HABER MERKEZİ
Devlet yönetimini etkisizleştirip kurumlarını dağıtmalıyız
III. Konferans’tan sonra 2005’te öz savunmayı örgütlemek temelinde şehre bir sürü insan gönderildi. Bunların hepsi tutuklandı. Kır için hazırlanmış, eğitilmiş birisini şehre göndermek, onu ateşe atmak demektir. Bu, cinayet işlemek oluyor ve ne olursa olsun suçtur. Bu yasaktır ve sorumlu tutulmalıdır. Bu şekilde şehirde ne eğitim, örgütlenme yapılabilir ne de o biçimde savaşçı girebilir. Bu işler şehre göre yapılmalıdır.
Fakat her şeyi Güney’e bağlayarak da olmaz. Yerinde yapmalıyız. Bir şehrin çevresinde, en uygun zeminde, arazide eğitim ve örgütlenme yerleri, karargahlar oluşturabiliriz. Şehri yönetecek, şehir savaşını yürütecek karargah, komutanlık ve güç görevlendirebiliriz. Ama bunlar şehre koşmamalıdırlar. Kırda mevzilenip üslenirler, imkanlarını yaratırlar, ondan sonra şehir üzerinde çalışabilirler. Örgütleyecekleri, eğitecekleri insanları tanıyabilir, diğer örgütlerle ilişki kurabilirler ve gençleri alabilirler.
Hedefimize hangi yöntemle ulaşıyorsak o yöntemi uygulamalıyız. Karşı taraf silahlı ve iktidarını öyle kolay bırakmayacaktır. Savaş da bu nedenle ortaya çıkmaktadır. Buna göre de bir savaş örgütlemeliyiz. Ne kadar gizli kalacaksa, o kadar gizli olmalıdır. Bir kişi olarak görevlendirecekse kişi olarak eğitmeli, üç kişi olarak görevlendirecekse üç kişi olarak eğitmelidir. Kırdaki gibi otuz kişiyi bir araya toplayıp birlikte eğitip ondan sonra gönderilmez. Şehir örgütlenmesi öyle olmaz. Kimse kimseyi tanımamak durumundadır. Her savaş birliği sadece kendisini bilmeli, kendisine göre bir hazırlık ve hareket tarzı olmalıdır. Zor bir iştir, sabırla ve ısrarla yürütmek gerekmektedir. Hem ideolojik hem de askeri olarak eğitilmeliler. Hiç ideolojik eğitim vermeden, sadece askeri eylem yap demekle yapılamaz. Askeri olarak da, göreve göre eğitim verilmelidir. Yine gideceği şehre göre örgütlenmesi yapılmalı ve daha sonra yakından yönetilmelidir. Sürekli irtibat kurulmalı, hedefler konulmalıdır. Bu biçimde şehirlerde oluşturulacak timlerin çoğalması durumunda düşman hedeflerine vurulabilir.
Şehir açısından halkın durumunu, şehrin yapısını, düşmanın gücünü de öğrenmek gerekmektedir. Ne kadar dost, ne kadar düşman, ne kadar dayanağın olduğu öğrenilmelidir. Bir de düşman hakkında bilgi toplamak, istihbarat ve keşif yapmak çok önemlidir. Bu keşif ve istihbarat temelinde, düşmanı tanımak, sömürgeci iktidarın nerede ve kimi dayanak aldığını bilmek, kimin beyin, kimin kol bacak, pratik uygulayıcı olduğunu öğrenmek gerekmektir. Düşmanı iyi tanımayıp sadece sırtında üniforma olanı düşman bilmek, sadece askeri karakol veya polis karakollarını düşman yeri olarak görmek hatalıdır. Öyle olursa düşman da üniformayı atar, silahını gizler, karakoldan da çıkıp bir evde kalır ve böylelikle senin tüm bilgilerini sıfırlar. Düşman öyle örgütlenir, önüne yem atar, yemlerle uğraştırır ve kolaylıkla boşa çıkartır.
Onun için tanımak, bilgi toplamak önemlidir. Bizim şimdiye kadar hiç öyle bir faaliyetimiz olmamıştır. Oysa taktik ve savaşı geliştirmek için nereye darbe vurulacağını bilmek için bu gerekmektedir. Düşmanı nereden vuracağını ve dağıtacağını bilmek önemlidir. Bu anlamda beyin ve merkezin neresi olduğunu iyi tespit etmek gerekiyor. Yoksa uçtan vursan da beyin kaldığı sürece kendini yeniler, yeniden örgütler ve seni tüketir. Onun için akıllı tarz, kol ve kanatlara vurmak değil, beyinden vurup dağılmayı sağlamaktır. Çok insan vurmaya değil, karşı örgütlenmeyi geliştirmeye, iktidarı dağıtmaya çalışmalıyız. Savaş tarzımızın en temel bir özelliği bu olmalıdır. Dağılmalı, tasfiye olmalı, parçalanmalı, etkisizleşmeli, kaçmalı ya da sıfırlanmalıdır. Bizim istediğimiz budur. Hiç kan akıtmadan ya da bir kişiyi vurarak bunu yapabiliyorsak öyle yapmalıyız. Beş kişiyle oluyorsa, beş kişiyle yapmalıyız. Ama nasıl oluyorsa onu öngörebilmeliyiz. Hedefimiz çok insan vurmak değil, devlet yönetimini etkisizleştirmek olmalıdır. Devlet yönetimini etkisizleştirip kurumlarını dağıtmalıyız. Bunun yerine KCK yönetimini kurmalıyız. Sokaklar elimizde olsun, onu da savunalım. Esas savaş alanı şehirdir, düşman hedefleri, kurumları şehirlerdedir. Onları savunan ve halka baskı yapan, demokratik toplumu, kurumları kapatan, tutuklayan güçlerin hepsi şehirlerdedir. Onların hepsini etkisizleştirmeyi öngörebilmeliyiz ve demokratik toplum örgütlülüğünü de koruyabilmeliyiz. Bütün sokağı denetim altına almışsak, hepsi bizdense, savunmasını da örgütlemeliyiz. Bu şekilde devletin içeride hiç etkinliği kalmayacaktır. Bizim ulaşmak istediğimiz çözüm budur. Yoksa çok kan akıtmak değildir.
1979 yılında Hilvan’da asfalt üzerinde bir karakol vardı. Karakol iki katlıydı ve askerler üst katta kalıyorlardı. Askerler balkonda oturup gelip gidenleri seyrediyorlardı. Onun dışındaki devlet kurumlarının hepsi isim olarak vardı. Hepsi bizim elimizdeydi ve tüm daireler bizim istediğimiz gibi işliyordu. Şehir içinde asayişi bizim kurumlarımız, milislerimiz düzenliyordu. Açık bir biçimde örgütlenmişti. Yaşam işlerini ve halk çalışmalarının hepsini örgütlüyorlardı. Halk örgütlenmemiz vardı. Devlet ve ordu adına bazı kurumlar vardı, ama halkla herhangi bir bağlantısı yoktu. Onun dışında polis tümüyle etkisizleşmişti. Geçmişteki mücadeleyle, böyle sistemler yarattık. Hiç yaratılmamış, tümden tecrübesiz durumda değiliz. O dönemde birçok köy, mahalle bu duruma geldi. Yani en çatışmalı olan yerlerde; Urfa’da, Elazığ’da böyle yerler vardı. Bazı mahalleler devrimcilerin elindeydi, bazıları faşistlerin, devletin elindeydi. Devrimcilerin olduğu sokaklara, mahallelere polis giremiyordu. Oraları devrimciler örgütleyip yürütüyorlardı. O zaman da şehirlerde böyle iç içe bir çatışma, ikili yönetim durumu vardı.
Halk üzerinde sürekli baskı uygulayan, operasyon yapan gizli-açık polis güçleri şehirlerdedir. Savaş bu anlamda esas olarak şehirlerde olmalıdır. Önemli olan nasıl bir gösteri yapacağımız değil de, karşı hedefi nasıl etkisizleştireceğimizdir. Bir suikastla, bir kişiyi vurarak, birkaç kişiyi etkisizleştirerek, bir karakolu tahrip ederek, nasıl iyi olacaksa öyle yapabilmeliyiz. Gerektiğinde içeriden örgütleyebilmeliyiz, gerektiğinde büyük şehirlerde otuz kırk kişi kendi alanında çatışmaya da girebilmelidir. Dıştan daha profesyonel savaşçı gerekiyorsa ona katılmak ve yönetmek üzere kırdan o zaman üç beş kişi girebilmeli, eylem gerçekleştikten sonra tekrar kıra dönmelidir. Kırdan şehirdeki savaşa katılım ancak o zaman olabilecektir. Ama esasen şehirde örgütlenenler yapmalıdır. Şehirdeki yaptığı müddetçe kırdaki gerillanın şehre girmesine gerek yoktur. Önderlik, Amed’de iki bin kişi bir gecede polisle çatışmaya girer dedi. Örgütleyip hazırladığımız, donattığımız güçler olursa her biri bir yerden şehrin önemli bir kesimini denetim altına da alabilirler.
Şehir savaşında gösteriş, propaganda için değil de, düşmanı daha fazla etkisizleştirecek yöntemleri seçmek önemlidir. Yanlış hedeflere vurmamak gerekiyor. Sivil hedefler zarar görmemeli, sivillere karşı savaş yapmamalıyız. Silahı, elinde silah olan ve bize saldıranlara karşı kullanacağız. Öyle olmayanlara karşı silahlı eylem yapılmamalıdır. Savaşın önemli bir özelliğini görmemiz gerekir. Buradaki mücadele sadece silahlı eylem vurma üzerine kurulmayacaktır. Askeri, silahlı hedeflere dönük bu durum kullanılırken, silahlı olmayan, askeri olmayan hedeflere karşı da farklı savaş türleri, eylem biçimleri kullanılmalıdır. Mesela ekonomik hedeflere dönük etkisizleştirmenin yöntemlerini bulmalıyız. Askeri eylemlerle ekonomik hedefler yok edilemez. Yakabilirsin, bozabilirsin ve kaçırtıp çalışmasına izin vermezsin.
Sivil, siyasi hedeflere yönelik hukuku harekete geçirebilmeliyiz. Mücadelenin askeri, siyasi ve hukuksal yöntemleri vardır. Bunları kullanmak gerekiyor. Yargı olayını, tutuklamayı, mahkemeyi, hukuku etkili bir biçimde kullanmalıyız. Çok önemli bir mücadele alanıdır. Tutuklayacağız, yargılayacağız, alacağız, tehdit edeceğiz, kaçırtacağız, uyaracağız, etkisizleştireceğiz. Bazı hedeflere dönük bu tür yöntemler de kullanılmalıdır.
Sivil hedeflere askeri eylemler yapılamaz
Her hedefin niteliğine, karakterine uygun bir eylem biçimi geliştirmek gerekmektedir. Sivil hedeflere askeri eylemler yapılamaz. Ekonomik, kültürel kurumlara askeri saldırılar gerçekleştirilemez. Amaç hedefi etkisizleştirmektir. Ama bunda ucuz yöntem, vurup imha etmek olmamalıdır. Fakat çoğunlukla öyle görünüyor. Kesinlikle böyle yapılamaz. Yapıldığı takdirde de bu suçtan sayılır. Her hedefin karakterine uygun eylem biçimi, tarzı geliştirebilmeliyiz. Hedef çoktur. Bu nedenle eylem zenginliğimiz de olmalıdır. Devrimci Halk Savaşı, en zengin bir savaş tarzıdır. Öyle dar, sınırlı değildir; zengindir, geniştir, yaratıcılığa açıktır ve inisiyatif gerektirmektedir. Bunların hepsi yaratılır, öngörülürse buna göre bir savaş yapılabilir.
Şehirdeki durum, şehir gerillacılığı bazı bakımlardan yeterince hazırlıklı ve örgütlü olmadığımız bir durumdur. Yoksa öyle çok yeni olduğumuzu söylemek doğru olmaz. PKK dağda değil, şehirlerde kuruldu. Şehir çalışmalarıyla ortaya çıktı ve şehir direnişiyle var oldu. Bu nedenle önemli bir tecrübesi vardır. 1970’li yıllar sadece bir ideolojik duruş, ideolojik grup olma, propaganda dönemi olarak algılanırsa, bu yetersiz bir anlama olur.
Hilvan-Siverek adı altında gelişen mücadele, Kuzey Kürdistan’ın kentlerinde gelişen bir silahlı mücadele durumudur. Onun da çok önemli bir pratiği vardır. Neredeyse birçok şehirde sokak sokak, mahalle mahalle etkinlik geliştiren, içinde şehirlerin de yer aldığı belediyeleri seçimlerde kazanacak kitle gücüne ulaşan bir direniş pratiğiydi.
İkincisi, 1990lı yılların pratiğidir. Ağırlıklı yönü köylerde, kırsal alanda milis örgütlenmesiydi. Çünkü o zaman köylülük yaşıyordu. Topyekun savaş tarafından tasfiye edilmemişti. Fakat o zaman da şehirlerle de sınırlı ilişkiler vardı. Şehirlerde kitle örgütlenmeleri olarak Koma-Gel çalışmaları oldu. Serhildanlar biraz öyle gelişti. Kırsal alan belli ölçüde tasfiye edildikten sonra da, kısa da olsa şehirlerle bir tür ilişki devam etti. Köyde olsun, şehirde olsun bir milis örgütlenmesi tecrübemiz kısmen vardır. Birebir aynı sayılmaz, tam hedeflediğimizi karşılamasa da o da bir pratik tecrübeydi.
Yine 2005-2006 pratiği var. Çok gelişme olmadıysa da, fakat yine de önemli bir pratikti. Çeşitli eylemlilikler de oldu. Ana karargahtan itibaren, öz savunma karargahı oluşturuldu ve bu süreçte İbrahim arkadaşın önemli bir çabası oldu. İstenen sonucu vermedi, tarzı iyi değerlendirilemedi, yetersiz oldu, ama bunlar da bir tecrübe ve dersti.
Son iki yıldır çok yoğun olarak tartışmaktayız. Özellikle V. Konferanstan bu yana daha fazla tartışılmaktadır. Bu konuya ilişkin 2009 yılının aralık ayında bir konferans da yaptık. HPG bünyesinde öz savunmanın örgütlendirilmesini, öz savunmanın kapsamını, silahlı boyutunu, bunun yürütülmesini tartıştık ve bu yönlü anlayış birliği oluşturduk. Bu temelde bir netleşme yaşandı ve kararlara gittik. Bir yılı aşkın süredir de, bu konferans temelinde pratik faaliyetler yürütülüyor. 2010 Haziran-Temmuz savaşlarında bazı denemeler de oldu. Çok sınırlı oldu, ama yine de ders çıkartmayı içerecek düzeyde şehir girişimleri gerçekleşti.
Tüm bu yaşananlardan ders çıkarılabilir. Nelerin sonuç vermediği, hata içerdiği, zarar verdiğini çokça gördük. Özellikle son dönem pratiklerinde bu çok fazla açığa çıktı. Geçmişte oluşmuş, olumlu sonuçlar vermiş bir tecrübe de var. Kırda gerilla tecrübemiz var. Bütün bunları değerlendirerek, bir çalışma geliştirmemiz gerekmektedir. Elimizdeki veriler bunlardır.
Bütün bunlar bir temel, ama kırı, dağı esas alarak şehri tanımlamaya çalışmak yanlıştır. Kırdaki tecrübeye göre bir şehir tanımlaması, örgütlemesi yapmak istemek, biz zaten biliyoruz, gerilla tecrübemiz vardır, kır şehir fark etmez demek yanlıştır. Çünkü şehrin koşulları çok ayrıdır. Şehrin denetimi çok daha fazla, çok daha farklıdır. Onun için şehir savaşının tarzı, taktiği ayrı olmak durumundadır. Tedbirleri ayrı olmak durumundadır.
Şehirler üzerinde yoğunlaşmak, uzman olmak gerekmektedir. İçimizde şehir savaşına dönük biz gerillacılığı biliyoruz, ha kır, ha şehir ne fark eder deyip düz ve kaba bir yaklaşım çıkabiliyor. Bu eğilim olarak var ve içten içe taşınıyor. Bu yanlıştır ve bu durumu kesinlikle aşıp düzelmek gerekiyor. Bu bakımdan şehir için özel bir yoğunlaşma olmak durumundadır. Her şey daha farklı ve yeniden ele alınmak, şehir koşullarına göre örgütlenmek ve yenilenmek durumundadır. En profesyonel hırsızlar bile bir kalem bile çalamıyor, polis derhal yakalıyor. Öyle sanıldığı gibi boş bir alan değildir. Keşif uçağıyla keşfedilen bir yer gibi de değildir. O bakımdan da çok farklı yöntemler, tedbirler gerekecektir. Öyle kırdaki ölçülerle şehirde bir kişi kalamaz, gerillacılık yapamaz, kendini koruyamaz. O nedenle çok titiz bir tarzda ele alınıp yürütülmesi gereken bir çalışma olmaktadır. Eğer iyi örgütlenmezse insanın başına bela getirip ağır kayıplara yol açabilir. Toplumun katliamlarına zemin de yaratılabilir. Bir provokasyon gücü haline bile gelinebilir. Düşman buna dayanarak bir sürü katliam, provokasyon düzenleyebilir. Hata yapma, dolayısıyla hareketin halk ilişkilerine, kitle ilişkilerine zarar verme boyutu çok fazladır. Bazıları bu durumu kendi çıkarları ve imkanı için kullanmak isteyebilir. Koruculuk kontrol altına alındığı halde yozlaşıyor. Toplumun içinde bir örgütlenme yaptığımız zaman, onu çok sıkı denetleyemezsek benzer durumlar bizde de ortaya çıkabilir.
O nedenle şehir çalışmalarında nicelik çalışmasından daha çok, niteliğine önem vermemiz gerekecek. Savaşçı seçiminde daha titiz davranmalı, önemli kıstaslarımız olmalıdır. Yine eğitimin de, bu çerçevede daha etkili, göreve göre hazırlayacak düzeyde olması gerekmektedir. Şehir koşullarına uygun eğitimler yapmalıyız. Sadece düşmana vurmak değil, düşmanın saldırı yöntemlerinden kendini koruyup savunacak bir bilince, kurnazlığa ulaştıracak, tecrübe edindirecek eğitimlerle kişiyi donatmalıyız. Yoksa saf duruşlar, o ortamda ayakta kalmaya fırsat vermez. Yine örgütlenmede de çok daha duyarlı, titiz olmak gerekiyor. Çok denetimli, kontrollü olmak gerekiyor ki, hata yapmayalım, yozlaşma olmasın.
Üçüncü bir kol olarak, serhildanları tanımladık. Onlar da bu mücadelenin bir parçasıdırlar. Fakat dikkat edilirse, HPG parçası değiller. Bu halkın mücadelesinin parçasıdırlar, ama HPG dışındaki parçasıdırlar. Bu anlamda silahlı olanla, silahsız olanı ayırabilmeliyiz. Bunlar mümkün olduğu oranda birbirlerine destek vereceklerdir, ama birbirine karışmayacaklar. Birbirini olumsuz etkilemeyecekler. Silahlı mücadele gereksiz yere silahlı olmayan serhildanı, mücadeleyi deşifre edici, düşman saldırılarıyla yüz yüze getirici durumlara kesinlikle düşmemelidir. Bunun için de çok hassas olmak gerekiyor. Çok duyarlı olunmaz, dikkatli davranılmazsa her an böyle bir duruma düşülebilir.
Devam Edecek…