HABER MERKEZİ – Trio-faşizm olarak AKP’nin iktidara gelişinin, Kürt sosyolojisinin üzerinde ciddi etkileri olmuştur. AKP iktidarı, yüzyıllık kültürel-soykırım politikalarını Siyasal-İslamla bezeyip, çeşitlendirerek yaşamın her alanına yaymaya çalıştı. Daha önceki iktidarların netice alamadığı Kürt inkâr ve imhasını, sonuca götürüp tamamlamayı, kendisi için birinci vazife ve hayati elzem olarak görmüştür. Bunun için de her yol ve yöntemi devreye sokmuştur. En çok üzerinde durduğu konulardan biri, Kürdistan da orta sınıfı büyütmek ve geliştirmektir. Verdiği çeşitli kredi ve desteklerle kendine bağlayarak, bu sınıfın hem sömürgeci sistemle barışık yaşamasını sağlamaya, hem de topluma bir model olarak sunmaya çalışmaktadır. Kredi ve destekler bu sınıfı, Kürt toplumunun içerisinde geliştirmek içindir. 30- 40 yıl vadeyle verilen kredilerle insanların yaşamı ipotek altına alınarak, sisteme karşı insanları pasifize bir duruş içerisine çekmek istemektedir.
Orta sınıf karakteri itibariyle sistemle barışıkken, kredilerle bu durum daha da pekiştirilmek istenmektedir. Günün birinde sömürgeci sisteme karşı, herhangi bir muhalif duruş içinde olmasınlar diye, onların yaşamını uzun vadeli rehin tutarak önceden tedbir alma yoluna gitmektedir. Zaten bu uzun vade içerisinde tümden eritebileceğini de hesaplamaktadır. Yine inşaat alanında mühendislik, müteahhitlik, taşeronluk gibi mesleklerin önünü çeşitli teşviklerle açarak orta sınıfı genişletmeye çalışmaktadır. Bunun sonucunda Kürdistanda adeta bir müteahhit ve taşeron ordusu oluşmuş durumdadır. Bunun yanında, Kürdistan da tefecilik ve faizcilik geliştirilerek, hem orta sınıfı geliştirmenin hem de toplumun ahlaki yapısını bozmanın bir aracı haline getiriliyor. Aynı zamanda orta sınıf yaşamına hitap eden AVM’ler gibi alanları sürekli geliştirerek bu sınıfı büyütmek, diğer yandan toplumu bu yaşama özendirme projelerini de geliştirmektedir. Özellikle de kent mimarisini bile, orta sınıfa göre yeniden dizayn etmektedir. Toplu konut ve site tarzı mimari projeleri hayata geçirmektedir. Toplu konut ve sitelerle, toplumu değişikliğe uğratmakta, topluma orta sınıf yaşam tarzını dayatmaktadır.
1980-90’lı yılların göçertme politikaları sonucunda kentlerin kenarlarında oluşmuş olan varoş ya da gecekondu mahallelerini, kentsel dönüşüm projeleri adı altında rant kapısına da dönüştürerek yıkmakta, yerlerine toplu konut ya da site blok-evler inşa etmektedir. Tabii bununla beraber çoğu zaman kentlerin tarihi yapılarını da ya yıkmakta ya da tahrip etmektedir. Bununla da kentlerin tarihi ve kültürel dokularını yok etmektedir. Aslında yok edilen kentin toplumsal kimliğidir. Toki ve site blok-evler, orta sınıfa göre tasarlanmış evlerdir. Çok katlı, çekirdek aileye göre yapılmış, çok sayıda yüksek apartmanlardan oluşan ve hepsi de birbirine benzeyen yapılaşmalardır. Güvenlik tedbiri ve askeri amaçlar düşünülerek hepsi de birbirine geniş yollarla bağlanmıştır. Bu yapılaşmalar aileleri birbirinden izole edecek şekilde düşünülerek yapılmıştır. Komşuluk, akrabalık ilişkilerini ortadan kaldıran biçimde tikel olarak inşa edilmiştir. Nitekim buralarda yaşayanlar birbirlerini ve komşu komşuyu tanımıyor. Çünkü zihniyete göre inşa edilmiştir.
1980-90’lı yıllarda kentlere göçertilen insanlar, yerleştikleri kenar mahallelerde klan, kabile ve aşiretinden kopartılmış olsa da akrabalık, komşuluk, hemşehrilik ilişkilerini sürdürüyorlardı. Ne tam kentli olabilmişlerdi ne de klan, kabile ve aşiret ilişkilerini bir çok yönüyle sürdürebilmişlerdi. Ikisinin arasında akrabalık ve hemşehricilik olgusunu geliştirmişlerdi. Toplumsal bağlar zayıflamış olsa da sürdürülüyordu. Şimdi ise toplu konut ve benzeri yapılaşmalarla, bu zayıflamış toplumsal bağlar da ortadan kaldırılmak istenmektedir. Çünkü toplumsal bağlar ortadan kaldırıldıkça, tekçi ulus devlet modeli bağlamında kapitalist-modernite ve toplumda onun yaşam temsilini yapan orta sınıf gelişecektir.
Uluslararası küresel sermaye kendi varlığını ve sömürüsünü sürdürmek için, bütün ülkelerde orta sınıfı geliştirmeyi esas alır. Orta sınıf, faşist devletleri ayakta tutan temel güçtür. Refah düzeyi yüksek yaşam biçimleri, limiti fazla gelir kaynakları ve belli mal varlıkları olduğu için, sistemle çatışmaları halinde bunu kaybedeceğini görür. Kaybetmemek, daha da büyütmek için sistemle barışık ve uyumlu yaşamayı esas alırlar. Sisteme en çabuk ve gönüllülük temelinde entegre olan kesimdir. Bu yapılanmayla orta sınıf, devletler için emniyet subabı işlevi görür. AKP iktidarının, Kuzey Kürdistan’da bu sınıfı geliştirmek istemesinin temel nedeni de bu sınıfın karakteristik yapısı ve özellikleriyle ilgilidir. Ve tüm bunlarla beraber günümüzde, Kuzey Kürdistan da bir orta sınıf gerçekliği ortaya çıkmıştır. Bu sınıf, T.C ulus devlet sistemini, sömürgeci bir sistem olarak görmeyen, onunla da yaşanabileceğini, ona karşı mücadele etmeyi sistem içileşme olarak algılayan, Kürt toplumsal gerçekliğine yabancılaşmış bir karakter ve özellikler kazanmıştır.
Yine, günümüzde Kürt sosyolojisinde ortaya çıkan bir diğer durum ise, kent eşrafı olarak tarif edilen zanaatçılığa ve küçük esnaflığa dayalı kesimin erime noktasına gelmiş olmasıdır. Bir zamanlar kentlerin en önemli dinamik tabakasını oluşturan bu kesim, günümüz sosyolojisinde yok olma ile karşı karşıyadır. Özellikle sömürgeci sistem tarafından Kürdistan’da, ticaret ve hizmet sektörüne dayalı geliştirilen tekeller ve şirketler zinciri ile birlikte ÇUŞ’lara ( çok uluslu şirketler) ait devasa alışveriş merkezleri AVM ve Mega marketler- gibi yapılarla küçük esnaf tabakası ekonomik olarak çökertilmiştir. Zanaatçılık ise, kar ve sömürü üzerine kurulu kapitalist sistemin Kürdistan?da ithalata dayalı serbest-pazar (tekelleşen-pazar) ticaretinin geliştirilmesinden sonra, seri üretim karşısında tutanamadığı için giderek zayıflamış, günümüzde ise yok olmanın eşiğine gelmiştir. Kent eşraf tabakasının bu şekilde, yok olma noktasına getirilmiş olması, hem ekonomik olarak önemli sayıda bir nüfusun yoksullaşarak işsizleşmesine yol açmış, hem de bu tabaka içerisindeki sosyolojik geleneklerden olan esnaf etiğini kapsayan, sınırlı da olsa demokratik- komünal değerlerin kalıntısı olarak yardımlaşma- dayanışma, komşuluk, dürüstlük, yardımseverlik ile birlikte usta- kalfa ve çırak arasındaki sevgi ve hürmetle beraber koruma, kollama ve sahiplenme adetleri de neredeyse yok olma noktasına gelmiştir. Çünkü bunların yerine ikame edilmeye çalışılan markalara dayalı AVM’ler ve Mega marketlerde ise, bu tür toplumsal özellikere yer verilmez. Kar ve sömürüye dayalı, tüketim endeksli ticaret anlayışı esas alınır.
Diğer bir olgu ise, sömürgeci sistemin göçertme politikalarıyla Bakur Kürdistan sosyolojisinde yarattığı değişikliklerdir. TC-sömürgeciliğinin sürekli ve sistemli olarak uyguladığı mecburi iskana dayalı göçertme yöntemleri, Kürt sosyolojik yapısında çok ciddi tahribatlara ve bunun sonucunda farklı sosyolojik olguların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bunlardan biri, tarih boyunca geliştirdiği kırım ve zorunlu göçlerle, nüfusun kentlerde toplanmasını getirirken, kırsal nüfusun ise oldukça azalması sonucunu doğurmuştur. Daha önceleri Kürdistan nüfusunun ezici çoğunluğu kırsal alanda yaşarken, göçertme politikalarıyla birlikte bu durum sürekli değişikliğe uğratılmıştır. Kürdistan kırsalında yaşayan göçebe ve yarı-göçebelerden eser kalmamıştır. Özellikle dağlık alanlarda bulunan mezra ve köyler ise tamamen boşaltılmış durumdadır. Günümüze gelindiğinde ise, Kürdistan demografisi tamamen değişiklik arz etmektedir.
Binlerce yıldır sürüp gelen kır- kent arasındaki demografik optimal-denge alt-üst edilerek aralarında büyük bir uçurum açılmıştır ve bu olumsuz uçurum giderek de büyüyor. Çünkü sömürgeci sistem, göçertme politikalarına devam etmektedir. Kırın boşaltılması, kentlerin nüfus açısından aşırı büyümesine, şişmesine yol açarken diğer yandan, asimilasyonu hızlandırmıştır. Çünkü, Kürt gelenek- görenekleri, dili, giyim kuşamı ve yine zayıflamış da olsa demokratik- komünal değerler ağırlıklı olarak, kırsal kesimde canlılığını koruyordu. Köyünden, mezrasından kopartılan insanların, gittikleri kentlerde bu değerleri yaşamaları ve yaşatmaları giderek zayıflayarak erime ve yok olma noktasına geldi.
Diğer bir husus ise, bu insanların her biri kendi köyündeyken tarımdan, ziraattan, hayvancılıktan ve doğadan iyi anlayan, üretken ve yetenekli birer vasıflı insan iken, gittikleri kentlerde vasıfsız olarak görüldüler. Çünkü kent yaşamına, üretim bilgisine, yeteneğine ve becerisine yabancıydılar. Üstelik kent yapısı, ekonomisi ve pazarı bu göçlere cevap olacak düzeyde değildi. Çoğu iş bulamadığı için, işsiz kalarak işsizler ordusuna dahil oldu. Kırın boşaltılması, işsizliği, yoksulluğu, açlığı ve ahlaki yozlaşmayı arttırdı.