HABER MERKEZİ
Baskıyı, otoriteyi temsil eden bir cins değildi kadın. Bu durumun nedeni üretimin ve paylaşımın toplumsal ya da toplumcu niteliğiydi. Eşitlikçi yaşam tarzı, insan varlığının devamı açısından bir zorunluluk olmaktaydı. Böyle bir toplumun yapısı ve işleyişi, kadının, sahip olduğu kilit role rağmen, diğerlerini ezen ve baskı altına alan hegemonik bir karaktere dönüşmesine izin vermemekteydi. Önemliydi, değerliydi, güçlüydü, üstündü, ama otoriter bir hegemon değildi. O, sevilen, sayılan, koruyucu, üretken, merhametli ve aynı zamanda büyülü güçler taşıyan, toplumun tanrıçasıydı.
Neolitik dönemde, insan toplumunun ilk kök hücresi olarak oluşurken, her şeyin ilk yaratıcısı olan kadın ilk çiftçi, ilk çoban, ilk doktor, ilk mimar, ilk öğretmen, ilk kimyacı, ilk sanatçı, ilk fizikçi olarak öncülük yapmıştır. Kadın toplum faydasına icatlar yaparken, bunların yapıldığı mekânları da oluşturmuştur. Ancak bu bilim ve üretim merkezleri toplumun yaşam alanından bağımsız olmayıp ev kültürü biçiminde sürdürülmekteydi. Bu nedenle neolitik ekonomi ev ekonomisi olarak tanımlanır. Uygarlıksal gelişimle paralel gelişen özel mülkiyetçi zihniyet, yaşam ve üretim alanlarını da özel mülkiyetle yapılandırırken, komünaliteyi reddederek kendi sistemini inşa etmiştir. Toplumsal ayrışmanın son biçimi olan aile birimi, tam toplumun değil sadece bir erkeğin küçük krallığını oluşturduğu özel mülkiyet alanıdır. Küçük krallığını oluşturan Eril zihniyet, özel mülkiyet alanlarını oluşturmaya başlamasıyla birlikte kadını da özel mülkiyet olarak görmenin ilk nüvelerini atmıştır. Eril zihniyetin ilk nüvelerini atmasıyla birlikte Tanrı-Tanrıça mücadelesi başlar. Tanrıca olan kadın, yaşam Doğa ve Kadın bir birini tamamlayan iki enerji güçtü. Ve artık yaşam Tanrı ve tanrıçaların mücadelesiyle tanışmaya başladı. Eril zihniyetin ilk nüvelerini atan Enkidu, 5 bin yıllık zihniyetin savaşçısı olmaya başlamıştı. Kendini yaşatmaya ve bu kutsal topraklarda kendi lanetini ekmeye yemin içmişti. İşte o zaman başladı kadının yaşamsal notalarının çalınması, Kadın kendi yarattığı notalarıyla yaşamı namelerle bütünleştiriyordu.
Nağmeler Devrimleşerek Arin’leşti Bu Kutsal Topraklarda
İnanna’nın yaşamsal nağmeleri sürdürülen çetin bir savaşla alınmaya başlanmıştı. Çetin savaş bütün çetinliğiyle devam ederken kadın nağmelerini bütün evrende salmaya devam ediyordu. Hiçbir güç kadının nağmelerini yok etmeye gücü yetmiyordu ve yetmeyeceği bir hakikatti aslında. Toplumun ahengini oluşturan kadın, bütün toplumsallığı yok edilmeye çalışıyordu. Toplumsallığın ana tanrıçasıydı oysa kadın. Küçük krallıkların oluşmaya başlamasıyla Enkidu’lar kanlarına karışan iktidar olma düşüncesini bütün evrene yaymaya yemin ederken, Kadının yaşamsal notalarını elde etmeye başlamasıyla birlikte notalardaki nağmeler gittikçe azalmaya başladı artık.
Toplumsallığın simgesi olan kadın, artık toplum dışına itilmeye başlanmıştı. Toplumsallığı yok etmek, kadının özünün elinden alınmasıyla olacağını bilen eril zihniyetin Enkidu’ları, kadının nağmelerini kendileri kullanmaya başlayacaklardı. Nota dan çıkan nağmeler eril zihniyetin kullanımındaydı artık. Ama nağmeler ters çalınıyordu. Toplumsallığın tanrıçası olan kadının nağmeleri değildi artık. Anlamı yitirmiş, doğayla bütünleşmeyen ve iktidarların kullanımdaydı artık notalar ve nağmeler.
Kadın nota ve nağmelerinin özünü çalan Enkidu’ları alt aşağı edeceğinin bilinciyle koyuldu yola. Aşılmaz engellerle karşı karşıya kalacağını bile bile, parçalara ayrılacağını bile bile yaşamın özüne kendisiyle ulaşacağının bilinciyle Eril zihniyete karşı direnişi yükselterek devam etti yoluna. Yılmadı, yıldırılamadı kadın seçtiği kutsal yoldan. Direniş kadının kutsal direnişiyle buluşacaktı bu topraklarda. Bu direniş zilan’laşarak topraklara tohum ekti. Nağmeler Sara’laşarak toplumsallığa öncülük etti. Nağmeler devrimleşerek Arin’leşti bu kutsal topraklarda. Ve artık nağmeler Enkidu’ların tersine çalmaya başladı. İşte o zaman güneş yüzünü ana tanrıçaya dönerek doğmaya başladı.
Sara Gulan