HABER MERKEZİ – İnsanlık tarihi sürekli iki zıt (devletçi-iktidarcı ve komünal) güçlerin mücadelesi ile birlikte ilerlediği bir gerçektir. Sistemlerin hangisi zihniyetini, kurumlarını ve bu kurumlarını işlevselleştirdiği oranda toplumsal tarihsel yapıda geçerli olmuştur. Üstünlük kazanımı da daha çok zihniyet ve kurumlaşmanın sağlanması ile birlikte sağlanmıştır. Birçok halk devrimi bu esaslara bağlılık sonucu olarak gerçekleştirilmiştir.
Kürdistan gerçekliğinde yüz yıllardır sürekli iktidarcı egemen güçlere karşıt bir direniş içerisinde olduğumuz bir gerçektir. Özellikle Cumhuriyetin gelişimiyle Kürtlere hiçbir biçimde insani bir yaşam imkânı tanınmamıştır. Ne kadar isyan, direniş, fedakârlık gösterilmişse ve bedeller verilmiş olsa da yöntemlerin doğru uygulanmaması bizleri katliamlarla karşı karşıya bırakmış, istenilen sonucu elde etmemizi engellemiştir. Bu yenilgiler özgürlük umudunu, inancını bizlerde zayıflatmış olduğu gibi gerçekleşen yönelimler öz değerlerimizden kopmamızı da getirmiştir.
Reel sosyalizmin gelişimiyle gerçekleşen birçok halk devrimi, Önderliğin ortaya çıkışı ve PKK’nin öncülüğü Kürtler için yeni bir umut ve mücadele kapısı aralamıştır. Birçok ülke gibi sömürge altında bulunan ülkemiz açısından Ulusal Kurtuluş Mücadelesi vermek en doğru yöntem olarak görülmüştür. Özgürlüğünü, kimliğini, dilini yitiren Kürt halkı bu yeni umut ışığıyla yola koyulmuş, küçük bir grupla başlayan bu diriliş mücadelesi, kurtuluş mücadelesine evirilmiştir. Binlerce milyonlarca kişinin desteğiyle, iktidarcı güçlere karşı Ortadoğu’nun öncü gücü olunmuştur.
Önderlik öncülüğünde inşa edilen Özgürlük Hareketi toplumsal yapıya nüfuz ettikçe, sadece ulusal kurtuluş hareketi olarak toplumun sorunlarına yanıt olunamayacağını fark edilmiştir. Bu fark ediş doğrultusunda, ulusal varlık sorunu çözülmeye çalışılırken toplumun farklı varlık sorunlarına da çözüm geliştirilmeye çalışılmıştır. Toplumsal gerçeklik düzleminde yaşanan sorunların hakikatle bağı kurularak tanımlanmaya çalışıldıkça, çözüm yöntemleri de yeniden ele alınıp, değişimlere gitmiştir. Çünkü kapitalist modernite toplumsallığı bozarken sadece ulusları egemenlikleri altına alarak bu bozulmayı sağlamadılar. Toplumun tüm ahlaki ve politik değerleri kapitalist modernitenin kar ve sermaye denklemi içerisinde ele alınmıştı.
Bu gerçeklikler doğrultusunda Özgürlük Hareketi bir ulusal kurtuluş hareketi olmanın ötesine taşınmış ve toplumun saldırı altındaki tüm değerlerini yeniden gün ışığına çıkmasını sağlamıştır. Toplumun ahlaki ve politik değerlerini ortaya çıkarma mücadelesi uzun süreli bir mücadele olduğu gibi bu değerleri var kılıp, koruma ve geliştirme mücadelesi de uzun süreli bir mücadeledir. Her şeyden öte bu uzun süreli mücadelenin yöntemlerinin de moderniteden arınmış, onu doğru bir yönden eleştirmek de gerekli. Çünkü şimdiye kadar gelişen sistem karşıtı güçlerin mücadeleleri karşıt olmalarına rağmen modernitenin oluşturduğu yol ve yöntemlerin çok da dışına çıkamayan bir düzlemde gerçekleştirildi. Dolayısıyla karşıtlık olmaktan çıkarak farkında olarak ya da farkında olmayarak liberalizmin önemli bir mekanizması haline dönüşmelerine neden olmuştur.
Sistem karşıtı güçlerin tarihleri ele alındığında görülecektir ki modernitenin inşa ettiği yöntemlerle mücadelelerini geliştirmişlerdir. Böylece onların vardıkları yerlerden başka yerlere varamamışlardır. Mutlaka ortaya çıkardıkları önemli tarihsel değerler vardır. Fakat geldiğimiz tarihsel aşamada başarılı olamadıkları da göz ardı edemeyeceğimiz bir gerçekliktir. Buradan da anlaşılacağı kadarıyla toplumsal tarihsel inşanın bize anlattığı önemli bir gerçeklik de mücadelelerde kullanılan yöntemlerin amaçla buluşmada belirleyici olduğudur. Yol ve yöntemler ne kadar ahlaki ve politik toplum hakikatine ulaştıracak doğrultudadır? Bu yöntemler neleri ortaya çıkarabilecek özellikler taşıyor? Toplumun ahlaki ve politik niteliğini geliştirip, koruyabiliyor mu? Eğer bu sorulara özgürlük eğilimini güçlendirecek ve koruyacak temelde yanıt verebiliyorsak doğru yol ve yöntemlerle oluşuyoruz demektir. Tabi değilse toplumun özgürlük umutlarını yerle bir edecek bir pozisyonda ve değerde olduğumuz gerçekliğindeyizdir.
Şimdi bu soruların çokça sorulduğu bir düzlemdeyiz. Kapitalist modernite çok yönlü olarak sorgulanıyor. Bu sorgulamalar karşısında kapitalist modernite saldırılarına her günkünden daha fazla saldırılarla karşıtlarını yok etme girişiminde. Kapitalist modernist güçler toplumun inşa ettiği tüm değerleri yerle bir etmeye çalıştığı, kriz yönetimleri oluşturduğu ve bu yönetimler dur durak bilmeden her an zihinlere tecavüz ettiği bir aşamadayız. Topyekûn saldırının geliştiği böylesi süreçler topyekûn savunma yürütülmeli. Fakat bir taraftan savunma ve direniş yürütülürken diğer taraftan asla daralmalara izin vermeyen tutumlar içinde olmak gerekir ve bu zorunlu bir ihtiyaçtır. Bu nedenledir ki Önderliğimiz içinde bulunduğumuz süreci 4. Hamle süreci olarak tanımladı ve bu hamle sürecinin temel görevlerinden biri de “Devrimci Halk Savaşını” geliştirmektir.
Tabi burada şunu da belirtmek önem taşıyor. Toplumsal tarihsel inşada öncülük yapan kadınların, kendi değerlerine daha güçlü sahip çıkması ve geliştirmesi gerekir. İçine düşülen tarihsel hataların ve yetersizliklerin gerçekliğini ortaya çıkartarak, ahlaki ve politik toplumun savunuculuğunu yapabilmektir. Sadece savunma pozisyonunda kalmak yerine ahlaki politik toplum kurumlaşmalarına giderek sistem oluşturmak durumundayız. Kapitalist modernitenin sızdığı tüm alanlarda zihniyeti sorgulamak ve kurumlaşmalara gitmek sistemin kriz yönetimlerini zorlayacağı gibi sistemin kendisini de zorlayacaktır. Özgürlük mücadelesini yürüten kadınlar olarak şunu çok iyi biliyoruz ki zihniyetimizi sorgulamadan sistemimizi oluşturamayız. Sistemimizi sorgulamadan da zihniyetlerimizi yeniden ele alamayız. Çünkü sistemler zihniyetlerin iz düşümleridir.
Bahsettiğimiz sistem sorunları mutlaka uzun süreli bir mücadele seyri ile inşa edilebilir. Fakat yukarıda da ifade ettiğimiz gibi kapitalist modernitenin içinde bulunduğu dönem kriz dönemidir. Özellikle Ortadoğu coğrafyasında sistem krizi daha da yoğunlaşarak devam ediyor. Kriz yönetimleri bölgeyi denetim altında tutabilmek için sürekli yeni politikalara gitme, yeni modeller oluşturma çabası içerisinde. Bu çabalar sistemin zirvedeyken aynı anda düşüşü de yaşadığının bir göstergesi oluyor. Belki bu düşüş üzerine birçok örnek verilebilir. Fakat inanıyoruz ki herkes kendi günlük yaşadığı politik gerçekler ile bu durumun çok yoğun farkındadır. Krizin derinleşerek devam etmesi uzun sürmeyecektir. Krizli ortamın derinleştiği böylesi süreçlerde sistem kendisini değiştirmeyle yüz yüze kalacaktır. Başta da belirttiğimiz gibi, bu değişimin ne yönde evirileceğini ise savaşan güçler belirleyecektir. Yerimizde durmak, izlemek, direnenler mutlaka kazanacaktır demekle bu eğilim halklardan yana gelişmeyecektir. Boşluk affetmeyen kapitalist modernite, kendisini çok yönlü geliştirmeye çalışırken, özgürlük eğilimini temsil ettiğini iddia eden güçler böylesi süreçleri çok aktif karşılamak ve yaşamak durumundadırlar. Devrimci Halk Savaşının temel gerçekliği de burada yatıyor.
Önderliğimiz toplumsal tarihin oluşturduğu tüm demokratik ve komünal değerleri ortaya çıkarırken üzerine büyük bir emekle kendisinden kattıkları ile inşa çalışmalarını güçlendirdi. Kadının toplumsal hakikatini ortaya çıkarma çabasını ise büyük bir özenle gerçekleştirme çabası içerisinde. Dolayısıyla kapitalist modernist sistemin Önderliğimiz üzerindeki saldırısı da daha fazla yoğunlaşarak devam ediyor. Bu saldırıların önüne geçmek Önderliğin dile getirdiği yaşam sisteminin inşa edilip, toplumsal yapıda geliştirilmesidir. Demokratik modernitenin sistem olarak inşa edilmesi bu saldırıların önüne geçecek gücü oluşturmak demek oluyor. Devrimci halk savaşının gelişimi ve derinleşmesinin ekseni de bu doğrultuda Önderliğimizin özgürlüğü olmalıdır. Önderliğimizin özgürlüğü demek aynı zamanda kapitalist modernist güçler karşısında demokratik modernist güçlerin hem zihinsel hem de yapısal olarak devrim gerçekleştirmenin önemli bir adımı demektir. Bu konuda geriye çeken yaklaşımlar içerisine girmek Kürdistan’da gelişen serhildanların içine düştükleri yetmezliklerin tekerrürü anlamına gelecektir.
Böylesi bir süreçte her türlü söylem ve eylemlerimiz bir halkın kaderini bağladığı gibi Önderliğimizin içinde bulunduğu koşulları da belirleyecektir. Özelde Kürdistan kadınları olarak bu sürecin hem zihinsel hem de kurumsal yapılanmanın öncülüğünü yapmak Önderliğimizin özgürlüğüne her günkünden daha yakınlaşmayı getirecektir. Birde Kürdistan gerçeğinde hiçbir serhildan sürecinde kadının bu kadar güçlü örgütlü bir gelişimi yaşanmamıştı. Dolayısıyla böylesi bir farkla önemli avantajlar içerisindeyiz. Diğer bir avantaj ise Önderliğimizin çok güçlü deşifre ettiği kapitalist modernite gerçeğidir. Çözümlemesi yapılmış, deşifre edilmiş bir sistemle mücadele, el yordamıyla aramaktan çok daha güçlü avantajları doğurur. Yapılması gereken bu gerçeği fark edip, anlama kavuşturup, eylemleştirmektir. Eylemleşen anlam derinleşip, yeni anlamlara doğru yol alacaktır. Bu avantajlı konumdayken, gerisinde duruş içerisinde olmak, mücadelenin her bir ferdi açısından altından kalkılamayacak tarihsel sorumluklarla bizi karşı karşıya getirecektir.