HABER MERKEZİ
Yüz yıllık TC tarihinde Erdoğan gibi çok konuşupta boş konuşan bir devlet adamı herhalde olmamıştır. Yine Erdoğan gibi fırsatlar üzerine oturup politika yapan da.
Esasta Osmanlıdan bu yana TC devleti boşluklar ile birlikte Ortadoğu’da çeşitli hegemon güçlerin kendi aralarındaki çelişki ve çıkar ilişkileri sayesinde ayakta durmaktadır. Boşuna zamanında Rus Çar’ı Osmanlılar için, ”Bosporus’taki hasta adam” tespitinde bulunmamıştı. O gün bugündür, bu topraklarda kimi zaman hasta, kimi zaman yatalak, kimi zaman koma ve kimi zamanda ölmüş ancak suni teneffüsle yeniden canlandırılarak ayakta tutulmuştur.
Şimdilerde de Erdoğan ismindeki kişi hegemon güçlerin Ortadoğu’daki çelişki ve çıkar ilişkilerinden dolayı yine ayakta durmaktadır. Aksi taktirde Türkiye tarihinde herhalde Kenan Evren’den sonra en akılsız ve boş konuşan bir kişinin ayakta kalması başka nasıl izah edilecektir.
”Boş fıçı boş langırdar” diye Türklerin bir atasözü vardır. Halbuki; bilgili, erdemli kimse çok konuşmaz; gösterişten kaçınır. Ama bunlardan yoksun olan kişi, bilgiçlik taslar; çok konuşur; boş laflarla çevreyi rahatsız eder. Dahası, böyle kişilikler günlük olarak pot üzerine pot kırar. Yanında onların kulaklığına fısıldayanlar olmazsa şapa oturmuş gibi ortada dura kalır.
Dikkat edersek Erdoğan ismindeki kişi Prompter önünde durmadığında nasıl lümpen bir dil ile içi boş konuşmalar yaptığını herkes görebilmektedir. Yine boş boş herkese kafa attığını da.
Böyle bir kişinin dünyanın başka bir yerinde bir gün ayakta kalabilmesi mümkün değildir. Omurgasız olan, bugün bir şey söyleyipte yarın çark eden, siyasete başlarken mal varlığı ortadayken şimdilerde bin odalık saraylarda yatıp kalkan, söyledikleriyle o kadar çelişen bir kişinin gerçekten de ayakta kalması başka yerlerde zordur.
Biliniyor, Omurgasızlık bir hastalıktır. Ancak salt fiziki bir hastalık değildir bu. Fiziki hastalıklara çağımızda çeşitli yol yöntemlerle çözümler bulunabilmektedir. Lakin daha büyük bir tehlike ise omurgasızlık hastalığının siyasal olanıdır. Kimisi buna omuriliksizlik diyor. Siyaset dilinde ise bu hastalığa oportünizm deniliyor. Toplum, oportünizmi münafıklık olarak ele alıyor. Bu tanımlama İslamiyet’in bir kavramlaştırmasıdır ve anlamlıdır. İslamiyet, toplumu ilgilendiren birçok hususta değerli isimlendirmelerde bulunmuştur. Bu kavramların başında münafıklık gelir. Zındıklık, haram, takkiyecilik başka önemli kavramlardır.
Ahlak toplumu var eden önemli bir toplumsal normdur. Toplumu savunmasız bırakmak istiyorsanız onun ahlak ölçülerini aşındırın ve siz çok da uzun olmayan bir zaman diliminde o toplumun çöktüğünü göreceksiniz. Ahlaki bağları çözülmüş bir toplum ise zıvanadan çıkarak her türlü suç pratiğine gireceği gibi insan olmanın en asgari gerekliliklerini de yerine getirmemiş olacaktır. Özcesi ahlakı yitirilmiş bir toplum kaybetmiş bir toplumdur.
Erdoğan ahlak ölçülerini yitiren bir bireydir. Ahlaklı olmak dürüst olmayı. Samimiyeti ve özlü olmayı gerektirir. Lakin Erdoğan hem İslamiyet’in kavramlaştırmasıyla münafık yani sahtekâr, hem zındık yani dürüst olmayan ve inanmayan hem haram yiyici yani hırsız hem de takkiyeci yani özlü olmayıp bir yalancıdır. Bir toplumu da tümden bu hale getirdiği için siyaseten de tam bir lümpendir.
Dikkat edersek; bu şahıs Özgürlük der ancak her şeyi yapamayacağınızı söyler, demokrasi der ancak o demokrasi sadece sahte ve kendi yandaşları için geçerli olur. Özelde Kürtler için bu demokratik hakları talep ise terörizm oluverir. Kardeşlik der ancak çoluk çocuk demeden “güvenlik birimlerimiz devlete karşı çıkanları gözünün yaşına bakmadan vuracaktır” der. “Barış ve medeniyetler buluşmasından” söz açar ancak Kürdistan’a İslamiyet’in en büyük bayramlarından birinde bomba yağdırır.
Belirttiğimiz gibi böyle bir kişiliğin, siyasetçinin dünyanın başka bir yerinde ayakta kalabilmesi çok mu ama çok zordur. Ancak böyle olduğu halde tam 17 yıldır iktidardadır, hem de Ortadoğu gibi günlük olarak devasa bir savaşın yürütüldüğü bir coğrafyada.
Ancak, boşluklar üzerine yürütülen politikanın, dar kasaba politikacılığıyla herkesi bir Zübük tarzıyla bir şekilde idare etme siyasetinin sonuna doğru geldiğini söylemek herhalde çok yanlış olmayacaktır. Bu tespiti Erdoğan’ın kedi misali dört ayakta kalabilme yeteneğine rağmen söylüyoruz.
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi omurgasız kişilikten kaynaklı bir bukalemun gibi her renge giren, olup bitenleri çok basit ayak oyunlarıyla, ilkesiz duruşuyla bir yol bulan Erdoğan, artık son demlerine doğru gidiyor.
Uzun bir süredir bir yandan Rusları diğer yandan ABD ve NATO’yu idare eden Erdoğan’ın kuyruğu çok sıkışmışa benziyor. Kuyruğu sıkıştıkça daha fazla bağırıp çağırmaya başlayacağı, bunun için de daha fazla boş bir fıçı gibi langırdayacağı ön görmek zor değildir. Ancak bundan böyle yapacağı her boş konuşmanın eskiden olduğu gibi üstünü örtebilme, yan yatarak unutma imkânı yok gibi.
200 yıldır dengeler üzerinde yürüyen siyasetin sonuna doğru gidilip gidilmediğini söylemek zor olsa da, çünkü uluslararası çıkar ilişkileri ahlak dışı ilişkiler olduğunu en çok biz Kürtler biliriz. Ancak yine de, Erdoğan gibi sadece boşluklara dayanarak siyaset yürüten, kişilik olarak ise boş boş konuşan bir siyasetçinin sadece langırdamıyacağı, langırdamasının da ötesinde yuvarlanacağını söylemek –eğer Erdoğan son anda torbada bir tavşan çıkarmazsa-herhalde yanlış olmayacaktır.
Kasım ENGİN/Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi