HABER MERKEZİ
Daha önce Başurê Kurdistan’ın Zaho kasabasında TC devletine ait işgal güçlerine karşı yaptığı eylemle adını duyuran; Başurê Kurdistan Öz Savunma Birlikleri yaptığı askeri bir törenle geçtiğimiz günler de resmen kuruluşunun ilanını gerçekleştirdi. Gerçekleşen bu ilanın ardından da farklı kesim ve çevreler tarafından yapılan yorum ve değerlendirmeler basın-yayın organlarında yer aldı.
Tabii yapılan bu değerlendirmeler içerisinde Öz Savunma Birliklerin kurulmuş olmasını negatif ve pozitif yaklaşımlarla ele alanlarda oldu. Kuşkusuz böyle olması da gerekmekteydi. Çünkü Öz Savunma Birliklerinin kuruluşunun; kimilerinin aleyhine bir sonuç ortaya çıkarıyor olması ve bunun karşısında da, toplumun; bu ilanı kendi yararına görmesi kaçınılmaz olarak böyle bir sonuç ortaya çıkaracaktı. Onun içindir ki, Başurê Kurdistan’da Öz Savunma Birliklerinin ilanı üzerine yapılan yorum ve değerlendirmeleri böyle bir gerçeklikten hareketle ele almanın gereğini vardır. Öz Savunma Birliklerinin ilanından sonra, Başurê Kurdistan’da bulunan kimi TV’lerde yayınlanan programlarda; nedenleri üzerinde durulmadan yapılan programlarda görülen tek yanlı yaklaşımlarda bunu gerekli kılmaktadır.
Bahsi geçen bu TV’lerde, “Peşmerge güçleri varken, Öz Savunma Birliklerinin kurulmasının gereği yoktu”, “böyle bir ilanın gerçekleşmesi Kürt davasının aleyhine oldu” vb. yorum ve değerlendirmeler öne çıkarılmaktadır. Hatta bununla da yetinmeyerek bunu karşıt bir propagandaya dönüştürme yaklaşımına da tanık olunmaktadır. Tabii buna karşıt görüşlerin varlığını gizleyememekte olsalar da, ne yazık ki öne çıkan bu yön olmaktadır.
Öne çıkarılmaya çalışılan bu karşıt propagandaya rağmen gerçekler böyle mi? Bunun da üzerinde durulabilmelidir. Eğer bu gerçekleşirse, Öz Savunma Birliklerinin ilanını pozitif karşılayanların, hangi nedenlerle böyle bir yaklaşım içerisinde oldukları da anlaşılmış olacaktır. Böylece tek yanlı bir yaklaşım içerisinde olmanın da önüne geçilerek; doğru bir tutum ve politikanın sahibi haline gelmenin de olanaklarına kavuşulacaktır.
1991’de yaşanan Birinci Körfez savaşından sonra Başurê Kurdistan’da göreceli olarak Irak-Saddam rejiminin sömürgeci varlığının da bir çatlama/kırılma sürecine girildiği açıktır. Bu süreçle birlikte Irak-Saddam rejimi Başurê Kurdistan’da gerilemiştir. Fakat bu gerçeklik Başurê Kurdistan’daki işgal gerçeğini değiştirmemiştir. Aksine, Saddam rejiminin geriletildiği bölgelerde bir başka işgalci güç devreye girmiştir. TC devletine ait askeri güçlerin 1992’de Başurê Kurdistan’a girmiş olması böyle bir gerçeği ifade etmektedir.
1994’lerle birlikte de, TC devleti Başurê Kurdistan’daki askeri varlığını işgale dönüştürmeye başlamıştır. Her geçen yılda, günümüze kadar geçen süre içerisinde bu varlığını daha geniş alanlara yaymıştır. Neredeyse Başurê Kurdistan’ın içlerine varıncaya kadar geniş bir alanda kendini askeri olarak tahkim eder bir konuma gelmiştir.
Akşamları Başurê Kurdistan’ın Bakûr’a doğru olan coğrafyasında çok belirgin bir şekilde görülen, özel ışıklandırma sistemine sahip olan TC’ye ait askeri üstlerin varlığı da bu gerçekliği doğrulamaktadır. Sadece bu da değildir. Sabah- akşam Başurê Kurdistan hava sahası, Türkiye’de olduğundan çok daha fazla TC devletine ait; silahlı, bombalı hava saldırı araçlarının; savaş ve keşif uçaklarının, helikopterlerinin hareket alanı haline gelmiştir. Neredeyse TC istihbarat örgütlerinin faaliyet içerisinde olmadığı bir köy, kasaba, şehir kalmamıştır. Tüm bunların bir sonucu olarak ta basın-yayın organlarında da yer aldığı gibi; her gün TC işgal güçleri tarafından bombalanan Başurê Kurdistan’da her gün katliamlar yaşanmakta ve doğa yaşanılamaz bir hale getirilmektedir.
TC devletinin Başurê Kurdistan’daki varlığı sadece açık işgalci askeri güçleri ile de sınırlı kalmamaktadır. Denilebilir ki, TC devletinin bir iç sömürgesi, arka bahçesi haline getirilmiş bulunmaktadır. Köy bakkallarına varıncaya kadar her yerde “TM” markalı eşyalar satılmaktadır. İzlenmeye teşvik edilen ister özel, ister devlet mülkü olsun TC’ye ait TV’lere dayanan bir asimilasyon ve Türkleştirme politikası uygulanmaktadır. Yine TC’nin kontrolü altında başta petrol olmak üzere her türlü kaçakçılık yapılmakta ve kara paralar aklanılmaktadır.
Başurê Kurdistan’da tüm bunlar gerçekleşirken, var olan ve uluslararası alanda da kabul gören Başurê Kurdistan Bölgesel Yönetimi ve Hükümeti sessiz kalmaktadır. Hatta sessiz kalmaktan da öte destek ve onay vermektedir. KCK yaptığı son açıklamalarda; ellerinde bu konularda belgelerin olduğu bilgisine yer vermiştir.
Elbette soykırımcı, sömürgeci TC devletinin Başurê Kurdistan’daki varlığı, halk tarafından tepki ve öfkeyle karşılanmaktadır. Bamerni’de, Şeladizê’de, Amediye’de, Ranya’da, Çarkurna’da vb. daha çok yerleşim merkezinde sokaklara çıkarak, tankların önüne geçerek, işgal garnizonlarına girerek bunu defalarca göstermiştir. Bunun böyle olması da son derece doğaldır. Çünkü Başurê Kurdistan halkı TC devletinin vahşetini, zulmünü yaşamıştır. Onu yakından tanımakta ve ne olduğunu iyi bilmektedir. 19.yy’ın başlarından TC’nin kuruluşuna kadar Osmanlı devletinin işgali altında olan bu coğrafyada, sürekli bir isyan halinde olmuştur. 1990’larla birlikte de, TC devletinin işgalini, vahşetini, zulmünü giderek her geçen gün daha da katmerli bir halde yaşar duruma gelmiştir. En son olarak da bunlara Neçirvan Barzani’nin “Bölgesel Yönetimin” Başkanı seçildiği günün akşamı Xakurkê işgal saldırılarının yoğunlaştırılmasının ardından yaşananlar eklenmiştir.
Neçirvan Barzani tarafından önce Bağdat ardından da Ankara’ya “ziyaretler”de bulunmuştur. Geri döndüğünde de Zap ve Metina arasında kalan bölgede yer alan bazı stratejik bölgeler TC askeri işgal güçlerine teslim edilmiş ve bununla da kalınmayarak daha iç bölgelerde olan TC’ye ait istihbarat ve askeri amaçlarla kullanılan kimi resmi görünüm altında olan, gayri resmi faaliyet yürüten kurumlarının bekçiliği üstlenilmiştir.
Bölgesel Yönetim TC işgali karşısında varlık göstermemiştir. İşte var olan böylesi bir süreçte, Öz Savunma Birlikleri, Başurê Kurdistan halkının direniş geleneğine sahip çıkmış ve sorumluluk üslenerek, kuruluş ilanını gerçekleştirmiştir.
Böyle bir gerçeklik görmezden gelinmemelidir. Objektif olunmalı ve tek yanlı bir bakış açısına takılıp kalınmamalıdır. Öz Savunma Birliklerinin ilanını Kürt davası aleyhine görmek yerine, onun meşruluğunu kabul eden ve bu temelde görev ve sorumluluklarına sahip çıkanlar haline gelinmelidir.
En önemlisi de TC devletinin Rojava Kürdistan’ı olduğu gibi, Başurê Kurdistan’ı da işgal etme saldırıları karşısında en kısa zamanda bir tutum ve kararın sahibi halini gelinmelidir. Bunun sağlanması içinde iş işten geçmeden, Kürdistan toplumunun ortak iradesini ortaya çıkaracak olan; Ulusal Kongre’nin toplanması için bir arayış ve mücadelesinde olunmalıdır.
Yeni Özgür POLİTİKA/Cemal ŞERİK