HABER MERKEZİ
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın 29 Haziran 1996 tarihli çözümlemesi
Kişilerin, halkların, ulusların yürüyüşünde, onların en hayati davalarında ve işlerinde, başlangıçtaki yaklaşım tarzı bütün sonucu belirler. Yaklaşım tarzı, onun içeriği, onun ciddiyeti ve çabasının yerindeliği, zamana ve mekan koşularına bilimsel olarak oturmuşsa; başlangıçta bir kişiyle, bir küçük grupla da başlasa, sonuçta başarı gelir. Yok eğer başlangıcı yerinde değil, bilimsel olarak da doğru değil, tarzı ve onun gerekli kıldığı çabası da yetersizliklerle yüklüyse, bu iş baştan kaybedilmiştir. İstersen yüz bin kişiyle başla, istersen bir ulusu toptan ayaklandır ve bütün dünya senin olsun, yenilgi kaçınılmazdır.
PKK yürüyüşünün de bu tanıma göre bir izahının olması gerekir. PKK’yi kendi kişiliğinde başlatanlar, bu tanıma göre bir başlatmayı esas alırlarsa, bu bir kişi de olsa, bir grup da olsa PKK’nin zaferini geliştirir. Yok gereklerine göre değilse, PKK’nin bir ordusu da olsa, zaferin eşiğinde de olsa her şeyi kaybetmesi kaçınılmazdır. Örneğin, bir genel sekreteri olsa veya birçok önemli görevlerde böyle zayıf birkaç önder kadrosu da olsa, bu parti baş aşağı gider, yuvarlanır ve kalanı da ezilip gider. Kendi başına bela olur, tıpkı bu reel-sosyalist ülke partilerinin tarihlerinde görüldüğü gibi.
Halkların bir davaları var; sınıfların, ulusların, hatta kişilerin davaları var. Bu davaların anlam ifade etmeleri için partilerine ihtiyaçları vardır. Davalar partisiz olmaz. Bir de bu yönüyle parti ihtiyacını bilmek gerekir. Davam vardır diye baş koyarsam, bu yetmez. Hele çağımızda her dava, örgütlerin veya bir sınıfın, bir ulusun davası ise kesin sağlam partilerin aracını gerektirir. Sağlam parti aracına dayanmayan hiçbir davanın günümüzde başarı şansı yoktur. Demek ki, davana ne kadar kutsalca inanıyorsan, onun aracına da o kadar kutsalca anlam vereceksin. Yani parti olmak gerek, partisiz nefes bile alıp verilmez demeyi iliklerine kadar hissetmelisin. Varsa kendine, davana saygın, bir başarı az diyeceksin.
Çağımızın en yalın bir gerçeği de budur. Parti tanımını geliştirirken, böyle bir araç ihtiyacını kesin göz önüne getirmek gerekiyor. Parti denilince, yine anlaşılması gereken; kişinin, o sınıfın veya o ulusun temel hayati çıkarlarının politika adı altında bir çizgiye kavuşturulmasıdır. Politika veya parti çizgisi nedir? Halkın hayati çıkarlarıdır. Ulusal kurtuluş aşamasında sömürgecilikten, emperyalizmden kurtulmayı, iç gerici bağlantılarından kopmayı ifade eder. Biraz daha detaylanırsa, o halkın veya o sınıfın demokrasisini ve hatta ezilen, sömürülen bir sınıfsa, kendini ezilmekten ve sömürülmekten kurtarmak istiyorsa, sosyalist düzenin programını, öngörüsünü, tasarısını ifade eder. Çizgi budur.
Kürdistan ve PKK gerçeğinde en örgütlü olan, en büyük savaşandır
Yani parti denince ilk akla gelmesi gereken, çizgidir. Neye karşıyım, neyi yerine getirmek istiyorum? Onu adın gibi belleyeceksin. Bu yetmez! Bir de çizginin örgütü gerek. Çizgi ne kadar doğru olursa olsun, onun örgütü olmazsa kesinlikle işleme, eyleme geçme diye bir durum söz konusu olmaz. Çizginin haklılığı ancak örgütlülükle yürüyebilir, kendisini başarıya götürebilir.
O açıdan parti tanımının ayrılmaz bir yönü de örgütlülüktür, örgütlülük olmadan hiçbir dava, hiçbir parti, hiçbir çizgi başarıya gidemez. Hele bu Kürdistan gibi lime lime edilmiş bir toplumsa, davası gözden düşmüşse, partisi yoksa, var olan partileri de basit bir ajan olup bir kötürüm aracı olmaktan öteye gidemiyorlarsa, orada sağlam çizgi ve özellikle de lime lime olmuş kitle-toplum bağlarına dayatılacak çelik bir örgüt olmadan, çok disiplinli örgütsel bağlar olmadan, bu partiyi korumak mümkün değil. Tabii bu partiyi korumadıktan sonra, dava sloganlar düzeyinde yozlaşmaktan kendini kurtaramaz. Bu anlamda örgütlülük Kürdistan gerçeğinde her şeydir.
Kürdistan ve PKK gerçeğinde en örgütlü olan, en büyük savaşandır.
Kendini en iyi örgütlemiş, en güçlü kişi demektir.
PKK örgüt gerçeği, bu anlamda Önderlik gerçeğidir.
PKK Önderliği, aslında kendini örgütleyerek gücünü ortaya koymuştur. Hiçbir kişinin sınıf adına yapamadığı örgütlenmeyi yapmıştır. Gücünü bundan alıyor, nedir bu örgütlenme? Kürt halkını bağlamıştır, kadrolarını bağlamıştır. Örgütlenme, kitle bağlarıyla kadro bağlarının iç içe geliştirilmesidir. Bunu kendi şahsında toparlamıştır. Bütün düşman saldırıları, bütün iç ve dış gericilik buna çarpıp geriliyor, püskürtülüyor. Dikkat edin, öyle silahlarla, maddi teşviklerle, çoğunuzun sandığı gibi bu eylemliliklerle PKK ayakta tutulmuyor. Araştırın, zaten yaklaşım tarzınızın en önemli yönü bunu araştırmak olacaktır. Burada örgütlülük tarzı, en büyük dayanma gücünü veriyor.
Örgütlülük Önderliktir, Önderlik örgütlülüktür. Bu kadar iç içe geçmiştir. Tabii örgütlülüğün çabayla ilişkisi vardır. Nedir bu örgütlülük çabaları? Örgütlenmek için bilinç gerekir. Örgütlenme için bilinç ve sürekli propaganda yapacaksın, halka bilinç taşıracaksın. Onu propagandayla taşıracaksın, küçük gruplara sürekli halkın çıkarlarına uygun bilinci taşıracaksın. Halk bağları oluşturup küçük gruba aşılayacaksın. Bu ajitasyonla geniş topluluklara hitap edersen halk bağları olur. Propaganda ile dar gruplara hitap edersen, bu da kadro bağları olur ve böylelikle eylemliliğini göstermiş oluyorsun. Büyük bilinç taşıyıcısı olmazsan örgütlenme yapamazsın.
Örgütlenme yapmak için çok konuşma yapacaksın; ajitatör gibi, geniş kitlelere hitap eden hatip gibi veya küçük bir gruba sürekli fikir aşılayan bir propagandacı gibi, ikisini ne kadar ustaca yaparsan kesin en büyük eylemin sahibi sensin. İster legal, ister illegal, ister silahlı, ister kitlesel bütün çalışmalarda bu bilinç örgütlenmesi işi, onun ajitasyonu esastır. Ajitasyon, bir yerde kitleyi kışkırtmadır, serihildana kaldırmadır veya kadroyu örgütlendirme, yani ona sürekli propaganda etmedir. En büyük eylem budur.
Ustalar da şunu söyler: “Örgütlenmenin kendisi eşittir eylem”. Örgütlenmeyi böyle geliştiren kişi en büyük eylemi de yaratır. Nitekim sağlam bir örgüt bağı oluştuktan sonra, o örgüt kendiliğinden eyleme yürür. Askeri, siyasi, ekonomik, sosyal birçok hedefe yürür. Çünkü örgütlü güç boş durmaz, örgütlü güç kurulmuş bir mekanizmadır, bomba gibidir. Nerenin üzerine giderse patlar ve sonuç alır.
Bir yerde başarılı eylem yoksa orada yeterli örgüt yoktur. Bir yerde hata varsa, orada örgütlenmede ciddi bir yanlışlık vardır. Bir yerde eylem tehlikeli ve kayıplara da yol açıyorsa, orada örgütlülük düzeyi hiç göz önüne getirilmemiştir. Bir yerde sağlam eylem varsa, orada sağlam örgüt vardır. Muazzam başarılar getiriyorsa, orada oldukça örgütlü bir yönetim vardır. Bunlar birbiriyle bu kadar bağlantılıdır.
O halde, tüm bunlar doğruysa, bunlar parti tanımını ihtiva ediyor, böyle bir parti anlayışına ulaşmışsanız, partilileşmeyi böyle anlıyorsanız hem anlayış, hem de çabalarla bu temelde kendinizi partiye katmışsanız ve bunu yaşamın kendisi haline getirmişseniz, sizin bütün yürüyüşünüz parti yürüyüşüdür, başarı yürüyüşüdür. El atacağınız her görevde bazı talihsizlikler olmazsa başarı gelecektir. Eğer pratiğinizde fazla başarı yoksa, bilin ki sizin yürüyüşünüz parti tanımına göre değildir; ya bir sağ-sekter, ya bir sol-sekter, ya bir çaba yetersizliği, ya da bir intiharvari gidişin sahibisiniz. Dolayısıyla kendinizle birlikte çevrenize de, iradeniz dışında örgüte de zarar vermeniz kaçınılmazdır.
Örgütlülük kolektivizmdir
Diyebilirsiniz ki, “ben iyi niyetliydim, çok çaba harcadım, çok çalıştım”. Ama bir partili gibi çalışmadın, partinin tanımına göre çalışmadın. Dünyada bizim halk kadar çalışan bir halk var mı? Ama aynı zamanda bizim halk kadar yoksul ve haklarından yoksun başka bir halk da var mı? Neden? Çünkü partisi yoktur, örgütü yoktur, yönetimi yoktur. Başka örgütlerin çizgilerinin emir eridir. Dolayısıyla onlara çalışır, kendini yönetemez. Yürüyüşünüzün başkaları adına olması yanı objektif olarak ağır basıyor. Beyninize örgütsüzlük yerleşmiştir.
Örgütlülük kolektivizmdir. Ondan sıkılmışsınız, daha doğrusu öyle bir kolektivizm parçalanmıştır. İlla bireyci olmak istersiniz, kendiliğinden yürümek istersiniz. Çünkü size yaşam diye, felsefe olarak, pratik olarak benimsetilen budur, bundan zevk alırsınız. Bu da örgütlülüğü inkardır, kolektivizmi inkardır. Sonuçta bu yürüyüş bir felakettir. Nitekim pratiklerinizde ummadığınız ve sizleri de hayrette bırakan esas neden, gerçek bir parti tanımına göre kendinizi yürütmeyişiniz, en başta da örgütlenmeyişinizden kaynaklanıyor.