HABER MERKEZİ – Berzenci’yi anarken…
9 Ekim Kürtler için uluslararası komployla eşanlamlı bir tarihtir. Kara, lanetli, hain bir plan ve buna karşı destansı, ateş gibi benzersiz bir direniş bu tarihte kodlanmıştır. Bir yüzyıl öncesinde Kürtlere biçilen statüsüzlüğün devamını amaçlayan ve Kürt soykırımını sonuca götürmeyi hedefleyen uluslararası komplonun başlangıç günü Kürt tarihinde önemli bir yeri olan Şeyh Mahmut Berzenci’nin de ölüm yıldönümüdür.
Eylemleri ve söylemleriyle Kürt trajedisine çarpıcı bir örnek oluşturan Şeyh Mahmut Berzenci yaptıkları ve yapamadıklarıyla günümüzde anılmak kadar anlaşılmayı gerektiren bir şahsiyettir. Ölümünün 57.yıldönümünde (9 Ekim 1956) onun şahsında bölge sömürgeciliği ve kapitalist sömürgeci güçler kadar Kürt işbirlikçiliği ve teslimiyetçiliğinin dününe ve bugününe bakmak istedik.
Kanlı ve kârlı yüzyıllar
19 ve 20.yüzyıllar, Kürtler açısından kanlı, emperyalist güçler ve sömürgeci bölge devletleri için kârlı yüzyıllardır. Kürtler, bu dönemde hem dış düşmanları, hem de Kürt egemen sınıflarının çıkar kavgaları sonucu kırımdan, katliamdan geçirilirken; Kürtler için ölümden bin kat daha beter bir tuzak kurulur. Önderliğin deyimiyle ‘kapan’ olan bu tuzak, büyük tahribatlara yol açar. Kürtler isyan etse bir türlü, isyan etmeyip teslim olsa bir türlü, her iki durumda da katliamla yüz yüze kalırlar.
Dış güçler kadar, Kürtlere öncülük iddiasında olan egemen kesimler de benzer derecede aynı suça ortaktır. Kürt egemen güçleri, kendi çıkarları ya da yanaştıkları dış gücün çıkarları gerektiğinde halkı ayaklandırmış, bu amaçlarına ulaştıklarında da halkı yalnız bırakmış veya katliamlara sürüklemişlerdir. 19. yüzyılda bu tür isyanlara genelde beyler ve mirler öncülük etmişlerdir. Bedirhan Bey İsyanının bastırılması, bey ve mir önderlikli isyanlar serisinin sonu olmuştur. Bu süreç sonunda Kürdistan’da Bey, mir otoritesi kırılmıştır. Doğan boşluk Şeyhlerle doldurulacaktır ancak şeyhlerin yaklaşımları da beylerin ve mirlerinkinden pek farklı değildir.
I. Dünya savaşı sırasında bölgenin durumu Kürt halkının çıkarlarını koruyup geliştirmesine objektif olarak imkan sunmasına rağmen, Kürt egemenleri bu durumu değerlendirememişler, kendi basit ve dar çıkarları için heba etmişlerdir. Aynı dönemde Kürdistan’ın değişik parçalarında isyanların olması ve bu isyanların birbirleriyle ilişkilenmemeleri, birbirlerine yardım etmemeleri, hatta karşıt olmaları bu durumu gösterir. Kürt egemenleri, dar basit aile ve aşiret çıkarları kimle ittifak yapmayı gerektiriyorsa onunla ittifak yaparken bunun ulusal birliğe, Kürt halkının geleceğine nasıl bir etkide bulunacağına zerre kadar anlam vermemişlerdir. Sonuç Kürt soykırımının başlamasıdır
‘Kürt Kapanı’nın Kuruluşu ve Berzenci
Şeyh Mahmut Berzenci bu sürecin en önemli Kürt figürünü oluşturur. I. Dünya savaşının galiplerinden İngiltere, Osmanlı denetimindeki Irak’ı işgal etmiştir. İşgalini kalıcılaştırmak için hem Irak’taki, hem de Kürdistan’daki aşiret ve tarikatlarla ilişkilenmeyi zorunlu görmektedir. Çıkarlarını uzun vadede bunları yanına çekerek koruyabileceğini düşünmekte, bunun için de yoğun bir biçimde resmi, gayri resmi misyoner çalışmaları yürütmektedir. Bu çalışmaların en üst düzeyde sorumlusu Binbaşı Noel’dir. Arap aşiretlerden beklediği ilgi ve desteği göremeyen Binbaşı Noel, Kürtlerle ilişki aramaktadır.
Binbaşı Noel’in ilişki kurduğu ilk kişi Şeyh Mahmut Berzenci olur. Şeyhe, etkinlik alanını genişletme ve otonomi sözü vererek desteğini alır. Binbaşı Noel’in Mahmut Berzenci’yi seçmesi nedensiz değildir. Mahmut Berzenci öncelikle Kadiri tarikatının etkili bir şeyhidir. Kadiri tarikatı Kökeni Abdulkadir Geylani’ye kadar giden ve Kürtler arasında oldukça yaygın bir tarikattır. Eğer bu tarikatla ilişki geliştirilirse Kürtler büyük ölçüde denetime alınabilecektir. Mahmut Berzenci aynı zamanda Caf aşiretinin de lideridir. Caf aşireti, başta Süleymaniye olmak üzere, Soran bölgesindeki en güçlü aşirettir. Hem tarikat, hem de aşiret reisiyle ilişkilenmek gelecek açısından oldukça önemlidir.
Bu ilişkiyi bir fırsat olarak değerlendiren ve İngilizlerin verdiği bu desteği kullanan Berzenci, kısa sürede etkinlik alanını genişletir. Güney Kürdistan’ın birçok yerine müritlerini gönderir. Bu durum İngilizleri rahatsız eder. Mahmut Berzenci’nin denetim dışına çıktığını düşünen İngilizler, diğer güçlü bir tarikat olan Nakşîbendi tarikatıyla ilişkilenir. Bunda amaç her iki gücü de denetim altına alarak birbirine karşı kullanmak ve çıkarlarını bu denge üzerinden yürütmektir.
I. Dünya Savaşından yenik çıkan Osmanlı devleti birçok yeri İngilizlere bırakmıştır. İngilizler, Osmanlı devletine kabul ettirdikleri Sevr antlaşması sonrasında Kürtlerle ilişkilerini daha da geliştirmişlerdir. Bu anlaşmayla “Bağımsız Kürdistan”dan bahsederek sahte umutlar yaratmışlardır. Bunda amaç, Kürtler üzerinde denetim sağlamak ve Türkleri bölgeden uzak tutmaktır. İngiliz ajanı Binbaşı Noel Amerikan başkanı Wilson’a gönderdiği mektuplarda, emperyalist politikalar için gerekli olan Kürt-Türk düşmanlığını yoğunca işlemiş, bunun bir politika olarak uygulanmasını istemiştir.
İngilizler ve Türkler Musul üzerinde yoğun bir mücadeleye girişirler. Bunu da Kürtler üzerinden yaparlar. Her iki güç de Musul’u (petrolünden dolayı) elinde tutmak ve rakibini buradan uzaklaştırmak istemektedir. Bunun için Kürtler, her iki taraf için de kazanılması gereken büyük bir koz durumundadır.
Türkler ve İngilizler arasındaki rekabeti gören Şeyh, dengeleri gözeterek güçlenmeyi dener. İngilizler her ne kadar maddi ve diğer yardımları sunsalar da, hareket alanını daraltmayı ihmal etmezler. Berzenci bu sıkışmışlığı aşmak, yeni kanallar oluşturabilmek amacıyla gizlice yeni kurulan Türk devletiyle ilişkilenir. Türkiye’nin yardım ve kışkırtmaları sonucunda güçlerini toplayan Mahmut Berzenci, İngilizlerden Musul, Kerkük, Hewler ve Süleymaniye’nin tamamen denetimine verilmesini ister. Bu olmayınca ayaklanma başlatır. Ancak İngilizler karşısında fazla bir varlık gösteremez. İngilizlerin Türklerle ilişkileri, tehdit, şantaj ve tavizleri sonucunda Türkler de desteğini çekince isyan kırılır. Mahmut Berzenci yakalanır ve Hindistan’a sürgün edilir.
Kurtuluş savaşından belli bir güç alarak çıkan Türkler, yeniden Musul üzerinde hak iddia etmeye başlar. Revanduz, Ranya ve Musul başta olmak üzere Güney Kürdistan’da kargaşa başlar. Bunların yanında Kadiri tarikatı da Mahmut Berzenci’nin geri getirilmesi konusunda İngilizlere baskı yapar. Bunun sonucunda İngilizler, Mahmut Berzenci’yi geri getirir. Bir anlamda İngilizler Mahmut Berzenci’yi getirmeye mecbur olur. Ne Nakşi tarikatı, ne de yörenin büyük ailelerinden Babanlar, Mahmut Berzenci’den boşalan otoriteyi dolduramamıştır. Böylece İngiltere Mahmut Berzenci’nin dönmesini belli koşular karşılığı kabul eder. Buna göre,
1- Şeyh etkinlik alanının en yoğun olduğu Musul, Kerkük, Süleymaniye ve Hewler de İngiliz karşıtlığı yaratmayacaktır.
2-Türk yönetimiyle hiçbir biçimde yakın temasta bulunmayacaktır.
Her iki hususta da İngiliz Yüksek Komiserliğine güvence veren Şeyh, Süleymaniye’ye yerleşir. Kısa bir süre sonra da kendini “Kürdistan Kralı” ilan eder. Bir hükümet kabinesi oluşturur ve bakanlar atar. Şeyhin bu girişimleri ve yeniden kendini güçlü kılma istemi İngilizleri oldukça kaygılandırır. Nitekim düşünüldüğü gibi olur ve Şeyh bir yıl sonra İngilizlere karşı yeni bir isyan başlatır. Bu arada Şeyh yeni kurulan Sovyetler Birliğini kendisi için büyük bir dayanak olarak görmektedir. Sovyetler Birliğinden yardım talep eder. Ancak Sovyetler Birliği hiç bir yardımda bulunmaz. Yine aynı tarihlerde Doğu Kürdistan’da isyana kalkmış olan İsmail Simko’dan destek ister. Simko İngilizlerle yakın temas içinde olduğu için yardım da bulunmamayı kendi çıkarları için daha uygun görür. Tüm bu çabalarında sonuçsuz kalan Mahmut Berzenci, yeniden Türkiye’ye yanaşır.
Bunu fark eden İngilizler, bölgeden elini çekmesi konusunda Türkiye’ye baskı uygular. Hatta bu konuda kuzeydeki Kürt şahsiyetleri ve örgütleriyle ilişkiler geliştirmeye çalışır. Hilafet yanlılarını destekler. Günümüzde “Ilımlı İslam”cıların İngiliz işbirlikçisi olmalarının temel nedenlerinden birisi de budur.
İngilizler, Lozan Konferansında yeni kurulan Türk devletini tanıyınca, Türk devleti bu çalışmalarına bir müddet son verir. İngiltere, Mahmut Berzenci’nin dış bağlantısını kestikten sonra, İngiliz Yüksek Komiserliği aracılığıyla bölgenin ileri gelen şeyh ve aşiret reisleriyle toplantılar yapar. Ancak bu toplantılar sonuç vermeyince 25 Aralık 1923’te İngiliz uçakları Mahmut Berzenci’nin karargahını bombalar. Kısa sürede Mahmut Berzenci’nin karargahı ele geçer. Daha fazla dayanamayacağını anlayan şeyh, İran’a sığınır.
Mahmut Berzenci iki yıl İran’da sürgünde kalır. Türklerle İngilizler arasında Musul sorunu çözülünce Şeyhin siyasal bir değeri kalmaz. Her iki taraf da ilişkisini keser. 1927 yılında İngilizlere bağlılık sözü veren Mahmut Berzenci affedilir ve yeniden Kürdistan’a döner. Ölünceye kadar da Kürdistan’da kalır. Bağdat’ta hayata gözlerini kapadığında takvimler 9 Ekim 1956’yı göstermektedir.
Berzenci isyanlarında da görülmesi gereken, Kürdistan üzerinde emperyal hedefleri olan bölge güçleri, bir birlerine üstünlük kurmak için Kürt kartını hep canlı tutmuş, hatta körüklemişlerdir. Bu dış güçler kendi aralarında anlaştıklarında ise, Kürtleri işe yaramaz bir paçavra gibi bir kenara atmışlardır.
Günümüzde de bu politikadan vazgeçilmiş değildir. Daha düne kadar Saddam’a karşı Kürt kartını hep diri tutmuş desteklemişlerdir. Kendi aralarında anlaştıklarında ise yüzbinlerce Kürdün ölümüyle sonuçlanan enfallere sessiz kalmış, onay vermişlerdir. Aynı politikanın bir benzeri şimdi Batı Kürdistan’da hem de işbirlikçi-teslimiyetçi KDP ve YNK’nin katılımıyla hayata geçirilmek istenmektedir. Rojava’daki devrimsel gelişmelerin hesaplarını bozduğu Kürt işbirlikçiliği, Türk sömürgeciliği ve emperyalist sistem güçleri yaşadıkları sıkışıklığı aşmak ve Özgür Kürt çizgisini boğmak için büyük bir çaba sergilemektedir.
Batı Kürdistan’da doğumu gerçekleşen Kürt statüsünün özgür Kürt’le değil de işbirlikçi ve teslimiyetçi Kürt’le geliştirilmesi amaçlanmaktadır. İşbirlikçi ve teslimiyetçi Kürtlüğün bütün Kürdistan parçalarında egemen kılınması için karanlık tuzaklar kurulmaktadır. Türk sömürgeciliği ve kapitalist modernist sistemin öncü güçleri Batı Kürdistan’daki özgürlük devrimini boğarak sonuç almak istemektedir. Bu temelde Önder Apo ve PKK’ye karşı mücadele yürütüyorlar. Başta ABD olmak üzere kapitalist modernite güçleri Önder Apo ve PKK’yi Kürt sorununda çözüm gücü olmaktan çıkarmak amacıyla faşist Türk sömürgeciliğine ve Kürt işbirlikçi-teslimiyetçi güçlerine her türlü desteği sağlıyor. Ama Önder Apo öncülüğünde ve özgürlük çizgisinde geliştirilen mücadele bu stratejiyi ve sahiplerini oldukça sıkıştırmış, yer yer etkisiz hale getirmiş durumdadır. Artık sorun Kürdistan’da özgür Kürdün mü, işbirlikçi-teslimiyetçi Kürdün mü egemen olacağı sorununun çözümüne odaklanmıştır.
Ancak Özgürlükte karar kılan Kürt halkı, Özgürlük Hareketi ve Önder Apo öncülüğünde yürüttüğü mücadeleyle Kürdistan’ın genelinde siyasi, askeri ve örgütsel olarak büyük bir güç haline gelmiştir. Dahası Kürt kapanı zihinsel olduğu kadar fiilen de aşılmıştır. 19.yy.dan buyana Kürt halkına uygulanan ve sonuç da alan politikalar artık zemin bulsa bile başarılı olamayacaktır. Zira Kürt halkı işbirlikçi ve teslimiyetçi çizgiyi çok iyi tanımaktadır. Kürt Özgürlük Hareketi yürüttüğü mücadele ile bu çizgiyi ve temsilcilerini açığa çıkarıp halkın önüne koymuştur. Tarihin bu döneminde ele geçirilen fırsatlar doğru değerlendirilirse halkımıza karşı oynanan klasik oyunların yeniden tutması ve başarı elde etmesi çok zordur. Halkımızın sonuç alması çok büyük bir olasılık haline gelmiştir. Her Kürdün, ulusal birliği öne çıkarması, işbirlikçi ve teslimiyetçi politikalara tavır alarak görev ve sorumluluklarına bu tarihsel bilinçle yaklaşması bütün tuzakları bozacak, Kürtler için tarih Mahmut Berzenci sürecindeki gibi tekerrür etmeyecektir.
KOMÜNAR