HABER MERKEZİ – Türk devleti, 27 Mayıs akşamından itibaren Güney Kurdistan’ın Bradost bölgesinde yer alan Xakurkê’ye işgal saldırılarına devam ediyor. 27 Mayıs’ta gerçekleştirdiği Pençe operasyonunda ilerleme sağlayamayınca, işgalin genişleyerek Biradost- Xakurkê alanından Zaxo’daki Barzan sınırına Behdinan –Bamerne ye alanını kapsayacak şekilde yeni bir operasyon düzenleyeceğini duyurdu. Evet bu da bir kez daha gösteriyor ki birincisinde herhangi bir sonuç alınamadı ve çakılıp kalındı. Özel savaş medyasının süsleyip püslediği 6 bin komandonun ve JÖH’ün katıldığı ve Ataklar, İHAlar ile en gelişmiş tekniğin kullanıldığı Pençe operasyonu sonuçsuz kaldı. TC devleti Zap, Zagros, Barzan ve Xakurke bölgelerinde kendilerine yeni askeri üsleri oluşturmak için harekete geçmiş ve işgal alanlarını daha genişletmek cabası içine girmiştir. Her zaman hazırda tutulan bu plan tutarsa, alternatif Kürt politikacılar devreye sokulacak. Güney Kürdistan’dan sağlanan petrol yataklarından TC istediği payı alacak, aynı zamanda Misaki-Milli çerçevesinde yapılan plan sonuç alacaktı. Peki 27 Mayıs’ta başlayan işgal operasyonu tüm bu kirli ittifak ve oyunlara rağmen neden sonuç alamadı? KDP ve YNK‘ye işgal saldırılarında biçilen roller nelerdi? Hangi güç ne oranda rol oynamıştır? Büyük ihtimalle önümüzdeki süreçte bu durum da net olarak daha etkin görülecektir.
KDP İŞGAL OPERASYONUNA HER TÜRLÜ DESTEĞİ SUNDU
Türk devleti, tarih boyunca izlediği politikaları iç ve dış düşman üzerinden kurgulamıştı. KDP’den destek almadan o bölgede Türk devletinin kendi başına böyle bir operasyon yapma gücünün olmayacağı tarihten günümüze bilinen bir gerçekliktir. Yani biraz tarih bilinci olan herkes bu gerçeği çok net görebilir. KDP’nin operasyona verdiği destek en başından beri biliniyordu. Ekonomik ve kültürel olarak işgal edilmiş Güney Kürdistan toprakları, askeri operasyonlarla da tamamlanmak isteniyor. Bunun için kirli ittifaklar ile çeşitli planlar devreye sokulmuştu. Neçirvan Barzani’nin 10 Haziran’da başkanlık koltuğuna oturması ardından ilk ziyaretini Türkiye’ye yapması aslında bu işgale verdiği desteğin en somut örneği durumundaydı . Bunun yanı sıra özellikle de Neçirvan Barzani’ye bağlı basın yayın kuruluşlarının bu işgal saldırılarına ilişkin yaptıkları yayınlar, KDP’nin bu saldırılara destek vererek her şeyi seferber ettiğini bir kez daha kanıtlar niteliğindeydi. KDP kırk yıldır Kürt halkının düşmanlarıyla işbirlikçi bir temelde ilişki yürütüyor. Kürdistan’ı bölüp parçalayıp, imha etmek isteyen sistemin bir ucu olduğunu çok açık göstermekten çekinmiyor. Kendi dar aile, hanedan ilişkilerini sağlamlaştırmak için her türlü özgürlük kazanımlarını işgalcilere peşkeş çekiyor. Bu işgal operasyonunda askeri ve istihbarat desteği verdiği PKK’nin üst düzey kadrolarının yerini belirlemek, nokta operasyonu sureti ile uçaklara koordinat vermek gibi çeşitli görevler üstlendiklerini PKK tarafından yakalanan ajanlar da itiraf ederek doğruladı. Yine ihanette hızını alamayan KDP heyetleri halk içinde ve pazarda da gezip PKK’ye karşı anti-propaganda yaparak halkı eylemler yapmaya çalıştıkları fotoğraflarla bir çok kez belgelendi.
YNK’NİN İŞGAL SALDIRILARINDA RÖLÜ
Bunlar bilinen ve göz önünde gelişen durumlardı, asıl sorulması ve aslında sorgulanması gerek YNK’nin durumuydu . İlk kuruluş aşamasında, “biz devrimciyiz, ilericiyiz ve ulusal bir partiyiz, kitlemiz ise devrimci aydınlar, emekçiler, işçiler ve çiftçilerdir” diye kendini tanımlasa da tutarsız politikaları nedeniyle rolünü hiçbir zaman oynayamamışlardır. Yine stratejik ve ideolojik bir duruştan yoksun olması YNK’nin oligarşik bir parti ve bir grup akrabadan meydana gelmesini sağlamıştır. 16 Ekim 2017 günü Kerkük’ te yaşananlar, YNK ve Goran’ a bağlı bir kısım Kürt siyasetçilerinin sergilediği tutum ağır ve örgütlü bir ihanettin en somut göstergesi olmuştur. YNK’nin kurucusu ve mücadele insanı Celal Talabani’nin “tek bir Kürd kalıncaya kadar Kerkük Kürdistan şehri olarak kalacaktır” sözünü çoktan unuttuklarının göstergesi olmuştur. Mesela YNK’li olup KDP’liymiş gibi konuşan kimi YNK’liler var. Bunlar YNK’yi tümden tasfiye edip KDP içinde yer almak istiyorlar. Çünkü YNK’nin oluşturuğu siyaset politakası ve işgal operasyonu karşısında sergilediği tutum buna oldukça müsait. Son olarak her ne kadar YNK yönetimleri, hep kendi alanlarında MİT’in PKK’ye karşı savaş yapmasına izin vermediklerini söyleseler de “MİT ile YNK istihbaratı Zanyari’nin ortak bir saldırı planladığı” yönünde bilgiler ortaya çıkmıştır. KCK Genel Başkanlık Konseyi üyesi Diyar Xerib’nin katledilmesi bu gerçeğin, ihanetin ve işbirlikçiliğin boyutunu ortaya çıkardı. MİT-Parastin-Zanyari iç içeliği kapsamında bu olayın gerçekleşmiş olma ihtimali her geçen gün daha da netlik kazanıyor. Yine yakın tarihe baktığımızda, örneğin 1990’lı yıllardaki ayaklanma sonrası ve Saddam’ın düşürülmesinden sonra Peşmerge güçlerinin eline Irak istihbaratına ait birçok belge geçti ve anlaşıldı ki Güney parti ve örgütlerinden birçok yönetici ve yetkili zamanında Saddam’a ajanlık yapmış. Yani düşmanına her türlü istihbarat desteğini sunabilecek bir anlayış ve yaklaşım içindeler. Güney Kürdistan’da yapılan işgal operasyonunun askeri başarısı yoktur. Bunun tersine olayın içinde MİT vardır. MİT ’in var olması, KDP ile YNK’yi doğrudan olaya dahil etmekte ve sorumlu hale getirmektedir. Dolayısıyla iç içe geçmiş ve çok kirli bir istihbarat ağının varlığı söz konusudur.
Delal Amara/Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi