HABER MERKEZİ
AKP-MHP faşist rejimi soykırım politikalarına tüm vahşetiyle devam ediyor. AKP-MHP iktidarının bu saldırılarının esas amacı gençlik üzerinde psikolojik hegemonya kurma arayışıdır. Bu saldırılar iki önemli sonuca varır.
Birincisi AKP-MHP faşizmi özel savaş politikalarıyla saldıracak, korkutacak psikolojik olarak bıktıracak en nihayetinde yozlaştıracak.
İkincisi ise ne kadar saldırırsa saldırsın, bu saldırılara karşı gençlik direnç gösterecek ve direnerek kazanmanın yegâne yol olduğunu bilerek kendini örgütlemeye devam edecektir. Bu iki seçenek nasıl olursa olsun faşizmin gençliğe karşı saldırıları her zaman olacaktır. Ki bu en son HDP Gençlik Meclisi üyelerine yapılan eş zamanlı gözaltı operasyonlarıyla bir kere daha görülmüştür.
HDP Gençlik Meclisi üyelerine yapılan saldırılar soykırım politikalarının bir parçası ekseninde yürütülmektedir. Hemen hemen bütün siyasi partilerin gençlik örgütleri var. Neden sadece HDP gençlik meclislerine ve yurtsever gençlere karşı gözaltılar oluyor? Bu soruyu yanıtlamak lazım. Demek ki mesele gençlik örgütlerinin olup olmaması değildir. Esas mesele bu gençlik örgütlerinin siyasi-politik gelişmeler karşısındaki duruşudur. Eğer gençlik yaşanan soykırım ve imha politikalarına duyarsız ve sessiz kalıyorsa kendini kurumsallaştırabilir. Dernekleşebilir. Sosyal aktiviteleri olabilir vs. fakat eğer toplumsal farkındalık yaratıyorsa, işgal saldırılarına karşı tavır sahibi oluyorsa, işte o zaman eş zamanlı operasyonlarla bir anda apar topar baskınlarla evinize saldırı olabilir. Kapılarınız koçbaşlarıyla hunharca kırılır, eviniz altüst edilir ne olduğunu bilmeden kendinizi hiç alakanız olmadığı bir karakol nezarethanesinde bulunabilirsiniz. Kısacası gençliğin en yasal hakkı olan örgütlenme hakkı bile bir suç delili olarak iddianamelere yansıyabilir. Böylesi faşizan bir ortamda gençliğin yapması gereken tek şey daha fazla örgütlenme ve farkındalık yaratma olmalıdır. Gençlik bunlardan korkmamalı geri adım atmamalıdır.
Gençliğin yaptığı bütün eylemleri meşru ve haklıdır. Hasankeyf için yapılanlar meşrudur, zindanlar için yapılanlar meşrudur, Kürdistan’ı işgal saldırılarını protesto etmeleri meşrudur. Seçim çalışması yürütmesi meşrudur. Ama tüm bunlara karşı faşizmin saldırıları gayri meşru ve düşmancadır. Gençliğin bu kapsamda duruşu su kadar parlak ve net olmalıdır. Bu saldırılar karşısında devrimci tutumundan asla taviz vermeyi bile düşünmemelidir.
Bugün bir genç sadece Kürt olduğu için dışlanıyorsa ve bu dışlanma onu en sevdiği yaşamını sonlandırmaya götürüyorsa gençlik durup düşünmelidir. Bir genç neden yaşamını sonlandırır? Neden bu saldırılara karşı böylesi bir eyleme kalkışır? Bunlar gençliğin cevaplaması gereken sorulardır. İstanbul’da yaşamını sonlandıran İbrahim Layık’ın yaşamını sonlandırmasını öyle basit sıradan bir intihar olarak ele alınmamalıdır. Unutulup gidecek bir olay da değildir. Bunun altında derin bir sosyolojik mesaj gizlidir. Aslında bu bütün gençliğe bir mesajdır. Gençlik bu mesajı iyi okumalıdır. İbrahim Layık’ın gerçekleştirmiş olduğu birikmiş öfkenin eyleme dönüşmesi halidir. Gençlik İbrahim Layık’ı sahiplenmelidir. Bu konuda gençlik örgütüne ağır ve fazla görev düşmektedir.
Her şeyden önce gençlik, Önder Apo’nun yaşatma siyasetinin ne olduğunu bilmesi gerekiyor. Eğer Önder Apo’nun yaşatma siyasetinin ne olduğu bilinirse İbrahim Layık gibi bu toprakların çocukları bu tür eylemlere kalkışmaz. Yaşamlarını feda etmez. Önder Apo’nun yaşatma siyasetini bilen bir genç nasıl yaşayacağını, nasıl mücadele edeceğini bilir. O zaman örgütlü gençliğin yapacağı en önemli çalışma Önder Apo’nun felsefesini her yerde yayma olacaktır.
Önder Apo’nun felsefesinin yaşatıldığı yerde mutlak başarı ve mutlak yaşam vardır. Bu temel de gençlik bu görev ve sorumlulukları üzerine alıp, en kısa sürede yerine getirme arayışına girmelidir.
Yeni Özgür POLİTİKA/Baran MAWA