HABER MERKEZİ – Komalên Ciwan Koordinasyon üyesi Rüstem Dılşad, Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) Basın Birimi ile yaptığı söyleşinin tam metnini paylaşıyoruz.
“Türkiye ve Kurdistan’de toplumun önemli bir kesimini temsil eden gençliğin yaşadığı en temel sorunlar nelerdir? AKP-MHP faşizmi gençliği devrimci-demokratik mücadele ve direnişten uzak tutmak için ne gibi politikalar uyguluyor?”
Tarihte olduğu gibi günümüzde de gençliğin toplumsal sorunların çözümünde kilit bir role sahip olduğu bir gerçekliktir. Gençlik doğası gereği her zaman bir arayış içerisinde her zaman yeniyi yaratma gayreti içerisinde olmuştur. Fakat egemen güçler gençliğin bu dinamik potansiyelini baskılayıp denetim altına almak için sadece gençliğe özgü politikalar üretmektedir. Bu amaçla gençliği zapturapt altına almak istemektedir. Tabi bu politikaların en başında da özel savaş politikaları gelmektedir. Bunu öyle bir incelikle yapmaktadır ki gençlik bu politikaların kurbanı olduğunun neredeyse farkına varmıyor. Hani bir örnek vardır; kurbağayı önce içi su dolu bir kazana koyarsınız sonra altına ateş vererek yavaş yavaş ısınan suda kurbağa öldüğünün farkına varmaz. Bunun için çabalama kendini kurtarma gayreti içerisine girmez. Oysaki aniden sıcak suya girerse can havliyle sıçrar ve kendini kurtarmak ister. Şimdi özel savaşın izlediği politika işte bu denli sinsi ve tehlikelidir. Gençliği yavaş yavaş uyuşturarak refleksiz, duygusuz ve yaşanılan sorunlara karşı duyarsız kalmasını amaçlamaktadır. Yavaş yavaş uyuşturulan gençlik ne olduğunun farkına varmadan mevcut sisteme entegre olur. Ve sistemin yedeğine dönüşür. Zaten mevcut AKP-MHP rejimi bütün politikalarını tamamen özel savaş eksenli yürüten bir pozisyondadır. Gençliğe dair geliştirdikleri tek politikaları özel savaşla gençliği etkisizleştirmek ve bedeninden ruhunu almak istemektedir. bedeninden ruhu çekilen gençlik susuz bırakılmış ağaca dönüşür. Şimdi böyle bir birey ne kadar düşünce üretebilir, ne kadar toplumun örgütlendirilmesinde rol üstlenebilir. Bu mümkün müdür. Bir diğeri ise faşist AKP-MHP rejiminin bütün gençlik kesimlerine dair ayrı ayrı özel savaş politikaları üretmektedir. Hatta bölge bölge, şehir şehir, mahalle mahalle bu politikalarını devreye sokmaktadır. Üniversite gençliği içerisinde ayrı mahalle gençliğinde ayrı lise gençliğinde ayrı politikaları mevcuttur. Dikkat ederseniz varoş mahallelerde daha çok uyuşturucu, fuhuş gibi uygulamalar dizginlenemeyecek kadar yoğundur. Biraz daha modernleşmenin daha etkili olduğu alanlarda ise popüler kültürü geliştiriyor, anı yaşa felsefesiyle günü birlik bir yaşam tarzını aşılıyor. Eğlence kültürsüzlüğüyle kendinden geçen, sanal medyasıyla gerçek dünyadan kopan, kendi dışında herkes gibi olmaya çalışan, lümpenleşen, ucubeleşen ve en kötüsü de devrimi ve devrimci önderleri taklit eden içini boşaltan, sıradanlaştıran gençlik yığınları oluşturur. Hal böyle olunca faşizmin toplumun öncü gücü olan gençliği devre dışı bırakarak etkisizleştirdiğini sanır. bunlar AKP-MHP faşist rejiminin gençlik üzerinde uygullamış olduğu özel savaş politikalarının sadece küçük bir kısmıdır.
“AKP-MHP faşizminin baskı, gözaltı, tutuklama ve katliamlarına karşı mevcut gençlik örgütlerinin mücadelesini nasıl değerlendirmek gerekir? Sizce anti-faşist mücadelede gençlik rolünü yeterince oynuyor mu?”
Aslında gençliğe dönük baskı, gözaltı, tutuklama, gözaltında işkence ya da ajanlaştırmaya zorlama özel savaş politikalarının bir versiyonudur. Dedik ya her kesime her şeye karşı faşizmin özel savaş politikaları mevcuttur diye. İşte bunu da böyle okumak böyle ele almak lazım. Bugün Türkiye’nin resmini çizecek olursak kocaman bir açık cezaevi olarak resmetmek çok abes olmasa gerek. Çünkü gün yok ki onlarca yüzlerce gözaltı tutuklama furyası olmasın. Böylesi bir ortam ancak cezaevi olarak tanımlanır. Gözaltılara tutuklamalarla başaramayacaklarını aslında kendileri de biliyor. Fakat bunlarında bir amacı var elbet. Hiçbir şey yoksa çamur at izi kalsın yaklaşımıyla bunları gerçekleştiriyorlar. Dikkat edilirse artık gözaltı tutuklamalar bir bütün toplumun bütün kesimlerine uygulanıyor. Öğrencisi, akademisyeni, sanatçısı, işçisi, sendikacısı, memuru, anaları, siyasi parti üyeleri ve daha birçok kesim bu gözaltı ve tutuklamaların kurbanı oluyor. Zaten bu kesimlerin birçoğu devletin belli kurumlarında çalışan ya da okuyan insanlardır. Biliyorsunuz devlet dairelerinde ya da kurumlarında eğer bir işe girecekseniz öncelikli olarak sicilinizin temiz olması gerekiyor. Herhangi bir siyasi nedenden dolayı eğer gözaltı ve tutuklamanız olmuşsa bu işe girmek imkânsızlaşır. Bunun için bu gözaltların nedeni biraz daha sicil bozmaya dönük gözdağı vermek için yapılır. Bu oyunun çok fazla farkında olmayan öğrenci kesimi ise bu gözaltına alınıp sicili bozulmasın kaygısıyla devrimci mücadeleden kendini uzak bir pozisyona sokar. Aslında bu gençliğin en fazla iğrendiği bir durumdur aynı zamanda. Oysaki gençliğin kaygısız olması gereken tek şey özgürlük için her şeyi göze alıp aktif şekilde faşizme karşı koyması gerekiyor. Faşizm koşullarında yaşamın çok düşürücü ve köleleştirici olduğunun bilinciyle hareket etmesi gerekiyor. Bu konuda ne yazık ki bir içe büzülme söz konusudur. Anti-faşist mücadelede gençliğin daha fazla aktif olması gerekiyor. Gözaltı ve tutuklamalarla faşizmden korkmayacağını göstermelidir. Nitekim böylesi öğrenci gençlik kitlesi de vardır. Her türlü baskıya işkenceye rağmen faşizme karşı boyun eğmeyip mücadele eden öğrenci kesimleri de vardır. Ama bu yetersizdir. Burada yapılması gereken ortak bir mücadele tarzının geliştirilmesidir. Gençlik rolünü böyle oynayabilir. Bu birçok alanda da bir hareketlendirmeyi de beraberinde getirecektir. Böyle olursa faşizme karşı koyulabilir.
“Sizce devrimci-demokratik gençlik faşizme karşı nasıl bir eylem anlayışını benimsemelidir? Bu bağlamda faşizm nasıl bir mücadele tarzı ile yenilgiye uğrar?”
Her şeyden önce Gençlik eylem hattını belirlerken öyle çok profesyonel sansasyonel eylem çizgisinde yoğunlaşmamalıdır. Daha gerçekçi daha olabilir ve daha çok faşizme darbe vurabilir eylemlerle eylem hattını oluşturmalıdır. Faşizmin saldırdığı oranda faşizmi aniden bitirmek geriletmek belki mümkün değil. Fakat küçük ama etkili, sürekli ve yaygın eylemlerle faşizm darbelenebilir. Bunun için gençliğin kararlı olması gerekir ve faşizm politikalarına karşı nasıl bir tutum belirleyeceğini iyi bilmelidir. Yoksa işte bir önceki soruda da belirttiğimiz gibi gözaltı politikalarıyla sinen içine büzülen gençlikten eylem beklemek imkânsızdır. Yani her şeyden önce eğer faşizmin saldırı politikalarını boşa düşürmek istiyorsak gençlik olarak bir eylem hattımız eylem çizgimiz ve eylem ittifaklarımız olmalıdır. Bu konuda tereddüt etmeden ikilem yaşamadan faşizme eylemlerimizle cevap olabiliriz. Hiç kimsenin olmadığı kadar gençliğin eylem yapma imkânı vardır. Çünkü toplumun yarısından fazlası genç nüfustan oluşmakta ve gençlik birçok alana hâkimdir. Liselerde, üniversitelerde, resmi devlet kurumlarında Hastanelerde, nüfus dairelerinde, özel sektörde, büyük şirketlerde, fabrikalarda, tekstil atölyelerinde, mahallede, sokakta bilfiil aklımıza gelebilecek her yerde gençlik bulunmaktadır. Yani buralar hepsi birer eylem sahası eylem merkezidir. Ve buralarda kendini kamufle etmekte oldukça kolaydır. Ama ne yazık ki buralar eylem alanları olarak görülmemektedir. Çünkü algılarımızda faşizmi sadece bazı politikacılar ve bazı polisler olarak resmetmişiz. Ondan dolayı eylem hattımızı daraltıyoruz. Bu yaratılan algıyla ilgili bir durumdur. Oysaki demin bahsettiğimiz alanlarla birlikte birde faşizme gizliden yerelden yardım ve yataklık eden işbirlikçiler vardır. Bunların kimisi bazı derneklerle-vakıflarla bazı bekçiler, bazı muhtarlar, bazı öğretmenler, doktorlar, memurlar bunlarında faşizmle ortaklaşa hareket ettiğini unutmamak gerekir. Bunlarda aynı zamanda gençliğin eylem hedefleri arasında olmalıdır. Gençlik eylem hattını belirlerken öncelik sırasını ve eylemi kime nasıl uygulayacağını belirlemelidir. Şunu iyi biliyoruz. Polisler mahalle bekçileri muhtarlar ve bazı dernekler direk olarak devrimci gençliğe açıktan bir düşmanlık içerisindedir.Polisler aracılığıyla mahallelere uyuşturucu sürülmekte, muhtarlar yerel gençliği fişleme rolunü oynamakta faşizmin güdümünde olan bazı derneklerde ise gençlik toplumsal sorunlara du O zaman bunlara karşı bizimde tavrımız net olmalıdır.
Birde öğrenci gençlik var her yere çok rahat girebilecek imkâna sahip, mahalle gençliği bütün sokakları avucunun içi gibi biliyor. Peki, gençlik buralarda eylem çıkaramaz mı ebetteki çıkarabilir. Kundaklama eylemleri yazılama eylemleri, molotoflu eylemler, ses bombalı eylemler hepsi mümkün olan eylemlerdir. Faşizmin dallarımı tek tek koparmalıyız. Böylesi bir eylem hattı belirlenecek olursa gençliğin her alanda başarı elde edeceğine kuşkumuz yoktur.
“Anti-faşist mücadeleyi mahallelere, semtlere, yoksul emekçi halkın yaşadığı varoşlara yansıtmak, buralarda birleşik eylem gücünü açığa çıkarmak için gençlik örgütleri neler yapmalıdır?”
HBDH ile beraber bir örgütlülüğe kavuşan devrimci birlik mücadele çizgisi değerli ve önemli bir düzey yakalamıştır. Hiç şüphesiz ki HBDH’ın örgütlendirilmesinde Gençlik ve kadın hareketlerinin belirleyici bir yeri vardır. Gençlik ve kadın hareketlerinin örgütlülüğü HBDH’ın güçlendirilmesinde temel faktördür. Gençlik hareketlerinin hem kendi içlerinde hem de devrimci birlik ruhuyla kendini sistemleştirmesi en zaruri ihtiyaçtır. Çünkü şu anki faşizm koşullarında faşizme karşı örgütlenme ve devrimci birliği oluşturmaktan başka bir alternatif yoktur. Yakın zaman da bu konuda kimi ortaklaşmaların olduğu ve bu çerçevede bir hareketlenmenin olduğunu da gözlemleyebiliyoruz. Özellikle kobane serhildanları, gezi direnişi ve rojava devrim sürecinde gençlik hareketlerininin ortaklaştığında nasıl bir sinerji yarattığını yakıcı bir şekilde gördük. Gençliğin yaratmış olduğu bu sinerjiden faşizmin korkularının da olduğu açık bir şekilde gözlemlendi. Yakın geçmişte yaşanılan bu ortaklaşmaları sürekli canlı tutmalı ve bu perspektifle hareket edildiği zaman sonuç alacağını unutmamalıdır. Hiçbir gençlik örgütünün dar yaklaşımlarla hareket etmemesi gerekiyor. Dar yaklaşımlarla hareket edildiği zaman faşizmin cesaretlendiği de bir gerçekliktir.
Faşizmin nelerden korktuğunu nelerden cesaret aldığını iyi bilmek gerekir. Faşizm ne kadar devrimci güçlerin ortaklaşmasından, aydınlıktan ve seslerin yükselmesinden korkuyorsa, bir o kadar da parçalı, dağınık, kendi içerisinde ortaklaşamayan tutum ve duruşlardan da cesaret alır. O zaman faşizmi korkulara boğmak ve cesaretlenmesini engellemek için mutlak ortaklaşma temelinde bir araya gelmek gerekir. Her gençlik örgütünün hitap ettiği kesimler muhakkak vardır. Yine gençliğin yapması gereken görevlerden biri de hitap ettikleri kesimleri bir araya getirebilme gücünü göstermelidir. Gençlik kesimlerini bir araya getirecek olanlar hiç şüphesiz ki gençlik örgütlerinin öncüleri olacaktır. Öncülük düzeyinde ortaklaşmayan gençlik örgütleri sempatizanlarını ve hitap ettiği kesimleri ortak eylemlerde buluşturamaz. O zaman bunun öncülük düzeyinde olması gerekir. Şuanda alanlarda, mahallelerde, sokaklarda, okullarda, üniversitelerde vs. daha birçok yerde gençlik kitleleri öncülerini bekliyor. Gençlik örgütlerinin bu kitlelere cevap olması lazım. Böyle olursa faşizme karşı güçlü bir ortak tutum gelişir. Faşizme karşı biriken kin, öfke ve nefret doğru kanalize edilir ve eyleme dönüşebilir.
Eyleme dönüşen kin öfke ve nefret sonuç alır. Kısacası sonucu belirleyen eylemde ortaklaşmaktır. Eylemle bir araya gelmektir.
“Türkiyeli ve Kurdistanlı devrimci gençlik örgütleri birleşik bir örgütlenme ve eylem gücü açığa çıkarmakta zayıf kalmaktadır. Bu konuda gençlik örgütlerine anti-faşist mücadelede yeterince birlik olamadıkları için devrimci kamuoyundan gelen eleştiriler de oldu. Bu eleştirilere nasıl yanıt olmak gerekir?”
Yurtsever halkımızın ve devrimci çevrelerin elbetteki gençlik hareketlerinden beklentileri olacaktır. bu çok doğal bir beklentidir. Çünkü kendi devrimci mücadelesinin sonucunu gençlikte gören bir halk gerçekliğimiz vardır. Halkımız gençliği umudu olarak görüyor ve bu çerçevede gençliğe belli sorumluluklar yüklemiştir. Eğer gençlik bu görev ve sorumluluklarına hareket etmiyorsa elbet halkımız bizi eleştirecektir ve beklentilerinin olduğunu söyleyecektir. Bu yüzden halktan ve devrimci çevrelerden gençliğe dönük yapılan eleştiriler haklıdır. O zaman bizlerinde gençlik hareketleri olarak bir özeleştiri ruhuyla bu eleştirilere doğru yoğunlaşmamız gerekir. Bunun için örgütlenmek, örgütlenmek ve yine örgütlenmek bizim için esas olmalıdır. Bizler gençlik kimliğini tanımlarken ‘’ gençliği en örgütlü güç’’ olarak tanımlıyoruz. Madem gençlik en örgütlü güçtür. O zaman buna denk bir pratik içerisine girmemizi bekleyen halkımızın ve devrimci çevrelerin eleştirilerini böyle ele almalıyız.
Gençlik hareketi olarak işte herkes gençlikten bir şeyler bekliyor gibi bir yaklaşım içerisine girmemeliyiz. Madem ki biz genciz mademki halkımız bize umudu olarak bakıyor o zaman değişimi ve dönüşümü sağlayacak olanlarda bizleriz. Bizler örgütleneceğiz bizler eylem çıkaracağız halkımızı arkamıza alıp faşizmin üzerine yürüteceğiz. Bunlar olmayacak şeyler midir? Hayır bunlar en olabilir şeylerdir. Keza bunun örnekleri devrimci gençliğin direniş tarihinde daha önce yapılan ve sonuç alan durumlar olarak pratikleşmiştir. Gerçekten şu önemlidir gençlik kimliği açısından; nerede gençlik orada eylem, nereden eylem orada gençlik. Sadece bu bile gençliğin nasıl yürümesi gerektiğini açıkça ifade ediyor. Gençlik eğer eylemle ifade ediliyorsa. Ve gençlik faşizme karşı eyleme geçiyorsa o zaman bugün her yer gençlik için bir eylem sahasıdır. Eylem alanıdır. Bakın bugün Akp-Mhp faşizmi Kürt halkının canıyla kanıyla elde ettiği, binlerce değerli evladını şehit verdiği kazanımları üzerinde bir tehdit olarak duruyor. Ve bazı alanlarda tehdit olmanın ötesine geçmiş durumdadır. Efrin’i İşgal ederek talancı, hırsız vahşi çeteleri oraya yerleştirdi, bugün Kürdistan’ın Güneyine işgal saldırıları gerçekleştiriyor. Dünya savaş tarihinde kullanılan bombalarının toplamı kadar Kürdistan dağlarına bomba yağdırdı. Yağdırmaya devam ediyor. İşin en trajedik yanı ise bunu tüm dünyanın gözleri önünde yapıyor. Dünyanın buna sessiz kalmasına anlam verebiliriz. Çünkü bunların ilişkileri karşılıklı çıkar ve menfaate dayalıdır. Ama gençlik hareketlerinin bunlara karşı durumu ve duruşu kabul edilecek bir durum değildir. Bugün yapılması gereken bu işgal saldırılarına karşı tutum belirlemektir. Tutumumuz ne olacak. Nasıl ki Kobane serhıldanların da Türkiyeli devrimci gençlik en radikal tutumu sergilediyse bugün Xakurkê işgal saldırılarına karşı da aynı radikal tutum sergilenmelidir. Gençlik Xakurkêyi Sahiplenmelidir. Bu saldırıların faşist ve işgal saldırıları olduğu bilinciyle hareket etmelidir. Çünkü bizi birleştiren ortak payda sahiplendiğimiz değerlerimizdir.
“Faşizmi Yıkalım Tecriti Kıralım’ hamlesine gençliğin katılımı nasıl olmalıdır? Sizce direnişin yayılması ve genelleşmesi için neler yapılmalıdır?”
Yaklaşık 7-8 aydır devam eden bir hamle süreci içerisinden geçmekteyiz. Faşizmi yıkalım tecriti kıralım hamlesi çerçevesinde yapılan çalışmaların belli bir düzeyde sonuç aldığını söyleyebiliriz. Bu hamleyle tüm alanlarda bir ruh bir hareketlenme yaşandığını görebiliyoruz. Hatta bu hamlenin bizlere öğrettiği çok güzel bir örnekte vardır. Nedir bu örnek; tüm alanlarda bu hamle çerçevesinde yürütülen çalışmalarda ortak bir ruh yakalandı. Her alanda ortak tutumlar belirlendi. Adeta tek ses tek ruh açığa çıktı diyebiliriz. Önder Apo direndi, Zindanlar tüm kısıtlı imkânlarına rağmen direndi, Analarımız tüm faşist saldırılara karşı direndi, yurtseverler geri adım atmadı, gençlik tüm gözaltı operasyonlarına rağmen devrimci çalışmalarını yürüttü. İşte bu bir ruhtur. Bu bir özgürlük iradesidir. Daha önceki dönemlerde yaşanan kimi yanılgılı yaklaşımlar bu dönemde çıkmadı. Aykırı sesler aykırı görüşler yaşanmadı. Öyle ki Önder Apo’yla görüşmenin oyun olduğunu ilk ağızdan direnen açlık grevi eylemcileri oldu. Bundandır ki bu hamle neticesinde Önder Apo’nun üzerinde 21 yıldır devam eden 8 yıldır mutlak tecrite dönüşen politikalarında faşizm geri adım atma zorunda kalmıştır. Bunu söylerken yanılgılı bir duruma girmemek gerekiyor. Önder Apo’nun ve halklarımız üzerinde devam eden tecrit bir bütün kırılmamış değildir. Bunu faşizme geri adım attırma olarak görmeliyiz. Henüz faşizm yıkılmış değildir. Hala saldırılarına devem ediyor. Hala Önder Apo tecrit koşullarında yaşıyor. Emekçiler bugünde eziliyor, iş cinayetleri durmuş değil, kadın katliamları durmuş değil. Açlık grevi direnişçileri hala tedavi edilmiş değil. Bunlar devam ederken tecridin kırıldığını faşizmin yıkıldığını söylemek kendini kandırmak olur. Ne yazık ki hala Akp-Mhp faşizminin özel savaş politikalarını tam kavramayan kesimlerden yapılan açıklamalar ve değerlendirmeler sanki tecrit bir bütün yıkılmış şeklinde yansıtılıyor. Bunlar çok tehlikeli açıklama ve değerlendirmelerdir. Bu tür değerlendirmeler tamamıyla özel savaşın belirlediği gündemlere girmek demektir. Oysaki ‘’ tecriti kıralım, faşizmi yıkalım’’ hamlesi sonuçlanmış değildir. Devam eden bir hamle sürecidir. Böyle okumak lazım. Bu hamlenin ilk ayağı için yapılanlar olumludur belli sonuçlar almıştır. Her ne kadar gençlik hareketlerinin bu sürece katılımları zayıfta olsa bundan sonrası için elde edilen kazanımların moral ve motivasyonuyla bu hamleyi devaö ettirmek gerekiyor. Gençlik bu kazanımlardan şu sonucu kendine çıkarabilir. Direniş kazandırıyor. Direniş faşizmi zorluyor. Direniş karşısında faşizm zayıflıyor. O zaman ‘’ Tecriti kıralım, faşizmi yıkalım’’ hamlesine daha güçlü katılalım sağlayıp her alanda bu hamlenin başarısı için çalışmalarımızı sürdürelim.
“Son olarak Türkiyeli ve Kurdistanlı gençliğe iletmek istediğiniz bir mesaj ya da çağrı var mıdır?”
Gençliğin mücadele yürütmesi için birden fazla gerekçesi vardır. En büyük gerekçemiz ise şuanda faşist bir rejimin iktidarda olması gerekçesidir. Faşizm olduğu sürece gençlik direnişte olmalıdır. Bir an olsun bu direniş geleneğinden uzaklaşmaması gerekiyor. Mevcut gelişmeleri yeterli görüp rehavete kapılmamalıdır. Gençliği liberalizme çeken, faşizme karşı normalleştiren, duyarsızlığı geliştiren tüm yaklaşımlara karşı mücadele etmelidir. Ortak mücadele ruhuyla eylemlerini birleştirmeli gençliği birbirinden ayrı gösteren politikalara karşı uyanık olmalıdır. Çünkü bugün özel savaşın yapmak istediği en temel şeylerden biride gençliğin ortaklaşmasını engellemektir. Bu konuda özel savaşın nasıl çalıştığını nasıl hareket ettiği bilinciyle bu tür ayrıştırıcı saldırılara karşı duyarlı olunması gerekiyor. Gençlik şunu unutmamalıdır ki her zaman alternatifler vardır. ‘’Her şeyin alternatifi vardır’’ sloganı gençliğin amentüsü olmalıdır. Saldırı varsa direniş vardır. Son olarak eğer gençliğe bir çağrı yapacak olursak gençliği faşizme karşı işgal saldırılarına karşı Xakurke’yi sahiplenmeye çağıyoruz. Xakurkê de gençliğin kendi direniş kimliğini bir kere daha göreceğine inanıyoruz. Bu vesileyle tüm gençlik hareketlerine direnişi büyütmeye mevzileri çoğaltmaya çağırıyoruz.