HABER MERKEZİ
Sorun Ve Çelişkiler Sadece Kadın Kanunları Yeterli Değil!
Buna rağmen Kadın Kanunları’nın uygulanması ve kabul edilmesinde hala sorunlar yaşanmaktadır. Kongra Star üyesi Welîda Botî 2016 yılı çalışmalarını özeleştirisel değerlendirmektedir: “Kadınlar ve kadın kurumları olarak hala kadın cinayetlerinin tümünü engelleyemedik. Kadın cinayetlerinin ve intiharlarının yaşanmasının nedeni, henüz ortadan tam kaldıramadığımız egemen zihniyettir.” Bazen Kadın Kanunları ihlalleriyle ilgili davalarda Mala Jinê tarafından alınan kararlar komünler tarafından uygulanamıyor. Bazen de Kadın Kanunları kapsamında yasaklanan evlilikler Güney Kürdistan’da, Şam’da veya imam tarafından yaptırılarak kanunlar boşa çıkartılıyor.
Çok evlilik ve 18 yaş altındaki genç kadınların evlendirilmesi konusunda açılan davalarda bir azalma olmasına rağmen 2016 yılında kadına karşı uygulanan şiddet biçimleri arasında bu iki konu hala en yoğun yaşanan kadın hak ihlalleri olmaktadır. Azalan davaların kanunları ihlal edenlere karşı uygulanan yaptırımların bir sonucu olarak mı yoksa başlayan bir zihniyet değişimin ifadesi olarak mı değerlendirilebileceği araştırılması gereken bir sorudur. Cizîrê Kantonu Malên Jinê yönetim üyesi İlham Umer bu durum karşında kendi görevlerini şöyle tanımlamaktadır: “Kadın Kanunları’nı daha iyi kavratmak için tekrardan bir bilinçlendirme kampanyasını başlattık. Bize gelen sorunlarda mümkün oldukça her iki tarafın karşılıklı birbirini anlamasını ve ortak bir çözüm geliştirmeyi sağlamaya çalışıyoruz. Çözümü mümkün olmayan davaları ise Dada Jinê’ye devrediyoruz. Fiziki şiddet veya ölüm tehditleri olduğunda Asayişa Jin’a haber veriyoruz. Bizim çalışmalarımız toplumsaldır. Karşılıklı anlayış ve anlaşma yaratmayı hedefliyoruz. Mahkemelere devrettiğimiz sorunlar ise hukuki bir davaya dönüşüyor. Her ay ortalama olarak her bir Mala Jinê’ye 50 kadın başvuruyor ve bu başvurulardan 20’sini ortak anlaşma çerçevesinde çözebiliyoruz.”
Kadına karşı şiddeti önlemek için kurulan SARA kadın örgütünün temsilcisi Necah Emin, İlham’ı onaylıyor: “Kadın kanunları arasında en fazla muhalefet edilen yasalar küçük yaşta evliliği ve çok evliliği yasaklayan yasalardır. Her seferinde bu yasaları çiğneyen veya boşa çıkartan durumlarla karşılaşıyoruz. Bazılarının görüşüne göre bu yasalar toplumsal gerçekliğimize ‘aykırı’ veya ‘çok erken’ uygulamaya konulmuştur. Ağırlıklı olarak erkekler buna karşı çıkıyor, fakat bazı kadınlar da bu yasaları benimsemiyor. Onlara göre bu kanunlar sözde fuhuşa teşvik ediyormuş, çünkü bir kadının bir erkeğin tüm cinsel ihtiyaçlarını tatmin edemeyeceğini iddia ediyorlar. Üstelik savaş ve göçten dolayı toplumdaki erkek sayısı kadın sayısına göre azalmış, dolayısıyla tüm kadınların bir erkeğin korunması altında yaşayabilmesi için erkeklerin birden fazla kadınla evlenmelerinin serbest olması gerektiğini savunuyorlar.”
Rojava devrim sürecinde Mala Jinê veya SARA gibi kadın merkezlerinin çalışanları, çalışmalarına yeni başladıklarında fazla ciddiye alınmamış; bazen alayvari veya tehditvari yaklaşımlara maruz kalmışlar. Fakat durmadan verdikleri emeğin sonucunda ve yarattıkları çözüm gücüyle toplum içerisinde gidererek saygınlık kazandılar. Burada yaşlı, tecrübeli analar ve genç kadınlar beraber çalışıyor, yaşam deneyimlerini ve bilgilerini paylaşıyorlar. Özellikle yaşlı analara doğal bir otorite olarak saygı gösteriliyor. Sorunlara adaletli bir çözüm bulma ve karşılıklı anlayış geliştirme çabasını gösterdiklerinden erkekler tarafından da dikkate alınıyorlar. Kürt ve Arap kadınları, miras hakkını veya babanın çocukların bakımı için yapması gereken ödemeleri elde edebilmek, şiddet ve zulümden çıkış yolları bulmak için kadın merkezlerine geliyorlar. İlk dönemlerde erkekler ancak bir kadının başvurusu üzerinden bir sorunu çözmek amaçlı Mala Jinê’ye çağırılmışlar. Ancak bugün ailevi sorunlar karşısında çözümsüz kalan bazı erkekler kendiliğinden de Mala Jinê’ye gidip tavsiye alıyorlar.
Dada Gel ve Dada Jinê sistemin oluşturmasında yer alan Xelîya, 2012 yılında Baas rejimi Rojava’dan çıkartıldıktan sonra alternatif bir hukuk sistemin inşasındaki zorluklar ve yaşadığı çelişkilerden bahsetmektedir: “Çalışmalarımıza başladığımızda kendimiz çok zayıftık. O zamana kadar ben kendim çok fazla evden çıkmamıştım. Aniden kadınların ve toplumumuzun çok ağır sorunlarıyla karşılaştım, bu sorunlara çözüm bulmalıydım. Bazen ne yapabileceğimi bilemiyordum. Kendimi çaresiz hissettiğimden dolayı ancak büyük acılar yaşanmış olan kadınlarla beraber ağlayabiliyordum. Ama yavaş yavaş tecrübe kazanıyorduk. İlk etapta ağırlıklı olarak erkek çalışma arkadaşlarımızın söylediklerini esas alıyorduk. Sonra adalet çalışmalarımızda yer alan kadın arkadaşlarla daha fazla bir araya gelmeye başladık. Başlangıçta beraber ağlıyorduk, ama giderek daha fazla düşüncelerimizi paylaştık ve çözümler üzerinde tartıştık. Kadınlarla yürüttüğümüz tartışmalar, süreklileşen sorgulamalarımız ve kendimizi sürekli gözden geçirmemiz doğru çözüm yolları bulmamız için güç kaynağımız oldu. ‘Kadın adaleti ne anlama geliyor?’ sorusunu kendimize sorduğumuzda erkek çalışma arkadaşlarımıza karşı görüşümüzü savunma gücü, öz bilinç ve öz güven kazandık. Biz kendimizi yaratarak alt yapımızı oluşturduk. Farklı büyüme tarzları ve toplumsal şekillenmelerimizden dolayı toplumsal sorunlara bakış açılarımız farklı olabilir. Örneğin aynı olayı farklı şekillerde algılayabiliriz ve farklı sonuçlara varabiliriz.”
Özellikle çok evliliğin yasaklanması konusunda Xelîya genel olarak savunduğu kadın kanunları ve özgün bir durum arasında derin bir çelişkiyi hissettiğini belirtiyor: “Toplumun ahlakı ve değer yargılarını değiştirmek için kadın kanunları tek başına yeterli değildir. Devrimden önce ekonomik nedenlerden dolayı erkeklerin çok eşli olmaları yaygın bir durumdu. Genellikle bu durumda yaşayan kadınlar çok acı çekiyorlardı. Kadınlar parçalanmış, birbirine karşı kullanılmıştır. Fakat şimdi yeni bir kadınla evlenebilmeleri için bazı erkekler ilk eşlerini boşanmaya zorluyorlar. Bu yaklaşım kadın için daha çok aşağılayıcı olmaktadır.
Beni çok düşündüren bir dava önüme geldi: Evli olan bir erkek ve evli olmayan bir kadın birbirini sevmişti. Erkek, kadına evlenme teklifi getirdiğinde kadın bunu ancak ilk eşinin onayı olursa kabul edebileceği cevabını vermiş. İlk eşe sorulduğunda bunu kabul etmiş ve üçü beraber kalma konusunda hemfikir olmuşlar. Ancak Kadın Kanunları’na göre bu durum yasak ve erkeğin en son evlendiği kadından boşanması lazım. Fakat her iki kadın da bu boşanma kararını istemediklerinden çok ağlıyorlardı.
Erkek de üzgündü. Onların bu halini gördüğümde ‘bu insanları mutsuz etmeye ne hakkım var ki’ diye kendi kendime sordum. Kadınlar için hissettiğim acıma duygusu bana ‘onlar böyle mutlu olacaklarsa, öyle yaşasınlar’ diyordu. Fakat kadınların ortak iradesiyle kadınların haklarını korumak amaçlı kararlaştırılan yasa bana farklı bir şey diyor.”
Tartışmalar, Aydınlanma ve Toplumsal Değişim
Kadın Kanunları konusunda başta kadın hareketinin platformlarında çeşitli tartışmalar yürütülmektedir. Prensipte Kadın Kanunları önemli ve savunulması gereken bir kazanım olarak değerlendirilmektedir. Kadın Kanunları’nda tayin edilen ilkelerden birçok kadın güç ve cesaret alarak hem kamu ve siyaset alanında hem de aile yaşamında cinsiyetçi yaklaşımlara karşı mücadele etmeye başlamışlar. Ancak toplumsal değişim dönüşüm ve özgür yaşamın inşası esasta kanun ve yaptırımlara dayalı gelişmeyecek. Bundan ziyade özgün-özerk kadın örgütlenmesi, kolektif bir adalet anlayışı ve aşılması gereken cinsiyetçi zihniyet ve uygulamalarına dönük ortaklaşmanın sağlanması sosyal devrimini belirleyen olgulardır. Kadın Kanunları, bu süreç içerisinde örtülen çelişkileri görünür kılmak, demokratik toplum ahlakı ve eş yaşam ilkelerinin yeniden tanımlanması ve yaratılması için ancak bir araç olabilir.
Efrin, Kobanê ve Cizîre kantonlarında Kürt Kadın Hareketi’nin 30 yıl boyunca yürüttüğü eğitim ve örgütlenme çalışmalarının sonucunda genellikle toplum içerisinde kadın özgürlük mücadelesi konusunda bir bilinçlenme ve kabul görme geliştirilmiştir. Fakat son iki senede YPJ/YPG ve QSD savaşçıları tarafından DAİŞ faşizminin zulmünden kurtulan, çoğunlukta Arap nüfusun yaşadığı Kuzey Suriye bölgelerinde Kadın Kanunları’nın nasıl uygulanacağı tartışılan başka bir konudur.
Bazı kişiler Arap toplumunun Kadın Kanunları’nı kabullenemediğini iddia ediyor. Ancak Holê, Til Temir, Şedadê veya Minbiç gibi yeni kurtulan bölgelerde yerel halk tarafından oluşturulan halk ve kadın meclisleri, Demokratik Kuzey Suriye Federasyonu’na katılım kararı aldıklarına göre kendi iradelerini de 2016 Aralık ayında onaylanan Toplumsal Sözleşme esaslarına ve kadın özgürlük ilkesine katmışlardır. Bu vesileyle “Kadın Kanunları Arap toplumunda kabul görmez” diyenler acaba Kadın Kanunları’nın meşruluğunu bir bütün olarak sorgulamak için bahane mi arıyorlar sorusu aklıma geliyor. Tabii ki, yeni kurtulan bölgelerde Kadın Kanunları bağlayıcı olarak yürürlüğe konulmadan tüm komünlerde geniş halk toplantıları ve eğitimlerle kanunların içeriği ve nedenlerinin topluma kavratılması önemli olmaktadır. Gerçekte Kadın Kanunları konusunda bilinçlendirme çalışmaları yürütülen bölgelerde Arap toplumu içerisinde giderek çok olumlu tepkiler gelişmektedir. Birçok Arap kadını, Kürt Kadın Hareketi’nin kazanımları ve gücünden cesaret aldıklarını söylemektedir. Genç Arap bir kadın Hîbabize gülümseyerek anlatıyor: “Devrimle beraber Kürt kadınlarının kamu alanına nasıl girdiklerini görmek beni çok etkiledi. Her yerde kadınlar sorumluluk üstlenmiş ve görünür olmuşlar. Ben de böyle olmak istedim. Ondan dolayı şimdi Asayişa Jin’da çalışıyorum.”
Keldani ve Süryani komünlerde Hıristiyan kadınlarla yürüttüğümüz tartışmalarda sürekli şu görüşü duyuyorum: “Kadın Kanunları’yla hiç bir sorunumuz yok, çünkü çok evlilik veya zorla evlendirme bizde yok. Kadın ve erkek bizde eşittir.” Ancak boşanma hakkı konusunda görüşlerini sorduğumda şöyle tepkilerle karşılaşıyorum: “Hayır, boşanma bizde yok. Boşanma günahtır. Bu kanun Muslem kadınları için iyi olabilir, ancak bizde olmaz. Evlilik kutsaldır.” Hıristiyan komünlerde kadınlarla buluşmamızdan birkaç gün sonra bir Kongra Star komün çalışanına Süryani bir kadından acil bir çağrı geldi: Eşi, kadının başını kırmış, kadın kendisi ve çocukları için yardım istiyordu…
Gelişen kadın örgütlülüğü, kurumsallaşma ve yaşam alternatiflerine rağmen ataerkil şiddet tüm toplumlarda hala acı bir gerçektir. Somut rakamları bilmesem de Rojava devriminin başlangıcından itibaren Kürt toplumunda boşanmaların arttığı çokça dillendirilmektedir. Öyleyse, bunun birçok farklı nedeni olabilir. Savaş, göç, toplumsal değişim-dönüşüm, yeni hukuki ve sosyal imkanlar gibi koşullarla bağlantılı nedenler olabilir. Bunun ötesinde kadınlar, kazandıkları öz güven ve artan bilinçlerinden dolayı artık baskı görmeyi, dıştalanmayı veya iradelerinin yok sayılmasını kabul etmemektedirler.
Rojava’daki cins mücadelesi artık sadece kamusal ve siyasi alanda yürütülmüyor, aynı zamanda aileler içinde de yürütülmektedir. Bu da Kürdistan’daki Kadın Özgürlük Hareketi’nin özerk örgütlülüğü ve ısrarla sürdürdüğü mücadele sayesinde artan kadın bilinci ve gücünün bir ifadesidir. Toplumsal sorunları çözebilmenin yolu, toplumsal adalet duygusunu ve ahlakı ataerkil dogma ve dini kalıplardan arındırarak, doğal toplumun demokratik değer yargılarıyla yeniden buluşmasından geçer. Demokratik, ahlaki ve poliik toplumun gelişiminde kadın iradesini kapsayan demokratik bir hukuk ve toplumsal adalet sistemi önemli araçlar olmaktadır. Fakat esas olan, Kadın Kanunları gibi ilerici hukuk normlarının toplumsal ahlak ve vicdana dönüşmesi ve kalıcılaşmasıdır. Aynı zamanda hukuk ve kurumları, ahlaki ve politik toplum tarafından sürekli denetlenmelidir.