HABER MERKEZİ – 19 Temmuz 2012 yıllı Ortadoğu ve dünya halkları için bir milat olmuştur. Bu tarihi süreç Kürt halkının yiğit evlatları öncülüğünde dünyadan bir çok sol- sosyalist, demokratik çevrelerden insanların, insanlık düşmanı Daiş çetelerini Kobanê’de yenilgiye uğratması ile Rojava devrim sürecini başlatmıştır. Bu süreci Devrimci Komünarlar Partisi/Birleşik Özgürlük Güçleri DKP/BÖG Üyesi Tufan Pir Keleş’e ile konuştuk.
Rojava devrimini başta Türkiye halkları olmak üzere, Dünya halkları açısından nasıl yorumluyorsunuz?
Öncelikle Rojava devriminin 7.yıl dönümü ve bu röportaj vesilesiyle yaşamlarını fedaice ortaya koyarak Rojava devrimini yaratan devrimcileri bir kez daha saygıyla anıyorum.
Rojava devrimini konuşurken, Rojava’da neye karşı savaştığımızı konuşursak Türkiye, Ortadoğu ve Dünya halkları açısından önemini daha güçlü anlatabiliriz. Burada emperyalist devletler başta olmak üzere, onların ileri uzantıları ülkeler ve çetelerine karşı uzun soluklu ve 21.yüzyılın gördüğü en ciddi savaşım verildi. Emperyalizmin Ortodoğu planları çerçevesinde örgütlediği IŞİD ve onu tüm ilerici, devrimci yapıları yok etmek için kullanan ülkeler, IŞİD üzerinden dünyaya korku salmaya çalıştılar. Başta Ortadoğu coğrafyası olmak üzere Türkiye ve Avrupa’da çeşitli ülkelerde gerçekleştirilen katliamlarla toplumlara diz çöktürülmeye çalışıldı. Toplumsal tüm farklılık islam örgütlenmesi adı altında tekleştirilmeye, toplumsal kutuplaşma büyütülmeye çalışıldı. IŞİD örgütlenmesi empeyalist devletlerin desteği ve Türkiye devletinin özel çabalarıyla büyümesini ilerletip, halkları vahşice katletmeye devam ediyorken Kobane’de bu ilerleyiş durduruldu ve Rojava devriminin örgütlenme süreci hızlanmış oldu. IŞİD bu topraklarda tümüyle yenildiğinde tüm dünya halkları derin bir nefes aldı. Rojava devriminin bu başarısı sadece IŞİD’in yenilmesi sonucunu doğurmadı aynı zamanda Türkiye, Ortadoğu ve Dünya halkları içinde yeni bir yaşamın adresi oldu. Emperyalizmin planlarının tersine Rojava’da örgütlenen askeri ve toplumsal güç, diğer ülke halklarına devrimler gerçeğini hatırlattı. Marksizmin kurucularının Komünist Manifestoda ifade ettikleri hayalet bu sefer Ortadoğu’daydı. Bölgesel özgünlükler ne kadar farklı olsa da “devrim” kelimesi dahi devrimler çağının sürdüğünün bir göstergesi ve tüm dünya halklarının umudu oldu.
Rojava devrim savaşında örgüt olarak rolünüz neydi? Rojava devrim savaşı sonrasındaki inşa çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Devrimci Komünarlar Partisi/Birleşik Özgürlük Güçleri olarak katıldık buradaki savaşa. Aslında Kobane savaşı sırasında partimizin kuruluşu henüz gerçekleşmemişti. Birleşik Özgürlük Güçleri olarak hızlı bir atılım gerçekleştirdik. Atılım diyorum çünkü örgütümüz açısından Kobane savaşı bir kopuşu ifade etmektedir. Türkiye’de yasal mücadelenin sınırlarına hapsolmuş, düşük düzey solculuktan ve düzen içilikten bir kopuştu bizim için bu atılım. Gezi direnişinde ortaya koymuş olduğumuz devrimci pratik bize Türkiye devletini yıkacak, işçi sınıfı ve ezilen halkların devrimine öncülük edecek nitelikte bir öncü parti olmadığı tespitini yaptırdı. Bu eksikliğin tespiti ile Kobane savaşına denk gelen süreçte silahlı mücadele hattında ve devrimin zor araçlarıyla gerçekleşeceği bilinciyle partimiz bu sürecin öznelerinden biri oldu. Aynı zamanda enternasyonal devrimciliğin mutlak bir gerekliliği olarak Kobane savaşı başta olmak üzere Rojava devrim savaşında yerimizi aldık. Rojava devrim savaşı içinde Devrimci Komünarlar Partisi’nin kuruluşunu gerçekleştirdik. Ve buradaki devrimin enternasyonel bir parçası olduk. DKP/BÖG buradaki devrim savaşı içerinde kurulmuş bir örgüttür. İlk şehidini bu savaş içerisinde ilk öncü ve önder kadro, komutan yapısını bu savaş içerisinde ölümsüzlüğe uğurlamıştır. Partimiz açısından Rojava devrim savaşı partimizi ilerleten, işçi sınıfı ve ezilen halkların devrim mücadelesinde partimizi askeri ve politik olarak donatan bir özelliğe sahiptir. Ve partimizde bu devrim savaşından öğrendikleriyle bu savaşa en ön cephelerde katkısını tüm savaşçı yapısıyla sunmuştur. Enternasyonel devrimciliğin gerektirdiği tarzda başta komutanımız Ulaş Bayraktaroğlu olmak üzere Rojava devrim savaşının Kobane’den, Minbiç’e, Rakka’ya, Afrin’e uzanan tüm hatlarında partimiz devrimin zaferi için üzerine düşen görev ne ise onu yapmıştır.
Rojava devrim savaşı IŞİD’in yenilmesi ile farklı bir aşamaya ulaştı. Savaş boyunca açlık, göç, güvenlik, barınma ve kendi kültürünü yaşayamama sorunlarıyla karşılaşan bir halklar gerçeği artık yaşam gücünün yükseltilmesini, ekonomik durumun düzelmesini bekliyor. Savaştan sonra başlayan devrimin inşa çalışmaları ile imkanlar dahilinde halkın ihtiyaçlarının karşılandığını hem ekonomik olarak hemde toplumsal bilinç örgütlenmesi olarak görüyoruz. Halk meclisleri, komünler, kamu hizmetleri önemli göstergeler. Ancak bir yetersizliğin olduğu da ortada. Bu yetersizliğin en önemli sebebi Rojava’da henüz savaşın bittiği bir durum olmadığıdır. IŞİD yenildi. Ancak IŞİD’in destekçisi Türkiye hala bu topraklara karşı savaşta ısrarcı. Avrupa devletleri devrimi tanımamakta ısrar ediyorlar. Durum böyle olunca Rojava’da askeri savunma daha çok ön plana çıkıyor ve devrimin toplumsal örgütlenmesi ve inşasında eksiklikler tamamlanamıyor. Rojava devriminin inşasında öncelikle bu tehditleri bertaraf etmek ve öyle yol almak buradaki halklarında birinci gündemi olmak zorunda. Çünkü Türkiye devletinin olası Rojava saldırısında IŞİD benzeri katliamlar tekrarlanacaktır, Afrin işgalinde olduğu gibi. Yani bir taraftan devrimin inşasını ilerletme görevi bir taraftan da devrimin savunulması görevimiz var. İkisini de aynı zamanda yapmanın getirdiği zorluklar yavaş ilerleyen bir inşa sürecini dayatacaktır fakat bu inşa dünya devrimlerine mutlaka ilham olacaktır.
Aslında Rojava devriminin ilk ayağı Kobane direnişinde atıldı. Bu direnişe dünya şahitlik etti. Bu direniş bizlere Stalingrad’ı anımsattı. Siz bu direnişi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Partimizin ve Halkların Birleşik Devrim Hareketinin kurucularından olan Ulaş Adalı, Kobane savaşına giderken yazdığı mektupta Kobane savaşı için “Nasıl ki düşmediyse Stalingrad, yenilmediyse Moskova, düşmeyecek Kobanê, düşmeyecek Afrin, düşmeyecek Rojava, direniş yenilmeyecek” diyordu. Hepimiz Ulaş Adalı’nın dediği yerdeydik, bir Stalingrad savunmasına katılıyorduk. Kobane direnişine dahil olduğumuz süreç bir enternasyonalist devrimciliğin ne ifade etmesi gerektiğinin somut bir aşamasıydı. Ve dahil olurken Stalingrad’ın yanı sıra İspanya iç savaşında faşizme karşı birleşen enternasyonel cephe, Filistin’e siyonizme karşı savaşmaya giden Deniz’ler ya da Küba devrimine öncülük eden Che gibiydik. İlk sloganımız ‘No Pasaran’ dı. IŞİD çetelerine geçit vermeyecek bir savaşa dahil olduğumuzun farkındaydık. Ve zaferden başka bir seçenek yoktu. Böyle bir inanç ve kararlılıkla gelişti bizim için Kobane direnişi. Kobane’nin sınırlarında binlerle nöbet tutarken sınır tellerini binlerle aşıp, binlerle birlikte savaştık. Kobane direnişi dünya devrimci mücadeleler tarihindeki yerini bu şekilde aldı.
Kobane bir şehir savaşıdır. Ev ev mevziler kuruldu. Hendekler kazıldı. Emperyalizm de kobane düştü düşecek diyerek IŞİD’in sözcülüğünü yapan Erdoğan’da bu direnişte yenildi. Zaten sonraki süreçte Türkiye devletinin uyguladığı savaş politikaları da bu yenilgi üzerine şekillendi.
Bundan sonraki süreçte bir bütünen sol hareketlerine düşen görev nedir? Kapitalist sistemin faşizan yönelimlerine karşı alternatif olan Rojava devrimi nasıl geliştirilmeli ve korunmalıdır?
Türkiye sosyalist hareketi son 7 yıllık süreçte Gezi direnişi başta olmak üzere, SOMA, 6-8 Ekim ve Kobane direnişi de olmak üzere ciddi bir süreç yaşadı. Aslında bu direnişler sonucu ve Türkiye’nin siyasal istikrarsızlığını ele aldığımızda güçlenen bir sol örgütlenmeyi ve mücadele pratiğini konuşuyor olmamız gerekirdi. Ancak bu direnişler yapıldıkları dönemle sınırlı kaldı. Özellikle 7 Haziran seçimleri ve 15 Temmuz darbe girişiminin ardından AKP iktidarını yıkmaya yönelecek bir örgütlülük sağlanamadı. Sol kendi örgütlenmesini yapamayınca faşizmin örgütlenmesi kurumsallaşma aşamasıyla gerçekleşmiş oldu. Bugün Türkiye’de AKP-MHP faşist partilerinin göğüslediği faşist kurumsallaşma bir tıkanıklık içerisinde. Faşizmin, diktatörlüğün örgütlenmesini sağlayamıyorlar. Bunu tüm yetkileri başkanlık sistemi adı altında tek elde toplamalarına rağmen yapamıyorlar. Hem ekonomik hem de siyasi olarak Türkiye’de kazan kaynıyor. Bu kazanı iktidarın, faşizmin üzerine devirecek olan tabi ki başta Türkiye sosyalist hareketi ve ittifak güçleridir. Bu noktada faşizme karşı örgütlenmenin ve Türkiye-Kürdistan devriminin zaferini sağlayacak güç HBDH’dır. Türkiye sosyalist hareketine düşen görev halkların birleşik devrim mücadelesini örgütlemek için aday olan bu güce tüm desteğini gerek demokrasi cephesi ile gerekse reformist, yasalcı kalıpları kırarak sunmaktır.
Türkiye ve Kürdistan devrimin gelişmesi ile Rojava devrimin korunmasını aynı temelde ele almak gerekir. Çünkü Rojava devriminin asli tehdit unsuru Türkiye devletidir. Düne kadar Rojava sınır hattına askeri yığınakların devam ettiğini görüyoruz. Afrin işgalinden emperyalist devletlerle ne kadar çelişkileri olsa da ortak uyum içinde çalıştıklarını biliyoruz. Rojava devrimin tehditi emperyalizm ve sömürgeci TC devletidir. Bu ikisine karşı kesintisiz, zaferi hedefleyen bir savaşı vermeden devrimin veya devrimlerin korunması güç olacaktır. Sovyet devrimi emperyalist devletlerin en önemli hedefi olmuştur. İçsel olgular devrimin gelişim sürecini etkiler ancak dışsal emperyalist olgular direkt bu devrimleri yıkmaya yöneliktir. Çünkü devrimler kapitalist sisteme karşı onun zıttı bir yaşamı örgütleme ve geliştirme olayıdır. Küçük bir azınlığın hüküm sürdüğü değil, işçi sınıfı ve ezilen halkların iktidarının kurulduğu bir süreçtir. Bu sebepten Rojava devrimini korumak ve geliştirmek başta Türkiye-Kürdistan devrimini başarıya ulaştırmaktan geçmektedir.
Son olarak Rojava devriminin 7.yılını bu devrimde katkısı olan herkese kutlu olmasını diliyor ve devrimin sürekliliği, gelişimi için başta Türkiye sosyalistleri, işçilerini ve ezilen halklarını Türkiye ve Kürdistan devrimi için hazırlanmaya çağırıyorum. Rojava’da büyük bir başarıya, devrime imza atıldı, bu başarının devamı mutlaka Türkiye-Kürdistan devrimi olacaktır.
NC/Arhat BA