HABER MERKEZİ
Önder Apo ile bir nevi diyalog yürüten ve bu diyaloglarını Özgür Yaşam İnşa Diyalogları adı altında bir kitapta toplayan bilinen ve tanınan akademisyen, anarşist, insan hakları savunucuları, derken sol-sosyalist ve feministlerin görüşlerinin bir demetini buraya alarak Önder Apo’nun dış dünyada nasıl algılandığını ele almaya devam edeceğiz.
1952 Montevideo doğumlu RAÚL ZİBECHİ, çok küçük yaşlarda sol ve sosyalist hareketlere katılan ve onlarla çalışan bir aydındır.
RAÚL ZIBECHİ yazısına, ”Öcalan’la hayali diyaloglar. Eleştirel düşünceyi güncellemek” başlığını vermiş.
Yaptığı birkaç değerlendirme ardından; ”Öcalan’ın düşüncesiyle ve sebatıyla girdiğim bu diyalog hala dünyayı değiştirmeye gönül koymuş̧ olan bizler için bir örnektir.
Onun bize İmralı hapishanesinden öğrettiği şey, bunun kendimizi değiştirmeden gerçekleştiremeyeceğimiz bir şey olduğudur. Çünkü değişim, hareket gibi, tek ve çoktur, onun bir parçası olmadan edemeyiz” diyerek hem özeleştirel bir yaklaşım içerisine girmekte hem de Önder Apo’nun onda ve onun gibi düşünen insanlarda yarattığı moral ve motivasyonu dile getirmektedir.
RAÚL ZIBECHİ ele aldığı yazısında zamanında Latin Amerika’da hayal edilenin, “Che gibi ol”maktı derken, Önder Apo’nun düşüncelerine ilişkin ise: ”Che’nin baş eğmeyen ruhunu yansıtır” demektedir.
Gerçekten de içerisine doğduğumuz dünya Che gibilerine ihtiyaç duymaktadır. Dünyada tek de kalınsa mutlaka ama mutlaka başka bir dünyanın mümkün olabileceğine inanarak Che gibi boyun eğilmez ve dik duran mücadeleci kişiliklere ihtiyaç vardır. Önder Apo’nun bu bağlamda Che’nin iyi bir yoldaşı ve iyi bir takipçisi olmadığını kim söyleyebilir?
Daha çarpıcı bir şekilde RAÚL ZIBECHİ Önder Apo’nun kadına ilişkin olan görüşlerine odaklanıyor.
“Bildiğim kadarıyla, Kürt devrimci hareketi, kadın sorunu üzerine derinlikli bir biçimde çalışıyor, öyle ki dişinin tahakküm altına alınışı konusu, her yönüyle, bütün etkinliklerinde hareketin tamamını kat ediyor” diyerek buna dikkat çekiyor.
Buna benzer önemli bir tespiti ise Önder Apo’nun devlete ilişkin olan görüşlerine dönük dile getirdikleridir.
“Öcalan uygarlık krizinin ne faşizmin restorasyonu ne de Real sosyalizmle asılabileceğine inanır. Sol akımların çoğunun düşündüğünün aksine, “sapmalarından” arındırılarak iyileştirilmiş̧ bir devlet sosyalizmine “dönüş̧” söz konusu değildir; mevzu daha derindir ve kuramsal ve siyasi olarak yeni bir şeyin yaratılmasıyla bağlantılıdır” ve Önder Apo’nun çok büyük önem atfettiği amaçlar kadar araçların da temiz olması gerektiği düşüncelerine RAÚL ZIBECHİ; ”Yeni bir dünyanın inşasında etiğe atfedilen başat rol, sosyalist sahada genelde göz ardı edilen iki başka konuyla bir arada gider: Bireyliğin önemi (ki bireycilik değildir), özgür bireylerden mürekkep bir toplum arzu ettiğimizden bu kişilerin edimlerinden sorumlu olması ön koşuldur; daha sonra Öcalan’ın dilinde “üçüncü saha” olarak anılan sivil toplumun rolünün restore edilmesi gelir…
Ulus devlet çoğunun tarihinin ve halk olarak deneyimlerinin bir parçası değildir, sömürgeciliğin ve kreole elitlerin dayatması olarak görülürler.”
Daha çarpıcı bir şekilde ise hem devlete hem de kapitalizme ilişkin Önder Apo’nun söylediklerine yapılan vurgudur: ”Devletin ele geçirilmesi, der Öcalan “en sadık devrimciyi bile yozlaştırır…
Öcalan’sa “kapitalizmin ekonomi değil iktidar” olduğunu öne sürer…
Asıl devrimci olan isçinin patronu karşısında hak mücadelesi değil “proleter olmaya direnmek, işsizliğe karşı ve isçi olma konumuna karşı da mücadele etmektir; çünkü bu mücadele toplumsal olarak daha mühim ve etik olacaktır.” Öcalan günümüzde epey unutulmuş̧ olan, eleştirel düşüncenin en radikal ve antikapitalist geleneği işte böylece geri kazanmaktadır” diyerek Önder Apo’nun düşüncelerinin hem köktenciliğini hem de eskiye karşı olan eleştirme gücünü görür.
RAÚL ZIBECHİ birçok çarpıcı tespitlerde bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi de: ”Bana kalırsa Öcalan Marksizm’e olduğu kadar Marks’a karşı da eleştirilerinde bizim neslin diğer militanlarından çok daha ileri gitmiştir. Marks’ın eserinin pozitivist ve ekonomist izler taşıyan “zihinsel bir gizleme örneği” olduğunu ve yüz elli yıllık özgürlük ve demokratik toplum mücadelesinin başarısız olmasının nedeninin de bu dünya görüşü olduğunu söylerken sadece analiz yapmakla kalmaz, hakikatine inanmadığı her şey karşısında lafını esirgemeyen özgür bir ruh olduğunu da gösterir” demesidir. Önder Apo’ya dönük; “Che’nin baş eğmeyen ruhunu yansıtır” dediği gerçekliğin kendisi zaten bu değil midir?
- MECHTHİLD EXO ise Almanya Emden/Leer Uygulamalı Bilimler Üniversitesi’nde kültürler-ötesi ve uluslararası gelişmeler alanında öğretim görevlisi ve Brüksel Jineoloji Merkezi üyesidir. MECHTHILD EXO ”Bağlantılar kurmak: Jineoloji, kadın özgürleşmesi ve barışın tesisi” olarak yazı başlığını belirlemiştir.
MECHTHILD EXO Önder Apo’nun insanı ve toplumu değiştirip dönüştürmede eğitime verdiği önemi ele alırken; ”Abdullah Öcalan bir keresinde devrimci süreçlerin her daim öncelikle eğitim süreçleri olduğunu söylemişti. Kişinin kendi karakteri ve bunun bizde etkin olan ve bizlerin de yeniden ürettiği tahakküm ilişkileri üzerindeki etkisine dair sürekli düşünmek de buna bağlıdır. Düşünce biçimlerimize, ilişkilerimize, bütün bir yaşam tarzımıza ataerki derinlemesine nüfus etmiştir. Bütün cinsiyetler bunu anlamaya, kendini eğitmeye, kendi üzerine düşünmeye ve bundan özgürleşmeye çalışmalıdır” diyerek esasta bize yedirilmiş olan eril ve tahakkümcü yanların sadece söylemlerle giderilemeyeceği bizatihi anti tahakkümcü olanların, eril zihniyeti karşıtı olanların da bir şekilde benzer özelikleri toplumlarında edindikleri için kendilerini bu tür eril, elit ve tahakkümcü zihniyet ve karakterlerden azade edebilmeleri için kendilerine karşı bir mücadeleye girmelerini dile getirir.
Önder Apo’nun; “Cinsiyetler arası eşitlik olmaksızın, bütün özgürlük ve eşitlik talepleri anlamsız ve yanıltıcı olacaktır. Nasıl ki halkların kendi kaderini tayin etme hakkı varsa, kadınlar da kendi kaderini tayin etmelidir. Bu ertelenebilecek veya ötelenebilecek bir soru değildir. Bilakis, yeni bir uygarlığın inşasında, kadın özgürlüğü eşitliğin gerçekleşmesi için elzem olacaktır” sözlerine derin anlam yüklemektedir. Biliyoruz ki eğer kadınlar devrim sürecinde başlayarak kendi kaderlerini kendi ellerine almadıklarında devrim sonrasında kimsenin aklına kadınların özgürlüğü gelmemiştir. Tersine birçok devrimde gördüğümüz gibi kadına karşı uygulanan tahakkümcü eril zihniyetler devrim sonrasında yeniden hortlatılabilmiştir.
Dünyaca ünlü anarşist, antropolog ve bir aktivist olan PROF. DAVİD GRAEBER, ”Bir düşünür olarak Öcalan: Yazma biçimi olarak teori ve pratiğin bütünlüğü” diye Önder Apo’yla diyaloglarını ele almıştır.
En çarpıcı tespiti: ”Bana göre en iyi, bu yaygın sorunla (yukarıdan aşağıya bir teorik önderlikten aşağıdan yukarıya doğru bir harekete nasıl entelektüel destek sunulacağı) boğuşmaya dönük öz-bilinçli ve son derece özgün çabalar olarak görülürse anlaşılabilir. Tarihte ilk kez, liderini Birincil Teorisyen olarak gören dikey örgütlenmiş bir siyasi hareketin önderinin kavramsal yazılarını takipçilerini bu modeli reddetmeye ikna etmenin bir yolu olarak kullandığı bir örnekle karşı karşıyayız. Bunu ondan önce yapan biri yok”tur tespitidir. Devletçi bir paradigmadan devletsiz ve devlet karşıtı bir paradigma geçiş öyle sanıldığı gibi kolay yapılacak bir şey olmadığı gibi bu yolu deneyen birçok örgüt ya da lider tarihte silinip gitmişlerdir.
DAVİD GRAEBER Önder Apo’nun kapitalizme ilişkin yaptığı tespitlere çok fazla önem atfetmektedir.
”Eğer bütün toplumsal ilişkiler metalaşırsa, toplum artık var olmayacaktır…
Metalaşma, diye devam ediyor Öcalan, insanlar arasındaki ilişkiyi kesmekle kalmaz insanlarla doğal çevreleri arasındaki ilişkiyi de koparır ve bir “ekolojik felakete” yol açar…
Öcalan; ”Toplumun metalaşmasını zihnen kabul etmek demek insan olmaktan vazgeçmek demektir. Bu ise barbarlıktan daha ötesi demektir.”
Metalaşma şiddettir ve en uç halinde bizi insanlığımızdan çıkarır; değer yaratmanın en hakiki ve insani hali (çocuk yapmak, anne sevgisi, sosyallik…) rakamlara dönüştürülemez ve dönüştürülmemelidir.
Bana göre, Öcalan’ın yazdıklarıyla yaptığı şey yalnızca metalaşmanın aklın, ahlakın ve “duygusal zekâ” dediği şeyin bütünlüğüne sürekli biçimde zarar veren pratiklerini bozan bir toplum çağrısı değil, aynı zamanda bu bütünlüğü yeniden oluşturma çabasının ta kendisidir” diyerek kapitalizmin yani metalaşmanın yol açacağı felaketleri hem dile getirilişi hem de bu felaketleri önlemenin yolunun da dile getirilişidir.
DAVİD GRAEBER’in daha çarpıcı bir değerlendirmesi ise Önder Apo’nun Yeni Paradigma olarak ele aldığı savunmalarının tümüne ilişkin olan: ”Demokratik Uygarlık Manifestosu, bir manifesto olmaktan ziyade daha çok her biri diğerini sürükleyen tarihsel, oto-biyografik ve teorik düşüncelerin benzersiz bir kombinasyonundan oluşmaktadır” görüşleridir.
Yukarıda bir araya getirilen tespitler onca tespitten sadece bazılarıdır. Dünyanın öbür bir ucunda Önder Apo’yu bu denli derin ele alma gerçekliği var iken, bize düşen herhalde Önder Apo’yu daha derinden anlayabilmek için yeniden yeniden Önder Apo’nun paradigmasına bu bağlamda da Önder Apo’nun savunmalarına dönmek değil midir?
Devam edecek…
KASIM ENGİN