HABER MERKEZİ
Devrimci Halk Savaşında tarz ve taktiğin ne olacağı üzerinde de durmak gerekiyor. Bizde savaş denilince ilk akla gelen bu oluyor. Bunun dışındaki başka yönler çok fazla düşünülmüyor. Sadece eylem biçimi ne olacak ve biz ne yapacağız yaklaşımı içinde olunuyor. Böyle düşünmek, sormak, sorgulamak hatalı değildir. Doğru cevaplar verebilmek de gerekli, ama sadece oraya sıkıştırıldı mı, bu, savaş gerçeğini çok daraltmış oluyor. Bizi, dar ve yüzeysel ele almaya götürüyor. Bu biçimde bu soru sorulursa, cevap aransa da yeterli cevap verilemiyor.
Çok hata yapıyor ve eksiklik gösteriyoruz. Çoğunlukla tarzdan, taktikten kaybettik diyoruz ama aslında önceden kaybetmiş oluyoruz. İdeolojik, stratejik kaybetmeler var. Hedefleri belirlerken kaybediyoruz. Yani yaşamda ve kararda kaybediyoruz. Dönüp işte taktikte kaybettik, yanlış yaptık diyoruz, fakat öyle değildir.
Bu nedenle hata ve eksikliklerin nereden ortaya çıktığını, kayıpların nereden kaynaklandığını doğru tespit etmemiz lazım. Her şey tarza, taktiğe bağlanıyor, güya çözüm oradan aranıyor. Onun için de yanlış yapmışım, bir daha doğru yapacağım deyip geçilmeye çalışılıyor. Çoğunlukla yanlış yapıldığı da kabul edilmiyor ve ancak böyle olurdu deniliyor. Savaşı sadece bir taktik olay olarak ele almak, onun stratejik, ideolojik, siyasi, hatta felsefik boyutlarını görmemek ciddi bir dar ve yüzeysel yaklaşımı ifade ediyor. Böyle bir yaklaşımın da başarı kazanması, işleri başarıyla yapması mümkün değildir. Savaşın yerinde, zamanında, doğru tarz ve taktiklerle yürütülmesi mümkün değildir. Taktik ve tarzdaki hata ve eksikliklerin kaynağında, zihniyet duruşu, ideolojik durum ve politik yaklaşımlar vardır. Bunları görmeden, düzeltmeyi oradan yapmadan yalnız başına taktik ve tarz tartışması ile eksiklikleri bulup doğru bir şekilde gideremeyiz ve yeterli sonuç alamayız. Savaşı iyi anlayan ve uygulayan haline gelemeyiz. Başarılı bir taktikçi olabilmek, doğru tarz uygulayan haline gelebilmek, karar ve uygulamada başarılı konuma ulaşılabilmek için felsefik, ideolojik, siyasi, stratejik olarak savaş gerçeğini doğru anlayacağız. Doğru taktik ve tarz uygulamanın ideolojik politik bilincine, zihniyetine ulaşmalıyız. Çünkü her uygulama bir zihniyetin, ideolojik, politik yaklaşımın yansıması oluyor. Doğru bir ideolojik politik bilincin, zihniyetin yanlış, hatalı taktik yansımaları, uygulamaları olamaz. Bizim de hatalarımız tesadüfen veya belirsizlikten doğmuyor, zihniyetimizin yansıması oluyor. Bu bakımdan da tarz ve taktik konularını ele alabilmek için öncelikle savaşın teorisini, stratejisini, ideolojik politik öncülüğünü, çizgisini doğru tanımlamamız gerekmektedir. Doğru tanımlamamız, doğru ele almamız şarttır. Ancak Önderlik çizgisini doğru anlayanlar, özümseyenler, savaş gerçeğini doğru anlayabilir, iyi ve başarılı taktisyenler haline gelebilirler.
Böyle bir savaşın tarzı, taktikleri neler olabilir sorusunu da ele alabiliriz. Bu konular kuşkusuz kesinleştirilemez, ancak genel bir yaklaşım oluşturulup bir perspektif ortaya çıkartılabilir. Bazı temel ölçüler konulabilir. Gerisi uygulama konusudur. Yerinde, zamanında koşullara bağlı olarak ortaya çıkar. O nedenle de şu olmalı, her yerde ve her zaman öyle yapılmalı şeklinde ele almak, taktik ve tarzı anlamamak demektir. Kesinlikle yanlış bir yaklaşımdır. O konuda hiç kimse mutlak bir arayış içerisinde olmamalıdır. Bir de bizde yaşanan kolaycı anlayıştan kaynaklı, yapmadan, uygulamadan, onun sorumluluğunu duymadan, onu kararlaştırma zahmetine katlanmadan, kolayca işin olmasını arama yaklaşımımızdan doğmaktadır. Ne yapacağımız belirlensin, hiç ona kafa yormayalım ya da söylensin, sanki yapılmış sanılsın gibi bir arayıştan kaynaklanmaktadır. Kendimizi görevlere göre doğru ve yeterli hazırlayamayışımızdan kaynaklanmaktadır. Söylendiğinde uygulandı sanılıyor, kazanılacağına inanıyor. Bu, doğru değildir.
Önemli olan her şeyin yerinde zamanında ve yaratıcı uygulanmasıdır
Savaşçılık; düşünmeyi, yoğunlaşmayı, sorumluluğu gerektiriyor. Savaş, dünyanın en ciddi işidir. İnsan türünün yaptığı en tehlikeli ve ciddi iş savaştır. O halde yoğun olmak, düşünmek, sorumluluk duymak lazım. Hiç sorumluluk duymadan savaşçı olmak mümkün değildir. Birileri karar verdikten sonra ben de yaparım demek savaşçılık değildir. Öylelerine savaşçı denmez, kendini teknik bir araca dönüştürmek savaşçı olmak, komutanlaşmak olarak ele alınamaz. Çok dar ve tekniki bir yaklaşım olarak görülebilir. O anlamda da insana çok fazla ihtiyaç yoktur. Şimdi zaten başka savaş araçları fazlasıyla yaratılmış, insanlar onu kullanırlar. O halde kendini sadece teknik bir savaş aracına dönüştürmek iyi bir durum değildir. İyi bir savaşçılık da değildir. Biz de çok hayranlık duyulmaya, öyle olunmaya özenilse bile bu doğru ve gerçek değildir. Bu konuda herkes kendi duruşunu düzeltmeli, kimse örgütten kendini teknik bir araç gibi kullanmasını istememelidir. Felsefik ve düşünce olarak anlayan, amaçta bağlanan, doğruyu bilen, pratikte de isteyerek yapma gücünü gösteren, sorumluluk duyan ve bu işe başarı temelinde giren insanlar olmalıdır. Doğru katılım budur, doğru savaşçılık böyle olur. Diğeri kolaya kaçmaktır, insan unsurunu daraltmak, geriletmek, sadece teknik bir araca dönüştürmektir. Orada ne kadar gözü peklik olursa olsun, fedakarlık bulunursa bulunsun, onun Apocu çizgi tarafından doğru bir savaşçılık olarak kabul edileceğini sanmak, büyük bir yanılgıdır. O cesaret ve fedakarlığın hiçbir faydası yoktur. Onu başka teknik araçlarla da sağlayabilir. Silah ve bomba bulmak, bunların büyüğünü veya küçüğünü yapmak zor değildir. Taşıma araçları da bulunabilir, taşımayı da çok fazla marifetmiş gibi örgütün karşısına çıkartmamız doğru değildir. O halde savaşçılık bunlar değildir. O duruma gelmek, iyi savaşçı olmak, kendini iyi eğitmek anlamına gelmiyor. Aslında savaştan, sorumluluktan, düşünceden, zorluklarından kaçmak anlamına geliyor. Bu bir atımlık barut gibi kendini bitirmek oluyor. Önderlik, her zaman bu zihniyeti, bu tutumu, bu katılım tarzını eleştirdi. Bunun Önderlik tarzı olmadığını hep söyledi. Apocu tarzın, kanını damla damla akıtmak, uzun süreli bir savaşı yürütmek, mum gibi erime tarzı olduğunu ifade etti. Böyle olması zordur, büyük zorluklara, acılara, çabalara katlanmayı gerektirmektedir. Düşünmeyi, yoğunlaşmayı, araştırmayı, sorumluluk duymayı istemektedir. Diğeri ise bütün bunlardan kaçıp barut gibi patlayıp, acısı neyse ona katlanıp bitmeyi ifade ediyor. Bu da doğru bir katılım değildir. Burada gösterilen cesaret ve fedakarlık, Apocu bir militanın ulaştığı cesaret ve fedakarlık değildir. Zîlan çizgisinin bununla hiçbir alakası yoktur. Fedai çizgisinin öyle olduğunu kimse sanmamalıdır. Yine Bêrîtan, Kemal Pir ve Agît çizgisinin bunlarla hiçbir alakası yoktur. O çizgiyi doğru anlamamız gerekmektedir.
Bunları belirtmemizin nedeni, taktik ve tarzın gelip buraya dayanıyor olmasındandır. Kavram olarak klişeleşmiş bazı hususları söyleyebiliriz, ama önemli olan onların yerinde ve zamanında doğru, yaratıcı uygulanabilmesidir. Bunu yapacak olan da, savaşçının kendisidir. Savaşçı bunu bilirse, taktik ve tarz odur. İstediği zenginliği, yaratıcılığı ortaya çıkarabilir, yerinde ve zamanında en doğruyu bulup yapabilir. Ama onu gösteremezse, istediği kadar ezberlese bile yapamaz. Çünkü hiçbir zaman hiçbir şey tekrar değildir. Sürekli yeni şeyler oluyor, değişiklik içeriyor. Yeni olan, değişene göre doğruyu bulmak savaşı yapanın, savaşçının işidir. Onun için de savaşçının kafa yorması, buna hazır olması, açık olması gerekmektedir. Bu da doğru anlamayı ve doğru katılmayı gerektirmektedir. Bizde en çok kaçılan, ama savaş olarak da en çok gerekli olan husus burasıdır. Kendimize, katılımımıza ve anlayışımıza bakarsak niye iyi taktik ve tarz geliştiremediğimizi, başarılı olamadığımızı orada görebiliriz. Bu nedenle de katılımımızı ve kadrolaşmamızı, komutanlaşmamızı, doğru ele almalıyız. Eğer amaca bağlanmışsan, amacında netsen, tutarlıysan, bu konuda kendini kandırmıyorsan gerisi bitmiştir ve sen o zaman en iyi tarzsın, en iyi taktiksin. Her şeyi yapabilirsin. Yeter ki doğru katıl, kendini kandırma. Taktik güç olmanın, tarz haline gelmenin yolu odur.
Öyle olamamanın da altında doğru katılmamak, amaç bağlısı olmamak ve kendini kandırmak yatıyor. Ruhuyla, duygusuyla, inancıyla çizgiye ve onun hedeflerine bilinçli olarak kendini katmamayı, onunla bütünleştirmemeyi içeriyor. Öyle olduğumuz müddetçe istediğimiz kadar eğitim görelim, istenildiği kadar bize taktik ve tarz dersleri verilsin, gittiğimiz yerde çizginin gereklerine uygun, doğru kararlar alamayız. Doğru bir tarz tutturamayız, başarılı taktik yapamayız.
O halde taktik ve tarz konusunda sorunu doğru koymamız gerekmektedir. Sorunu yanlış ortaya koyup çözümü başka yerlerde aramaya kalkmamak gerekiyor. Sorun, katılım ve kadrolaşma sorunudur. Çözüm de burada düzeltmeyle olur. Tarz ve taktik konusundaki çözüm kesinlikle budur. Eğer amacında tutarlıysan, kendini inandırmışsan sen artık her şeyi yapabilirsin. Öyle birisini hiçbir güç engelleyemez, hiçbir ortam zayıflatamaz, her işi yapabilir, gittiği her yeri fethedebilir. Ama amaca bağlılığında tutarlı değilsen, kararsızsan, kendine göreysen, ikircikliysen, kaygılıysan o zaman sen istendiği kadar eğitimlerden geç, önüne plan konsun, taktik tarz hakkında laf öğren, yine de gittiğin yerde çizgiyi değil kendini uygularsın. Dolayısıyla da çizginin değil, kendinin tarzı ve taktiği olursun. O durumda da başarılı iş yapamazsın. Başarısızlıkların, yanlışların, hataların kaynağında bu vardır. Sorunu başka yerde aramamak gerekiyor. Gerçekçi olup, doğruya gelmeliyiz, kendimizi kandırmaya, yanıltmaya gerek yoktur. Sorunu başka yerlerde bulup çözüm aramaya da gerek yoktur. PKK olayı, çok saf, açık, duru bir olaydır. Önderlik hareketi, felsefe ve ideolojiyle yüklüdür. Bu nedenle buna katılmak, anlamak, özümsemek, onunla birleşmek meselesidir. Öyle olursan yaparsın, öyle olmazsan yapamazsın. İstediğin kadar cesur, fedakar ol ve istediğin kadar çaba harca, ama doğru katılamamışsan, amaçta net değilsen, bütünleşememişsen doğru taktik ve tarz uygulayamaz, başarılı olamazsın.
Onun için de taktik, tarz ne olacak diye, üç ay sonra Kürdistanın neresinde, ne yapılacağını tespit edelim diye tartışmak ve araştırmak yerine kendini netleştirip ben, yeri geldiğinde her şeyin doğrusunu görürüm, bilirim, karar veririm, yaparım, yeter ki bana bu şans verilsin deyip yürüyüşe geçmek en doğrusudur. Taktik ve tarz kazanmak böyle olur. Taktik sorunları örgütün çözmesinin birinci yolu budur. Böyle kadroları olmazsa, böyle insanlar eğitemezse kitaplar yazarak, kararlar alarak pratik yapamaz. Onlar sadece perspektif vericidir, yön belirleyicidir. Ama esas olan uygulayıcının durumudur. Uygulayıcı da bu konuda sonsuz yaratıcılığa ve inisiyatife sahiptir. PKK’de var olan inisiyatif dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir örgütte yoktur. Bu açık bir gerçektir. Yani taktik ve tarz sorunlarını çözmenin birinci yolu, kendi katılımımızı gözden geçirmemiz ve düzeltmemizdir.