MERHABA… MASAL ÜLKEM, ÖNDERLİĞİM
Merhaba doğa anam, Merhaba gülümseyen güne, ışıl ışıl yıldızlar, ay…
Merhaba, özlemle beklediğimiz kar, kış…
Merhaba kuşlar, şımarık sincaplar, narın peskoviler…
Merhaba masal ülkem, Merhaba ülkemin ışığı Önderliğim..
Merhaba sevgili günlük… Seninle uzun bir yolculuğa çıkacağız. Seninle bir masalı paylaşacağız… Kahramanlarla, savaşlarla, keder ve mutluluklarıyla, gerçek bir masal! Şöyle mi başlamalıydım acaba, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Klasik girişi, şimdilik es geçelim… Şöyle başlayalım: Zamanın en mahrem anında, efsuna, büyüye sarınarak gizlenmiş bir ülke doğmuş… Bu ülkeyi, herkes göremezmiş! Varlığını hisseder ama ona ulaşamazmış! Onu bir gören, bir daha kendine gelemez, kara sevdaya tutulmuşçasına, gözleri ve yüreği hep onu ararmış… O yüzden, bu saklı ülkenin sevdası, çekene zor ama vazgeçilmez gelir, bu sevdaya düştükten sonra da, gün be gün onun güzellikleriyle erir gidermiş! Tabi, bu sevdaya sırt çevirenler de olurmuş… Neyse, onları yazmayalım. Nerde kalmıştık? Ha, evet… Erişmekten bahsediyorduk, sevdalılardan bahsediyorduk! …
Bu saklı ülkenin güzel mi güzel bir yerinde, sarp- asi uçurumların yüreğinde, azgın suların misafirperverliğin de, minik bir yer altı köyü varmış. EE şimdi de gelelim burada yaşayanları tanımaya…
Hazır mısın, sevgili günlük? Her biri, birbirinden maharetli, birbirinden farklı on dört kadın yaşıyormuş bu köyde. Sadece kadınlar… Hadi onları birlikte tanıyalım… Düşünen ve üşüyen kadın; Eylem, boru müdürler; Edessa ve Sarya, Çince tercümanı; Delila, Kütüphanenin despotik müdürü; Veroz, Ekonomi bakanı ve bakancığı; Raperin ile Sema ve köyün tek ses sanatçısı; Nuda…
En tiz seslisi; Helin,
En hiperaktivi; Dorşin,
En kabadayısı; Evindar,
En doğulusu; Berfin, köyün muhtarı; Rojda ve bu masalı yazan yazıcı ben Jindar… Ha bir de, az daha unutuyordum, bir de şirin kedimiz Gewreee… E tabi, bir de Gewre’nin ilgi alanına giren, soylarından tek tük kalmış olan fareler! İşte böyle sevgili günlük, köyde yaşayan canlıları tanımış oldun. Bundan sonraki günlerde bu kahramanları daha yakından tanıyacaksın. Kahraman dedimse, boşuna demedim, ileride bunu daha iyi anlayacaksın. Şimdilik hoşça kal…
22 Aralık 2013
MASAL KÖYÜNDE COŞKU HAKİM
Güzellikler ve iyiliklerle
dolsun yürekleriniz,
gözleriniz her daim öz’e dokunsun
ve mucizeler kapınıza geldiğinde,
onları içeri buyuracak kadar
mütevazılığınız olsun!
Masal tadında olsun sohbetleriniz, işte akşam duamızı ettik ve hazırız, içimize işleyecek olanı duymaya… Masal ülkemizin büyük bir kahramanı varmış. Onurlu, yiğit, cesur… Kendinden önceki kahramanlara saygılı ve kendinden sonrakilerin müjdeleyicisi… Zamanın bilgeliğinden kana ana içmiş, aydınlık bakışlı bir kahraman. Yitik ülkenin, en gizli sır’ı imiş… O yüzden, onun korumak için, tüm gövdesini siper etmiş ülke… Göğsünde nice uçurumlar, yüreğinde aşılmaz geçitlerle, kem gözleri yollarından saptırmış. Başından aşağı, hırçın şelalelerle yollarını kaptırmış. O uyuduğunda yıldızlar göz kırpar, uyandığında çiçeklerin şarkısını duyarmış. Gözlerinin dokunduğu her yer titrer. Usulca dans etmeye başlarmış. Ayaklarının bastığı toprak yarılır, içinde kımıl kımıl can’a durmuş tohumlar çatlayarak, yaşama inatla tutunurmuş. Hele bir de konuşmaya görsün, sanırsınız ki, sesi bin yıllar ötesinden gelmekte.
Bir efsanenin canlandığını hissedersiniz, damarlarınızın taa en derinde Ya gülmesine ne demeli? Bir insanın yüzü, nasıl oluyor da hem en masum bir bebek yüzü kadar temiz, hem en bilge bir yaşlının yüzü kadar deneyimli hem de en güzel bir kadın yüzü kadar çekici olur? Sorarım size? Hangi insan, kendini bu kadar doğal yansıtabilir… Fakat ışık nasıl engellenebilir ki? Ses, nasıl boğulabilir? Aşk ve kahramanlık, bir ülkenin kimliği değil midir? Yetmedi güçleri bunları yapmaya ve yetmeyecek de ve bugün, kahramanın beş kutsal sembolü ulaştı masal ülkesine.
Masal ülkesi düğün-bayram… Çünkü çok yakın bir zamanda, sembollere değil, kahramanına kavuşacağına dair inancı çok büyük. Küçük köyümüzde de heyecan ve coşku! Çünkü bizler de ışığımıza kavuşacağımız günün, çok yakın olduğunu hissediyoruz. Tekrar görüşene kadar hoşça kal…
24 Aralık 2013
MASAL KÖYÜMÜZÜ ANLATAYIM
Nasılsın bakalım görüşmeyeli sevgili günlük? Köy halkımızın yoğun bir talebi var Bu şirin evimizi anlatmamı istiyorlar. Bakalım, ben de, bu gözlerden ırak, gönüllerde taht kurmuş diyarı anlatmaya çalışayım.
Öncelikle köyümüzün etrafını anlatayım. Büyülü bir mekân olduğuna emin olabilirsiniz. Dört tarafını kutsallıklar sarmış ve ülkemizin binlerce yıllık bilgeliklerini yudumlaşmış yüce masalcılar var, her biri göğe uzanmış, köyümüzü çepeçevre sarmış alalı yüksekliklerde. Bu masalcılar, aydınlığın toplayıcıları, güneşin doğuşunu coşkuyla karşılayıp, semaha dururken, akşamleyin de, güneşi hüzünle uğurlayıp, önünde secdeye kapanırlar ve yeni bir doğuşa kadar, mırıl mırıl dualarla, tatlı bir sükûnette dalarlar. Ve bu dağların sessiz huzuru, dalga dalga köyümüze doğru akmakta, hepimizin, akıp-giden zamanın selamını almasını sağlamaktalar. Hepimiz, yüzümüzü güneşe dönüp, minnettarlıkla, bahşettiği son sıcaklığını, sevgiyle kabul ederiz. Köyümüzün önünden öyle şımarık bir dere akmakta ki, kızar mısın, güler misin, sen de ayırt edemizsin. Mevsimin en sıcak zamanlarında, suya en çok ihtiyaç duyduğumuzda, bir türlü akmaz, nazlanır da nazlanır, havan soğuduğu günlerde, birden çılgınca akarak tüm köyün ilgi odağı olur, tam barışmışken birden bire, eteklerini toplayıp odayı terk eden bir kontesin kibriyle, sularını toplayıp çekip gider. İşin gücün, suyu kovalamak olur… Neyse bu aralar, biraz sakinleşmiş gibi.
MASAL KÖYÜMÜZÜN MEYDANI
Gel gelelim köyümüzün içine. Köyümüz, küçük bir yamaçta, minik bir düzlükte kurumlu. Köyün en işlek yeri, köy meydanı… Tüm köy ahalisinin toplandığı, beraber yemek yediği, çay içtiği, koyumu koyu sohbetlere daldığı, bazen hararetle seslerini yükselttiği, bazen de sessizce oturduğu, müzik dinlediği ve ortak radyo dinlediği, en canlı yerimiz. Köy meydanımızda Raperin ustanın lokantası ile Sema’nın çay ocağı var. Sürekli, o lokantadan yemek yiyip, o çay ocağından çay içiyoruz. Doğrusu, hayatımızın temel parçaları olmuşlar. Köyümüzün yerleşimiz, bu meydanın etrafına serpilmiş. Meydana en yakın yerde, muhtarlık bulunuyor. Küçük, sempatik ve mütevazı, muhtar Rojda ve ailesi, burada yaşamakta, köy ahalisinin ihtiyaçlarını karşılamakta, köy ahalisinin ihtiyaçlarını karşılamak için kara kara düşünmekteler. Meydanın diğer tarafında, birkaç basamakta çıkılan varoşlar mahallesi bulunmakta… Bu mahallede yaşayanlar çoğunlukla Çingenelerle iç içedirler. Mahalle, kozmopolit olduğu için, çoğu zaman kavga ve gürültüler yükselmekte, zaman zaman da kolluk güçleri, kavgayı ve kavgacıları ayırtmak için, şiddet kullanmak zorunda kalmaktalar. Sık sık kavgaların ve bağırışların yükseldiği mahallede, bir o kadar sık da ‘‘delidir, ne yapsa yeridir’’i kanıtlarcasına, şölen- şenlik gürültüleri de yükselmektedir. Neyse, bu mahalleyi anlatmaya kalksak, içinden çıkamayız. Zaten, şu anda bile bunları yazarken, etrafta o kadar çok gürültü oluyor ki, yazmakta zorlanıyorum. Bu mahallenin merdivenlerinden inip, sol tarafa dönünce, büyükçe bir toprak yola sapıyorsunuz. Bu yol ise, köy ile diğer yerleşim yerleri arasında tek ulaşım kanalıdır. Ancak, bu yol, kışın hiç mi hiç kullanılmaz. Çünkü o kadar çok kar yağıyor ki, yolla, evler, ağaçlar tümden kayboluyorlar. Tabi, bir de zaman zaman köyün peşine düşen, insan kokusu arayan kurt sürülerinin varlığı da, insanların kışın hareket etmemesine yol açıyor. O nedenle kış günleri, çoğunlukla köy ahalisinin sürekli toplanmasına, birbirine hikâyeler, tarihi olaylar anlatarak zaman geçirmesine ve büyük bir istek ve heyecanla baharı beklemesine neden olmaktadır.
28 Aralık 2013
KAYNAK/Star Özgür Kadın Birlikleri