HABER MERKEZİ
1980’lı yıllardan sonra gelişen kapitalizmle Kürdistan’da ki sömürgeci güçler Kürt toplum kırımını sonuca ulaştırmak için daha geniş imkânlara sahip oldular. Daha önceki yıllarda göç, sürgün, katliam ve yasaklarla yapılmak istenen kültürel soykırım, toplumun her alanında ve derinliğine nüfus etme imkânlarından yoksundu. Kapitalizmle birlikte medya, internet, sinema, çeşitli dizi ve Televole türü TV programları, sanatın her dalı, eğitim kurumlarının yaygınlık kazanması, devlet memurluğunun kapılarının Kürt’lere açılması, tüm bunların yanı sıra Kürdistana ekonomik yatırımların yapılmaması ve Kürt nüfusunun yönünü egemen güçlerin şehir ve yerleşim birimlerine vermesi, diğer taraftan devlet zoruyla göçertme ve sürgün politikasının devam ettirilmesi Kürt toplumu ve kültürü üzerinde derin tahribatlara yol açmıştır. Günümüze kadar hızından hiçbir şey kaybetmeyen bu toplum kırım politikaları, sahip olduğu imkânlarıyla toplumun en küçük hücrelerine kadar sızmasını bilmiştir. Toplumda girmediği köy, girmediği ev, bulaşmadığı tek bir insan yok gibidir. Öyle bir iletişim ve propaganda ağına ulaşmıştır ki, toplumda 7 yaşında ki çocuktan tutalım da 70-80 yaşında ki yaşlıya kadar herkesi, her saat etkileyecek güce ulaşmıştır.
Göç edilen şehirler de Kürtlere reva görülen, toplumun en tortu kesimlerinin barındığı; uyuşturucu, fuhuş, kumarhaneler, hırsızlık çeteleri, mafya grupları vs. alanları olmuştur. Devlet eliyle bilinçli bir şekilde geliştirilen bu alanlar bir taraftan Kapitalist toplum için en karlı sektörler haline gelirken diğer taraftan ise toplumsal direniş üyelerini devşirip, öğüterek teslim alma merkezlerine dönüştürülmüştür. Uyuşturucu, fuhuş, kumar, hırsızlık çeteleri, mafya grupları vb. bunların sahip oldukları mekânlar her gün yüzlerce insanı ait olduğu kültürel ortamından kopartarak, kapitalist sistemin çarklarının birer dişlisi haline getiriyorlar. Bir taraftan şehre göç eden Kürt gençleri bu bataklıklara bilinçli olarak sürüklenip öğütülürken, diğer taraftan bu mekânların dışında kalan kesimler ise her tür ekonomik imkânları elinden alınarak bulunduğu şehrin en tortu ve onur kırıcı işlerinde çalışmaya mahkûm edilmişlerdir. Çöp toplama, ayakkabı boyacılığı, çocuklarıyla yol ortasında ya da kaldırımlarda sakız, mendil ya da araba camlarını temizleme, inşatçılık, mevsimlik tarım işçiliği, tablacılık, hurdacılık vs. işlerde karın tokluğuna çalışmak zorunda bırakılmıştır. Özellikle Bakur Kürdistan’da, 1990’lı yıllardan sonra göç politik sebeplerden kaynağını aldığı için Türkiye şehirlerinde yaşam imkânı bulmak daha güç olmuştur. Türkiye halkı içinde geliştirilen milliyetçilik ve Kürt karşıtı propagandaların etkisiyle bu şehirlerde Kürtlere evlerini kiralamaları, iş vermemeleri, kendi mahallelerinden kovmaları, birçok yerde linç girişimleri, Kürtçe konuştukları için dışlanmaları ya da dövülmeleri, Kürt oldukları için sebepsiz yere sık sık gözaltına alınmaları bir bütün olarak her türlü dışlanma ve horlanma ile yüz yüze kalmaları onların ruhsal ve psikolojik durumlarında travma düzeyinde etki yaratmıştır. Ekonomik koşulların zorluğundan kaynaklı bu şehirlere göç eden Kürt nüfusunun ağırlığı çocuklarını okutamadığı gibi sağlıklı bir şekilde kendi kültürüyle de büyütememiştir.
Bu durum karakterde parçalanmışlıklara yol açmış ve asimilasyon için kapı aralamıştır. Bu ortamların yeni nesil üzerinde ki etkileri, ahlaki ve kültürel olarak daha derin olmuştur. Her şeyden önce bu ortamlarda büyüyen insanlar kendi kültürünün vasıtasıyla düşünme kabiliyetini yitirirler. Bu durum ise, bir başkasının kültürüyle düşünmek ve yaşamak demektir ki, bu da kendi kültürel mirası, gelenek ve göreneklerinin, bir bütün olarak tarihsel-toplumsal hafızasının silinmesi anlamını taşır. Bu yaşam tarzının kişi ve toplum üzerinde ki önemli diğer bir yan etkisi ise, sahip olduğu tarihsel ve kültürel mirasın evrensel insanlık değerlerine katkıları, insanlığın çocukluk ve olgunluk çağının ebeliğini yapmış olmasına rağmen, ait olduğu toplumsal hafızayı yitirdiği için, bu büyük insanlık değerlerini tekrar keşfedip döneme uyarlama noktasında ihtiyaç duyacağı entelektüel görüş ve fikirlerden yoksun bırakılmasıdır. Bir toplum entelektüel düşünme gücünü yitirdi mi, her şeyden önce her tür estetik, etik, ahlaksal ve zihinsel boyutta sahip olduğu değerlerini yitirir.
Önderlik bu konuda; Zihniyet ve estetik dünyasını yitiren bir toplum çürümeye, vahşice parçalanmaya ve yenmeye terk edilmiş bir leşe benzer der. Her şeyden önce egemen güçler Kürdistanı sömürgeleştirerek Kürt toplumun kendi devamını sağlamak için sahip olduğu tüm kurumsallıklarını dağıtmışlardır. Bu durum Kürt toplumunun, kendi devamını sağlama, kökleri üzerinden kendini çağa uyarlama kabiliyetini elinden almak demektir. Egemen güçler Kürdistan toplumunu çağın üretim tekniklerinden ve bilgisinden yoksun bırakarak cehalete mahkûm etmişlerdir. Böylesi bir toplum gerçekliği teknik ve bilgi olarak daha ileride olan toplumlara karşı küçüklük kompleksi yaşayacakları gibi, kendi gerçekliğinden hızla bir kaçışı da yaşayacaklardır. Kendini inkâr ve düşmanına benzeşme, bu zemin üzerinden gerçekleşmektedir.
Devam Edecek…