, içerde ve dışarıda kendini kabullendirmek için ‘Kürt açılımı’ dediği siyasetiyle epey bir yol almıştı. Devlet içi çelişkiler derinleştikçe Gülen cemaati ile Ergenekoncular arasına sıkışınca Kürtlere yalvarmıştı. Kürt siyaseti de kapitalist modernitenini ajan örgütü olan Gülen cemaatini zayıflatmak ve Türk devletinin müesses nizamını dağıtmak için AKP’yi bir koz olarak kullandı. Bu politika, Gülencilerle Ergenekoncuları vuruşturdu. Bu vuruşma sırasında AKP Gülencilerle hareket etti. Ve kendisini Ergenekoncuların yargılandığı davaların savcısı ilan etti. Ergenekoncular güçten düştükten sonra cemaat ile AKP arasında kimin devlet olacağı kavgası başladı. AKP cemaat karşısında PKK’ye yalvar yakar ‘beni kurtar’ dercesine Kürt halk önderliğinin ayaklarına kapandı. Kürt hareketi Türkiyeyi ajan bir cemaatin eline düşürmemek için büyük fedakârlık yaptı. Kimin devlet olacağı savaşının sonucunda 15 Temmuzda bir darbe oldu. Gülen cemaatinin darbe ile Türkiye’yi ele geçirememesinde Kürt halk önderliğinin öngörüleri Türkiye cumhuriyetini kurtardı dersek çok bilinmeyen bir gerçekliği hatırlatmış oluruz. Bunun nasıl olduğunu burada yazacak değilim. Devlet yetkilileri özellikle de İmralı adasına gidip gelenler bunu çok iyi biliyorlar. Peki sonra ne oldu ve günümüzde durum ne?
Kürtler darbecilere destek vermedi. Hatırlarsanız darbenin ilk günlerinde PKK yönetimi adına basına bir açıklama yapılarak Türkiye’de devletin yeniden rayına oturması, iç savaşın çıkmaması, sağduyulu olunması yönünde bir açıklama yapıldı. O günün keşmekeşliği içinde bu açıklama pek görülmedi, görülmek istenmedi. Darbeyi Allah’ın bir lütfu olarak gören Erdoğan adlı katil ve iktidar hastası, sadece kendisini ve ailesini düşünen kibir küpü adam önündeki engellerden kurtulmuşçasına Kürt halkına karşı savaş ilan etti. İmralı süreci denilen sürecin olmadığını, masanın kurulmadığını ilan ediverdi. Sanki Kürtlerin güç olarak Türkiye’nin geçirdiği badirelerde hiç bir rolü yokmuş gibi hareket etti. Kendini güçlü sanan her Türk yetkili ne kadar güçlü olduğunu Kürtleri katlederek gösterme sapkınlığına sahiptir. Erdoğan da bu sapkın ve sapıklardan biridir. Hatta en önde gelenlerindendir. Ve bilindiği gibi 2015, 24 Temmuzdan sonra Türk devleti, tarihinde görülmemiş düzeyde Kürt halkına karşı savaş ilan etti. Ve bu savaşı Bakur, Başur ve Rojava Kürtlerine karşı acımasızca sürdürdü. Sürdürüyor.
Erdoğan Kürtleri siyaset sahnesinden uzaklaştırarak Türkiye ve Kürdistan’ı iktidarı için gül bahçesi yapmak istedi. Örgütlü ve güçlü tek muhalif hareket olan Kürt özgürlük mücadelesini tasfiye ederse ‘cennete’ gireceğini sandı. Kürt halkı büyük bedeller vererek direndi. Kürt halk önderliğine yılları alan ağır tecrit uygulandı. Tüm bu süreçte binlerce Kürt devrimci, yurtseveri şehit düştü. Tüm bu giden yaşamların katili Erdoğan’dır. Ve Kürtler asla bunu unutmayacaktır. Erdoğan olmasa da torunları bunun hesabını verecektir. Kürt halkı Türk devlet yetkililerinden tek tek hesabını soracaktır.
Erdoğan ve Bahçeli ittifakı gibi Erdoğan ve adamlarının İstanbul seçimleri için Kürtlere şirin gözükme numaraları, düşük profilli Binali Yıldırım’ın Amed’e gidip etrafındaki hainlerle ‘Kürdistan Atatürk zamanında vardı’ demesi ve bu sözlerini ajanları olan KDP cenahının medyasında canlı verilmesi, bu alçak ve katillerin Kürtler hakkında ne kadar ahlaksız olduklarını bir kere daha göstermiş oldu. Atatürk zamanında meclise Kürdistan mebusları da gitmiş diyerek bir kez daha dolaylı yoldan bu gün Kürdistan yoktur dedi. Kürtçeye kurs açabiliriz diyerek de Kürt halkının kimliği ile dalga geçti. Hakaret etti. Bu alçak inkarcı faşistler halen Kürtçeyi kursluk bir dil olarak görüyor. Kürdistan özgürlük mücadelesinin büyük direnişi, Erdoğan Bahçeli birliğini Kürt halkının ulusal bilincini yükselten önemli bir dış faktör haline getirdi. Son beş yıldır yaşananlardan sonra Erdoğan ve adamlarına inan hatta ‘acaba’ düzeyinde bile düşünce taşıyan bir Kürt namus ve şerefinden şüphe duymalıdır.
Erdoğan ve çetesi geçmişteki gibi yeniden Kürtleri yanına alacağını sanıyor. Bunu da İstanbul seçimleri için istiyor. Bu alçak Kürtleri kendisi gibi onursuz ve balık hafızalı sanıyor. İstanbul seçimlerinin öneminden ötürü bir kez daha Kürtlere gül uzatıyor. Ama Kürtler bu gülün zehirli olduğunu çok iyi biliyor. Bunun için her kesimden Kürtler bu defa Erdoğan ve Bahçeli’yi yok edecek adımlardan olan İstanbul seçiminde dersini verecektir.
Bitirmeden bir iki şeyi de dini hassasiyeti önde olan Kürtlere için söylemek istiyorum. Dini hassasiyet adına hareket ediyorum bunun için Erdoğan ve Bahçeli’ye oy verebilirim diyen bir Kürt, Kur’an ayetlerine göre kesinlikle günah işlemiş olur. Sadece Kürt de değil diğer halklardan Müslüman duyarlığı olan biri de, sadece dini hassasiyetiyle AKP-MHP oy verirse günaha girmiş olacaktır. Çünkü yalancı, talancı, hilekar, ayrımcı, menfaatçi ve adaletsiz birine destek olmak İslam’a göre günaha girmektir. Kürtler bilmelidir ki kimlik ve kültürleri Allah’ın ayetlerinden biridir. O zaman kimliğinizi, dilinizi inkar eden, Kürt-Kürdistan adlarını sizi aldatmak için kullanan birilerinden daha büyük zalim ve yalancı olamaz. Kürtçe eğitimi yasaklayan, Kürdistan yok diyen varsa da geçmişte Atatürk döneminde kaldı diyen birilerine oylarınızla destek olmanız kadar sizi günaha sokacak başka bir tutum daha olmaz.
Mehmet GÖREN/Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi