HABER MERKEZİ
Güney Kürdistan Şiddete Karşı Mücadele Örgütü, geçtiğimiz haftalarda 2019 yılı başından bu yana yaşanan kadına yönelik şiddet verilerini açıkladı. Sadece resmi rakamlara yapılan başvurulara dayanılarak hazırlanan verilere göre 3 bin 129 bin kadına şiddet vakası yaşandı. Bunlardan 29’u tecavüz vakası.
Kadına şiddetteki artışın siyasal, toplumsal, hukuki, ahlaki ve kültürel dokuya ne kadar zarar verdiğini analiz etmek ve çözüm yollarını ortaya koymak önemli.
Kadın ve çocuğa karşı şiddet, taciz, tecavüz, pornografi, toplumsal sorunlardan kaynaklı öldürme, intihar, intihara sürükleme gibi durumlar Güney Kürdistan’da yaşanan çok ciddi sorunlar yığını olarak önümüzde duruyor.
Bir yandan Türk devletinin Güney Kürdistan topraklarını işgali ve günlük hava saldırıları, ekonomisini gasp etmesi, diğer yandan eğitim sisteminin kendi kültürel yapısı ile uyumsuzluğu toplumu savaş halinde bırakıyor. Kendi topraklarını koruyamayan hükümet, kendi vatandaşlarını da korumasız bırakıyor. Bu kaos halinden en çok da kadınlar ve çocuklar etkileniyor. Savaşın ve ekonomik bunalımların yaşandığı ülkelerde şiddet ve tecavüz katmerleşiyor. Güney Kürdistan’da da bu sorun başat durumunda. Son bir hafta içinde altı çocuk taciz ve tecavüze maruz kalarak erk zihniyet tarafından katledildi. Çocuklar arkadaşsız, oyunsuz büyümeye mahkum ediliyor.
Geçtiğimiz günlerde kanalları dolaşırken Jin Tv’de yayınlanan ‘Pirsyargeh’ isimli programa denk geldim. Tam da bu konu konuşuluyordu. Elbette bu konu bir programla tartışılıp çözüm bulunacak bir husus değil. Ancak Güney’deki kadınların kendi sorunlarını nasıl tartıştığı ve değerlendirdiğini anlamak açısından önemliydi.
Kadınlar duvar ardına geri dönüyor
Programa katılan Sosyolog Kenar Bebak “Çocuk tacizi, kadına karşı şiddet her gün yanıbaşımızda yaşanıyor. Komşumuz, okulumuzdan birileri, ablamız ya da kendimiz şiddetin bir türüne maruz kalıyor. İnsanlar evlerine kapanmaya, çocuklarını kendilerinden uzak tutmamaya başladı. Bakkala dahi göndermiyorlar” diyerek, sorunun ciddiyetine dikkat çekiyor.
Güney Kürdistan’da temel bir sorunlardan biri de kadınların iş hayatında yer almamasıdır. Son yıllarda az da olsa bir gelişme yaşansa da belirttiğim bu kaos halinden dolayı duvar arkasına geri dönüş yaşanıyor.
Çarpık eğitim sistemi
Sosyolog Kenar Bebak, bu durumdan eğitim sistemini sorumlu tutuyordu. Güney Kürdistan’da kadınlar ve erkekler ağırlıkta ayrı okullarda okutuluyor. Birbirlerini tanımadan, anlamadan büyüyorlar. Kadını ikincil konumda tanımlayan mevcut eğitim sistemi, kadının erkek için yaratıldığı fikrini topluma empoze ediyor. “Sistem daha çocuklukta kadın ve erkek arasında duvar örüyor. Erkek öyle bir eğitim görüyor ki küçük bir kız çocuğunu gördüğünde aç bir hayvan gibi duyguları harekete geçiyor. Cinslerin birbirini tamamladığını öğreten bir eğitim sistemimiz yok. Bu, toplumsal düşmanlığı da körüklemiş oluyor. Bu nedenle bir suçlu arayacaksak suçlu eğitim sistemidir” diyor Bebak.
Bebak, 20 yıldır gündemden çıkan berdel, başlık parası, küçük yaşta evlilik, süt parası gibi uygulamaların yeniden gündeme getirildiğini de ekliyor.
Saldırılar artık korkutucu boyutta
Kejal Abdulqadir, Jin Jiyan e Jiyanê Mekuje (Kadın Yaşamdır, Yaşamı Öldürme) Projesi’nin kurucu üyelerinden. Kadına dönük saldırıların ekonomik krizle bağlantısına işaret ediyor. Kadın eylemlerinin iktidarını yıkıcı etki yaratacağını düşünerek, kadının sokağa çıkmasından büyük korku duyduğunu ifade ediyor. Bu yüzden hakkını aramak için çıkan sokağa çıkanı maaşını kesmekle, imkanlardan yararlandırmamakla tehdit ettiğini de ekliyor.
Kürdistan’da çok sayıda siyasi parti bulunuyor. KDP, YNK, Goran, Newaya Nû, Komala Îslamî vs… Sözkonusu partilerin partilerin kadına yönelik şiddeti önleme yönünde bir ciddi bir programlarının olmadığını belirten Abdulqadir, sorunun partiler üstü ele alınmasının aciliyetine dikkat çekiyor.
Mevcut yasalara da güven yok
Programa katılan diğer bir isim de İşvaq Necîb. Bir avukat olan Necîb, kadınların hukuk mücadeleleri ile ilgileniyor. Avukatın yaklaşımı şöyle: “Bir yerde suç artıyorsa, suçun temeliyle ilgili yönetimin kafa yorması gerekiyor. Topraklarımızın uzun yıllar boyu savaş alanı olması nedeniyle eğitim, hukuk vb. alanlar ve toplumsallık iyi örgütlenemedi ancak sonrasında imkanlar oluşmasına rağmen değerlendirilmedi. Halk hükümetin bu duruşundan rahatsız ve , rahatsızlıklarını dile getirmek istediklerinde de engelleniyor. Zaten toplumunuzda cinsel saldırıları dile getirmek çok zor. Var olan yasalar da ‘partilerin adamları’na karşı işlemiyor. Sorun yasaların yazılı hale getirilmesinde değil, uygulanmasında. O yüzden yasalara güven yok.
Taciz ve tecavüz vakalarında fail yerine maruz kalanın suçlanması da bir erkek geleneği olarak sürüyor. Kadının giyimi, dışarıya çıkış saati, ilişkileri gerekçe haline getirilerek taciz ve tecavüzler meşrulaştırılıyor. Sorun daha derin. Sorun, kendi kültürümüz dışındaki kültürlere savrulmamız. Bunlarda Türk dizilerinin de etkisi büyük. Çünkü onlar Kürt kültürünü temsil etmiyor. Söz konusu dizilerde kadına ve çocuğa dönük şiddet meşrulaştırılıyor. Diziler yoluyla da toplumun hafızası işgal ediliyor, dağıtılıyor” diyor.
İşgale karşı el ele
Güney’de sorunlar tek bir nedene dayanmadığı gibi tek bir çözüm yöntemi de olmuyor. Son yıllarda Güney Kürdistan’da toprak işgali diye bir gündem var. Ancak bu gündemin üstü sürekli örtülüyor. Mevcut hükümet, topraklarını koruyabilecek bir politika üretemiyor. Kendisini bu kadar güçsüz hisseden toplumların çarpık ilişkilere girmesi anormal bir durum olmadığı diğer ülke deneyimlerinden de görülebiliyor. Çocuk tacizleri, tecavüzlerinin büyük bir bölümü işgalin yaşandığı bölgelerde oluyor. Bu yüzden Kürt kadınlar, ulusal birliklerini sağlayıp işgale karşı örgütlenmeli.
Esra Mikyaz
Kaynak: Yeni Özgür Politika